Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni – Zafer Köse

Fabrikanın bakım teknisyeni, elini genel müdürün omzuna koyup ?Sen de çok önemli bir iş yapıyorsun,? diyor, ?stratejik kararlar veriyorsun.?

Olabilir mi böyle bir şey? Hiyerarşik sistemde aşağıdaki kişi üsttekine alçak gönüllü davranabilir mi?

Alçak gönüllü her davranış, yukarıdan aşağıya iletişim durumu yaratır; dikkat çekecek ölçüde öyle davrananlar, üstte bulunma konumlarını somutlaştırmış olurlar. Gerçekten alçak gönüllü olanlar insanları makama göre değerlendirmedikleri için, zaten değer verdikleri muhatabına değersiz bir kişiyi teselli eder gibi davranma gereği duymazlar.

Çoğu zaman ?alçak gönüllü olmak? ile ?alçak gönüllü davranmak? birbirine karşıt eğilimler olarak ortaya çıkar.

Aynı şey ?içtenlik? ve ?duyarlılık? konuları için de geçerli değil mi? İçtenliğini kanıtlamaya veya duyarlılığını ayrıntılı biçimde anlatmaya yönelik çabalardan şüphelenmek gerek.

DİLE GELEN ROMAN

Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanında, kahramanların1920?lerin ilk yarısında İzmir yakınlarında yaşadıklarını okuyorsunuz. Ara sıra birkaç yıl öncesine ve on-yirmi yıl sonrasına, Sovyetler Birliği?ne, İstanbul?a gidip geliyorsunuz. İç içe geçen hikayeler biçiminde gelişiyor anlatı. Roman ilerledikçe, araya giren hikayelerin ağırlığı artıyor, yer yer iyice öne çıkıyor.

Olayların veriliş sırası, metnin uzunluğu, işlenen veya sadece değinip geçilen ayrıntılar, kurgu… Bu öğelerin hepsi; ele alınan konular ve anlatılan olaylar gibi içeriğe dahil.

Dil de bu içeriğe uygun biçimde kullanılmış. Gelişmeler bazen bir karakterin bazen diğerinin gözüyle, bazen de hâkim bakış açısıyla anlatılıyor. Geçmiş zamandan birdenbire şimdiki zamana, oradan gelecek zamana atlanıyor. Bir kahramanın iç sesi anlatıcının sesinin arasına giriyor.

Böyle eşsiz bir anlatımla, içeriğe uygunluğu bile aşıp içerikle bütünleşen bir biçim yaratılıyor. Bu sayede, romanın eli yüreğimizin derinliklerine dokunabiliyor. İnanılmaz şekilde hüzün, öfke ve yaşama sevinci bir araya geliyor içinizde.

Sanki yazarın ustalığı değil de, anlatılan olayların içli olması sizi etkiliyormuş gibi hissediyorsunuz. Sanki hikayeyi Nazım anlatmıyor, hikaye kendisi dile geliyor gibi.

Öylesine uygun bir mesafeden anlatılıyor ki olaylar, her şeyi ancak gerektiği kadar görüyor ve daha iyi görmek için metne yaklaşmaya çalışıyorsunuz. İçtenliğini kanıtlama derdinden ve duyarlığını anlatma telaşından öyle uzak bir metin ki bu, samimiyet iliklerinize kadar işliyor.

Bir kahraman, merdiven tırabzanlarından kayarak ölüme atlıyor. Hiç sitem etmeden, hayata küsmeden. Bir kadın, siyasi nedenle hapiste yatan kocasına, kendilerine uygulanan baskıyla bağlantılı olarak öğretmenlikten atıldığını söylüyor. Hiç dertlenmeden, yakınmadan. Bir köpek tarafından ısırılan ama kaçak yaşamak zorunda olduğu için doktora gidemeyen genç, kuduz belirtileri başlarsa kullanması için arkadaşına tabancasını veriyor. Çok üzülerek, korkarak.

Bir kez daha anlıyorsunuz ki, büyük edebiyat, derin duyguları konu edinince ortaya çıkıyor. İçtenlik ve duyarlık, ancak derin duygularla birlikte var olabiliyor.

DİRENEN ANLATI

Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, yazıldıktan elli yıl sonra ve daha da sonra, mücadeleye devam eden bir roman. Öncelikle, soysuzluğun sanattaki yansıması olan arabesk anlayışın karşısında anıt gibi dikiliyor.

Duygusallığın karşısına duyarlılığı çıkararak yapıyor bunu. Vıcık vıcık sululuğa karşı, okura güvenen bir mesafeli duruş sergiliyor. Bencilliğin ve umutsuzluğun mazereti olabilecek hayat koşulları karşısında buz gibi bir gerçekçilikle duruyor.

Halkın hiçbir değerini benimseyememiş piyasadaki ?entelektüellerin? arabesk kültürüne hoşgörülü yaklaşmalarının, birer ?alçak gönüllü davranış? olduğunu anlamanızı sağlıyor.

Ayrıca, ezberlenmiş bazı siyasal yorumları geçersiz hale getiren bir bakış açısıyla ele alıyor konularını. Özellikle, 1950?de Demokrat Parti ile başlayan dönemin, Cumhuriyet?in ilk döneminden bir kopuş olduğuna yönelik yargının doğru olmadığını, bu açıdan bakınca görüyorsunuz.

Evet, Cumhuriyet?in kurucu kadrosu bağımsızlıktan yanaydı, sonraki iktidarlar ise ekonomisi dışa bağımlı bir ülke yarattılar. Ama bunun nedeni, ekonomik sistemi değiştirmeleri değildi. Söz konusu olan, ?serbest rekabet? ortamında kâr amaçlı üretime dayanan bir ekonomi anlayışının ilerleyen yıllarda uluslararası piyasalara entegre olabilecek boyuta ulaşmasıydı.

Aynı şekilde, sonrakilerin tek parti rejimini eleştirmeleri, farklı bir dünya görüşüne dayanmıyordu. Tek parti dönemiyle ilgili eleştirilen bütün uygulamalara ortak olan kişilerdi, onlardan ayrılıp iktidara gelenler.

Yani kültürel yozlaşmanın ve siyasal bağımlılığın ortaya çıkmasının nedeni, Cumhuriyet?in kuruluş dönemindeki anlayışın değişmesi değil, tersine değişmemesi olarak kabul edilmeli. Ne tek parti döneminin İsmet Paşa?sına karşı Marko Paşa dergisini çıkararak direnenlere, ne emeğin hakkını savunanlara yaşam hakkı tanındı. Ülkeyi işgal edenlere bile gösterilmeyen bir düşmanlıkla, korkunç bir nefretle ezdiler onları.

?Ortada işçi sınıfı falan yok; sanayisi olmayan bir ülkede sosyalizm olmaz, demokrasi olmaz!? diyen aydınlar popüler yapılarak onlara kanaat oluşturma fırsatı verildi. Ama sanayisi olmayan bir ülkede ?milli burjuvazi? yaratma kararı aynı şekilde sorgulanmadı.

Ve burjuvazinin ?milli? kalmasının nasıl mümkün olacağı açıklanmadı. En önemlisi, ilk yıllardaki ?milli burjuvazi yaratmak? amacının sonraki yıllarda ülkeyi ?Küçük Amerika? yapma hayalinin temelini oluşturduğu gerçeğinin üstü örtüldü. O çok eleştirilen ?Her mahalleye bir milyoner? aşaması, kuruluştaki ekonomik yapının sonraki adımı değil midir?

ANLATMADAN ANLATTIKLARI

Kurtuluş Savaşı?nda yer alanlar da dahil, on yıllar boyunca sol dünya görüşündeki insanların öldürülmesi, barbarca engellenmesi sonucunda, muhalefetin kitlelere ulaşması önlendi. Bir zamanlar ?sosyalist tehlikeye? karşı desteklenen dinci ?muhalefet? ise, sonunda büyüyüp iktidara geldi. Çünkü sadece onlar, düzenin değişmesini isteyen kitlelere sesini ulaştırıp ?muhalif? sözler edebiliyordu.

Yazılışından on yıllar sonraki tartışmalardan söz edilmiyor elbette romanda. Anlatmadan anlatıyor bunları. Hiç telaffuz etmeden, arabeskin ve AKP?nin nasıl da bir bütünün iki parçası olduğunu görmenizi sağlıyor.

Ve dinciliğe gerçekten karşı çıkmak için, onun nedeni olan önceki baskıcı düzene de karşı olmak gerektidiğini anlıyorsunuz.

Zafer Köse
zaferxkose@gmail.com

soL Kitap, 29/05/2013

Kitabın Künyesi
Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim
Yazar: Nazım Hikmet
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Baskı Yılı: 2012
Sayfa Sayısı: 178

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir