Nikola Tesla’nın babası: “Ne nedir? Sustu ve başı dönmeye başladı.”
Bu dünya nedir?
Peki ya varoluşun amacı?
Bu gibi sorular Milutin Tesla’nın kafasının içinde kedi yavruları gibi oynaşırken, o son, korkunç soruda kalakaldı:
“Ne” nedir? Tam da bu noktada rahibin düşünceleri sustu ve başı dönmeye başladı.
İnsan beyni pragmatiktir; bir nevi makine esasında, diye karar kıldı Milutin. Yayı alıp enstrüman gibi çalabilirsin fakat aynı şeyi testereyle yapamazsın. Testere ağaç kesmek içindir. Öğrencilerine tereddüt etmeyi bırakıp karar vermeleri gerektiğini söyledi. “Mesela ben, askeri okulu tam da mezun olmak üzereyken bıraktım ve rahip oldum,” dedi.
Milutin’in ilk kilise cemaati, çoğu Sırp destanında bahsi geçen rüzgarlı şehir Senj’in sakinleriydi. Oradaki kilise cemaatine, “Sizden ricam ki bu sizin hayrınızadır: Görgü fukarası olmayın. Siz, kendilerine sağduyu bahşedilmiş bir kavimsiniz. Bu nedenle, ilerleme ruhunu, insanlık ruhunu kucaklayın. Özgürlüğe, eşitliğe ve kardeşliğe odaklanın,” deyip durdu. Cemaat, rahiplerinin kendilerini aydınlatma çabasını göz ardı etti. Onun iç bayıltıcı ve bizatihi gülünç olduğu konusunda sızlanıp durdular. Rahibin rahatsızlıklarından kendisinin sorumlu olduğu gerekçesiyle onu kovmak istediler. O da onlar gibi insanlarla muhatap olmanın herkesi hasta edeceğini söyleyerek cevap verdi.
Milutin Tesla iğneleyici bir şekilde, “Sizce burada olmanın bana bir getirisi var mı?” diye sordu onlara. “Besarabya’ya taşınsam daha kötü durumda olmazdım!” dedi.
Fakat Besarabya yerine Lika’daki Smiljan köyüne tayin edildi Peder Milutin. Buradaki görevi süresince, ölüm döşeğindekilere son ayini yerine getirmek için atına atlayıp gitmekten hiçbir zaman geri kalmadı; kurtların gözleriyle aydınlanan kış gecelerinde dahi. .. Uzun bir yolculuktan sonra vizon mantasunun üzerinde biriken karlan silkelemiş ve hasta adamın kulübesine girmişti. Yatağa yaklaşıp ölüm döşeğindeki adama eğilerek, alçak bir sesle, “Şimdi kalbini bana açabilir ve omuzlarındaki yükün ne olduğunu fısıldayabilirsin, zira Tanrı en çok fısıltılara kulak verir,” derdi. Külhanbeyleri de ona kalplerini açar ve daha önce kimseye anlatmadıkları hayat hikayelerini anlatırlardı. Rahip, duyduklarının çoğunu unutmaya çalışırdı ama ne fayda.
Karlar altında gömülü evinde zamanının çoğunu okuyarak geçirirdi Milutin Tesla. Demiryolları, Kırım Savaşı ve
Londra’da yeni inşa edilen camdan saray hakkında yazılanları okurdu. Smiljan rahibi, yerel bir gazete için, “masanın üzerinde kayan yağ misali” Dalmaçya’dan Lika’ya yayılan kolera üzerine bir yazı yazmıştı. Aynca yılmaz bir halk eğitimi savunucusunun Karlofça Piskoposluk Bölgesi’nin geri kalmış kısımlarında karşılaştığı “sayısız engeller” üzerine de yazmıştı. Günaydın Sırbistan gazetesi için, tam da Aziz Petrus Günü’nde, atmosfer ışığından cereyan eden “güzel bir hadise” raporlamıştı. Milutin Tesla, bunu hem uzakta hem de uzansa dokunacak kadar yakında meydana gelen bir kıvılcım şelalesi şeklinde tasvir etmişti. Bu ışık, bir tepenin ardında kaybolurken geride mavi izler bırakmıştı. Tüm bunlar olurken, devasa bir kule yeryüzüne devrilmiş gibi büyük bir gümbürtü koptu.
Ses, Velebit’in güney yamaçları boyunca uzunca bir müddet yankılandı. Tanrı’nın küçük mucizesinin yanında “yıldızlar sönük kaldı”. Bu hadise sıradan insanlara konuşacak malzeme çıkartadursun, öte yandan daha düşünceli bir gözlemci (bu kişi ise Milutin Tesla’nın ta kendisiydi), göz açıp kapayıncaya kadar biten Tanrı’nın bu doğa şöleni niçin biraz daha sürmedi diye üzülüyordu.
Tüm bunlar olmadan evvel, hava bunaltıcıydı. Sonrasında yağmur yağdı ama akşamında bulutlar dağıldı: Hava soğuktu, gökyüzü gülümsüyor ve yıldızlar her zamankinden daha canlı parlıyordu ama birden doğudan bir ışık belirdi -sanki üç yüz meşale birden alevlendirilmiş gibi-, bu ışık boylu boyunca batıya doğru uzanıyordu. Yıldızlar geri çekildi ve tüm doğa hareketsiz kalmış gibi göründü …
DÜNYA PARLAMENTOSU
Babalarının dönüşüm süreci çocukları her daim korkuturdu. Milutin, pazar vaazları üzerinde çalışırken odasına ailesinin girmesini yasaklamıştı. Kilitli kapının ardından aniden gelen sinirli sesi derinden yankılanır, peşi sıra rahatlatıcı bir kadın sesi gelir ve ardından manasız bağrışmalar duyulurdu. Bağrışmaları dinleyen birisi, içeride birden fazla kişi olduğuna yemin ederdi. Bir tiyatroydu ayin. Kilitli odada sesini değiştirerek kendisiyle kavga eden Milutin’i duyan Djuka Tesla ve oğulları korkardı. Kızlar dahi kapıyı açmaya cesaret edemezdi.
Babalarını ne idüğü belirsiz bir halde bulmaktan korkarlardı. Sıradan kapının ardındaki, birdenbire gizemlere bürünen rahip Almanca fısıldar, Sırpça bağırır, Macarca tıslar, Latince hırıldardı ve o sırada arka planda, birisi Eski Kilise Slavcası homurdanırdı.
İçeride neler oluyordu? Bu da izah gerektiren bir başka “güzel hadise” miydi yoksa? Smiljanh Aziz Anthony aslında
kendini baştan çıkartan şeylerle mi konuşuyordu? Kendini yalnız mı hissediyordu? Bu inzivaya çekilmiş çokdilli adam, kendisini Dünya Parlamentosu mu sanıyordu? Vaazını, hem trajik hem de gülünesi bir kahraman rolüne büründüğü bir tiyatro oyunu şeklinde verme konusunda -tıpkı kilise korosu gibi- önceden alıştırma yapmış mıydı?
Tesla Maskelerle Çevrili Bir Hayat
Yazar: Vladimir Pistalo
Çevirmen: Süeda Kaya
Yayınevi : Zeplin Kitap