MOLİERE’iN ÇAĞI
İnsanların öyle günleri, milletlerin öyle çağları var ki çözülmez düğümler birden çözülüverir, kurulmaz yapılar kurulur; yüzyıllardır kapalı kalmış kapılar birden açılıverir. Bir de bakarsınız Ferhat dağı delmiş, Arkhimedes buldum diye bağırmış, Kristof Kolomb Amerika’yı bulmuş, Sinan Süleymaniye’yi yapıvermiş. Bir insanın dehasıyla, bir rastlantıyla, bir mucizeyle olacak işler değil bunlar eskilerin sandığı gibi.
Öyle olmadığı şundan belli ki bir değil, birçok buluşlar, yaratışlar aynı çağda patlayıveriyor: İtalyanların ve bizim on altıncı yüzyılımızda, Fransızların on yedinci yüzyılında böyle oldu. Bu çağlar; için için hazırlanan düşünce baharının birden çiçeklere, hemen ardından da meyvelere boğulma günleridir. Eski tarihler hazırlanışları üstünde pek durmadıkları için bu çağlar insanlara mutlu, mucizeli görünmüş, bir teki bir milletin yüzünü güldürecek bir sürü olağanüstü yaratıcının bir araya gelmesinde çokları Tanrının ya da bir kralın parmağı olduğunu sanmış. Moliere’in yaşadığı çağ bugüne dek Fransızların en mutlu saydıkları çağdır. Bu yüzyılda Descartes insan aklını, bilimleri yenileştirip atomun dağıtılmasına kadar gidecek araştırma yoluna sokmuş, Pascal insan düşüncesine dünyayı en acı tortusuna kadar inceleyen bir kesinlik, ürkütücü bir derinlik kazandırmış, Corneille’le Racine insanın içindeki türlü çatışmaları, halkın anlayacağı bir dil ve yüzyıllarca örnek olacak bir sanat olgunluğuyla sahneye getirmişler, Boileau sahteyi gerçekten, tabiata uygunu tabiata aykırıdan, insancayı maymuncadan kabaca da olsa ayırmamızı sağlayan bir eleştiri yolunu bulmuş; La Fontaine masalla gerçeği, köyle sarayı, ciddiyle şakayı, hayvanla insanı, Doğu’yla Batı’yı buluşturmuş; La Rochefoucault ahlak yönünden insanın içyüzüne aynaların en zalimini tutmuş; La Bruyere zengin fakir her çeşit insan davranışlarının iç ve dış gerçeklerini resim yapar gibi yazmış; Madame de Sevigne, Saint-Sirnon gördüklerini, yaşadıklarını yüzyıllarca örnek olacak mektuplar ve anılarla göz önüne sermişler. Yine bu yüzyılda Fransa, Güneş Kral adını alacak kadar başarılı, anlayışlı ve mutlu bir kral ve kurucu devlet adamlarına kavuşmuş; o zamanın en çalışkan sınıfı olan burjuvalık sömürgen aristokratlara inat, büyük Fransız Devrimi’ni hazırlayacak ve sonunda başaracak kadar yükselme yollarını bulmuş; kısacası Fransa o yüzyılda Fransa olmuş, dilini, düşüncesini sonraki devrimlerin sadece geliştireceği sağlam temellere oturtmuş. Bununla beraber bu parlak çağ o zaman ve çok daha sonralara kadar sanıldığı gibi karanlıklardan çıkmış değildir. Hatta on altıncı yüzyıl, kargaşalığına, gelişigüzelliğine karşın bir bakıma daha yaratıcı, daha atılgan, daha coşkun bir çağıdır Fransa’nın. Fransızlar serbest düşünmeye ve Fransızca düşünmeye on altıncı yüzyılda Montaigne’le, Rabelais’yle, Ronsard’la başlamışlar. Ortaçağ o zaman yeniliyor, antik dünya ve tabiat sevgisi o zaman doğuyor, halkın dili o zaman aydınların da dili oluyor. On yedinci yüzyıl daha çok düzenleyici, ölçü ve denge bulucu, uzlaştırıcı bir çağdır. Fransa gemisi türlü fırtınalardan, yeni ufuklara doğru gitmenin heyecanlarından, korkulu rüyalarından sonra bu yüzyıl ortalarında bir sütlimanlığa ulaşıyor, kendine çekidüzen vermeye, kendine ve dünyaya alıcı gözle bakmaya, arınıp temizlenmeye başlıyor.
İşte Moliere böyle mutlu bir çağın adamıdır. Ama hayatını okuyunca göreceğiniz gibi mutluluk kendinden çok eserinin özelliğidir. Güneş Kral’ın önüne çıkabilmek için Moliere yıllar yılı karanlıklarla savaşmak zorunda kalmış, kendi dertlerinden sıyrılarak çıktığı, hasta hasta, canını dişine takarak, kan kusarak oynadığı sahnede tükenip ölmüştür.
MOLİERE’iN HAYATI
1622 Moliere, Paris’te, rahat, hatta zengince bir evde doğuyor. Babası sarayın halıcıbaşı, tutumlu bir tüccar, anası yine bir halı tüccarının, okuma yazması kıt, iyi giyinmesini sever kızıdır: Doğduğu ve çocukluğunda göreceği mahalle Paris’in haline yakın, en civcivli, en değişik insanların dolaştığı yerlerden biridir. Moliere anasının babasının ilk göz ağrısıdır. 1632 Moliere’in annesi otuz yaşında ölüyor. Dört kardeşi olmuştur: İlköğrenimini nerde nasıJ gördüğünü bilmiyoruz. Babası ona kendi işini bırakmayı düşündüğü için sık sık dükkanına gitmiş olabilir: ı 6 3 7 Moliere belki dört yıldan beri kendi isteği ve dedesinin desteklemesiyle koleje (şimdiki Louis le Grand lisesine) girmiş bulunuyor. Parlak bir öğrencidir: Beş yıl Latinceye dayanan bir öğrenim gördükten, iki yıl da felsefe okuduktan sonra: 1639 Moliere kolejden çıkıyor. Belki birkaç yıl Gassendi’den Chapelle ve Cyrano de Bergerac’la birlikte felsefe derslerine katılıyor: 1640 Moliere tiyatro oyuncusu Madeleine Bejart’la tanışıyor. 1642 Moliere babasının yerine XIII. Louis ile Narbonne seyahatine katılıyor. 1643 Moliere baba evinden ayrılıp ayrı ev tutuyor. Başlarında Madeleine Bejart olan tiyatro oyuncularıyla düşüp kalkıyoı: Ünlü Tıyatro (Illustre Theatre) adıyla kurulan kumpanyaya katılıyor. Bu kumpanyada Madeleine’in kardeşleri, Moliere’in çocukken hocası olmuş Pinel de var. Aynı kumpanyaya girenler daha önce amatör olarak şurda burda temsiller vermişlerdi. 1644 Ünlü Tiyatro büyük umutlarla açılıyor. Jean Baptiste Poquelin, ilk defa Moliere adını kullanarak kumpanyanın başına geçmiş durumdadır. Daha çok tragedyalarda rol alıyor. Ünlü Tiyatro ilkin umduğu ünü kazanamıyor. Borçlar gittikçe artıyor. Kumpanya altı yedi ay sonra dağılmaya başlıyor. 1645 Kumpanya yeniden, ama bağımsızlığını kaybederek işe başlıyor. Alacaklılar Moliere’i her gün biraz daha fazla sıkıştırıyorlar. Ünlü Tiyatro büsbütün iflas ediyor ve küçülen kumpanyanın taşraya çıkmaktan başka çaresi kalınıyor. Babasının bütün öğütlerine rağmen Moliere yolundan dönmüyor.
1646 Moliere Paris’ten ayrılıyor. Nerelere gittiği pek bilinmiyor, ama bir ara Orleans’da hukuk tahsiline girdiği, bir İtalya seyahatine çıktığı sanılıyor. Bordeaux’da kumpanya ile tekrar buluşuyor. Kumpanya daha çok metresi Madeleine’in büyüklerden gördüğü yardımlarla tutunabiliyor.
l647 Moliere hayatını yalnız tiyatroya vermeye başlıyor.
1648 Yeniden düzenlenen Ünlü Tiyatro on üç yıl sürecek olan taşra gezilerine çıkıyor. İlk durak Nantes’tır.
1649 Moliere kumpanyasıyla Toulouse, Monpellier ve Narbonne’da.
1650 Moliere Agen ve Pezenas’da.
l65l Languedoc’ta.
1652 Grenoble’da.
1653 Lyon ve Montpellier’de.
l654 Avignon’ da.
1655 Narbonne’da.
1656 Bordeaux ve Bezier’de.
1657 Lyon ve Dijon’da.
1658 Grenoble ve Rouen’da.
Moliere komedya yazarlığı denemelerine bu taşra gezilerinde başlıyor. Şaşkın, Zoraki Hekim, Gorgibus Çuvalda, Uçan Hekim, Barbouillet’nin Kıskançlığı (sonraki Georges Dandin), Aşk Kırgınlığı gibi kaba halk komedyaları (farsları), bu yıllarda yazılıp oynanmıştır. O zamanki Fransa’da yirmi kişilik bir kumpanyanın, hele karda kışta şehir şehir dolaşması hiç de kolay bir iş değildi. Yollar kötü, arabalar rahatsız, tiyatro eşyasıyla tıklım tıklımdı. Hanlar, oteller bizim Anadolu’dakilerden bile beterdi herhalde. Üstelik yollarda ikide bir eşkıyalar da çıkıyordu karşılarına. Ayrıca tiyatro kumpanyalarının rakipleriyle yarış etmeleri, onların gittikleri yerlere gitmemeleri ya da daha önce gitmeleri, zaman zaman da çatışıp cenkleşmeleri gerekiyordu. Hastalıklar., oyuncular arasındaki geçimsizlikler, ayrılmalar da caba. Hele para meseleleri hepsinden beterdi. Üstelik bir de, belediyelere, polise, jandarmaya dert anlatmak gerekiyordu. Bereket Moliere çok sağlam yapılıydı, tiyatroyu da ölesiye seviyordu. 1659 Şimdiye kadar Paris’le pek ilişiği olmayan Ünlü Tiyatro 1658’de Paris’e gitme zamanının geldiğini düşünmeye başlamıştı. Paris’e gidebilmek için saraydan desteklenmek şarttı. Bunu da ancak yazdığı piyesi oynatmak isteyen ve sarayla ilişiği olan yazarlar kolay sağlayabilirlerdi. Rouen’da böylesi kimselerle tanışmalar olmuştu. Üstelik Thomas Corneille, Madeleine Bejart’ı pek beğenmişti. Belki de Moliere daha önceden kumpanyanın Paris’e yerleşmesi için öteye beriye başvurmaya başlamıştı. Her ne halse kumpanya bir kolayını bulup Louvre Sarayı’nda kralın önünde bir tragedya oynamak fırsatını buluyor. O temsilden sonra da rakip tiyatrolar Moliere’e kancayı atıyorlar.
1659 Moliere tiyatrosuyla Paris’e yerleşiyor. ilk başarılar pek parlak olmasa da Moliere eski borçlarını ödemek kaygısına düşecek duruma geliyor. Moliere’in yazdığı ilk önemli komedya, Gülünç Kibarlar ünlü saray oyuncularının ve birçok saraylının öfkelerine karşı tutuyor. Moliere’i Paris’te ilk ciddiye aldıran bu oyun oluyor. Ama sonunda Moliere’e kan kusturacak olan düşmanlıklar da bu başarıyla başlıyor.
I66o Moliere Gülünç Kibarlar piyesini bastırıp başka tiyatrolara oynatanla cenkleşiyor. Bir kardeşini kaybediyor. Boynuz Korkusu diye bir piyes yazıyor. Düşmanlarına inat Moliere, sarayla daha fazla kaynaşıyor.
I66I Moliere ilk defa rahat bir eve yerleşiyor. Komedyada kazandığı başarıya güvenerek yazdığı Don Garcie de Navarre adlı tragedyasıyla kötü karşılanıyor. Kocalar Mektebi ve Baş Belaları durumu düzeltiyor. Bu oyunlarla XN. Louis’nin tiyatro adamı olmaya başlıyor. Ama bu yıl Moliere’in aklı fikri evlenmededir.
I662 Moliere, Madeleine’in, eski metresinin, kızı mı kız kardeşi mi olduğu hala kesin olarak bilinmeyen, tiyatro içinde doğmuş büyümüş, on sekiz yaşındaki ve nerdeyse kendi büyüttüğü Armande Bejart’la evleniyor. Armande güzel olmamakla beraber şuh ve erkeklere kendini sevdiren orta zekalı bir genç kızdır. Bu evlenmeyle Moliere’in sahnede zafer; evinde dırıln günleri başlıyor. Yaş farkı, Armande’ın kocasını aldatmasa da hafifliği, süs severliği bu evlenmeyi zaman zaman cehenneme çevirecek, ama Moliere sonuna kadar kansına aşık kalacak.
I663 Moliere’in tiyatrodaki başarılarını kıskananlar Armande ile evlenmesini bir rezalet olarak göstermeye çalışıyorlar. Öz kızıyla evlendiğini söyleyecek kadar ileri gidiyorlar. Moliere Kadınlar Mektebi’ni, ardından Kadınlar Mektebinin Tenkidi’ni, Versailles Tuluatı’nı sahneye koyuyor. Beğeniliyor.
I664 Moliere’in bir oğlu oluyor. İyi para kazanıyor., ama bir yandan da eski borçlarını ödüyor: Ev hayannda her şeye rağmen sevinçli günler yaşadığı oluyor. Zorla Evlenme’yi, Elide Prensesi’ni ve Tartuffe’ün ilk üç perdesini sarayda oynuyor ve softalarla başını derde sokuyor.
I665 Moliere’in oğlu ve kız kardeşi ölüyor. Bir kızı doğuyor. Bu arada Don ]uan’ı ve Sevda Hekimi’ni yazıp oynuyor. Bu yıl Moliere’in sağlığında ağır bozulmalar başlıyor: Sahneye çıkamayacak kadar hastalanıyor. Her zamanki öksürüğü büsbütün artıyor.
1666 Moliere’in sanatı en olgun günlerini yaşıyor. Misanthrope’u oynuyor; karısıyla geçimsizlikleri bu oyunda belli olacak kadar arnyor.
ı667 Tartuffe ikinci defa oynanıyor ve hemen yasaklanıyor. Sicilyalı yahut Sevda Ressamı, durumu biraz kurtarıyor. 1668 Amphitryon, Georges Dandin ve Cimri oynanıyor. Moliere’in Lulli ile birlikte Versailles’da hazırladıkları şenlik büyük başarı kazanıyor. Cimri iyi karşılanmıyor. Yalnız Boileau beğeniyor. Racine, Moliere’e karşı cephe alıyor: Moliere bir süre için kalemi bırakıyor.
1669 Tartuffe’ün oynanmasına izin çıkıyor ve halk piyesi büyük bir coşkunlukla karşılıyor. Aynı yıl Moliere, Monsieur de Pourceaugnac’ı, eskiden yazdığı bir oyunu, sahneye koyuyor. İyi para getiriyor.
1670 Kral karnaval için büyük şenlikler ve Moliere’den aşk üstüne oyunlar istiyor. Bu siparişten Muhteşem Aşıklar çıkıyor. Kibarlık Budalası da bu yıl oynanıyor. Moliere’in karısıyla arası iyice açılmıştır. Dedikodular Moliere’i tüketiyor.
1671 Moliere tiyatro hayatının başından beri iyi ve kötü günlerde dostu kalmış olan Madeleine’i kaybediyor. Ama karısıyla barışıyor, Psyche, Scapin’in Dolapları, Escarbagnas Kontesi oynanıyor.
1672 Moliere biraz hava değiştirmek için gebe karısıyla yeni bir eve taşınıyor: Lulli sarayda Moliere’e beklenmedik bir kazık atıyor. Moliere’in oğlu küçük Pierre de bir aydan fazla yaşamıyor. Bilgiç Kadınlar oynanıyor. Moliere sık sık hastalanıyor ama karısıyla arasının düzelmesi onu hayata bağlıyor.
1673 Moliere, Lulli’nin entrikaları yüzünden sarayda kaybettiği yerini yeniden bulmak umuduyla Hastalık Hastası’nı yazıyor. Bütün zoru tiyatrosunu yaşatmaktır. Dostlarını dinlemeyip hasta hasta sahneye çıkıyor. Yine tiyatrosunu ve iş arkadaşlarını para sıkıntısından kurtarıyor. Dostu Madeleine’in ölümünden günü gününe bir yıl sonra Moliere sahneye çıkmazdan önce kendini çok yorgun ve bitkin hissediyor. Yine de oyuna çıkıyor, ama son perdede sendeliyor. Halk farkına varıyor. Moliere işi şakaya vurup güçbela oyunu bitiriyor. Titremeler içinde evine götürülüyor ve öksürükle başlayan bir iç kanama yüzünden yanın saat sonra karısını bile göremeden ölüyor. Kilisenin ve softaların tiyatroya ve Tartuffe yazarına olan hıncı, ölümünde açıkça ortaya çıkıyor. Herkes gibi gömülmesine izin vermiyorlar. Karısı kraldan zorla ve gizli gömülmek şartıyla izin koparıyor. Sonradan kemikleri bile mezarından çıkarılıp bir kenara atılıyor. La Fontaine’in kemikleriyle Moliere’inkiler birbirine karışıyor.
Sabahattin Eyüboğlu
KİTABIN KÜNYESİ
MOLİERE CİMRİ
ÖZGÜN ADI L’AVARE
FRANSIZCA ASLINDAN ÇEVİREN SABAHATfİNEYÜBOGLU
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI,