Kolektif Yetimlik
“Eşref Rüya” dizisini izliyor musunuz ? Burada karakterlerde özellikle yetim teması çok önplandadır. Yetim teması, aslında sadece bireysel bir travmayı anlatmıyor; tüm Türkiye’nin “baba yokluğu” deneyimine bir ayna tutuyor. Son dönemde olanları düşündüğümüzde bu kavram sanki içinde yaşadığımız duruma da ışık tutuyor.
1. 🇹🇷 Devletsiz, Korumasız Bir Halk: Kolektif Yetimlik
- Dizide biyolojik babasını erken yitiren çocuklar, devlet kurumlarının da işlevsizliğine denk düşen bir “koruyucusuzluğu” yaşıyor.
- Sokakta, mahallede, hatta evinde güvenliği sağlayacak ne gerçek bir otorite ne de adaleti tesis edecek güçlü bir yapı var.
- Bu bağlamda “Türkiye insanı yetim midir?” sorusu, devletteki güven boşluğuna ve toplumsal kopuşa işaret eder.
2. 👑 “Kurucu Baba” Eksikliği: Tarihsel ve Sembolik Boşluk
- Eşref figürü, topluluğu bir arada tutmaya çalışan “sahici baba” ama o da kendi trajedileriyle boğuşuyor; tam bir otorite rolü üstlenemiyor.
- Gerçek “kurucu mit” (ya da devlet baba) ise ya yozlaşmış ya da yetersiz.
- Sonuç: İnsanlar hem “baba hem devlet” işlevini yerine getiren arketipten mahrum kalıyor.
3. 🤝 Dayanışma ve “Seçilmiş Aile” Olarak Telafi
- Dizide yetimler, birbirlerinde “ev” ve aidiyet arıyor. Kan bağı yerini kolektif dayanışmaya bırakıyor.
- “Halk yetimse, kardeşlik mı kurtaracak?” sorusu netleşiyor: Toplumsal güven ağları kurumdan ziyade, sokaktan, mahalleden, gönüllü dayanışmadan doğuyor.
4. 🧠 Psikolojik Kırılma: Kolektif Travma ve Güvensizlik
- Yetimlik, bireysel depresyon ve yabancılaşmayla birlikte “toplumsal depresyon” hali yaratıyor.
- İnsanlar artık ne devlete ne de birbirine güvenebiliyor, yalnızca “küçük korunakların” içindeler.
5. 🌱 Umut Yolu: Kendi “Ev”imizi İnşa Etmek
- Dizi, “yetim” olmanın felaketiyle yüzleştirirken, aynı zamanda seçilmiş aile ve dayanışmanın gücünü de gösteriyor.
- Türkiye insanı, gerçek bir “baba” figürü beklemek yerine, kendisi için “ev” ve “aile”yi yeniden inşa edebileceğini keşfediyor.
✨ Sonuç
“Eşref Rüya”nın en güçlü sorusu belki de bu:
“Gerçekten yetim miyiz, yoksa kendi kum hortumlarımızı yıkarak yeni ‘evler’ kurmak mı bize düşüyor?”
Dizi, yetimliği yalnızca kabullenmeyi değil, o boşluğu dayanışma ve kolektif yaratıcılıkla doldurmayı öğütlüyor. Ki bu açıdan tartışmaya açık bir paradoks bırakıyor gibi.


