Epikuros’un Ölüm Korkusu Modern Varoluşsal Psikoloji İle Nasıl Bir Bağ Kurar?

Epikuros’un Ölüm Anlayışı Epikuros, antik Yunan felsefesinde hedonizmin kurucusu olarak, ölüm korkusunu insanın mutluluğunu engelleyen temel bir sorun olarak ele almıştır. Ona göre, ölüm, duyuların sona erdiği bir durumdur ve bu nedenle ne acı ne de haz içerir. Epikuros’un ünlü aforizması, “Ölüm varken biz yokuz, biz varken ölüm yoktur,” ölümün

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göçebeler ve ev sahipleri: Yerleşiklik ve küresel hareketlilik felsefesi

İnsanlık tarihinin başından beri insanlar iki zıt arzu arasında yaşamıştır: kök salma isteği ve özgürlüğe duyulan özlem. Bazıları kalıcı yerleşim yerleri kurmuş, evler inşa etmiş, toprağı işlemiştir. Diğerleri ise hareket etmeyi tercih etmiş; her gün yeni ufukları arayan bir yaşam biçimini benimsemiştir. Bu iki tip — göçebe ve ev sahibi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Din Psikolojisi ve Pozitif Psikolojide Bağışlama ile Minnettarlığın Duygusal İyileşmedeki Rolleri

Bağışlama Kavramının Din Psikolojisindeki Yeri Din psikolojisi, bağışlamayı genellikle manevi bir erdem ve bireyin ruhsal gelişimi için bir araç olarak tanımlar. Bağışlama, bireyin kendisine veya başkalarına yönelik olumsuz duyguları (örneğin öfke, kin veya intikam arzusu) serbest bırakması sürecidir. Bu süreç, çoğu dini gelenekte ahlaki bir görev olarak görülür ve bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aşk, Zincirler ve Yanılsamalar: Pari (1995) Filminden Psikodinamik Çözümleme

Rumi’nin Kanatları Altında Ezilen Hayyam: Zihnin Labirenti ve Yıkımın Dairesi Yazar: Jungish (Arzu, Kâr Amacı Gütmeyen Bir Delilik Midir?) Aziz Okuyucularım, Ey Çelişkilerin Kıskacında Kalanlar! İran sinemasının o derinlikli eseri “Pari” (1995), sadece bir film değil, aynı zamanda psikodinamik ve tasavvufi çatışmaların yaşandığı bir laboratuvardır. Film, karakterlerin içindeki “Katil Animus”

OKUMAK İÇİN TIKLA

Renk Algısı ve Manevi Sanat: Psikoloji ile Kandinsky’nin Estetik Deneyim Anlayışı

Renk Algısının Psikolojik Temelleri Renk algısı, insan beyninin görsel bilgiyi işleme biçimine dayanır. İnsan gözü, ışığın farklı dalga boylarını algılayarak renkleri ayırt eder ve bu süreç, retina üzerindeki koni hücrelerinin kırmızı, yeşil ve mavi ışığa duyarlılığıyla başlar. Bu biyolojik süreç, beyindeki görsel kortekste anlamlandırılır ve çevresel faktörler, kültürel bağlamlar ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freud’un Aktarım Kavramı ve Adler’in Bireysel Psikoloji Perspektifi

Aktarım Kavramının Tanımı ve Terapötik İlişkideki Rolü Aktarım, psikanalitik teoride, bireyin geçmişteki önemli figürlerle (örneğin, ebeveynler) olan duygusal deneyimlerini, bilinçdışı bir şekilde terapiste yansıtması sürecini ifade eder. Bu süreç, terapötik ilişkinin temel bir unsuru olarak görülür ve bireyin içsel çatışmalarını anlamak için bir araçtır. Aktarım, terapistin hasta için bir ayna

OKUMAK İÇİN TIKLA

Evrende İnsanın Değer Temelli Konumu: İoanna Kuçuradi’nin İnsan Felsefesi

İnsanın Temel Özellikleri ve Değer Üretimi İnsan, biyolojik bir varlık olarak doğa düzeninin bir parçası olmasına rağmen, evrendeki konumunu belirleyen temel nitelikleri, bilinçli düşünme ve değer üretme kapasitesinden kaynaklanır. Bu kapasite, insanı diğer canlılardan ayıran ontolojik bir farkı ifade eder; zira hayvanlar içgüdüsel ihtiyaçlarını karşılayarak varlığını sürdürürken, insan kendi varlığını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Heidegger Felsefesinde Etik, Doğa ve Hermetik Zihinsellik İlkesinin Kesişimleri

Dasein ve Zihinsellik Bağlamında İnsan-Doğa İlişkisi Heidegger’in Dasein kavramı, insanın yalnızca biyolojik bir varlık olmadığını, dünya içindeki ilişkisel konumunu sorgulayan bir varlık olduğunu vurgular. Dasein, kendi varlığını anlamlandırma yetisiyle, doğayı nesnel bir obje olmaktan çıkarır ve anlam dünyasında bir ortaklık alanı olarak konumlandırır. Hermetik zihinsellik ilkesi, bu noktada, doğanın zihinsel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Uzaydan Bakış: Overview Effect ve İnsan Bilincinin Kolektif Evrimi

Overview Effect’in Tanımı ve Özellikleri Overview Effect, astronotların uzayda Dünya’yı bütünsel bir şekilde gözlemlediklerinde deneyimledikleri bilişsel ve duygusal bir dönüşüm olarak tanımlanır. Bu deneyim, gezegenin sınırlarının ve kırılganlığının farkına varılmasıyla birlikte, insanlık ve doğa arasındaki derin bağı vurgulayan bir algı değişimini içerir. Astronotlar, Dünya’yı uzaktan bir bütün olarak gördüklerinde, ulusal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın Gözünden Toplumsal Kaos: Dil, Arzu ve Gerçekliğin İmkânsızlığı

Jacques Lacan, bu toplumsal ve psikolojik olaylar silsilesini, kendi psikanalitik sisteminin üç temel direği (İmgesel, Simgesel ve Gerçek) üzerinden, insan arzusunun yapısal eksikliği ve dilin aldatıcılığı merceğinden değerlendirirdi. Lacan, ele alınan her olguyu (bireysel patolojiden siyasi isyana) “Bilinçdışı dil gibi yapılandırılmıştır” önermesiyle analiz ederdi. I. İdeoloji, Fantezi ve Simgesel Düzenin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gregory Colbert’in Küller ve Kar filmi üzerine Jungcu ve felsefi bir bakış

Luna Madanoğlu Gözlerimi kapattığımda, içimde mavi gözlü bir fil ağlıyor. Belki de bu, Colbert’in kamerasının gördüğü değil, insanlığın unuttuğu bir hatıradır. Küller ve Kar (Ashes and Snow), Kanadalı sanatçı ve yönetmen Gregory Colbert’in yirmi yılı aşkın bir süreçte çektiği, türler arası bir sessizlik belgeselidir. Çekimler 1992’den itibaren Hindistan, Namibya, Mısır,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hayatımızdaki Üç Büyük Patron: Marx, Freud ve Hegel’in Gündelik Hesaplaşması

Neden Mutsuzuz? Cüzdanımız, Bilinçdışımız ve O Sahte Gözlüklerimiz Yazar: Jungish (Felsefe, Ceketimizi Çıkarıp Hayatla Nasıl Güreşir?) Aziz Okuyucularım, Ey Sabah Rutininde Kaybolanlar! Şimdi size, çağımızın o en sinir bozucu, en karmaşık üç büyük efendisinden bahsedeceğim: Karl Marx, Jacques Lacan ve Georg Wilhelm Friedrich Hegel. Bu üçlünün kuramları, öyle üniversite amfilerinde

OKUMAK İÇİN TIKLA

Polonya’nın İki Ruhu ve Kimlik Savaşları

“Ejderha Katliamı” Bitti Ama Yeni Düşman Kim? Yıkıntılardan Doğan Aşk ve İhanet Yazar: Jungish (Polonya’nın Savaş Sonrası Yorgun Ruhu ve Varoluşsal Kararsızlık) Aziz Okuyucularım, Ey Kül Üzerine Kurulan Hayallere Şahit Olanlar! Şimdi size, Andrzej Wajda’nın 1958 yapımı o unutulmaz filmi “Küller ve Elmaslar” (Popiół i diament) filminin diyaloglarından sızan acı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çatışmasız Büyüme Yok: Hegel’in Diyalektiği ve Psişenin Sürekli Devrimi

İçsel Çelişkilerimizden Doğan Öz-Bilinç: Freud’un Savaş Alanı, Jung’un Bütünleşmesi Yazar: Jungish (Mantık, Ne Zaman Ruhun Canlı, Kendi Kendini Eleştiren Sesi Olur?) Aziz Okuyucularım, Ey İçsel Çelişkileriyle Yaşayanlar! Hegel’in “Düşünmenin Doğası Diyalektiktir” tezi, sadece felsefi bir keşif değil, aynı zamanda psikodinamik kuramın temelini atan devasa bir köprüdür. Bu, Freud’un çatışma merkezli

OKUMAK İÇİN TIKLA

Düşünmenin Doğası Diyalektiktir: Hegel’in Unutulmuş Canlı Mantığına Giriş

Felsefe tarihi boyunca düşünce, evreni, Tanrı’yı ve devleti anlama aracı olarak yüceltilmiştir. Ancak Alman filozof Hegel’e göre, düşünmenin gücü ne kadar yıkıcı olursa olsun, onun doğası hakkında yaygın olarak kabul edilen biçimsel mantık (Aristotelesçi mantık) tam ve yeterli değildir. Hegel, “düşünmenin doğası diyalektiktir” derken, alışılagelmiş düşünce biçimine karşı, yeni bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ding-an-sich’ten Kendisi-İçin’e: Kant’ın Duvarı ve Hegel’in Köprüsü

Felsefenin İki Büyük İkilemi: İnsan Ne Kadarını Bilebilir? Yazar: Jungish (Görmek İsteyenin Zihni ve Varlığın Nihai Sınırı) Aziz Okuyucularım, Ey Felsefenin En Yüksek Doruklarına Tırmananlar! Şimdi size, Alman felsefesinin o iki koca direği olan Immanuel Kant ve Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in arasındaki en büyük, en can alıcı farkı anlatacağım. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yaralanmış Erillik ve Bir Vak’a Örneği : Ann

Marion Woodman’ın yaralı damat kitabında **”Sakatlar, İsyancılar ve Suçlular”**da (Cripples, Rebels and Criminals) yer alan Ann’in hikayesi, özellikle yaralanmış erillik (ravaged masculinity) teması bağlamında, arketipsel gücü deneyimlemek için gereken bedensel ve ruhsal bütünlüğe odaklanmaktadır. İşte kaynaklarda geçen Ann’in durumu ve hikayesi hakkında detaylı bilgiler: 1. Ann’in Özü: Müzik ve Arketipsel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yaralanmış Erilliğin Üç Ana Arketipsel Tezahürü

Yaralanmış erilliğin (ravaged masculinity) üç ana arketipsel tezahüründeki figürler, hem bireyin içindeki psikolojik durumları hem de ataerkil düzenin çarpıttığı enerjileri temsil eder. İşte bu üç figürün kaynaklara dayalı tanımları: 1. Sakat (Cripples) “Sakat” figürü, travmatik deneyimler veya bilinçsiz kompleksler nedeniyle psişik olarak işlevsiz hale gelmiş, yaralanmış erilliği temsil eder. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sakatlar, İsyancılar ve Suçlular

Marion Woodman’ın Yaralı Damat eserinin 5. Bölümü olan “Cripples, Rebels and Criminals” (Sakatlar, İsyancılar ve Suçlular) başlığı, yaralanmış erilliğin derinlemesine bir incelemesini sunmakta ve kişisel bütünlüğe (içsel evlilik) giden yolda bu bastırılmış, çarpıtılmış enerjilerle yüzleşmenin hayati önemini açıklamaktadır. Bu bölüm, bireyin kendi içindeki kurban ve tiranı iyileştirmedikçe, dışarıdaki ilişkilerde sürekli

OKUMAK İÇİN TIKLA