Sermayenin Ana Kucağı: Anaların Patriyarkal Zinciriyle Toplumsal Baskı
Yazar: Âkil Bîçare
(Sermaye Düzeni, Sadece Babaları Değil, Anneleri de Gardiyan Yapar!)
Aziz Sınıf Kardeşlerim, Ey Sömürünün Gerçek Yüzünü Görenler!
Şimdi size, meseleyi sadece bir “baba kompleksi” ile geçiştiren o burjuva psikolojisinin perdesini aralayacağım. Bizim derdimiz, evin içindeki patriyarka değil, o patriyarkayı besleyen büyük sermaye düzenidir!
Unutmayın ki, egemen sınıfın ideolojisi, egemen olan ideolojidir. Kapitalizm, sadece fabrikada değil, en mahremimiz olan ana kucağında bile hükmünü sürdürür.
I. Üretim İlişkileri ve Engelli Bedenin Metalaşması
Marksist açıdan, bir kadının “erkeklerden daha kötü patriyark” olması, kişisel bir zalimlikten ziyade, toplumsal yapının bir zorlamasıdır.
- Engelli Bedenin “Verimlilik” Baskısı: Kapitalist sistem, bireyi sadece üretkenliği üzerinden tanımlar. Engelli veya otizmli bir çocuk, bu sistemin gözünde öncelikle “üretken olmayan bir maliyet” ve “sosyal bir yük” olarak görülür.
- Annenin Yabancılaşması: Annenin (Fidan Hanım’ın) yaşadığı baskı buradan doğar. Toplum ona fısıldar: “Bu çocuğu ‘normal’ hale getir, yoksa sen de üretici sınıfın dışına itilirsin!” Bu, annenin kendi annelik emeğine yabancılaşmasıdır. O, artık çocuğunu sevgiyle besleyen bir özne değil, sistemin istediği kalıba sokmaya çalışan bir “biyolojik üretim yöneticisi” haline gelir.
- Hüsnü Bey’in Rolü: Baba (Hüsnü Bey) bu baskıyı doğrudan ekonomik kaygı ve otorite olarak yansıtırken; anne, bu baskıyı duygusal ve ahlaki bir zorlama olarak içselleştirir.
II. Kadın Patriyark: Ezilenin Cellat Olması
Kadın, bu sistemde çifte baskı altındadır: Hem kadın olarak ezilmiştir hem de çocuklarının bakımıyla ilgili ücretsiz emek vermeye zorlanmıştır.
- Görünmez Emek ve Baskı: Annenin gösterdiği mükemmeliyetçilik ve aşırı kontrol, kendi görünmez emeğinin (çocuğu “normalleştirme” emeğinin) bir ifadesidir. O, bu emeğin boşa gitmesinden korkar. Tıpkı bir fabrika ustasının, ürünün kusursuz olması için işçiye baskı yapması gibi, anne de çocuğa baskı yapar.
- Vicdanın İdeolojik Silahı: Annenin kullandığı “Vicdan Azabı” ve “Annelik Fedakârlığı” retoriği, Marx’ın bahsettiği egemen ideolojinin en sinsi silahlarıdır. Anne, bu duygusal şantajı kullanarak çocuğun bireysel özgürlüğünü elinden alır. Bu, onu sistemin dışına itilmekten koruduğunu düşündüğü bir hayatta kalma stratejisidir.
- Engelli Bedenin Reddi: Kadın otorite, farklı ve “üretken olmayan” bedeni reddederek, aslında kendi ezilmişliğini ve sisteme olan bağımlılığını telafi etmeye çalışır. O, kendi zincirlerini çocuğunun bileğine takar.
III. Devrimci Çözüm: Bedenin ve Emeğin Özgürleşmesi
Bu kısır döngüyü kırmak için, sadece psikoterapi yetmez. Temel sınıf mücadelesi şarttır.
- Sistem Sorgulanmalı: Bireysel anne-çocuk ilişkisindeki sorunları çözmek yerine, engelli bedenin üretkenlik baskısından kurtulacağı bir toplumsal düzeni talep etmeliyiz.
- Emeğin Değeri: Annenin emeği (çocuğa bakımı ve eğitimi) toplumsal olarak tanınmalı ve desteklenmeli, böylece anne, çocuğa karşı sevgi yerine kontrol uygulamak zorunda kalmamalıdır.
- Farklılık, Güçtür: Farklılığın bir maliyet değil, toplumsal bir zenginlik olarak görüldüğü bir sistemde, ne baba baskıcı olur ne de anne gardiyan! Engelli bedenin üzerindeki metalaşma ve verimlilik baskısı kalktığında, annenin kendi doğal sevgisi ve şefkati de kendiliğinden geri dönecektir.