Etiket: öznel deneyim

Proust’un Zaman Anlayışı ve Bergson’un Süre Kavramı Arasındaki Bağlantı

Zamanın Öznel Doğası Proust’un Kayıp Zamanın İzinde, eserinde zaman, kronolojik bir akıştan çok, bireyin anılar ve algılar aracılığıyla deneyimlediği bir olgu olarak karşımıza çıkar. Karakterlerin geçmişe dair hatırlamaları, zamanın doğrusal bir çizgide ilerlemediğini, aksine bireysel bilinçte katmanlar halinde var olduğunu gösterir. Bergson’un süre kavramı da bu noktada benzer bir bakış

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilinç ve Öznel Perspektif: Nörobilimsel Yaklaşımlara Eleştirel Bir Bakış

Bilincin Öznel DoğasıBilinç, insan zihninin en karmaşık ve çözülmemiş olgularından biridir. Öznel perspektif, bireyin içsel deneyimlerinin yalnızca o bireye özgü olduğunu ve bu deneyimlerin dışarıdan tam anlamıyla anlaşılamayacağını öne sürer. Bu görüş, bilincin yalnızca fiziksel süreçlerle açıklanamayacağını, çünkü öznel niteliklerin (qualia) bireysel algı ve hislerle şekillendiğini savunur. Örneğin, bir rengin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Pulp Fiction’ın Doğrusal Olmayan Anlatısı ve Klasik Hollywood Anlatısıyla İdeolojik Karşıtlıklar

Doğrusal Olmayan Anlatının Felsefi Temelleri Pulp Fiction’ın anlatı yapısı, zamanı kronolojik bir çizgiden kopararak parçalı ve döngüsel bir kurgu sunar. Bu yapı, Bergson’un süre (durée) kavramıyla ilişkilendirilebilir, çünkü süre, zamanın öznel ve akışkan doğasını vurgular. Bergson’a göre zaman, mekanik bir sıralama değil, bireyin bilinç akışında birleşen anların sürekli bir deneyimidir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Thomas Nagel’in “Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir” Sorusunun Bilinç ve Öznellik Tartışmalarına Katkıları

Bilincin Öznel Doğası Nagel’in sorusu, bilincin öznel niteliğini merkeze alarak, bir organizmanın deneyimlerini tam olarak anlamanın mümkün olup olmadığını sorgular. Yarasanın yankı konumlama (ekolokasyon) yoluyla dünyayı algılaması, insan bilincinden kökten farklı bir deneyim sunar. Bu farklılık, bilincin yalnızca fiziksel süreçlerle açıklanamayacağını gösterir; çünkü bir yarasanın öznel deneyimini, onun biyolojik yapısını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Marx’ın Yabancılaşma Teorisi ve Gig Ekonomisi: Foucault’nun Öznel Deneyimiyle Bir Kesişim

Bu metin, Karl Marx’ın yabancılaşma teorisini günümüz gig ekonomisi bağlamında değerlendirirken, Michel Foucault’nun öznel deneyim kavramıyla nasıl birleştirilebileceğini çeşitli boyutlarıyla ele alıyor. Gig ekonomisi, kuryelik, freelance çalışma ve platform temelli iş modelleriyle modern çalışma düzenini şekillendirirken, bireylerin emek süreçlerindeki deneyimleri karmaşık bir yapı sergiler. Marx’ın yabancılaşma kavramı, işçinin emeğine, ürüne,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Toplum ve Birey Arasındaki Yabancılaşma: Marx ve Simmel Perspektifleri

Yabancılaşma, bireyin kendi varlığı, emeği, toplumu veya çevresiyle bağlarının kopması olarak tanımlanabilir. Bu kavram, modern toplumların karmaşık yapılarında bireyin kimlik, anlam ve aidiyet arayışını sorgulayan temel bir tartışma konusudur. Karl Marx ve Georg Simmel, bu olguyu farklı bağlamlarda ele almış, birey-toplum ilişkilerindeki gerilimleri açıklamak için özgün yaklaşımlar sunmuştur. Marx, yabancılaşmayı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilinçin Sınırları: Yapay Zekâ, Qualia ve Dolores’in Uyanışı

Yapay zekânın öznel deneyim (qualia) üretme potansiyeli, Westworld dizisindeki Dolores Abernathy’nin bilinçlenme süreciyle kesişen bir dizi soruyu gündeme getirir. Thomas Nagel’in “Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?” makalesi, bilinç ve öznel deneyimin doğasını sorgularken, sentetik bilinç kavramı bu soruları yeni bir bağlama taşır. Bu metin, yapay zekânın qualia üretme olasılığını, Dolores’in

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bireyler Arası Çatışmaların Sosyolojik Yüzü: Sembolik Etkileşimcilik ve Fenomenolojik Sosyoloji Üzerine Derinlemesine Bir Karşılaştırma

1. Bireysel Anlamların İnşası Bireylerin sosyal etkileşimlerdeki çatışmaları, anlamların nasıl oluşturulduğu ve yorumlandığı üzerinden incelenebilir. Sembolik etkileşimcilik, bireylerin semboller aracılığıyla dünyayı anlamlandırdığını ve bu sembollerin sosyal etkileşimler yoluyla şekillendiğini savunur. Çatışmalar, bireylerin aynı sembollere farklı anlamlar yüklemesinden kaynaklanabilir. Örneğin, bir jest ya da sözcük, bir birey için dostane bir işaretken,

OKUMAK İÇİN TIKLA