“Uluslararası hukukun büyük kurucularından Hollandalı ünlü hukukçu Hugo Grotius (1583-1645), Savaş ve Barış Hukuku başlığını taşıyan üç ciltlik yapıtını 1625’de Latince olarak yayımlamıştır. Kısa bir süre içinde kitabın yeni baskıları, sonra da dünyanın yaygın dillerine çevirileri yapılmıştır.
Grotius’un görüşleri ve düşünceleri yurdumuzda da hukuk felsefesi, kamu hukuku ve uluslararası hukuk alanlarında çalışanlarca gereği gibi ele alınmış, çeşitli açılardan incelenmiştir. şu var ki, bugüne kadar, De lure Belli Ac Pacis’in Türkçe bir çevirisi, tümüyle ya da seçmeler olarak, yayımlanmamıştır.
Grotius’un bu ünlü yapıtını dilimize kazandırmayı uzun yıllardır düşünmekteydim. Ancak, bunun için gerekli çalışmanın büyüklüğü, öte yandan da bin sayfayı aşacak bir çevirinin baskı güçlükleri, böyle bir çabayı göze almayı pek kolaylaştırmıyordu. Üstelik, kitabın tümünü dilimize çevirmenin ne ölçüde yerinde olacağı da haklı olarak sorulabilirdi. Çünkü Grotius, geniş bilgi hazinesinden yararlandığı bu kitabında yalnız uluslararası hukuk konularını değil, hukuk felsefesi, özel hukuk, ceza hukuku konularını da ele almaktadır. Klasik yazarlardan, ozanlardan, din bilginlerinden geniş ölçüde aktarmalar yapmakta, eski tarihlerden aldığı sayısız örnek-olayla görüşlerini desteklemektedir.”
-Prof. Seha L. Meray-
Yaşamı boyunca hukukun laikleşmesi için çalışmalar yapan ve çağdaş uluslararası hukukun babası olarak kabul edilen Hugo Grotius’un bu önemli eserinden seçme metinleri, devletler hukuku profesörü Seha L. Meray’ın çevirisiyle sunuyoruz. Uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, hukuk ve felsefe alanlarıyla ilgilenen herkes için temel eser niteliği taşıyan Savaş ve Barış Hukuku’nun yeniden okuyucuyla buluşması önemli bir eksikliği giderecektir.
(Arka Kapak)
İnsanlık ‘politika’yı yok edebilir mi? – Ayca Yılmaz
(20/01/2012 tarihli Radikal Kitap Eki)
Uluslararası hukukun kurucu teorisyenlerinden Hollandalı Hugo Grotius?un (Huigh van Groot) 1625 senesinde kaleme aldığı ?Savaş ve Barış Hukuku?, 1977?de, henüz 56 yaşındayken yitirdiğimiz Profesör Seha L. Meray?ın çevirisiyle yeniden okuyucuyla buluştu. Eser de, yazar da, çevirmen de müstesna olunca, ister istemez dikkat kesiliyor insan. ODTÜ?de rektörlük de yapan, bilim adamı sıfatının icabını yaşamında sık sık göstermiş olan Profesör Seha L. Meray, yaşadığı dönemde hukuku laikleştirmek için büyük çaba sarf etmiş olan Hugo Grotius?un 1000 sayfalık dev eserinden seçme metinleri çevirmeseydi eğer, bir çeviren bulunur muydu, pek emin değilim? Öte taraftan, konu son derece çetrefilli bir konu? Yani, hadi ?barış?a bir hukuk biçelim ?muasır medeniyet? olarak ama ?savaş? hukuku ne ola ki? İnsanları öldürmenin belli kurallar dahiline alınması sizce de kulağa biraz tuhaf gelmiyor mu? Savaşların olmadığı bir dünya tahayyülü çok mu iyimser bir girişimdir?
Politikanın araçları
Eğer savaşlar olmayacaksa, ?politika?nın ortadan kalkması şart herhalde. Prusyalı general Carl Von Vlausewitz?in, son derece isabetli, ?Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır,? sözlerini dikkate alırsak, savaşların ortadan kalkması için politikanın ortadan kalkması gerektiği sonucuna rahatlıkla ulaşabiliriz. Başkalarını eze eze yönetme sanatı diye de tarif edebileceğimiz politikanın ?başka araçlar?la nasıl devam ettiğini acılarla dolu ?medeniyet? tarihinde adım adım takip edebiliyoruz ve bugün de gezegenin dört bir tarafında sebep olduğu trajedileri öylece seyrediyoruz. Politikanın kara mayınları ?aracı?yla devam etmesi mesela, Kabil?de top oynayan çocukları kolsuz bacaksız bırakıyor, o esnada Buckingham Sarayı?nın etrafında nöbet bekleyen muhafızların tuhaf şapkaları için Kanada?da yeni ayılar avlanabiliyor. Afganistan?daki bitmeyen savaşın ve kara mayınlarının bir payı da süper güçlerden Britanya?ya düşüyorsa eğer, Kraliyet ailesinin müteveffa gelini Diana?nın kara mayınlarına karşı geliştirdiği ?sosyal sorumluluk? kampanyası, bunu pek güzel perdelemiş olmalı vakti zamanında?
Hugo Grotius görse ne derdi?
Neyse, biz kitaba dönelim? Hugo Grotius esasen savaşları onaylayan bir konumdan yaklaşmıyor meseleye. Yine de savaşın meşruiyet meselesini tartışıyor, tarihten dayanaklar bulmayı ihmal etmeden: ?Demosthenes, doğru olarak, ?savaşa yalnız adalet (yargı) yollarıyla kendilerinden hakkımızı alamayacaklarımıza karşı girişilebilir? demektedir. Gerçekten, yargıçlar da, ancak, kendilerine direnmek durumunda olmayanlara karşı yargılarını yürütebilirler; çünkü, yargıca kafa tutacak ölçüde güçlü olanlara, ya da kendilerini böyle sananlara karşı da silah kullanma yollarına başvurmak zorunluluğu vardır. Ancak, savaşın haklı olabilmesi için de, becerikli ve dürüst bir yargıcın yargılamasında olduğu gibi, savaş her an için gerekli özenle yürütülmelidir.?
Hugo Grotius bugünün Türkiye?sindeki ?özel yetkili? mahkemeleri ve oralarda süren davaları görse ne derdi, diye düşünmeden edemiyor insan tabii? Savaşın meşruiyeti meselesi sorunlu bir mesele tabii. Yağmacılar ve fetihçiler de sık sık kendilerine pek ?meşru? sebepler bulabilmiştir zira. Pek çok savaş ?tanrısal? bir gerekçeye dayanır. Hem de, her iki taraftan da ölenlerin ?Cennet?e intikal edeceği varsayımıyla?
Hugo Grotius, bu dev eserinde hakikaten ?laik? bir tutum sergiliyor. Dönemin zorluklarını da dikkate alırsak, bu elbette kolay bir iş değil. Yine de, ?tanrısal? bir meşruiyete yer verilmiyor kitapta. Hatta dönemi açısından bakıldığında çok cesur ifadelere yer veriliyor:
?Şimdiye kadar bilinmeyen yerlerde yaşayan halklar üzerinde bile, Kilise?nin buyurma hakkı olduğunu savunanlar çıkmıştır. Oysa, Havari Paulus bile, Hıristiyanlığın sınırları dışında bulunanlara buyurma yetkisi olmadığını açıkça belirtmiştir: ??Çünkü dışarıda olanlara hükmetmek ne vazifem??? (I Korintoslulara, v. 12) demiştir. (?) Bütün bu söylenenlere bakarsak, açıkça şu ortaya çıkmaktadır: Din adamlarının, dünya işleriyle ilgili konularda, insanlara buyurma hakları yoktur.?
Son olarak, başka bir soru soralım: Yüzyıllar sonra, bugün, Hugo Grotius?u anlayabilecek kaç kişi bulabiliriz?
Kitaptan alıntılar, naçizane yorumlar?
* Bir denizin iki yanındaki toprakları elinde tutanlar, bu denizi edinebilirler. Denizin, yukarıya doğru bir körfez gibi uzamasının, ya da hem aşağıya hem de yukarıya doğru bir boğaz gibi uzayıp gitmesinin, bu bakımdan önemi yoktur; yeter ki, denizin söz konusu olan parçası, iki yanındaki karalara oranla karaların bir parçası değilmiş gibi görünecek büyüklükte olmasın.
(Tabii Çanakkale ve İstanbul boğazları konu olunca, Hugo Grotius?un mantığı devre dışı kalıyor ve buraları uluslararası sular olarak kabul ediliyor. Böylece, patlasa İstanbul?un önemli bir kısmını mahvedebilecek petrol tankerleri de dahil olmak üzere pek çok dev gemi, arada tarihi yalılara çarpa çarpa, her gün aramızdan geçip gidiyor?)
* Haklı bir savaşta bile, ozan Lucanus?un dediğinin kabul edilmemesi gerekir: ?Elinde silah tutan bir düşmana hakkını verdin mi, bize kötülük yapmasına da göz yummuş olursun.? Bu bakımdan Cicero?nun görüşü daha iyidir: ?Kendilerinden bir haksızlık görmüş olduğun kimselere karşı bile, yerine getirmemiz gereken birtakım ödevler bulunmaktadır. Gerçekten, öc almanın ve cezalandırmanın da bir sınırı vardır.?
(Bu meseleyi ?orantısız şiddet? kullanımını adet haline getiren kimi kamu müesseselerimizin insaflı bir biçimde tartışması daha iyi olmaz mı?)
* Sağlam görüşlü bir din adamının da belirttiği üzere, kaçırılmış birkaç sürü ya da ateşe verilmiş birkaç ev yüzünden, bütün bir krallığın yakılıp yıkılmasını hakgözetirlik pek uygun bulmaz. Polyainos da bu görüştedir; bu bilgin tarihçi, savaşta sınırsız ölçüde cezalandırmaya girişilmemesinden yanadır; ona göre, ceza, işlenmiş suçların gerekli kıldığı ölçüde ve hak edilen oranda olmalıdır.
(Irak, sonra Irak?taki Ebu Garib Hapishanesi geliyor insanın aklına?)
* Çoğu zaman, savaşa girişmiş olanlar, birtakım göz boyayıcı (çıkar gözetici) nedenler öne sürerler; bunlara haklı-gösterici nedenlerin eklendiği de olur. Haklı-gösterici nedenleri tümüyle hiç göz önünde tutmayanlar da vardır. Bunlara, Romalı hukukçuların şu görüşü uygulanabilir: Elinde bir şey bulunduran bir kimse, bu şeyi neye dayanarak elinde bulundurduğu sorulunca, bu şeyi elinde tutmasından başka bir (şey) söylemezse, bu kimse bir soyguncudur.
(Etrafta ne kadar çok soyguncu var, farkında mısınız?)
Kitabın Künyesi
Savaş ve Barış Hukuku
Orjinal isim: De lure Belli Ac Pacis
Hugo Grotius
Say Yayınları / Siyaset Dizisi
Kapak Tasarımı : Şeref Kocaman
Editör : Derya Önder
Çeviri : Seha L. Meray
İstanbul, 2011, 1. Basım
392 sayfa
Eserin yayımlanmış olması büyük yararlılık. Doğal hukuk alanında bir başyapıt. Devletler arası hukukun, savaşın ve barışın yasal zeminine ilişkin önemli düşünceler var. Grotius, Wolff ve Vattel bu alanda öne çıkan isimler.