Bâki İlk Selam / Çerkes Ethem – Emrah Cilasun

“Gerçeğin ışığına doğru ilerleyin yılmadan. Korkaklar ve ahmaklar geri çekilsin. İşimiz var.”

“Emrah Cilasun’un “Bâki İlk Selam – Çerkes Ethem” başlıklı biyografisi, Türkiye’nin yakın tarihine ve ‘Çerkes Ethem meselesi’ne Marksist bir açıdan bakmayı amaçlar. Dolayısıyla, bu bakış açısına uygun bir analize girişir ve Ocak 1921’de, gerek Ethem Bey ile onun kumandasındaki güçlerin, gerekse Mustafa Suphi ve yoldaşlarının tasfiye edilmelerinin niçin aynı dönemde, yani Şubat 1921’de yapılacak olan konferans öncesinde gerçekleştiğini sorgular. Keza, halihazırda yürütülmekte olan, çoğu yüzeysel tartışmalara karşı, “1919-1923 yılları arasındaki dönem esasen bir iç savaştı”, “Ankara hükümeti anti-emperyalist değildi, temsil ettiği sınıflar gereği emperyalist -kapitalist dünyanın bir parçası olmaya çalışıyordu” gibi ve benzeri içerikteki önermelerden yola çıkar…” Tanıtım Yazısı

(Ülkede Özgür Gündem Gazetesi 11 Nisan 2004 )
“Birinci Seyyare Kumandanı Çerkes Ethem hakkında bugüne kadar çok şey yazıldı. Onu “hain” ilan eden ya da kişiliğinde bir “Pan-Türkist” keşfeden Türk tarih yazıcılarının dışında, dünyadan da pek çok tarihçinin ilgisini çekmiş Ethem. Bu önemli şahsiyeti konu alan çalışmalardan biri de “Bâki ile Selam”. Kitabın yazarı Emrah Cilasun’un Ethem soyundan gelmesi, kitabı özel yapan özelliklerden. Ama bu, Cilasun’un tarih araştırması yaparken nesnelliği ihmal ettiği anlamına gelmiyor. Cilasun, yüzlerce kaynak belgeden yola çıkarak, bir anlamda kendi geçmişini de masaya yatırmış ve geçmişine ait olumsuzluklarla karşılaşma riskinden kaçınmamış. Cilasun, resmi tarih yazıcılarını bozguna uğratan, okuru resmi tarih üzerine yeniden düşünmeye çağıran bir çalışmaya imza atmış.”

Fatih Polat (Evrensel Gazetesi, 13 Mayis 2004)
?Komuta ve siyasi mücadele alanında zamanında çekilmesini bilen adam memlekete kısa bir süre içinde yeniden hizmet edecek ve düşüncelerini uygulayacak bir duruma girer. Fakat meşru bir şekilde çekilmemek için bir kez çarpışma şansını denemek gibi meşru olmayan harekete girişilirse, bunun sonucu onurun ve hizmet imkânının elde tutulması aynı olasılıkla kalmaz.?
Tarih 31 Aralık 1920. Türk Kuvvetleri?nin Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü, Çerkez Ethem?e gönderdiği ?teslim ol? içerikli telfrafta bu ifadelere yer verir ve telgrafını şu cümleyle bitirir: ?Son selam.?
Tarih 2 Ocak 1921. Umum Kuva-yı Seyyare Komutanı Ethem, İsmet İnönü?ye cebabi bir telgraf yollar:
?Köprüyü geçinceye kadar öyle olsun diyorsunuz, ama biliyorsunuz ki, köprünün binde birine ulaşmamışsınızdır. Ah içleri fesat dolu yurtseverler; zavallı millet meclisi sizin askeri sahte ünlerinizi anlamış değil. Bundan ötürü yurtseverlik duygularım şu sözleri söylememi emrediyor: Bana karşı güven verici bir durum alınız, aksi halde gerçek ve hak başarı kazanacaktır. Tarih bana az, size çok lanet edecektir?.
Çerkez Ethem?in, Cumhuriyet tarihinin en ünlü Çerkez isyanının ilanı sayılabilecek son cümlesi ise şöyledir: ?Bâki ilk selam?

Ya herrü, ya merrü!
Atilla İlhan, bundan sonrasını artık bir ?ya herrü, ya merrü? durumu olarak anlatmıştır. Resmi tarih için ise, Çerkez Ethem?in ?ihaneti?nin ilanını oluşturur bu satırlar. Kurtuluş Savaşı?nı zafere uluştıran Mustafa Kemal?in düzenli orduya geçişine isyan eden ve sonunda da gidip Yunanlılarla işbirliği yapan bir ?hain? genel kabulünün çeşitli sol ve sağ türevlerinden oluşan Çerkez Ethem yorumları, tarihin de bir trajedisini oluşturur. Zira bir isyanı bastıran tarafın tarihi, kendisine isyan edene iltifat üzerine kurulmamıştır hiçbir zaman.
Emrah Cilasun?un Belge Yayınları?ndan çıkan ?Bakî İlk Selam-Çerkez Ethem? adlı kitabı, titiz bir kaynak taramasına, kitabına alınmış olan çok sayıda belgeye dayanıyor. Çerkez Ethem ile ilgili bugüne kadar yazılanlarla kıyaslandığında gayri resmi bir tarih çalışması olarak görülmesi gereken kitap, Çerkez Ethem?in Kurtuluş Savaşı içindeki gayretinden, Bolşevizm?le ile bağlantı ve ilgi düzeyine, ardından Mustafa Kemal?in başında bulunduğu Ankara hükümeti ile arasında oluşan çelişkilerin onu sürüklediği talihsiz sona kadar bir dizi temel noktaya ışık tutuyor.

?Yeşil sosyalizm?
1919-20 arasında Anadolu?da geniş köylü kitlelerinin savaşa karşı bıtkınlığı ve ordudan yaygın firarlar karşısında Mustafa Kemal?in de, hem Kuvayi Milliye?nin kuruluşuna, hem de iç isyanların bastırılmasına yardımcı olabileceği inancı ile ?rıza? gösterdiği Yeşil Ordu 1920 Mayısı?nda kurulur. Adı ordu olmasına rağmen kendisi bir cemiyet olan ?Yeşil Ordu?nun kurucularının tümü eski ittihatçılardır. Eklektik bir ?talimname? ve ?nizamname?ye sahip olan Yeşil Ordu, ?İslam, Sosyalizm ve Milliyetçilik?in bugünden bakıldığında ilkel bir harmanından oluşmuştur ve Sovyet devriminin Anadolu?da yarattığı sempatinin etkisini arkasına almaktadır. Gizli Türkiye Komünist Partisi?nin kuruluşunda da etkin olan Yeşil Ordu ve onun içinde özellikle de Çerkes Ethem?in sosyalizm anlayışı, Cilasun?un aktardığına göre bir Sovyet yazarı tarafından şöyle tanımlanır: ?Komünizmin, ona bir Müslüman ahlakı atfeden, ilkel ve bilisiz, fakat nispeten dürüst yorumları.?

Gizli Komünist Partisi?nin 3 bin adet basılıp dağıtılan Seyyare Yeni Dünya isimli ?İslam ve Bolşevik Gazetesi? 30 Ağustos 1920?de Eskişehir?de yayımlanmaya başlar. Eskişehir, bir nevi gizli partinin kurtarılmış alanı gibidir.
Ancak Mustafa Kemal?in, gizli Komünist Partisi?nin etkisini kırmak için kurdurduğu resmi Türkiye Komünist Partisi ile birlikte dengeler değişmeye başlar. Dönemin Sovyet yönetiminin emperyalizme karşı verdiği mücadele bakımından destek olduğu Mustafa Kemal önderliğindeki Ankara hükümeti, bu desteğin de sağladığı olanakla içeride girdiği düzenlemeler kapsamında Ethem Bey?in de desteğini sağlayarak Seyyare Yeni Dünya?yı Ankara?ya taşıyarak resmi TKF?nin yayın organı haline getirir. Bundan sonra Mustafa Kemal, düzenli ordu nizami içinde otoritesine dahil etmekte zorlandığı Çerkez Ethem?e karşı ?havuç sopa? politikasını uygular.
Sovyet yönetiminin dönemsel diplomatik tercihlerinin Mustafa Kemal önderliğindeki Ankara hükümetini güçlendirmek yönünde olması Çerkez Ethem?de ?güvenilen dağlara kar yağması? türünden bir etki bırakır.

Onun için grev örgütlendi
1920 Kasım?ında Ankara, gayri nizami güçleri tasfiyeye girişir. Meclis?te bulunan Yeşil Ordu?nun radikal kanadı ?Halk Zümresi?nin vekilleri Ethem Bey?e destek vermezken, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF) önderliği Ethem Bey?i desteklemezken, THİF?in daha alt kesimleri onun yanında yer alır. Ankara?dan Ethem Bey?in üzerine gönderilecek olan bir tren dolusu kuvvetin hareketini engellemek için demir yolu işçileri arasında grev örgütlenir.
Ancak, ulusal kurtuluş savaşının ilk yıllarında önemli katkılardan bulunan Çerkez Ethem açısından tarih artık talihsiz bir sonu yazmaya başlamıştır. Ve ?Çerkez inadı? onu, kendisine kılıç çeken, sürek avı başlatan Mustafa Kemal güçlerine karşı, o dönemde onlarla birlikte mücadele ettiği Yunanlılara teslim olmaya kadar götürür.
Aynı zamanda Çerkez Ethem?in akrabası da olan Emrah Cilasun?un kitabı, ?talihsiz isyancı?nın, trajik tarihine ışık tutacak nitelikte.

(Virgül Dergisi, Mayıs 2004, sayı: 73)
?Bâki İlk Selam? yakın tarihimizin en çok anılan isimlerinden biri olan Çerkes Ethem üzerine bir araştırma.
Emrah Cilasun, bu kapsamlı araştırmasında Çerkes Ethem?in 1947?de kaleme aldığı Tarihi Bir Sayhayı İkaz Hakikate Doğru (Gerçeklere Doğru Uyarı İçin Şiddetli Bir Haykırış) isimli risalesini ilk kez yayınlıyor.
Kitapta ayrıca, yıllarca resmi tarih yazıcılarının kaynak olarak gösterdikleri ?çoğu kez çarpıtarak, ters yüz ederek kullandıkları- belegeler de yer almakta. İngiliz, Fransız, Yunan, Alman ve Türk belgelerinde ?gerçek arayışı?nı sürdüren Cilasun, yazdığı Ethem biyografisine ayrıntılı ve uzun bir dipnot bölümü de eklemiş.
Kimilerine ve elbet resmi tarihe göre hain, kimilerine göre komünist, kimilerine göre Turancı, kimilerine göre ise devrimci olarak anılan Çerkes Ethem?in biyografisini okurken, 1919-21 yılları arasında yaşanan olayları, isyanları ve bu ülkede yaşayan Çerkeslerin, Kurtuluş Savaşı ve sonrasında yaşadıklarını da okuyorsunuz.
Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanan ?kahramanlık hikâyeleri?nin ötesinde gerçeği bulma umuduyla yazılmış olan ?Bâki İlk Selam? , yakın tarihe meraklı okurların ilgiyle okuyacakları bir kitap? F.K.

Pınar Selek / Hainlikle Hesaplaşma (Özgür Politika Gazetesi, 19 Temmuz 2004)
“Gerçeğin ışığına doğru ilerleyin yılmadan. Korkaklar ve ahmaklar geri çekilsin. İşimiz var.”
Böyle başlıyor elimden düşüremediğim, sayfaları arasında tekrar tekrar gidip geldiğim kitap: “Baki İlk Selam.”

1920’de Garp Cephesi kumandanı İsmet’in Çerkes Ethem ve ordusuna telgrafla gönderdiği “teslim ol” talimatı “son selam” cümlesiyle bitiyor. Çerkes Ethem kısa bir süre sonra yazdığı yanıtta teslimiyeti reddediyor, tarihin kendisine az, İnönü’ye çok lanet edeceğini söylüyor ve telgrafını şu cümleyle sonlandırıyor: “Baki İlk Selam.”

Bu cümle bir kitabın adı artık. Her türlü zorluğa rağmen geleneğini sürdüren Belge Yayınlarının, coğrafyanın tarihine sunduğu yeni katkının adı. Resmi tarihte hainlikle özdeşleşen Çerkes Ethem olayına yeni ışıklar tutan güçlü bir araştırmanın adı.

Çerkes Ethem etrafında dönen bütün tartışmalar her zaman ilgimi çekti. Sadece bir yanım Ubıh olduğu için değil. Okul yıllarından beri, Çerkes Ethem’le ilgili okuduklarım, duyduklarım çelişkili olduğu için. Bir insanın bu kadar kısa yoldan ötekileştirilmesi bende her zaman süphe yarattığı için. Bu nedenle Ragıp Zarakolu’nun elime tutuşturduğu kitabı hemen okumaya başladım.

Çerkes Ethem’in akrabası olan Emrah Cilasun, dedektif titizliğiyle ve doktor hassasiyetiyle yaptığı bu çalışmada Çerkes Ethem’in ayrıntılı bir biyografisini çıkarıyor, İngiliz, Fransız, Alman, Yunan ve Türk arşivlerinden onunla ilgili önemli belgeleri ortaya koyuyor ve Çerkes Ethem?in 1947’de yani ömrünün son yıllarında, sürgündeyken Osmanlıca yazdığı, daha sonra yengesi Seher Hanım tarafından transkrip edilmiş olan “Tarihi Bir Sayhayı İkaz Hakikate Doğru” başlıklı tarihi bir metne yer veriyor.

Kitabın kenar notunda Hamit Bozarslan, Çerkes Ethem’in, yenildikleri için tarihte yeri olmayan, yasaklanmış sesleri hiyanetle eşdeğer tutulanlar arasında olduğunu söylüyor. Bu durumu sorgulayan çalışma, aynı zamanda bu yargının oluşma sürecini de didikleyerek çok ciddi bir hesaplaşma yürütüyor. Kitabı okurken Çerkes Ethem sorununun kişilerin ya da çetelerin isyanından değil, Osmanlı ve Türkler tarafından Çerkes olarak adlandırılan Adige cemaatinin Kemalist iktidar tarafindan bir tehdit unsuru olarak algılanmasından kaynaklandığını gorüyor, Adige’lerin sürgün topraklardaki karmaşık yolculuğuna dair işaretleri ediniyor, hisleriyle bağ kuruyorsunuz. Kitabın her bir satırında beyin ve mide bulantısıyla kıvrılıyorsunuz. Özgürlük arayışlarının iktidar mücadelesinde nasıl kirlendiğini, uğruna çesitli bedeller ödenen değerlerin devlet geleneği içinde nasıl boğulduğunu görüyorsunuz.

Ulaşabildiği tüm verileri titizlikle didiklemiş olan Cilasun, Çerkes Ethem olayında devlet içi çeteleşmeyi, çete-ordu ilişkilerini, doğrular adına daralan ve kendine her şeyi hak gören kemalist-ittihatcı-saltanatcı-devletci geleneği, kutsallıkları koruma adına gizliliğe ve gruplaşmalara dayalı siyaset geleneğini açık ediyor. Ordulaşan bir çete olarak Teşkilat-ı Mahsusa’ya, şimdiye dek gelen uzantılarına, İttihat Terakki’nin bölük pörçük ideolojisiyle yürüttüğü eklektik ve acımasız siyasete, bu geleneği Cumhuriyet içinde geliştiren kemalizme ilişkin önemli iddiaları da içeriyor.
Vardığı sonuçlara katılalım ya da katılmayalım ama diyor ki Emrah Cilasun: “Devlet arşivlerinin tarih bilimcilerine kapalı ama tarih yazmakla görevlendirilmiş kimilerine açık olduğu bir ülkede, sistemin özellikle eğitsel kurumlarında mütemadiyen dile getirilen ‘kahraman’ ve ‘hain’ tanımlamalarının neden ve niçinlerini tartışmak elzemdir… Ne birilerinin bir diğerini ‘hain’ ilan etmesiyle, ne de tarihi olayların hasır altı edilmesiyle gerçeğe varılmaz.”
İçimizden geçenleri söylüyor. Yaşadıklarımızı söylüyor.
Egemenlerin belleği, tarih bilinci çok güçlü. İktidar geleneği kendi kıyıcı yöntemlerini bugüne taşıyor. Bizimse belleğimiz zayıf. Gözlerimiz, kulaklarımız kapalı. Bugünü de algılayamıyoruz ve hesaplaşılmamış tarih yükü sırtımızdayken adım atmakta çok zorlanıyoruz.
Cilasun’a teşekkürler. Egemenlerin dolabını biraz daha boşalttığı için.
Belleğimize, kulaklarımıza ve gözlerimize güçlü bir merhem sürdüğü için.

Resmi Tarihe Bir Darbe Daha / Ragıp Zarakolu / 27 Mart 2004
http://www.cerkesethem.com/tanitim.htm

Araştırmacı Emrah Cilasun, alternatif kaynaklardan yararlanarak kaleme aldığı bu yeni kitabı ile, alternatif ya da karşı tarih diye adlandırabileceğimiz yaklaşımın başarılı bir örneğini sunuyor.

Bütün ulusların ve devletlerin oluşum sürecinde egemen olan resmi tarih anlayışı, tarihsel malzemeyi, bu oluşumun çıkarlarına uygun olarak, ve onu mutlaklaştırarak yeniden biçimlendirir. Her ulus ve devlet, bir mitoslar silsilesi ardında kutsallaştırılır.

Oysa tarihsel çizginin belirlenişi, sayısız çatışan değişkenin birbirini etkilemesi sonucu oluşan bir çeşit bileşkeyi andırır. Bu çatışan unsurların flulaşması, sürecin algılanmasını engeller ve tarihi kutsallaştıran “kahramanların”, “fatihlerin” eline emanet eder.

Günümüzde, sözlü tarihten başlayan çeşitli yöntemler kullanan, tarihin sosyal temellini ortaya çıkaran alternatif tarih anlayışı ise, belli zaman kesitlerinin, kendi gerçeklikleri içinde daha iyi algılanmasını olanaklı kılar.

Emrah Cilasun’un çalışması, Kemalizmin oluşturduğu efsanelerin ardında, tarihte gerçekte nelerin olduğunu, Çerkes Ethem boyutunda ortaya çıkarmaya çalışan, mütevazi olanaklarla yapılan ama müthiş sonuçlar çıkarılmasına olanak sağlıyan bir inceleme.

Sadece resmi tarihin metinleri ile yetinmiyor.

1. Bizzat Çerkes Ethem’in kendi sesini, yarım küsür yıl sonra yansıtıyor. Çerkes Ethem’in 1947 yılında kalem aldığı küçük risale tarih bilimi açısından gerçekten son derece değerli. Ona, kendine yöneltilen “hainlik” suçlaması karşısında, “kendini savunma hakkı” tanıyor.

Atatürk’ün ünlü Nutuk’undan bu yana, Çerkes Ethem, Türkiye kamuoyu önünde kendine yöneltilen suçlamalar karşısında savunma olanağı bulamamıştı.

Zaten bugün, o döneme ilişkin bütün benzeri kitaplar yasaklanma ve yargılanma tehditi ile karşılaştı. Örneğin, herhalde kendisine çok şey borçlu olunan, dönemin önemli kişiliklerinden Kazım Karabekir’in kitapları on yıllarca yasaklı kaldı.

Bugünün ölçütleri içinde Ethem ile Mustafa Kemal arasındaki çatışma, siyasi içeriklidir. Ethem?in, “düşmana kaçma” diye nitelenen davranışı ise, katledilme tehlikesi karşısında başvurduğu basit bir “siyasi iltica” olayıdır.

2. Cilasun aynı zamanda, o dönemin farklı cephelerde yeralan ülkelerinin arşivlerindeki malzemeyi de ilk kez değerlendiriyor. İngiliz, Alman ve Yunan arşivlerinden günışığına çıkardığı belgeler gerçekten çok değerli.

3. Cilasun aynı zamanda Çerkes Ethem etrafında farklı amaçlar ile oluşturulan efsaneyi de sorguluyor. Belgelerle karşılaştırmalar yaparak spekülatif değerlendirmeleri çürütüyor.

“İstiklal Savaşı” ve “Cumhuriyet” yönetiminin kurulması, egemen tarih anlayışı içinde bir “anti emperyalizm” örneği olarak sergilenir.
İstiklal Savaşının mahiyeti, 1960’lı yıllardan bu yana Türkiye’de tartışma konusu. Bu savaş özünde bir Türk-Yunan savaşının sınırlarını gerçekten aşmamış mıydı?
İdris Küçükömer, hatta neo-kemalizmin kuramcılarından Doğan Avcıoğlu, bu savaşın anti emperyalist bir savaş olmaktan çok, Anadolu’ya kimin egemen olacağı konusunda ağırlıkla Türkiye ile Yunanistan arasında yürütülen savaştan ibaret olduğunu zaten belirtmişlerdi.
Gerçek bir anti emperyalist savaşın, birlikte yaşanılan halklar ve sol güçler açısından olmazsa olmaz koşulları vardır. Bu kıstaslar açısından baktığımızda, oldukça önemli zaaf noktaları ile karşılaşıyoruz.
1917 Bolşevik devrimi, bugünkü modern Türkiye’nin oluşumu bakımından hayati bir önem taşıyor. Onun oluşturduğu yeni dünya dengesi, Kemalistlerin manevra yapabileceği alanları genişletti.
1917 olayı olmasaydı, tarihin bir tecellisi olarak belki de ne bir Türkiye Cumhuriyeti ne de Ermenistan diye bir devlet olacaktı. 1915 yılında Osmanlı topraklarını bölüşmek üzere İngiliz ve Fransızların yaptığı gizli Sykes-Picot anlaşmasından haberdar olan Rus çarlığı 1916 yılında pay sahibi olacaktı. Bolşevikler bu emperyalist paylaşım belgesini tüm dünyaya açıkladılar. Savaşı Almanlar kazansaydı bu kez de Anadolu bir Alman kolonisine dönüştürülecekti.
Kemalistler, bir yandan Bolşeviklerin desteğini almağa çalışırken, bir yandan da bunu batılılara karşı bir pazarlık unsuru olarak kullandılar. Ve sonuçta iki erk odağı arasında bir çeşit tampon bölge olarak kendilerini onaylatmayı başardılar.
Bu rotada 1921 yılı tam bir dönüm noktası oldu. Bir yandan Londra’da İngilizlerle ilk yüzyüze görüşmeler yapılıp, “bolşevik oluruz ha” tehditi yapılırken, öte yandan Anadolu coğrafyasında hızla gelişmekte olan sol akımlar baskı altına alındı.
Bir yandan resmi Komünist Partisi kurulurken, öte yandan Meclis’te yeralan bağımsız Halk İştirakiyun Partisi kapatılıp, liderleri hapsedildi. Yani yapılan üçlü operasyonun bir parçası olarak, Kemalist oluşuma alternatif olabilecek, legal sol oluşum kapatıldı.
İkinci olarak, “anti emperyalist kavgada yeralmak” üzere Anadolu’ya gelen TKP kurucusu ve 15 yoldaşı Karadeniz’de, Ermeni tehcirinde de rol alan kadrolarca boğuldu.
Ve üçüncü olarak, yine aynı dönemde, alternatif bir gerilla/partizan gücüne dönüşme potansiyeli taşıyan ve parlamentodaki legal parti ile de bağı olan “Yeşil Ordu” dağıtıldı. Önderi Çerkes Ethem ise, şansı da bulunmayan bir iç savaşa girmektense, siyasal ilticada bulunmayı tercih etti. Yoksa Mustafa Suphi’nin başına gelen onun başına da gelebilirdi.
Anadolu’da bir direniş odağının oluşmasında, Çerkes ve Kürt halklarının önemli katkıları oldu. Onlar partizanlarını, işgal karşısında seferber ederken, aynı zamanda direnişin önderlerine üslenebilecekleri emin bir ortam sağladılar.
Onların umudu, kimliklerinin de yer alacağı ortak bir evin inşası idi. Gerçek bir anti emperyalist savaşın programının kaçınılmaz bir parçası da bu olabilirdi zaten. Ama oluşan yeni evde bugüne değin farklı kimlikler hep potansiyel bir tehdit, hatta iç düşman olarak algılandı. Bu ise sistemin totaliter bir nitelik kazanmasına ve bunu günümüze kadar sürdürmesine neden oldu.
Lozan Barış Antlaşması, bugünkü Türkiye Cumhuriyetinin uluslar arası camiada meşruluk temelini oluşturdu. Ancak bu anlaşmanın azınlık haklarını güvence altına alan maddeleri sistematik olarak işlevsiz kılındığı gibi, genel hükümler içinde garanti altında olan Türkiye yurttaşlarının ( Kürtler ve diğerleri bakımından) kültürel haklarına ilişkin düzenlemeler ise hayata geçirilmedi.
Cilasun’un çalışması, bu sürecin başlangıcına ilişkin, önemli köşe taşları koymakta. Bu tür çalışmaların devamı ile, “tarihte ne oldu?” sorusuna yanıt vermek daha kolay olacak.

Emrah Cilasun ‘un Kitaba Dair Yorumu
“Kitabı yazmaya karar vermemde, tabii ki, Ethem Bey’in ailesine mensup olmanın, dolayısıyla kendi geçmişimi de araştırmanın rolü vardır. Ancak bu, esas değil, talidir. Esas neden, bu satırların yazarının resmi tarihten bir hayli rahatsız olmasıdır. Devlet arşivlerinin tarih bilimcilerine kapalı, ama tarih yazmakla görevlendirilmiş kimilerine açık olduğu bir ülkede, sistemin özellikle eğitsel kurumlarında mütemadiyen dile getirilen “kahraman” ve “hain” tanımlamalarının neden ve niçinlerini tartışmak elzemdir. Özellikle 1919-1921 arası dönemi mercek altına almak son derece önemlidir. Zira bu süreçte oluşan antagonizma, bugün hâlâ Türkiye’nin gündemini meşgul etmektedir.”

Hamit Bozarslan ın Kitaba Dair Yorumu
Cilasun’un büyük bir titizlikle bulduğu ve yayınladığı belgeler, Çerkes Edhem isyanının sadece birkaç çete reisinin “ihanet”ine indirgenemiyeceğini, Batı Anadolu’da sayıları binlere varan Çerkesin kendilerine “ihanet” eden Ankara hükümetine karşı muhalefete geçtiğini, Kemalist iktidarın da, Edhem ve kardeşlerinin ötesinde, Çerkes cemaatini kitlesel bir şekilde bir tehdit unsuru olarak algıladığını göstermektedir.

Gün Zileli ‘nin Kitaba Dair Yorumu
“Gerçek yapıcı”, hem karartılan gerçeği bulmaya çalışır, hem, bir inşaat ustası gibi, yalana dayanan yapıları yıkıp, onun içinden ayıkladığı malzemelerle gerçeğin yapısını kurmaya çalışır, hem de, karşıtlarının iddiasının aksine, “yıkıcı” değil, “gerçek yapıcı”dır. İşte Emrah Cilasun, bu zor işe girişme cesaretini gösterenlerden biridir.

Kitabın Künyesi
Bâki İlk Selam – Çerkes Ethem
Emrah Cilasun
Agora Kitaplığı
1. Basım, Şubat 2009
288 sayfa

Emrah Cilasun Hakkında Bilgi
1966’da İstanbul’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini bu şehirde tamamladı. 1978’de ailesiyle birlikte Almanya’ya iltica etti. Halen Almanya’da yaşamakta, tarih araştırmacılığı ve belgeselcilik yapmaktadır. Fırtınalı Yıllarda İbrahim Kaypakkaya – Bilinmeyen Yazılar (Ethem Drehşan’la birlikte; Belge Yayınları, 1994), Bâki İlk Selam: Çerkes Ethem (Belge Yayınları, 2004; 2. baskı, Mayıs 2006, Versus Kitap) adlı kitapları ve Kaypakkaya’nın hayatını anlattığı Kırmızı Gül Buz İçinde (1998) adlı bir belgeseli bulunmaktadır. Ayrıca, 2006’da Resmi Tarih Tartışmaları-2, 2007’de Resmi İdeoloji Sözlüğü adlı kollektif yapıtların (Özgür Üniversite Kitaplığı) yazarları arasındadır ve çeşitli dergilerde makaleleri yayınlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir