Normallik İmparatorluğu: Kapitalizm, Cetveli Elinde Tutan En Zalim Gardiyan
Antik Harmoni Nerede, Fabrika Makinesi Nerede? Sağlamcılık, Nasıl Ekonomik Bir Zorunluluk Oldu?
Yazar: Jungish
(Farklı Bedenin Değeri: Sadece Ne Kadar Ürettiğinle Ölçülürse Ne Olur?)
Aziz Okuyucularım, Ey “Normal” Etiketiyle Damgalananlar!
Şimdi size, engelli ve nörofarklı bireylerin yaşadığı zorlukların, sadece kötü niyete değil, bizzat kapitalist düzenin ta kendisine nasıl işlendiğini anlatacağım. Robert Chapman gibi eleştirel âlimlerin dediği gibi: “Normallik İmparatorluğu”, ne basit bir tıp terimi, ne de masum bir istatistiktir; bu, bütün bir ekonomik sistemi ayakta tutan tarihsel bir tahakküm aygıtıdır!
I. Tarihin İhaneti: Bedeni “Makine” İlan Etmek
Normallik baskısının kökeninde, antik dünyanın bütünlük arayışına karşı, Sanayi Devrimi’nin mekanik zihniyetinin zaferi yatar:
- Harmoniden Makineye Geçiş: Antik çağda sağlık, ruh ile beden arasındaki denge ve harmoni idi. Ne var ki, kapitalizm yükselince beden ve zihin, birer “makine” olarak görülmeye başlandı. Sağlık, artık bir uyum meselesi değil; makinenin “doğru çalışma” (üretkenlik) meselesi oldu.
- İstatistiksel Zulüm: Belçikalı istatistikçi Quetelet, “ortalama insan” fikrini icat etti. Bu fikirle birlikte, bilim, insanları normlara göre ölçüp sıralayan bir cetvel haline geldi. Sapmalar (nörofarklılıklar), hemen “hata,” “arıza” veya “ucube” diye damgalandı.
- Galton ve Öjenik Laneti: Charles Darwin’in evrim teorisini istatistikle birleştiren Galton, dahiliği yücelten ve ırkın “dejenere” olmasını engellemeyi amaçlayan o kirli öjenik (ırk ıslahı) hareketinin temelini attı. Bu düşünce, sadece engellileri değil, ırk ve sınıf hiyerarşilerini de bilimsel olarak meşrulaştırdı.
II. Kapitalizmin Kutsal Normu: Verimlilik ve Fazla Nüfus
“Normallik İmparatorluğu,” doğrudan sermayenin standartlaştırılmış işgücü ihtiyacından beslenir.
- Normal = Üretken: Kapitalizm için sağlıklı olmak, üretken olmakla eşanlamlıdır. İnsanlar, ekonomik sistemin ihtiyacına uyumlu olup olmadıklarına göre değerlendirilir. Otizmli bireyin farklı ritmi, bu standartlaştırılmış fabrika temposuna uymadığı için “işe yaramaz” veya “yüksek maliyetli” addedilir.
- “Fazla Nüfus”un Yönetimi: Kapitalizm, bir yandan yedek işgücü ordusu yaratır (işsizler, engelliler). Engellilik, bu “fazla nüfus”un önemli bir parçası haline gelir. Sistem, bu sınıfı değersizleştirir ve kontrol etmeye çalışır.
- Neoliberalizm ve Bireysel Kusur: Neoliberal dönemde bu baskı daha da sinsi hale geldi. Zihinsel sağlık sorunları ve engellilik, bireysel kusurlar olarak çerçevelenerek, devletin destek sağlama sorumluluğu (sosyal yardımlar) azaltıldı. “Kendi kendini düzelt!” baskısı, sistemin sorumluluğunu bireye yıkma kurnazlığıdır.
III. Mücadelenin Yanılgısı: “Neuro-Thatcherism” Tehlikesi
Engelli aktivizminin kazandığı liberal haklar bile, sistemin sömürüsünden tamamen kurtulamaz.
- Yetersiz Liberal Çözümler: Otizm dostu saatler veya duyusal odalar gibi kazanımlar önemlidir, ancak sistemik değişime yol açmaz. Bu, sistemin, “neuroçeşitlilik-lite” (hafifletilmiş neuroçeşitlilik) adı altında, patolojiyi temelde sorgulamadan bıraktığı bir oyundur.
- Neuro-Thatcherism Tehlikesi: Kapitalizm, neurofarklılığı bile kendi çıkarına adapte edebilir. Şirketler, otizmli bireyleri yeni ve verimli bir işgücü (yüksek odaklanma, detay becerisi) olarak görüp onları istihdama soksalar bile, bu durum derin yapısal baskıları ortadan kaldırmaz. Birey, yeni bir alanda sömürülmeye devam eder.


