Tiyatro Teorileri, bütünüyle tiyatronun teorik boyutuna odaklanması ve alanındaki en kapsamlı eser olmasıyla sanatçılar, eleştirmenler, öğrenciler ve öğretmenler için önemli bir başvuru kaynağı. New York Şehir Üniversitesi profesörlerinden Marvin Carlson, kitabında Batı?daki tiyatro teorisine ilişkin yirmi beş yüzyıllık bir birikimi aktarıyor.
Antik Yunan, Roma, Rönesans ve Modernizm gibi temel başlıkların yanı sıra, İbni Rüşt?ün Aristoteles yorumu, Ortaçağ skolâstiklerinin tiyatroya ilişkin görüşleri, SSCB?deki tiyatro teorisi de bu kitapta ele alınan konulardan.
Her alana olduğu gibi tiyatro teorisine de etki eden çeşitli felsefi akımlar, Marksizm, göstergebilim, yapısökümcülük ve postmodernizm gibi düşünce hatları inceleniyor. Araştırmasını okurun ileride yapacağı okumalara yol gösterecek bir biçimde sunan Carlson, tüm bu konuları inceler ve açımlarken temel eserleri, temel tartışmaları ve pratikleri kitabının kapsamı içine dâhil ediyor.
Çevirenlerin Önsözü
Her çeviri bir serüvendir, doğrudur. Her kaynak metnin kendi engebeleri, düzlükleri, tehlikeli koyakları, geçit vermeye nazlanan belleri vardır. Önce bu coğrafyayı keşfedersiniz. Adım adım ilerledikçe engellerle baş etmeyi öğrenirsiniz. Sona yaklaşırken bile aşılmamış bazı dağlara tekrar tekrar dönmeniz, yeni geçiş yolları aramanız gerekir.
Bu serüvenin en az üç tarafı, bu denklemin en az üç terimi vardır. İster edebi metin kaleme alsın ister teorik, kendi üslubu, kendi sözcük seçimleri, cümle kuruş tarzlarıyla yazar durur bir yanda. Hele kaynağınız, başka metinlerle, yazarlarla söyleşen, hele de bu kitap gibi yüzlercesini birden kendine konuk eden bir metinse, denklemin bu terimi birden çoğalır. Bir diğer yanda kendisi henüz sizin varlığınızdan bile haberdar olmayan, ama derdinizi anlatmak üzere her vakit karşınızda varsaydığınız okur durur. Bir yanda da siz, çevirmen, bütün bu taraflarla yan yana, bazen karşı karşıya, mesafeleri kat etmeye çabalarsınız; kimi zaman santim santim, sözcük sözcük.
Neyse ki biz bu yolculukta iki kişiydik. Bu yolculuğu göze aldığımıza göre serüvenciydik, evet. Ama yalnızca serüvenci değildik. Serüvencinin dünyası çoğu zaman yalnızca kendi yolculuğudur; bizim aklımızda başka kaygılar da vardı.
İçinde yaşadığımız dünyaya baktık? Doğa ananın verdikleri dışında her şeyi ama her şeyi; ekmeği ve gülü, şarkıyı ve sevdayı, kâğıdı ve kitabı yaratanlar, tüm bunlardan yoksundu. Çoktular ve fakat hesapta yoktular. Onlara açlık, yoksulluk, ölüm ve işgücü istatistikleri dışında hane tanımayanlar azdı ve fakat hesabı onlar tutuyordu. Bir de sanat vardı. Ona baktık. Görünüşe göre metafizikten insan dışkısına kadar her şeye kendinde bir yer bulabilen sanat, insan nüfusunun ezilen ezici çoğunluğuna, onların dertlerine tasalarına gönül indirmiyordu. En azından şu sıralar?
Diledik ki, bu kitap, sahneyi halka kapalı akademik lafızların hammaddesi ya da zengin salonlarının şöminesi olarak görenlere değil, ezilenlerin yanında saf tutarak, sanatlarını özgürlüğün meşalesi yapanlara bir şeyler katsın. Çünkü devrim gibi sanat da ancak ezilenler için ve ezilenlerle birlikte yapıldığında güzelleşir.
*
Her çeviri var sayılan bir yokluğu doldursun, yok sayılan bir varlığı var etsin istenir. Biz bu çevirinin tiyatro alanındaki teori-pratik birliği arayışına katkı sunacağını düşünüyoruz. Türkçede tiyatro teorisi konusundaki böylesine kapsamlı eserlerin sayısının bir elin parmaklarını geçmemesinin yarattığı sıkıntı, bu alanla uğraşanların malumudur. Eldeki kitapların bazıları tiyatro tarihine eğilirken teoriye hak ettiği yeri veremez, bazıları teoriyi dönemsel kalıplara yerleştirirken söz konusu dönemlerdeki farklı sesleri mecburen atlar, pek çoğu anti-emperyalist direnişin güç kaybetmesiyle birlikte akademi ve sanat çevrelerinde iyice benimsenip pratiğe dökülen postmodernizm ve feminizm gibi küçük-burjuva akımların tiyatro üzerinde yarattığı etkiden hiç bahsetmez. Daha da önemlisi, Marksizm’in tiyatro teorisine yaptığı katkılar yalnızca biraz Piscator, çoklukla Brecht üzerinde durularak verilmeye çalışılır. Oysa Brecht’le doruğuna ulaşan bu alandaki Marx ve Engels’in kendisinden başlayıp Mehring’le serpilen, sosyalist ülkelerin yazarlarında yeni ufuklara açılan ve Avrupa’nın haricinde, Amerika kıtasını da etkileyen teorik üretimi es geçmemek gerekir. ABD?li profesör Marvin Carlson?ın ilk kez 1984 yılında yayımladığı ve 1993?te genişlettiği kapsamlı kitabı Tiyatro Teorileri, tüm bu temel taşları koyacak nitelikte bir eser.
Önceki eserlere ilişkin başka bir önemli sorunu, teorik birikimi aktarırken, her biri birer eşiği temsil eden kimi yapılanmaların, çevrelerin ve eserlerin göz ardı edilmesi teşkil ediyor. Örneğin kimi zaman Bloch-Lukacs-Brecht düellosuna ev sahipliği etmiş Das Wort gibi ya da Amerika Birleşik Devletleri’ndeki solcu tiyatro teorisyenlerine buluşma noktası olma görevini üstlenmiş Tulane Drama Review gibi dergilerin; Peter Szondi’ye ait Modern Dramın Teorisi, antropolog Victor Turner’a ait Ritüelden Tiyatroya gibi kitapların öneminin anlatılması bir yana, isimlerine bile rastlamak olanaksız olabiliyor. Carlson’ın kitabı bu bakımdan zengin bir kaynağa yaslanıyor ve belli başlı eser isimlerini anarak, araştırmasını derinleştirmek isteyenlere de bir rehber teşkil ediyor.
Kuşkusuz Türkçede, tiyatronun emekçileri ve öğrencilerine yol gösteren başka kitaplar vardır. Birkaçına değinecek olursak: Oscar Brockett?ın Tiyatro Tarihi, teoriye görece sınırlı bir yer vermekle birlikte çok önemli bir başvuru kaynağıdır. Sevda Şener?in Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, özellikle de Antik Yunan ve Roma üzerine Carlson?ın kitabından çok daha fazla odaklanmasıyla, başucu kitabı özelliğini koruyacaktır. Memet Fuat?ın Tiyatro Tarihi ise sınırlı hacminden umulmayacak bir derinlikle tarihten teoriye ve pratiğe uzanan geniş bir yelpazeyi arşınlayan bir kaynak özelliği taşıyor.
Carlson?ın bu kitabı, her şeyden önce ve bütünüyle tiyatro teorisine odaklanmasıyla ve Antik Yunan?dan günümüze bütün Batı tiyatro tarihini kapsamasıyla tüm bu kaynaklardan ayrılıyor. Ancak tam da bu noktada bu türden çoğu kaynakta mevcut bir zaafa dikkat çekmek gerek. Bu eser de bir Batı tiyatrosu kaynağı ve dünyanın ?Batı? ile kastedilen parçası, Avrupa ile Kuzey Amerika?dan ibaret. Doğusuyla güneyiyle eski ve yeni dünyanın geniş ve bereketli toprakları henüz tiyatro incelemesinin uğradığı başat coğrafyalardan biri değil. Carlson?ın kitabı yalnızca güçlü taraflarıyla değil bu eksikliğiyle de gözlerimizi çevirmemiz gereken yerlere dair ipuçları sunuyor. Zaten bu türden her kitap gibi bu kitap da, erdemleriyle ve zaaflarıyla, konuyu tüketmekten ziyade konu üzerinde düşünce üretimine açılacak kapıları göstermesiyle önem arz ediyor.
Kendisi özellikle göstergebilim ve performans teorisi alanlarına yoğunlaşmış bir araştırmacı olsa da metin boyunca bütün akımlara yönelik nesnel bir dil tutturmaya özen göstermiş yazar, eserini Türkçeye çevirenlerin sanatsal ve toplumsal kaygılarını ne denli paylaşır, orası tartışmanın esas konusu değil. Ancak biz, bu çeviriyle, sanatını ezilenlerle ve ezilenler için yapanların çıkınına bir şeyler eklemek istedik. Dünyanın ve halkların özgür geleceğini özleyenler, Ülkü Tamer?in şiirinde ?hem dersini bilmiyor hem de şişman herkesten? diye tarif edilen öğrencinin tam tersi olmalıdır. Dünyanın genel tarihi gibi sanatın ve tiyatronun tarihi de ezilen sınıflar ve halklar için parlak sayfalar barındırmıyor, doğrudur. Sanat, çoğunlukla egemen sınıfların hizmetine koşulmuş, onlar tarafından ve/veya onlar için üretilmiştir. Devrimci sanatçılar, işte bu tarihi değiştirmek için, onu herkesten iyi bilmek zorundadır. Ki, bu kitabın sayfalarında görülebileceği gibi, ta başından bu yana, ezilenlerin bu tarihte söyleyecek sözleri vardı. Doğa ananın verdiklerinden başka her şeyi onlar üretmedi mi? Sanat neden istisna olsun?
*
Elinizdeki çeviri, bir yıllık bir çalışmanın ürünü. Yaklaşık 2500 yıllık bir batı teori tarihi incelemesi yapan bu kitabın çevrilmesindeki asıl zorluk, bu yirmi beş yüzyılın ilgili teorik kavramlarının hepsine birden hâkim olmayı gerektirmesiydi. Her durumda elimizden gelenin en iyisini yapmaya ve metnin anlaşılırlığı gibi bizce ?yüce? bir kıstası hiçbir zaman gözden kaçırmamaya gayret ettik. Bunun için yazarın üslubundan feda etmek yerine dil ve anlatımı geliştirmeye tahsis edilmiş mesai saatlerimizi uzatmayı tercih ettiğimizi de söylemek isteriz.
Böylesi bir çalışmanın bir özelliği, her sayfada en az birkaç tanesine rast gelinen eser adlarıydı. Kitap isimlerini italikle, makaleleri tırnak içinde veren yazar, bütün eser isimlerini orijinal dillerinde bırakmayı tercih etmişti. Eserin anlaşılırlığını artırmak bakımından, ayrıca kimsenin bir takım yabancı dilleri bilmek zorunda olmayışını gözeterek, bütün eser adlarının yanında Türkçe çevirilerini vermeye çalıştık. Eser adının yanında eserin yayımlanış tarihi parantez içinde veriliyorsa, ayrı bir parantez açmadan, eser adının Türkçesini bu parantez içine yerleştirdik; eğer yazarın parantezi yoksa, çeviriyi köşeli parantez içinde verdik. Çevirisi yoruma açık olan, birden fazla anlam taşıyan kelimelerin yanına, yine köşeli parantez içinde, orijinallerini yazdık. Yazar da nadir durumlarda köşeli parantezi kullanmış, ancak bu durum göz ardı edilip metindeki bütün köşeli parantezler çevirmenlere ait kabul edilebilir; çevirmenler olarak başka bir parantez biçimi kullanmak metinde bir parantez anarşisi oluşturacağı için bu ?ihmal?in gerekli olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca bütün yıldızlı dipnotlar çevirmenlere, bütün numaralı dipnotlar yazara aittir; ?çevirenin notu? ya da ?ç.n.? gibi bir ibare kullanılmamıştır. Metnin dizinine İngilizcesinde bulunmayan ama Türkçesinde bulunmasının yararlı olabileceğini düşündüğümüz kimi kavram ve isimleri eklediğimizi de belirtelim.
*
Çeviri çalışmamız boyunca bizden desteklerini esirgemeyenlere teşekkür etmek isteriz?
Öncelikle çevirinin son halini baştan sona, özenle gözden geçirerek kıymetli düzeltmeler öneren Süreyya Karacabey teşekkürlerimizin en önemli kısmını hak ediyor. Selda Öndül ve Onur Gülbudak terminoloji konusunda yardımlarını esirgemediler. Serap Özgür çeviri metnin önemli bir kısmının düzeltisini yaptı. Ayrıca Burcu Can, Ercan Mehmet Erdem ve Birol Tezcan?a çeviri dili hakkında yorumları, Öznur Bayoğlu ve Ozan Yıldırım?a kimi bölümlerde sundukları çeviri desteği için teşekkür ederiz.
*
Kimileri infaz kuşatmalarında vuruldu, kimileri ölüm oruçlarında düştü. Hapishaneleri, işkenceleri, dillerine, sözlerine getirilen yasakları; en çok da yoksulluğu, yok sayılmayı tatmayanı yok gibidir. Biz bu çeviriyi ülkemizin yaşayan ve yaşamayan devrimci tiyatrocularına ithaf ediyoruz.
Eren Buğlalılar ? Barış Yıldırım
Ankara, Ocak 2008
Önsöz
Tiyatro Yunanlılardan beri düşünsel araştırmanın konusu olduysa da, kendini bu sanata adayan eleştirel teorinin gövdesini neyin oluşturduğu yahut neyin oluşturması gerektiği üzerine asla bir fikir birliği olmadı (günümüzde bu, belki her zamankinden daha azdır). Mevcut araştırmayı sürdürmekteki ilk ve pek çok bakımdan en büyük zorluk, elden geçirilen materyalde hem bir esnekliğe, hem de bir tutarlılığa imkân tanıyacak belirli sınırların ortaya konulup devam ettirilmeye çalışılmasıydı. Ne ?teori? ne de ?tiyatro? yoruma kapalı uygulamalardır, dolayısıyla okur Batı tiyatrosu teorisinin tarihsel bir incelemesine nelerin dâhil edilmiş ve ondan nelerin çıkarılmış olduğuna dair bir fikir edinmeyi hak ediyor.
?Teori? sözüyle ben, bu özel sanat biçiminin yöntemleri, hedefleri, işlevleri ve karakteristiklerine dair genel ilkelerin ifadelerini kastediyorum. Bu, bir tarafta estetikten tutun da genelde sanatla bir hesaplaşmaya, diğer tarafta da belirli çalışmaların eleştirisinden belirli yapımların incelenmesine kadar uzanıyor. Besbelli ki bu kategorilerin bir miktar üst üste katlanması kaçınılmaz. Tiyatro teorisinin ?saf? bir biçimde var olduğu çok enderdir. Tiyatro üzerine yapılan gözlemler, diğer sanatlar ya da sanatın tümü üzerine yapılmış gözlemlerin içine yerleştirilecek yahut bu gözlemlerle ilişkilendirilecek ve dolayısıyla teori estetikle birleştirilecektir. Genel ilkeler çoğunlukla belirli oyunlardan ya da yapımlardan türetilecek, onlar aracılığıyla açıklanacak ve böylece teori, eleştiri ve incelemeyle birleştirilecektir. Benim aradığım şey saf meselelerden çok, içinde teorik bileşenlerin ağır bastığı metinlerdi ya da en azından ayrı bir tartışmaya imkân tanıyabilmesi için, münferit bir çalışmanın çözümlemesinin yeteri kadar dışına çıkabilen yazılardı. Batı tiyatro teorisinin tarihini, örneğin, Yunan tragedyası ve Shakespeare üzerine yapılan gözlemlere hatırı sayılır oranda yer ayırmadan tartışmak imkânsız değilse bile zor olacaktı, ama bu kitabın amacı tiyatronun şimdide ve geçmişte ne olduğu ve ne olması gerektiği üzerine yazarların yaptığı yorumların gelişiminin değil, ?bu yorumların görünür kıldığı? bir fikrin gelişiminin izini sürmektir.
Malzemenin gövdesini tayin etme konusundaki başka bir sorun da içinde tiyatro teorisinin geliştiği üslupların çeşitliliğiydi. Bu konu üzerine eğilenler arasında profesyonel ?tiyatro teorisyenleri? gerçekten de oldukça mütevazı bir oranı oluşturuyordu ve buna sanat uygulayıcılarının teorik yazılarını eklesek bile eldeki malzemenin çoğu kısmını saymış olmuyorduk. Elbette, hiçbir sanat tiyatronun yaptığı gibi bu kadar geniş çalışma alanlarından kişilerin teorik spekülasyonlarını teşvik etmemiştir: Bunlar felsefecilerden, ilahiyatçılardan, hatiplerden ve dilbilgisi uzmanlarından, müzisyenlerden, ressamlardan, şairlerden ve ?son zamanlarda? sosyologlardan ve siyaset bilimcilerden, antropologlardan ve kültür tarihçilerinden, psikologlardan, dilbilimcilerden ve matematikçilerden gelmektedir. Her teorisyenin arkasında tüm bir entelektüel dünya, genellikle kendi kavramları, kelime dağarcığıyla birlikte tiyatroya ait olmayan bir disiplin ve tiyatrodan oldukça ayrı ama içinde tiyatro hakkında kendine has teorik açıklamaların geliştiği zengin bir gelenek uzanmaktadır. Benim hedefim bütünüyle, tiyatroya ait olmayan arka planları, her yazarın tiyatro teorisinin evrimine yaptığı katkının anlaşılmasında mutlaka elzem hissettiğim kadarıyla vermek oldu. Daha az katı bir düzenleme, beni, Batı?nın kültürel ve entelektüel tarihine doğru çok ilginç ama sonsuz bir geri dönüşe sürüklenme tehdidiyle karşı karşıya bıraktı.
?Tiyatro? kelimesi daha az ama hiçbir şekilde ihmal edilebilir olmayan zorluklar getirdi. İngilizcede ?dram? ve ?tiyatro? arasında sık sık bir ayrım yapılır; dram yazılı metin, tiyatro ise performans sürecidir. Bu çalışmada yapıldığı üzere, hiçbir genel terim ikisini de kapsamaz; ben de kısmen aynı sesin tekrar edilmesinin verdiği haz yüzünden, kısmen de ?dram? kelimesinin kullanılması bu sanat üzerine teorik açıklamalarda bulunan ve ikisi de yapım yahut performans teorisine en az dikkati harcayan İngiliz dilinde yazılmış iki büyük antolojinin seçici modelini izliyormuşum gibi bir izlenim bırakacağı için, ?tiyatro? kelimesini seçtim. ?Tiyatro?, benim de kitapta değindiğim üzere, ?performans? yahut ?gösterim? kelimeleriyle zıtlaşan bir terim olmasıyla, son yıllarda farklı sorunlarla karşı karşıya kaldı. Performans teorisine eğildiğimde bu alanlara dair gözlemlerimi, söz konusu teorinin tiyatro üzerine katlandığı yahut özellikle tiyatro hakkında yorum yaptığı kadarıyla sınırladım. Performansın izini ayrıntısıyla ?yalnızca happeninglere, sirklere, ritüellere, festivallere ve nihayet günlük yaşamdaki performans öğelerine inerek değil, bu konuyla yakından ilişkili dans, opera gibi alanlarda bile? sürmek, konuyla ilişkili toplumsal ve kültürel malzemeyi de kapsama girişimi gibi, kitabı radikal bir şekilde genişletecekti. Tekrar belirteyim, niyetim ilgili alanlara atıfta bulunmaktan tümüyle kaçınmak değil, bunlara tiyatro teorisinin evriminin anlaşılmasında gerekli oldukları kadarıyla değinmekti.
Tüm tercümeler, aksi belirtilmediği müddetçe, bana aittir.
MARVIN CARLSON
Bloomington, Indiana
Genişletilmiş Basıma Önsöz
On yıldan az bir süre önce, bu kitabın ilk basımı üzerine çalışmayı bitirdiğim zaman, kitaba dâhil edilecek ek malzemenin temin edilmesi görevini bu kadar çabuk yapacağımı beklemiyordum. Yeni yaklaşımların menzili ve karmaşıklığı bu kısa süreçte o kadar çok genişledi ve arttı ki, hâlihazırda tamamen yeni bir manzaradan söz etmek mümkün. 20. yüzyılın sonu artık sık sık bir ?teori çağı? olarak anılıyor ve geçtiğimiz on yıl içinde tiyatroya ait yeni spekülasyon alanları gelişmekteyken, teorik meselelerin konferans başlıklarındaki ve tiyatro araştırmaları yayınlarındaki payı her zamankinden daha fazla hale geldi. Feminist teorinin göz kamaştırıcı gelişimi ve çeşitliliği şüphesiz bunun en çarpıcı örneği ama kültürel çalışmalar ve sosyolojik teorinin birçok çeşidi de tiyatro araştırmalarına zengin katkılarda bulundular; zaten kitabın önceki basımında giriş yapılan göstergebilim, fenomenoloji [görüngübilim], psikanaliz ve diğer yaklaşımların devam eden incelemelerinden bahsetmeye gerek bile yok. Bu alanın böyle baş döndürücü bir şekilde genişlemesi nedeniyle, kapsamlı olma iddiasında bulunabilen bir rehber kitap sağlama ihtimali giderek zorlaşıyor, ama umuyorum ki burada sunulan malzeme, bu engin ve karmaşık konuya en azından faydalı bir giriş olacaktır. Bu zorlu ama ilginç projede tavsiyeleri ve önerileri benim için paha biçilmez olan dostlarıma ve meslektaşlarıma bir kez daha teşekkür etmem gerek.
MARVIN CARLSON
New York, Ağustos 1992
İÇİNDEKİLER
Çevirenlerin Önsözü
Önsöz
Genişletilmiş Basıma Önsöz
1. Aristoteles ve Yunanlılar
2. Roma?da ve Geç Klasik Dönemde Teori
3. Ortaçağ Dönemi
4. İtalyan Rönesansı
5. İspanyol Rönesansı
6. Fransız Rönesansı
7. İngiltere ve Hollanda?da Rönesans
8. On Yedinci Yüzyılda Fransa
9. İngiltere?de Restorasyon ve On Sekizinci Yüzyıl
10. On Sekizinci Yüzyılda Fransa
11. Almanya ve Hegel
12. On Dokuzuncu Yüzyılın Başında İtalya ve Fransa
13. On Dokuzuncu Yüzyılda İngiltere
14. 1900?lere dek Rus Teorisi
15. On Dokuzuncu Yüzyıl Sonu Alman Geleneği
16. On Dokuzuncu Yüzyıl Sonunda Fransa
17. Yirminci Yüzyılın Başı, 1900-1914
18. Yirminci Yüzyıl, 1914-1930
19. Yirminci Yüzyıl, 1930-1950
20. Yirminci Yüzyıl, 1950-1965
21. Yirminci Yüzyıl, 1965-1980
22. Yirminci Yüzyıl, 1980 Sonrası
Dizin
Kitap Hakkında Bilgi
Tiyatro Teorileri: Yunanlılardan Bugüne Tarihsel ve Eleştirel Bir Bakış
(Theories of Theatre: A Historical and Critical Survey, from Greeks to the Present)
Marvin Carlson
De ki Yayınları
İngilizce?den Çevirenler: Eren Buğlalılar , Barış Yıldırım
Yayına Hazırlayan: Süreyya Karacabey
Teknik Hazırlık: Binali Mansur ? Sinem Umman
Kapak Tasarımı: İLEF Reklâm Atölyesi
Baskı: Cantekin Matbaası
Birinci Baskı: Şubat 2008 (1100 Adet)
MARVİN CARLSON: New York Şehir Üniversitesi Tiyatro ve Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünün seçkin profesörlerinden Carlson, tiyatro teorisine ve tarihine ilişkin pek çok kitabın yazarıdır. Yazarın başta gelen kitapları arasında, şu anda elinizde tuttuğunuz Theories of Theatre (Tiyatro Teorileri, 1993, genişletilmiş baskı), Performance: A Critical Introduction (Performans: Eleştirel Bir Giriş, 1993) ve Calloway Ödüllü kazanan The Haunted Stage (Perili Sahne, 2001) bulunmaktadır. Carlson, Yüksek Eğitimde Amerikan Tiyatrosu Ya-şam Boyu Başarı Ödülü’nden başka, George Jean Nathan, Bernard Hewitt ve George Freedley ödüllerinin de sahibidir.
EREN BUĞLALILAR: Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü Tiyatro Tarihi ve Teorisi Anabilim Dalı’ndan lisans derecesiyle mezun olan 1981 Eskişehir doğumlu Buğlalılar, şu anda Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisans yapıyor. Avam Sanat Kooperatifi Çeviri Grubu ve Sahne dergisi yazı kurulu üyesi Buğlalılar?ın çeşitli ga-zete ve dergilerde yayımlanmış yazı ve çevirileri bulunuyor.
BARIŞ YILDIRIM: Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü Dramatik Yazarlık Anasanat Dalı’ndan lisans derecesiyle mezun olan Dersim / Mazgirt doğumlu Yıldırım, şu anda Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü’nde yüksek lisans yapıyor. Barış Yıldırım’ın, Habeşistanlı Prens Rasselas?ın Hikayesi (Samuel Johnson, Ayraç:2003), Elli Çağdaş Düşünür (John Lechte, Açılım:2006), Metafor Olarak Mimari (Kojin Karatani, Metis:2006) gibi kitap çevirilerinin yanı sıra, Dünden Yarınları Görebilenlerimize (Tavır:2001) adlı bir şiir kitabı da var. Avam Sanat Kooperatifi Çeviri Grubu ve Sahne dergisi yazı kurulu üyesi Yıldırım?ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış şiir, oyun, yazı ve çevirileri bulunuyor.
Serap Özgür?ün 18/04/2008 tarihinde Radikal Gazetesi?nde kitaba dair yayınlanan yazısı
Tiyatronun ilk teorisyeni olarak kabul edebileceğimiz Aristoteles’in Poetika’sından başlayarak tiyatroya ait her kavramın izini modern tiyatroya kadar sürüyor.
Hep tartışılagelmiş sorudur: Türkiye’de bir tiyatro geleneğinden bahsedilebilir mi? Hatta daha da ilerilere gidilerek geleneksel bir tiyatromuzun olup olmadığı da sorulur. Oysa bu ülkenin bir tarihi olduğu gibi tiyatro tarihi de olmuştur/oluşmaktadır.
Bu konuda son derece az fakat azımsanamayacak önemde kaynaklarımız var. Tiyatromuz, geleneksel tiyatrodan batı tarzı tiyatroya doğru geçirdiği evrimde kimi zaman sansürlü, kimi zaman vasat, kimi zamansa zengin dönemler geçirdi. Fakat bu tarihin her döneminde ciddi bir teorik ve eleştirel geleneğin yokluğu fark edilir. Yani Türkiye’de tiyatro geleneğinin varlığı aslında, teorisi yapılan bir tiyatro geleneğinin yokluğundan dolayı sorgulanır. Edebiyatta ya da sanatta güçlü bir eleştiri geleneği yaratamıyorsanız nitelikli sanat eserlerinden bahsetmeniz, hatta neyin nitelikli neyin niteliksiz olduğunu anlamanız bile güçtür. Canetti bu konuda aydınlatıcı olabilir: “Gözlerinin değerini bilmeyen insan, köpeklerin yol göstericiliğini hak etmiş sayılır.”
Bu kuramsal eksikliğimize hitap eden bir kitap çıktı: Tiyatro Teorileri. New York Şehir Üniversitesi Tiyatro ve Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü profesörü Marvin Carlson’ın kitabı, DTCF Tiyatro Bölümü mezunları Barış Yıldırım ve Eren Buğlalılar’ın özenli çevirisi, bölüm hocalarından Süreyya Karacabey’in dikkatli okumasıyla yayıma hazırlanmış. Çevirmenlerinin ‘ülkemizin yaşayan ve yaşamayan devrimcilerine’ ithaf ettiği çeviri, tiyatro kitaplığının en güçlü kitaplarından biri olmaya aday. Kitabı bu kadar güçlü yapansa, tiyatronun ilk teorisyeni olarak kabul edebileceğimiz Aristoteles’in Poetika’sından başlayarak tiyatroya ait her kavramın izini modern tiyatroya kadar sürüyor olması.
Sanat-hayat ilişkisi
Carlson’ın 1990’lara kadar ülke ülke, dönem dönem, kişi kişi takip ettiği uzun tiyatro serüveninin ilk durağı Aristoteles ve Yunanlılar. Mimesis kavramı ilk kez Platon tarafından sanat yapıtını aşağılamak için kullanılırken Aristoteles ona olumlu bir anlam katmıştı. Tiyatroya dair sonraki yüzyılların tartışmaları öncelikle bu iki kuramcının özellikle de bu kavrama dair karşıt tezlerine dayanacaktır. Fakat Carlson burada okuyucusunu uyarır: “Gerçek sanatçılar gerçeklerle ilgilenir, taklitlerle değil” diyerek sanat-hayat ilişkisini ilk kez eleştiren kişi bizzat Platon’dur. Onun bu eleştirisi aynı zamanda tiyatro tarihinde gerçeğin ne olduğu sorgulamasını da beraberinde getirmiştir. Carlson bu kitapta tiyatro teorilerinin yavan bir özetiyle yetinmek yerine verili gerçek olarak kabul edilen pek çok önyargıyı/önkabulü sorgulamaktan teorisyenler arasında benzerlikler kurmaya, karşıt fikirleri yan yana getirmekten eleştirilerin ya da kavramların bir sonraki döneme nasıl yansıdığını göstermeye uzanan zorlu bir rota seçmiş.
Yazar, bu rota üzerinde iki temel akıntının peşine düşüyor aslen: Bunlardan ilki tiyatronun hep gerçekleri yansıtması gerektiğini söyleyen, diğeri ise tiyatronun ahlaki doğruları, eğlencenin şekerine bulayıp seyirciye bir hap gibi yutturmasını isteyen görüş. Bu akış 20. yüzyılda şu noktaya gelecektir: Bir tarafta Zola’yla tohumu atılan, Alman dışavurumculuğunda serpilen, Piscator ve Brecht ile dallanıp budaklanan politik tiyatro, diğer tarafta ise doğalcılığa verilen tepkinin sonucu olarak içine kapalı ve apolitik olmakla eleştirilen Artaud ve Grotowski takipçilerinin tiyatrosu.
Bir ucu estetiğe ve felsefeye, diğer ucu ise performansa yaslanan bu inceleme, kendisini dünyanın batısı ile sınırlamış olsa da, önümüzdeki uzun yıllar boyunca, eğitmeni ve öğrencisiyle tiyatro okullarının, tiyatro düşüncesi üzerine kafa yoran, tiyatroyla alıp vereceği olan herkesin başvuracağı ilk kaynaklardan olacaktır.”