Stefan Zweig ‘in Clarissa Romanına Dair – Ceylan Koryürek

Hitler insanları ölüme susatan cinayetle beslenen bir şeytandı. İnsanlar çaresizlik, korku ve dehşet içinde ölüm istediler.

Bir yatakta henüz sıcaklığı yitmemiş iki beden kadının eli adamın göğsünde. Yaşamlarına kendi istekleriyle son verseler de, aralarındaki sevgi ortak yazgıları, ikisi de aynı düşte huzuru bulmak istemişler. Yatakta yatan eserleriyle ölümsüz Stefan Zweig ve karısı Charlotte Altmann. Masanın üstünde pulları yapıştırılmış veda mektupları. Anılarının üstüne kan dökülmüş. Korku ve merakla ölüme bakan gözlerimiz, ölüme isteyerek gitmek belki de bütün korkuları yenmek. Eşyaların arasında yarım kalmış bir roman Clarissa. Ölmeden önce Stefan Zweig neyi özlüyordu? Stefan Zweig ?in son sözleri, son dilekleri Clarissa?da saklı, büyük ustayı okurken, değişmeyen kötülüklere üzülerek bakıyorum. Clarissa savaşın acımasızlığıyla, ateşler içinde yanan bir yüreğin, kendimden geçtim, insanlık kendisini kurtarsın dediği bir roman.

Stefan Zweig ?in Yaşam Öyküsüne Kısa Bir Bakış

1881 yılında Viyana?da doğdu. 1904 yılında felsefe doktoru olarak Viyana Üniversitesi?ni bitirdi. Birinci Dünya Savaşı?nı yaşadı. 1933 de Hitler?in başa geçmesiyle, üzerindeki baskılar arttı. Beş kitabı yakıldı, Salzburg?u terk etmek zorunda kaldı. Çeşitli ülkeleri dolaştıktan sonra 22 Şubat 1942 de karısıyla birlikte, savaşın getirdiği baskılara, yıkımlara dayanamayarak Brezilya?da intihar etti. Çetin bir yazgının içsel ateşiyle ve gerginliğiyle yazdığı biyografiler, romanlar, öyküler, anılar geriye ölümsüz olarak kaldı.

Tehlikenin Ayak Sesleri

Clarissa annesini doğarken kaybetmiştir, çocukluğunu anımsamaz, ilk gençlik yılları manastırda geçmiş fazla anısı yoktur. Yüreğindeki sevilme isteğiyle bir tek aklında Marion kalmıştı. Yazgı hiç ummadığımız anda geçmişteki insanları birleştirebilir. Onlar kaderimizi etkileyen zincirin bir parçası olabilirler, yeniden geçmişteki etkileriyle sarıp sarmalarlar bizi. Clarissa manastırdan apar topar alınır babası emekli olmaya zorlanmış bir yarbaydır. Yaptığı çalışmalar istatistikler göz ardı edilir. Clarissa?nın asker ağabeyside olayların içyüzünü bilir. ?Bizde sözünü esirgemeyeni sevmezler. İnsanın bir şey olması ya da bir şeyler yapabilmesi onlar için önemli değildir. Önemli olan itaat etmeyi bilmesidir ya da entrikalar çevirmeyi, yoksa köstek olurlar.? (s34) Gözü dönmüş hırsın iktidarları, doğruyu ve iyiliği isteyen insanları dinlemez. Boyun eğerek itaat edilmeyi isterler, insanları korkutarak iktidarlarını sürdürürler. Kötüye gidişin ayak seslerini duyan bu duruma karşı çıkan insanlara yaşama hakkı tanımazlar; kendileri ile işbirliği yapan insanları ödüllendirirler.

Baba Schuhmeister neden emekli edildiğini anlatırken ?gelişini gördüğüm savaş için, kesinlikle çıkacak savaş için?, ayrıca kendi pembe gözlüklerinden gördükleri ya da görmek istemedikleri gerçeği göstermek içindir; uçurumun kenarında olduğumuz gerçeğini.? (s40) Stefan Zwieg Birinci Dünya Savaşını ve İkinci Dünya Savaşını yaşayan bir yazardı, insanlara verdiği mesajlarda savaş birdenbire gelmez, ülkelerin politikaları çerçevesinde adım adım gelir, o ülkedeki insanlar gelen tehlikenin ayak seslerini duyup tedirgin olsalar da, iktidarın gücü onları uyuşturur, yazgılarını belirler. Düzeni değiştirmek isteyen bir iktidarın, uçurum kenarındaki halkı uyuşturup kanla beslenen savaş uçurumuna atması kaçınılmazdır. Gelen tehlikenin ayak seslerini duyup karşı çıkan bir avuç insan olmamalıydı, yazgımızı değiştirebilirdik pişmanlığı, anılarında denemelerinde hep vardır. Ülkesinin düştüğü durum onu kan kaybederek yaşamaya mahkum etmiştir.

Açılsın Perde

Manastır gibi kapalı bir ortamdan Clarissa gerçek hayatın karmaşasına nasıl dönecektir? Şansı yaver gider, psikiyatrist Silberstein?ın yanında sekreter olarak iş bulur. Dr. Silberstein takıntılı fakat iyi bir insandır. ?Benim bütün sırrım huzursuzluğumu fazla çalışarak bastırmaktır? Çünkü yalnızlık korkusu zehirden beterdir.? (s54) Derin korku ve kaygılar yalnızlık tünelinde belirir, Dr. Silberstein çalışırken yalnızlığını unutur uyuşturur. Yalnızlık geçmişteki acılarımız gibi üzerimizde kalan yara izleridir, umut yeni bir başlangıçta kendini keşfetmeye zorlarken, elimizi kolumuzu başlayan bir korkudur yalnızlık.

Dr. Silberstein, Freud?la kendi düşüncelerini kıyaslarken ?O, nedeni bildiği takdirde ne olduğu ve nereden geldiği söylendiğinde o insanın iyileştirilebileceğini düşünüyor, Freud insanları hastalıkların temeline götürmek istiyor, ben ise onları bu temelden uzaklaştırmak istiyorum. Bana göre insana daha zararsız bir takıntı vermek daha iyidir. Ben gerçeğin insana yardım edeceğine inanmıyorum. Tam tersine ona bir tutku vermek gerekiyor, kendi kendini yememesi için dört elle sarılabileceği bir tutku.? (s55) Nietzshe?deki tutkuyu yaratı ırmağını akıtmak, faydaya dönüştürmek düşüncesi, Stefan Zwieg?in Dr. Silberstein?ında da var. Tutkulu insanlar, bilinçsizce davranabilir, akıntıya karşı kürek çekmek yerine, akıntı yönünde kürek çekmek onları istedikleri yere belki ulaştırabilir.
Clarissa ?insanlarla hiçbir zaman sıcak ve samimi bir ilişki kuramıyordu.? (s59) Clarissa manastırda büyümüştü, kısıtlı bir çevre, kısıtlı öğreti içindeydi, hayatın insanlarla ilişkileri deneyimlemesi için yol alması gerekti. ?En sarsıcı izlenimlerimi? (s60) doktorun yanında edindi. Hiç bilmediği insan duygularıydı bunlar. ?Başkalarının iç organlarını dağlayan bu kızgın hançer, soğuk yüzüyle bile ona dokunmamıştı.? (s60) Tutkuyu, arzuyu, kıskançlığı, hırsı hiç bilmiyordu Clarissa sadece görüp izliyordu. Kimsenin farkına varamadığı sanki görünmez biriydi. Hayatı izlerken gördüklerini hissedemiyordu çünkü yaşanmışlığı da yoktu.

Duyuşlar Yangını

Saf ve temiz duygularıyla hayatın içinde bir pırlanta gibi parlıyordu Clarissa, şeffaf bir melek heykeliydi sanki.

Stefan Zweig ?in Clarissa?da yarattığı karakter ruha damla damla işleyen saflık. Bu şeffaf heykel görüntüsü, dünyanın karmaşasında, insan kardeşlerinin yanında ne hale gelirdi? Romandaki düğüm noktası, Clarissa hangi yola gidecek, nerelere düşecek, nasıl kalkacak, insanlar arasında yürümeyi öğrenebilecek mi?

Avrupa ülkelerinden gelen bir grup öğretmenin, değişik konularda vereceği konferansta not tutmak üzere gönderilen Clarissa toplantıyı yöneten Fransız öğretmen Leonard?la karşılaşır. Leonard?ın düşünceleri ?Yalnızca basit insanlar, sessiz olanlar, hırslı olmayanlar, sadece onlar bir araya gelmiyor, dünyamızın bahtsızlığı da budur işte? Sessiz ve huzurlu yaşamak dışında başka bir düşüncesi olmayan o anonim insanları bir araya getirmek istesek nasıl olurdu; dünyanın en büyük gücü olurdu. Devlet çıkarları , sınıf çıkarları ? bunların hepsi uzayda birbirine çarpardı.? (s73) Stefan Zwieg insanları hırstan menfaat ilişkilerinden arınmış, sadece çalışıp mutlu yaşamak isteyen hak yemeyen vicdan sahibi insanlar olarak, sıradan yaşamlar bir araya gelse dünya barış içinde olurdu düşüncesini hep taşımıştır.

Aşk ve Savaş

Leonard ve Clarissa sekiz gün birlikte oldular. ?Artık yalnız değiliz. Yalnızca sen ve ben biz ikimiz dünyanın kendisiydik ve dünya daha önce hiç olmadığı kadar büyük ve güzel görünüyordu.? (s95) Elimizden kayıp giden dünyanın farkına varamadığımız aşkla gün yüzüne çıkan güzellikleri var. Seyretmeye, düşünmeye, hissetmeye vakit bulamadığımız güzellikler aşkla belirginleşir. Ayrılık saati gelinceye kadar yaşar içimizde. Stefan Zweig , köklerinden sökülmüş bir ağaç gibi ülkeden ülkeye dolaştı, ailesini yerini yurdunu kaybetti, çok yalnızlık çekti, aşkın güzelliğini, hırsın cehennemini sıradanlığın verdiği huzuru bir kez daha çarpıcı bir dille Clarissa?da anlattı.

?Avusturya Sırbistan?a savaş ilan etmiş.? (s97) İki farklı ülkeden iki aşık savaşın ayrı kutuplarında, karanlık bir perde indi yeryüzüne. ?En barışçıl insanların bile birden nefret kompleksleri gelişti ve deli gibi algılayıp deli gibi konuşuyorlar.? (s102) Savaşın insanlar üzerindeki etkisi Stefan Zweig ?in anlatımıyla zenginleşen duygu görüntüleri var romanda. Ölüm korkusu, kaygı, kırılganlık, baskı, yorgunluk, açlık, pislik, dehşet, insanları insanlıktan çıkaran her şey gözler önünde. Savaşın çıkışıyla birlikte hayatın gözü dönmüştü, karşısına çıkan Brancoric?de ağır bedeller ödedi Clarissa.

Stefan Zweig ?in romanda andığı yazarlar Stendhal, Dostoyevski, Poe, Tostoy, Montaigne, Pascal, Balzac, okuyucuyu düşünceye yönelten bir sürü yol var, yüzleşemeyip yarıda kalan duygular tüyler ürpertici. Küllerin arasından çıkan bu roman şimdi yaşamın malı, üzerindeki kanlar güneş gibi ruhlarımızı aydınlatacak, büyük usta Stefan Zweig ?in yazdıkları dehşeti gören gözün, yaşam ve ölüm arasındaki son senfonisi.

Kitabın Künyesi
Clarissa
Stefan Zweig
Çeviri: Gülperi Sert, Serpil Yalçın
Can Yayınları
Ağustos 2010,
184 sayfa

Bir yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir