Kurtlarla Koşan Kadınlar / İnsan Olmanın Kayıp Parçası Üzerine – Luna Madanoğlu
Ben bu kitapla ilk tanıştığımda zaten o yoldaydım.
Yalnızlığın, suskunluğun ve kendi iç sesinin yankılandığı bir yoldan geçiyordum.
Clarissa Pinkola Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı, o yolun ortasında karşıma çıkan bir isim gibiydi: “vahşi kadın.”
Ona o an bir arketip gibi değil, çoktan unuttuğum bir parçam gibi baktım.
Clarissa Pinkola Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabı, modern dünyanın en derin unutkanlığına dokunur: ruhun doğadan kopuşuna. Kadının bastırılan içgüdüsüyle, insanın doğayı sömürmesi aynı hikâyenin iki yüzüdür. Biri bedeniyle, diğeri gezegeniyle aynı hatayı tekrarlar — kontrol etmeye çalışır, sahip olmaya kalkar ve sonunda kaybeder.
Modern çağ gürültülüdür ama bu gürültünün içinde en çok sessiz kalan şey insanın iç sesidir. Estés’in aradığı da tam olarak budur: unutulmuş bir sesi yeniden duymak. “Vahşi kadın” adını verdiği arketip, kontrolsüzlüğü değil, doğallığı temsil eder. Bu vahşilik, Jung’un deyimiyle “ruhun ormanına giden yol”dur. Modernlik o ormanı betonla kapladı ama kökleri hâlâ toprağın altında nefes alıyor.
Kadın güçlü olmayı, üretmeyi, başarmayı öğrendi ama sezgilerini susturmanın bedelini içten içe öderken, erkek duygularını bastırarak kontrolü öğrendi. Kadın hissedememekten, erkek dokunamamaktan yorgun. Böylece biri içgüdüsünü, diğeri kalbini kaybetti. Kadın sezgisinden, erkek duygusundan uzaklaşınca ikisi de yarım kaldı.
Estés’in masalları bu yarımı tamamlamak için anlatılır. Mavi Sakal, kadının içindeki tehlikeyi fark etmeyişidir; sezgiyi görmezden gelen insanın hikâyesidir. La Loba, ölü parçaları toplayan kadındır — unuttuğumuz yanlarımızı yeniden bir araya getirme gücüdür. İskelet Kadın, sevginin dönüşümle yaşadığını hatırlatır; hiçbir bağ ölmeden yeniden doğmaz. Her hikâye bir ruh yasası taşır. Estés’in başarısı, bu yasaları bugünün insanına tercüme etmesidir.
Toplum kadını özgürleştirdiğini sanıyor ama ona başka bir zincir taktı: görünür ol ama derin olma, üret ama hissetme. Görünürlük arttı, görülme azaldı. Kadın artık her yerde ama çoğu kez kendine uzak. Erkek de bu görünürlüğün içinde sessiz bir kayboluş yaşıyor. Onun da sesi duyulmaz çünkü “duygu göstermek” hâlâ zayıflıkla eş tutuluyor. Böylece iki uç birbirine değil, kendine yabancılaşıyor.
Estés’in cümleleri bu yüzden hâlâ çağın kalbine saplanıyor
“Kadın doğasına dönerse, erkek kalbini hatırlar.”
Bu bir romantik temenni değil; ruhun ekolojisi için bir uyarı.
İçgüdüye, sezgiye, yavaşlığa yeniden güvenmek, modern çağın en radikal eylemi.
Kurtlarla Koşan Kadınlar, yalnızca kadınlara değil, insanlığa yazılmıştır. Masallar, mitler ve psikoloji arasında kurduğu köprü, bireysel bir terapi değil; bir ruhsal ekosistem çağrısıdır. Kadının içgüdüsü doğanın kendini yenileme gücüyle aynı yerden gelir. Birini bastırdığımızda, diğerini de kurutuyoruz.
Belki hepimiz o ormandan uzaklaştık ama kökler hâlâ orada.
Bir gün o vahşi sesi yeniden duyduğumuzda,
dünya yeniden anlam kazanacak.
Kurtlar hâlâ içimizde koşuyor
biz sadece yönümüzü kaybettik.
Şimdi durup dinleme zamanı.
Çünkü bazen bir kadının sesi,
insanlığın kurtuluşuna denk düşer.
Önemli Bilgi: Clarissa Pinkola Estés Hakkında
Meksika kökenli bir Jungiyen analist, şair ve yazar.
Mitoloji, halk anlatıları ve psikanalizi birleştirerek
kadın ruhsallığının kökenine ışık tutmuştur.
1992’de yayımlanan Kurtlarla Koşan Kadınlar,
modern insanın içsel kopuşuna yönelttiği güçlü metaforlarla
hem kadınlara hem erkeklere “hatırlamanın” çağrısını yapar.
Hatırlayın!
Sürç-i lisan olduysa affola.
(If my tongue has slipped, may I be forgiven.)