Günümüz siyasi polisiye edebiyatının cesur ve gerçekçi yazarı Wolfgang Schorlau’dan yine sarsıcı bir “derin devlet” romanı.
Hikâye tamamen gerçek bir olaya dayanıyor: 1980’de, Münih’te, geleneksel Ekim Festivali’nde, kalabalığın ortasında bir bomba patlamış, 13 kişi ölmüş, iki yüzden fazlası yaralanmıştı. Saldırıyı düzenleyen bir neonazi idi. Resmî soruşturma, bunun “münferit” bir
terör eylemi olduğu hükmüne vardı. Acaba öyle miydi?
Schorlau’nun emekli polis özel dedektifi Dengler, yıllar sonra, bu vakanın peşine düşüyor. Her zamanki ahbaplarının (bir yıldız falı yazarı meselâ), eski meslektaşlarından bazı namuslu polislerin ve namuslu bir iki politikacının yardımıyla…
Soğuk Savaş politikasının dehlizlerindeki entrikalar, derin devlet, neonaziler…
“Schorlau, sadece kahramanı Georg Dengler’i değil, okurunu da korku ve dehşete düşüren varsayımlar ve yapılarla uğraşıyor.”
Stuttgarter Nachrıchten
OKUMA PARÇASI
Giriş: Münih, Theresienwiese
Georg Dengler Bavariaring’in bir tarafından diğerine geçti. Öğleden önce güneşi yüzünü ısıtıyordu. Sakindi ortalık, pek az insan vardı sokaklarda, trafik de yok gibiydi. Sadece motoru düşük devirde çalışan, gümüşi bir Audi geniş caddeden yavaş yavaş yukarı tırmanıyordu. 1860 München futbol kulübünün tişörtlerini giymiş bir grup genç adam, çayırın kenarındaki ağaçların gölgesinde bisiklete biniyorlardı. Bisiklete binen gençlerden birkaçı, önündeki çocuk arabasını iterek karşılarından gelen genç bir kadına el salladı. Kadın onları hiç fark etmemiş gibi davrandı, ancak bisikletçiler yanından geçip gittikten sonra
hafifçe gülümsedi. Dengler’in yüzünde de müstehzi bir gülümseme belirdi gayriihtiyari. Kendisini dinlenmiş ve rahat hissediyordu. Ne kadar güzel bir gün, diye düşündü.
Bir iki adım daha attıktan sonra durdu. Hedefine ulaşmıştı.
Corten çeliğinden dev bir levhanın, yarım daire şeklinde çevresini çizdiği alanın ortasında yer alan gri anıt-taşın üzerinde
“26.9.1980 Bomba Saldırısının Kurbanlarının Anısına” yazıyordu. Her yerde –zeminde ve çelik levhanın üzerinde– şarapnelleri temsilen küçük metal parçacıklar yerleştirildiğini gördü. Bu parçacıkların saldırıda kullanılan bombadan arta kalanlar olabileceğini düşünmek içini ürpertti. Korkunç bir patlamanın ölümcül silahları. Anıt, çevresinde birkaç çiçek olmasa
Dengler’e iyiden iyiye can sıkıcı gelecekti.
Nordic-Walking-Look içerisinde, kadınlı erkekli bir grup
karşı yönden ona doğru geldi. Asfaltla kaplı zeminde ritmik
olmayan sesler çıkarıyordu kullandıkları sopalar. Yüksek sesle konuşuyor, gülüyor, şakalaşıyorlardı, kısa bir süre sonra
Ring’in diğer tarafında gözden kayboldular. El ele tutuşmuş iki
sevgili meydanda ağır adımlarla dolaşıyordu.
Güneş gözünü aldı Dengler’in.
Bir anda kocaman bir alev sütunu gördüm, yirmi metre kadar
yükseldi.
Dengler derin bir nefes aldı burnundan. Havada papatya ve
ismini bilemediği başka birtakım otların kokusu vardı. Bu çorak arazi hâlâ, bir zamanlar olduğu çayırlığı hatırlatıyordu insana, hem de artık her köşesinde uçak pisti genişliğinde asfaltlanmış yollar olmasına rağmen. Aşağı yukarı yüz metre ileride,
çakılla kaplanacak yeni alanlar yaratmak için toprağı kaldıran
küçük, kırmızı kepçeyi fark etti. Ama her şeye rağmen hâlâ bir
çayır, diye düşündü Dengler.
Paten kayan bir çift geçti yanından. Parlak siyah bir kumaştan dar birer şort giymişti ikisi de, el ele tutuşmuşlardı, Dengler genç adamın âşık gözlerini gördü ve güzel kadının parlak
gülümseyişini. Sokağa geldiklerinde önce şık bir hareketle durdular, ellerini bırakmadan kaymaya devam ettiler sonra ve yolun diğer tarafına geçtiler.
Bütün çayırlığı sarsan korkunç bir patlama geldi arkasından.
Ilık bir yaz sonu akşamıydı muhtemelen. O akşam. Hafif bir
yağmur yağmıştı. Keyifli, hoş bir yağmur; Oktoberfest’in tadını
kaçırmamıştı, hatta herhalde insanlar daha ziyade müteşekkir
olmuşlardı yağmura, getirdiği serinlik için.
Bir ölüm sessizliği kapladı ortalığı önce, ardından çığlıklar duyuldu.
Gözlerini kapadı, neredeyse otuz sene önce, o akşam, yaşananları tahayyül etmeye çalıştı. Neşeli kadınlar, çakırkeyif erkekler –bazıları herhalde çakırkeyiften daha çok sarhoş– ve çocuklar. Hepsi ya diz dize, omuz omuza, balık istifi oturuyorlar ya da iğne atsan yere düşmez bir kalabalıkta, sıkışık nizam hareket halindeler. Neredeyse çeyrek milyon insan var çayırda.
Geç olmuş, saat onu biraz geçiyor. Dönmedolap hâlâ dönüyor,
korku tünelinden kulak tırmalayan çığlıklar yükseliyor. İnsanlar kalabalık gruplar halinde çıkışa yönelmeye başlamışlar bile.
Fest, bir saat içerisinde bugünlük sona erecek.
Güzel bir gün.
Dengler gözlerini kırpıştırdı, güneş yüzünü, göğsünü ve bacaklarını ısıtmıştı. Üzerinde bir jean ve beyaz bir keten gömlek
vardı. Dün akşam kendisine verilen dosyayı koltuğunun altına sıkıştırmıştı. Raporları okumuştu, gazete haberlerini ve sorgu tutanaklarını da.
Az önce önümde duran adam bir anda on metre arkama uçmuş,
yerde yatıyordu, iki bacağı da kopmuştu.
Dengler meydanda göz gezdirdi. “Özel amaçlı açık alan”. Çayırın resmi merciler indindeki isminin şu anda tekrar aklına
gelmesi ne tuhaftı. Dün akşam yaptığı görüşmeyle mi ilgiliydi bu acaba?
Sadece bağırdım avazım çıktığı kadar, kafam koptu zannettim.
Her yerde insanlar yatıyordu, paramparça insanlar; kolları, bacakları, kafaları kopmuştu.
Asfaltlanmış yolda yürümeye başladı. Bütün çayırın etrafını
bir kere dolaşmak istiyordu. Bir patenci geçti yanından telaşsız
bacak hareketleriyle, sanki zeminden güç alarak kendisini ileriye atmak ister gibiydi. Biraz ötede bir model uçak birbiri ardına daireler çiziyordu.
Tam önümde bir çocuk yatıyordu. Vücudu lime lime olmuş, karnı açılmıştı.
Gecenin geç saatlerine kadar okumuştu dosyayı Dengler, uykuya dalana kadar yakasını bırakmamıştı buna benzer sahneler
ve şimdi tekrar ele geçiriyorlardı zihnini. Resimler, sesler, çığlıklar ve kan kokusu.
Bombanın, çiviler, vidalar, somunlar ve başka köşeli metal parçalardan oluşan ölümcül muhtevası kırk metreden uzaklara kadar uçmuştu.
Dengler bir karar vermek zorundaydı. Bu cürümle uğraşmak istiyor muydu? 13 insanın öldüğü, 68’i ciddi biçimde ağır olmak üzere toplam 200 insanın yaralandığı, Federal Almanya tarihinin bu en büyük terör hadisesiyle?
Ana giriş kapısının hemen yakınlarında duruyorduk – bir anda
bir ışık mantarı göründü ve inanılmaz bir rüzgâr oluştu. Kalabalıkta o kadar sıkışmıştık ki yere düşmemiz mümkün değildi. Zemine baktım – kan, kan, her yer kanla kaplıydı.
Mavi dosyada resmi evrakın sadece küçük bir kısmı ve özellikle de basında çıkan haberler yer alıyordu, böyle söylemişlerdi Dengler’e, sonra da devam etmişlerdi: Bizimle çalışmayı
kabul ederseniz davayla ilgili bütün evrakı göndereceğiz size,
80’den fazla dosya.
Basınç dalgası bir satıcının elinden piyango biletlerini uçurmuştu. İnsanlar kan revan içerisinde çığlıklar atarken adam, delirmiş
gibi, uçup giden biletlerinin peşinden koşuyordu.
Çayırı bölen asfalt yoldan aşağıya doğru yürüdü. Meydana
kaykaycılar için bir dizi, halfpipe denilen rampa yerleştirilmişti. İki delikanlı hareket halindeki kaykaylarından havaya sıçradı, kendi eksenleri etrafında dönüp tekrar kaykaylarının üzerine indi ve kaymaya devam etti. Rampanın sonuna geldiklerinde
döndüler ve ardından aynı aksiyonu tekrarladılar.
Çok cömert davranmışlardı ona. Bayerischer Hof’da bir süit
ayırmışlardı, dün akşam yemeğini otelin çatı katındaki Dachgarten’da yemişlerdi, yani ihtimam göstermişlerdi Dengler’e.
Sonra başkan şunları söylemişti: Yardımınıza ihtiyacımız var.
Arzumuz sizinle çalışmak. Münih Oktoberfest saldırısını bizim
için bir kere daha araştırmanızı istiyoruz.
Uzuvlarını kaybetmiş insanlar çığlıklar atarak kendi kanları
içerisinde yuvarlanıyordu her köşede. Önce on iki yaşında bir çocukla ilgilendim. Karnına parmak kalınlığında bir metal parçası saplanmıştı.
Uzun süre polis olarak çalışmıştı Dengler. Sayısız ölü görmüştü. İnsanları vurup öldürmüştü. Ama o akşam yaralıların
çığlıkları kulaklarında çınladı ve bir kan gölünde yürüdü bata çıka.
Teresa çayırını Matthias-Pschorr Strasse yönünde terk ederken bir kere daha durdu, dönüp baktı. St.Paul kilisesi, sanki
vaktiyle özellikle fotoğrafçılar için cazip bir obje oluştursun diye inşa edilmiş gibi, tepeden bakıyordu etraftaki bütün çatılara.
Ona verdikleri numarayı aradı.
“Düşünmek için zamana ihtiyacım var,” dedi. “İki gün.”
KÜNYE
Münih Komplosu
Wolfgang Schorlau
İletişim Yayınları
Çeviri: Hulki Demirel
3. baskı – Mart 2019
292 sayfa
İçindekiler
Giriş: Münih, Theresienwiese…………………………………………………………..11
Birinci Bölüm…………………………………………………………………………………………………………….17
İkinci Bölüm……………………………………………………………………………………………………………….89
Üçüncü Bölüm……………………………………………………………………………………………………..273
Sonsöz…………………………………………………………………………………………………………………………………273
EK: SAHRA TALİMNAMESİ 30-31,
18 MART 1976 TARİHLİ EK B……………………………………………………………………………275
BULMAK VE YARATMAK – BİR SONSÖZ………………………………………………289
Wolfgang Schorlau
1951’de doğdu. Ticaret yüksekokulunda okurken ’68 öğrenci hareketine katıldı. Uzun yıllar sanayide yöneticilik yaptıktan sonra 50 yaşında yazarlığa başladı. Başka romanları ve siyasi denemeleri de vardır fakat başarısını polisiye romanlarına borçludur. Özel dedektif Dengler’in ilk macerası olan Mavi Liste’yi (2003, çev. Hulki Demirel, İletişim Yayınları, 2016) 2015’e kadar yedi kitap daha izledi. Bunlardan Münih Komplosu (2016), Koruyan El (2017) ve Kavuran Soğuk (2018) da yine Hulki Demirel çevirisiyle İletişim’den çıktı. Aralarında 2006 Almanya Polisiye Edebiyat Ödülü’nün de yer aldığı birçok ödül kazandı. Stuttgart’ta yaşıyor.