Etiket: Martin Heidegger

Gözetimin Toplumsal Dokusu: Platon, Foucault ve Günümüz

Bekçilerin İzinde: Platon’un İdeal Düzeni Platon’un Devlet adlı eserinde bekçiler, toplumun koruyucuları olarak ideal bir düzenin bekçiliğini yapar. Bu seçkin sınıf, bilgiye dayalı bir otoriteyle donatılmış, hem fiziksel hem zihinsel disiplinle şekillendirilmiştir. Görevleri, toplumu kaostan korumak ve erdemli bir düzen sürdürmektir. Ancak bu bekçiler, gözetim yoluyla kontrolü ellerinde tutar; bireylerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Farkın Sesi, Kimliğin Sahnesi: Deleuze, Spivak ve Butler Üzerine Bir Deneme

Varlığın Çoğulluğu Gilles Deleuze’ün fark ontolojisi, varlığın sabit bir özden değil, sürekli bir oluş ve farklılaşma sürecinden türediğini savunur. Bu düşünce, varlığın tekil bir merkezden dağılmadığını, aksine çoklu, ilişkisel ve akışkan bir yapıya sahip olduğunu öne sürer. Deleuze için fark, bir kimlikten önce gelir; varlık, farklılığın kendisi üzerinden tanımlanır. Bu,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Arzu-Makineleri: Felsefi Bir Köprü Olarak Deleuze

Gilles Deleuze’ün “arzu-makineleri” kavramı, Spinoza’nın “bedenlerin kapasiteleri” ile Sartre’ın “hiçlik” kavramı arasında derin bir bağ kurar. Bu bağ, yalnızca felsefi bir köprü değil, aynı zamanda sosyolojik, antropolojik, etik ve dilbilimsel bir yeniden düşünme alanıdır. Deleuze, arzu-makineleri ile bireylerin ve toplumların üretim süreçlerini, Spinoza’nın bedensel kapasiteleriyle varlıkların etki ve edilgi güçlerini,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kimliğin İnşası ve Ötekinin Sesi: Butler, Spivak ve Beauvoir Arasında Bir Diyalog

Bu metin, Judith Butler’ın cinsiyet performativitesi, Gayatri Chakravorty Spivak’ın ötekini konuşturma çabası ve Simone de Beauvoir’ın “Kadın doğulmaz, kadın olunur” ifadesi arasındaki ilişkiyi ve olası gerilimleri inceliyor. Kimlik, öznellik, temsil ve güç dinamikleri üzerinden bu üç düşünürün fikirleri, tarihsel, toplumsal, dilbilimsel ve etik boyutlarıyla ele alınacak. Metin, bu kavramların birbirini

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsanlığın Ötesine Yolculuk: Transhümanizm ve Nietzsche’nin Üst-İnsanı

Transhümanizm, insanın biyolojik sınırlarını teknolojiyle aşmayı vadeden bir düşünce akımıdır. Nietzsche’nin “üst-insan” (Übermensch) kavramı ise, bireyin kendi değerlerini yaratarak insan doğasını yeniden tanımlamasını önerir. Bu iki fikir, insanlığın potansiyelini sorgularken, bir yanda özgürleşme hayalleri, diğer yanda Žižek’in “ideolojik fantazma” eleştirisiyle karşılaşır. Transhümanizm, üst-insanı gerçekleştirebilir mi, yoksa kapitalizmin yeni bir örtüsü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Şiddetin İkiliği: Devlet ve Devrim Arasında

Devlet şiddeti ile devrimci şiddet arasındaki ayrım, insanlık tarihinin en karmaşık sorularından biridir. Bu ayrım, yalnızca fiziksel güç kullanımının ötesine uzanır; otoritenin meşruiyeti, ahlaki sınırlar, toplumsal düzenin yeniden inşası ve bireyin özgürlük arayışı gibi derin soruları içerir. Frantz Fanon, Pierre-Joseph Proudhon ve Niccolò Machiavelli, bu soruya farklı tarihsel ve düşünsel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlığın Zamanı ve Toplumun Dönüşümü: Heidegger’in Tarihselliği ile Baker’ın Modern Türkiye’si

  Varlığın Tarihsel Koşulları Martin Heidegger’in “tarihsellik” (Geschichtlichkeit) kavramı, varlığın zaman içindeki oluşunu ve insanın geçmişle olan bağını anlamlandırma çabasıyla şekillenir. *Varlık ve Zaman*’da Heidegger, tarihselliği bireyin ve topluluğun varoluşsal bir özelliği olarak tanımlar. İnsan, yalnızca şimdiki anda var olmaz; geçmişin izleri ve geleceğin olanaklarıyla yoğrulur. Tarihsellik, insanın “orada-oluş”u (Dasein)

OKUMAK İÇİN TIKLA

İktidarın Düzeneği: Foucault, Platon ve Žižek Arasında Bir Karşılaşma

Foucault’nun disiplin toplumu analizi, Platon’un ideal devletindeki hiyerarşik düzenlemesi ve Žižek’in totalitarizm eleştirisi, insan toplumsallığının düzenlenmesine dair farklı düşünce katmanlarını bir araya getirir. Bu metin, Foucault’nun biyopolitik bakış açısını Platon’un sınıf temelli devlet modeliyle karşılaştırarak, Žižek’in ideoloji ve totaliter yapılara yönelik eleştirilerinin bu karşılaşmayı nasıl dönüştürdüğünü inceler. Tarihsel, toplumsal, düşünsel,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tarihin Derinliklerinde Düşünce: Spinoza, Baker ve Deleuze Üzerine Bir Diyalog

  17. Yüzyılın Özgür Düşüncesi: Spinoza’nın Felsefi Evreni Baruch Spinoza, 17. yüzyıl Avrupası’nın çalkantılı entelektüel ikliminde, akıl ve doğa merkezli bir felsefe inşa etti. Onun panteist dünya görüşü, Tanrı’yı doğayla özdeşleştirerek bireyin özerkliğini ve evrensel bir etik anlayışı savundu. Spinoza’nın *Etika* adlı eserinde, insan aklının tutkular üzerindeki egemenliği, özgürlüğün akılla

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çürümenin Dizesinde Varoluşun Çığlığı

Adorno’nun “Auschwitz’ten sonra şiir yazılamaz” sözü, insanlığın tarihsel bir kırılma noktasında sanatın anlamını sorgular. Bu iddia, Bukowski’nin “çürümenin şiiri” ile karşılaştığında ve Barthes’ın “yazarın ölümü” kavramıyla birleştiğinde, insanın yaratıcılığı, acısı ve anlam arayışı üzerine derin bir tartışma başlatır. Kırılmanın Sessiz Çığlığı Adorno’nun “Auschwitz’ten sonra şiir yazılamaz” ifadesi, Holokost’un insanlık tarihindeki

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sanatın Çatışan Yüzleri: Jung, Nietzsche ve Bukowski Arasında Bir Yolculuk

Sanat, insan varoluşunun en karmaşık ifadelerinden biridir; hem bireyi inşa eder hem de toplumu sarsar. Carl Gustav Jung, sanatı bireyleşme sürecinin bir aracı olarak görürken, Friedrich Nietzsche, onun Dionysosçu bir yıkım gücüne sahip olduğunu savunur. Charles Bukowski ise bu iki bakış açısını, ne tam anlamıyla uzlaştırarak ne de reddederek, kendine

OKUMAK İÇİN TIKLA

Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Bir Modernleşme Alegorisi

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türkiye’nin modernleşme serüveninin hem bir aynası hem de eleştirel bir portresidir. Roman, dil, tarih ve kültür üzerinden birey ile toplum arasındaki gerilimleri incelerken, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin yarattığı kırılmaları ironik bir dille sorgular. Dilbilimsel, tarihsel ve felsefi katmanlarıyla roman, modernleşme projesinin absürtlüğünü, zamanın düzenlenmesini ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün Metaforik, Alegorik ve Sembolik Okuması

Saatlerin Metaforik Anlamı Saatler, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde, insanlığın zamanı kavrama ve düzenleme çabasının somut bir yansıması olarak belirir. Saat, yalnızca mekanik bir aygıt değil, aynı zamanda insanın kaosla dolu evrendeki düzeni sağlama arzusunun bir sembolüdür. Metaforik düzlemde, saatler bireyin yaşamını çerçeveleyen ritüellerin, toplumsal normların ve hatta varoluşsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Arketiplerin ve İradenin Çatışması: Jung, Nietzsche ve Bukowski’nin Varoluşsal İzleri

Kolektif Bilinçdışının Derinlikleri Carl Gustav Jung’un kolektif bilinçdışı, insanlığın ortak hafızasının bir hazinesi olarak, tarih boyunca biriken evrensel sembolleri ve arketipleri barındırır. Bu kavram, bireyin ötesine uzanan, insan türünün paylaştığı bir anlam deposudur. Mitler, Jung’un düşüncesinde, bu kolektif bilinçdışının yüzeye çıkan yansımalarıdır; insanlığın korkularını, arzularını ve varoluşsal sorgulamalarını taşır. Mitler,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Stratejik Özcülükten Moleküler Akışlara: Spivak, Deleuze ve Butler’ın Kesişimlerinde Bir Okuma

Bu metin, Gayatri Chakravorty Spivak’ın stratejik özcülük eleştirisini, Gilles Deleuze’ün molar ve moleküler ayrımı üzerinden yeniden düşünmeyi ve Judith Butler’ın queer teorisinin bu okumaya nasıl bir derinlik kattığını incelemeyi amaçlar. Spivak’ın özcülüğe dair eleştirisi, kimliklerin sabitlenmesine karşı bir uyarıyı içerirken, Deleuze’ün molar ve moleküler kavramları, toplumsal yapıların hem katı hem

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zaman ve Adaletin Mitolojik ve Felsefi Düğümleri

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü, zaman ve adalet kavramlarını mitolojik, felsefi ve etik bir mercekle ele alarak modern insanın yazgıyla hesaplaşmasını inceler. Roman, Moiralar’ın kadersel ipliği ile Themis’in adalet terazisini karşı karşıya getirirken, Enstitü’nün zamanı “ayarlama” çabası, insanlığın doğanın akışına müdahalesinin trajik bir yansıması olarak okunabilir. Hayri İrdal’ın hayatındaki

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilinçdışının Derinlikleri ile İktidarın Örüntüleri: Zizek’in İdeolojik Fantazması Üzerine Bir İnceleme

  Freud’un bilinçdışı kavramı ile Foucault’nun iktidarın üretkenliği fikri, modern düşüncenin iki temel taşı olarak birey ve toplum arasındaki karmaşık ilişkiyi anlamada önemli bir zemin sunar. Bu iki kavram, insan deneyiminin görünmez mekanizmalarını ve toplumsal düzenin işleyişini sorgular. Slavoj Zizek’in ideolojik fantazma kavramı ise bu iki düşünceyi birleştirerek, bireysel arzuların

OKUMAK İÇİN TIKLA

Spinoza, Deleuze ve Mitolojinin Bütünlüğü

Varlığın Tekilliği ve Mitolojik Anlatılar Spinoza’nın monizmi, evrendeki tüm varlıkların tek bir tözden, yani Tanrı ya da Doğa’dan (Deus sive Natura) türediği fikrine dayanır. Bu, mitolojik anlatılarda sıkça görülen kaostan düzene geçiş hikayeleriyle örtüşür. Örneğin, Hesiodos’un Theogonia’sında kaosun içinden Gaia, Uranos ve diğer ilahi varlıkların doğması, bir tür bütünlüklü varlık

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anlamsızlığın Kıyısında: Camus’nün Başkaldırısı, Sartre’ın Kaygısı ve Bukowski’nin Yitik Karakterleri

Albert Camus’nün “başkaldırı” felsefesi ile Jean-Paul Sartre’ın “angoisse” (kaygı) kavramı, varoluşsal düşüncenin iki farklı damarını temsil eder. Bu iki kavram, insanın anlamsızlıkla, özgürlükle ve sorumlulukla yüzleşme biçimlerini ele alır. Camus, absürdün karşısında direnişi ve anlam yaratmayı önerirken, Sartre kaygıyı özgürlüğün kaçınılmaz bir sonucu olarak görür. Charles Bukowski’nin edebi karakterleri ise

OKUMAK İÇİN TIKLA

Güç, Özgürlük ve İnsanlık: Proudhon, Machiavelli ve Fanon Üzerine Bir İnceleme

Ortaklaşa İdealin Kırılganlığı Proudhon’un anarşist federasyon modeli, insan topluluklarını hiyerarşisiz, karşılıklı yardımlaşma ve özerklik üzerine kurulu bir düzenle yeniden hayal eder. Bu model, merkezi otoritenin reddine dayanır; bireylerin ve toplulukların özgür iradeleriyle, gönüllü iş birliğiyle bir araya geldiği bir sistem önerir. Ancak bu ideal, Machiavelli’nin “Prens”inde betimlenen güç stratejilerinin soğuk,

OKUMAK İÇİN TIKLA