Şeytanın Tellerinde Paganini’nin Devrimi – Luna Madanoğlu
Devrim bazen barikatlarda yükselen bir çığlıkta değil, tek bir keman telinde saklıdır.
Bir yay hareketi, insanın kalbine dokunan ince bir titreşim, yüzyılların alışkanlıklarını yerle bir eden görünmez bir darbeye dönüşebilir.
Paganini, işte bu yüzden yalnızca bir müzisyen değil, bir başkaldırıydı.
Parmakları kemanın tahtasında sadece notaları değil, zincirleri de kırdı.
Kalıpları, yasaları, kuralları hiçe saydı; her pasajıyla yeni bir kapı araladı ve o kapıdan girildiğinde artık hiçbir şey eskisi gibi olamazdı.
Onun kemanından yükselen ses, klasik dönemin kapanışı ve romantik çağın açılışıydı.
Paganini, müziğin tarihinde yeni bir çağ başlattı.
Fakat her çağ açıcı gibi, o da kendi zamanının zincirleriyle boğuştu.
Toplumun katı düzeni, kilisenin dar inancı, sanatın sınırlarını zorlayan birini kabullenmedi.
Onu büyücü, şeytanla anlaşmış bir lanetli ilan ettiler.
Sistem onun devrimini sahiplenmek yerine dışladı; çünkü olağanüstü olan her zaman tehlikeli bulunur.
Marfan sendromunun ona bahşettiği uzun, ince parmaklar ve olağanüstü esneklik, sahnede bir mucizeydi;
fakat o çağın gözünde bir damga, bir sapma, bir tehditti.
Toplum bedensel farklılığı kutsallığın değil, lanetin işareti saydı.
Kilise ise bu farklılığı karanlıkla eşitledi ve Paganini’yi gökyüzünün değil, cehennemin tellerinde çalıyormuş gibi gösterdi.
Böylece sanatın açtığı kapıdan ışık sızarken, sistem onun üzerine gölge düşürdü.
Sanat ise hiçbir zaman kurallara sığmaz.
Beethoven’in senfonilerinde duyulan devrimci marşlar halkları ayağa kaldırırken, Paganini’nin kemanı aynı devrimin yalnız yankısı oldu.
Biri orkestrayla meydanları doldurdu, diğeri tek başına bir yay hareketiyle bütün bir evreni titretti.
İkisi de aynı hakikati haykırdı: müzik zincirleri kırmanın en eski ve en saf yoludur.
Bugün hâlâ Paganini’yi dinlediğimizde yalnızca bir virtüözün teknik ustalığını değil, dışlananların, farklı görülenlerin, susturulmaya çalışılanların çığlığını işitiriz.
Onun kemanı, bedensel farklılıkların lanet değil armağan olduğunu haykırır.
Onun notaları, toplumun korkuyla bastırdığı her gerçeğin bir gün geri döneceğini fısıldar.
Kilise onu reddetti, sistem onu dışladı, zamanın düzeni onu yalnızlığa mahkûm etti; fakat sanat, hiçbir zincirin tutamadığı bir akış gibi onunla birlikte aktı.
Paganini’nin devrimi işte bu yüzden yalnız bir müzik devrimi değil, insanın zincirlerini kırma hakkının da ilanıdır.
Onun tellerinden yükselen ses bize hâlâ şunu hatırlatıyor: Sanat hiçbir sisteme boyun eğmez, gerçek müzik daima gölgeden doğar ve ışığa yürür, ve tarih boyunca hangi çağ açıcı susturulmak istenmişse, onların sesi en gür biçimde gökten yere çarpan bir yıldırım gibi geri dönmüştür.
Luna Madanoğlu