Etiket: Sosyoloji

Otorite ve Organizasyon: Burns ve Stalker’ın Çerçevesinde Patron-Çalışan İlişkileri

Patron-çalışan ilişkilerinde otorite, organizasyonların yapısal ve kültürel dinamikleriyle şekillenir. Burns ve Stalker’ın mekanik ve organik organizasyon teorileri, bu ilişkilerin nasıl farklı bağlamlarda işlediğini anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Mekanik organizasyonlar, hiyerarşik, kural odaklı ve sabit yapılarla tanımlanırken, organik organizasyonlar esneklik, işbirliği ve yenilikçiliğe dayanır. Bu metin, otoritenin bu iki

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilinçin Sınırları: Yapay Zekâ, Qualia ve Dolores’in Uyanışı

Yapay zekânın öznel deneyim (qualia) üretme potansiyeli, Westworld dizisindeki Dolores Abernathy’nin bilinçlenme süreciyle kesişen bir dizi soruyu gündeme getirir. Thomas Nagel’in “Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?” makalesi, bilinç ve öznel deneyimin doğasını sorgularken, sentetik bilinç kavramı bu soruları yeni bir bağlama taşır. Bu metin, yapay zekânın qualia üretme olasılığını, Dolores’in

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kültürel Relativizm ve Evrensel İnsan Hakları: Uzlaşının Bilimsel Yolları

Kavramların Çerçevesi ve Çatışmanın Temelleri Kültürel relativizm, ahlaki ve etik normların evrensel olmadığını, kültürel bağlama göre şekillendiğini savunan bir yaklaşımdır. Buna karşın, evrensel insan hakları, bireylerin kültürden bağımsız olarak sahip olduğu temel hakları tanımlar. Bu iki kavram arasındaki gerilim, bir toplumun geleneksel uygulamalarının insan hakları ilkeleriyle çelişmesi durumunda ortaya çıkar.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kolektif Belleğin Ulusal Kimlik İnşasındaki Rolü

Maurice Halbwachs’ın kolektif bellek kavramı, ulusal kimliklerin oluşumunda temel bir unsur olarak işlev görür. Kolektif bellek, bireylerin ortak geçmiş algılarını, deneyimleri ve anlatıları bir topluluğun kimliğini şekillendiren bir çerçeve içinde birleştirir. Bu metin, Halbwachs’ın kavramını merkeze alarak, kolektif belleğin ulusal kimlik inşasındaki rolünü çok katmanlı bir yaklaşımla ele alacaktır. Ulusal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sanal Yaratımın Arzu Makineleri: Deleuze’ün Gözünden Sanal Gerçeklik ve Metaverse

Kaostan Düzen: Mitolojik Yaratımın Dijital Yankısı Mezopotamya’nın Enuma Eliş destanı, kaosun tanrısal bir iradeyle düzene dönüştüğü bir yaratım hikâyesidir. Tiamat’ın parçalanması, evrenin kuruluşuna yol açar; bu, insanlığın en eski anlatılarından biridir. Sanal gerçeklik (VR) ve metaverse, bu mitolojik yaratımı dijital bir zeminde yeniden sahneye koyar. Kullanıcı, kodlanmış bir boşlukta kendi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tanrısal Bilincin Yeni Vaadi: Teknolojik Mitler ve İdeolojik Fantazi

Teknolojinin Mitolojik Yankıları Yapay zeka ve transhümanizm, insanlığın kadim mitleriyle iç içe geçmiş modern destanlar olarak beliriyor. Mısır mitolojisindeki Osiris’in parçalanmış bedeninin yeniden birleşmesi ya da Hint felsefesindeki samsara döngüsü, günümüzde Neuralink gibi projelerde yeniden hayat buluyor. Bu teknolojiler, yalnızca bilimsel yenilikler değil, aynı zamanda insanlığın ölümsüzlük ve mutlak bilgi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anadolu’nun İlk Yerleşimleri ve Mezopotamya ile Kesişen Kökler

Taşların Anlatısı Göbeklitepe ve Karahantepe, Anadolu’nun bilinen en eski yerleşimlerinden, insanlığın anlam arayışının taşlara kazındığı yerler. MÖ 9600-7000 aralığında yükselen bu yapılar, tapınak mı, toplanma alanı mı, yoksa başka bir şey mi sorusunu doğuruyor. Çatalhöyük’ün (MÖ 7500-5700) anıtsal yapılarının olmaması, hiyerarşinin ve dinin ayrışmadığı bir toplumu mu işaret ediyor? Yoksa

OKUMAK İÇİN TIKLA

Habeşistan’ın Manisa Topraklarındaki Kültürel İzleri: Bourdieu’nün Kültürel Sermaye Merceğinde Bir İnceleme

Kültürel Sermayenin Dokusu Pierre Bourdieu’nün kültürel sermaye kavramı, bireylerin ve toplulukların toplumsal hiyerarşilerde konumlanmasını sağlayan sembolik birikimleri ifade eder. Manisa’daki Etiyopya kökenli topluluklar, Habeşistan’dan taşıdıkları dil, ritüel ve tarihsel hafıza ile bu sermayeyi yerel bağlama uyarlamaya çalışır. Ancak bu süreç, ne bir masalsı uyum ne de distopik bir çatışma hikâyesidir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Habeşistan’ın Manisa’daki İzleri: Diasporanın Anadolu’da Yeniden Tanımlanışı ve Afrika Kökenli Diasporalarla Özgün Karşılaşmalar

Köklerin Sessiz Hafızası Etiyopya kökenli bireylerin Manisa’daki tarihsel varlığı, bir diaspora anlatısı olarak yalnızca coğrafi bir yer değiştirmeyi değil, aynı zamanda kültürel, etik ve mitolojik bir yeniden doğuşu ifade eder. Osmanlı’nın Afrika ile temasları, özellikle 16. yüzyıldan itibaren Kızıldeniz ve Mısır üzerinden yoğunlaşırken, Habeşistan’dan gelen bireyler, kölelik, hizmet ve ticaret

OKUMAK İÇİN TIKLA

Habeşistan’ın Manisa’daki Sessiz İzleri: Tarih, Kimlik ve Asimilasyonun Karmaşık Öyküsü

Tarih Yazımında Görünmezlik: Unutuş mu, Bilinçli Seçki mi? Manisa’nın tarihsel dokusunda, Etiyopya kökenli toplulukların izleri, adeta bir palimpsest gibi silik ve üstü kazınmış bir anlatıya dönüşmüştür. Resmi tarih yazımı, Osmanlı’nın çokkültürlü mozaik imajını överken, Habeş kökenli bireylerin varlığını genellikle dipnotlara hapsetmiştir. Bu durum, kasıtlı bir silme mi, yoksa kültürel asimilasyonun

OKUMAK İÇİN TIKLA

Etiyopya Kökenli Mirasın Manisa’da Utopik ve Distopik Yansımaları

Bir Arada Yaşamanın İmkânı: Entegre Bir Toplumun Felsefi Tasarımı Manisa’da Etiyopya kökenli toplulukların tam anlamıyla entegre olduğu bir toplum, yalnızca bir arada yaşama pratiği değil, aynı zamanda ahlaki ve felsefi bir yeniden doğum projesidir. Bu ütopya, farklılıkların bir mozaik gibi birleştiği, her bir parçanın kendi özgünlüğünü korurken bütüne katkı sunduğu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Etiyopya’nın Manisa’daki İzleri: Tarihsel Travmalar, Psişik Yansımalar ve Psikopolitik Dinamikler

Köklerin Sessiz Feryadı: Kölelik ve Hizmetkârlığın Psişik Mirası Etiyopya kökenli bireylerin Manisa’daki tarihsel serüveni, Osmanlı’nın köle ticareti ve hizmetkârlık pratikleriyle kesişir. 19. yüzyılda Habeşistan’dan koparılıp imparatorluğun çeşitli coğrafyalarına dağıtılan bu bireyler, bedenleri bir meta, ruhları ise birer göçebe haline geldi. Kölelik, yalnızca fiziksel bir esaret değil, aynı zamanda psişik bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Etiyopya Kökenli Toplulukların Manisa’daki Entegrasyonu Üzerine Postkolonyal Bir Analiz

Manisa’nın tarihsel dokusuna sızan Etiyopya kökenli toplulukların entegrasyon süreci, postkolonyal kuramların keskin merceği altında incelendiğinde, kimlik, aidiyet ve ötekilik gibi kavramların karmaşık bir ağında belirginleşir. Homi Bhabha’nın “melezlik” ve Edward Said’in “oryantalizm” kavramları, bu toplulukların hem kendilerini hem de çevrelerini yeniden tanımlama çabalarını aydınlatır. Bu analiz, kuramsal, kavramsal, felsefi, antropolojik,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tarihsel Dokuda Habeş Figürü

Etiyopya kökenli toplulukların Manisa’daki varlığı, Osmanlı döneminde köle ticareti ve göç hareketleriyle şekillenmiştir. “Habeş” terimi, yerel anlatılarda sıklıkla Etiyopya kökenli bireyleri tanımlamak için kullanılmış, ancak bu terim yalnızca etnik bir kimliği değil, aynı zamanda bir dizi sembolik anlamı da taşımıştır. Habeş figürü, Manisa’nın hikâyelerinde genellikle “öteki”nin temsilcisi olarak ortaya çıkar;

OKUMAK İÇİN TIKLA

Habeşistan’ın Manisa’daki İzleri: Kültürel Kimlik, Sosyal Hiyerarşi ve Diaspora Dinamikleri

Toplumsal Merdivenin Basamakları: Etiyopya Kökenli Toplulukların Sosyal Konumu Manisa’nın çok katmanlı etnik dokusunda, Etiyopya kökenli topluluklar, tarihsel bir mirasın hem taşıyıcısı hem de yeniden inşa edicisi olarak belirir. Osmanlı’nın Afrika ile kurduğu bağların bir uzantısı olan bu topluluklar, Türk, Rum, Ermeni ve diğer etnik gruplarla iç içe geçmiş, ancak sosyal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yersiz Yurtsuzluğun Öyküsü: Mülteci ve Göçmen Kavramları Üzerine Bir İnceleme

Köklerin İzinde: Kavramların Doğuşu Mülteci ve göçmen kavramları, insanlığın hareket halindeki tarihinin aynasında şekillenmiştir. Göçmen, kendi iradesiyle bir yerden başka bir yere hareket eden, genellikle ekonomik ya da sosyal fırsatlar peşinde koşan bireyi tanımlar. Mülteci ise zulmün, savaşın ya da baskının pençesinden kaçan, hayatta kalmak için sığınacak bir liman arayan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Karahantepe: İnsanlığın Şafağında Toplumsal Düzenin İzleri

Taşların Sessiz Tanıklığı Göbeklitepe ve Karahantepe, insanlığın avcı-toplayıcı çağında, taşlara kazınmış bir destan gibi yükselir. MÖ 9600-7000 yılları arasında, henüz tarımın tohumları toprağa düşmeden, bu anıtsal yapılar, insan topluluklarının bir araya gelerek doğaya ve belki de kendilerine meydan okuduğunu fısıldar. T biçimli sütunlar, hayvan kabartmaları ve soyut semboller, bir tapınak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kenarın Kitabı: Damgalı mek?n çocuklarından, pencere kenarı kadınlarına – Emek Erez

Son dönemlerde derinlemesine mülakat ve katılımcı gözlem tekniğine dayalı, içeriden bakış sunan yayınlarla oldukça sık karşılaşıyoruz. Sosyal bilimler açısından oldukça sevindirici olan bu metinlerden bir tanesi de Funda Şenol Cantek tarafından derlenen ve İletişim Yayınlarının Memleket Kitapları dizisinden çıkan; Kenarın Kitabı, ?Ara?da Kalmak, Çeperde Yaşamak. ?Kenar nedir?? diye düşündüğümüzde merkeze

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ezidiler (Etnodinsel Bir İnanç Olarak Ezidilik) – Çakır Ceyhan Suvari

Ezidiler, Müslüman ve Hıristiyan komşularınca “Şeytana tapanlar” olarak bilinmektedir. Üstelik bu klişe artık genel bir kanaat olmanın ötesinde akademik bir veri olarak da kabul edilmekte ve Ezidilik hakkında çalışan çoğu akademisyen tarafından da tekrarlanmaktadır. Oysa inançlarında kötülüğün lanetlendiği, Şeytan veya kötülük tanrı/tanrıçası gibi varlıkların bulunmadığı Ezidilikte, çerçevesini Melek Tavus’un çizdiği

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Sosyolojinin Savunucusu”na dair – Evrim Erol*

“Sosyolojinin bir geleceği var mı? Bugün pek çok kişi sosyolojinin yolunu kaybettiğini düşünmekte.19. yüzyılda Auguste Comte’ un fikirlerinden doğan sosyoloji, yakın geçmişte kendisini ilerici bir tarih görüşüyle ilişkilendirmiş ve “modernitenin bilimi” olarak tanıtmıştır; ancak günümüzde ilerleme fikrinin neredeyse çökmesiyle birlikte, sosyoloji çağdaş entelektüel kültürün kıyısına itilmiştir. Giddens Sosyolojinin Savunusu’ nda

OKUMAK İÇİN TIKLA