Aristo Efendi’nin Tembel Tanrısı ve Bizim Evin Kedisi Sarman

Yazan: Jungish

Her Şeyin Başladığı O Esneme Anı

Şimdi Aristo diyor ki, “Her şeyi başlatan bir ilk güç lazım, ama o gücün kendisi asla yerinden kımıldamamalı.” İlk duyduğumda, “Zırva!” dedim, “Hem armut pişsin ağzıma düşsün, hem de bahçıvan yerinden kıpırdamasın, olur mu öyle şey?”

Sonra bir akşam eve geldim, bir de ne göreyim? Bizim Sarman, koltuğun en güzel köşesine kurulmuş, bir yastık gibi yuvarlak olmuş, uyuyor. Ev ahalisi ise onun etrafında pervane! Annem, “Aman, Sarman uyanmasın,” diye parmaklarının ucunda yürüyor. Babam, televizyonun sesini kısmış. Ben, en sevdiğim koltuğu ona kaptırmışım, taburede oturuyorum.

Bir an durdum ve beynimde şimşekler çaktı. İşte Aristo’s Unmoved Mover! Hareketsiz Hareket Ettirici!

Sarman, bizi harekete geçirmek için ne yaptı? Hiçbir şey! Kalkıp bizi mi dürttü? Miyavlayıp emir mi verdi? Hayır! O sadece varlığıyla, o tüy yumağı mükemmelliğiyle, o “bana hizmet etmek sizin en kutsal görevinizdir” edasıyla orada yattı. Biz ise, ona olan aşkımızdan, ona duyduğumuz hayranlıktan (ve biraz da tırmalamasından korktuğumuzdan) etrafında dört döndük.

İşte Aristo’s God, tam olarak bizim Sarman gibidir! Kâinatın bir köşesinde, kendi mükemmelliği içinde keyif çatarken, bütün yıldızlar, gezegenler ve biz zavallı insanlar, “Aman efendimiz rahatsız olmasın, onun gibi mükemmel olalım” diye deliler gibi koşturup duruyoruz.

Evrenin En Büyük Narsistiyle Tanışın!

Peki, bu sırada bizim Sarman ne düşünüyor? “Ah, şu fakir kullarım da benim için ne kadar çabalıyor, bir bakayım,” diyor mu? Asla! Onun aklında tek bir şey var: Kendisi! “Şu patim ne kadar da şahane… Şu kuyruğum ne kadar da estetik… Bir sonraki uykum acaba ne kadar derin olacak?”

Aristo’s God da işte tam bu hesap! O kadar mükemmel ki, kendinden daha az mükemmel bir şeyi, yani şu koca kâinatı falan, düşünmeye tenezzül bile etmiyor. Onun tek işi, tek meşgalesi, kendi mükemmel düşüncelerini düşünmek. Yani kısacası, evrenin en büyük, en kozmik narsistiyle karşı karşıyayız!

Siz aşağıda “Allah’ım, bana piyangodan para çıkar!” diye dua ediyorsunuz. O sırada Aristo’nun Tanrısı, “Benim düşüncelerimin düşüncesi ne kadar da muhteşem bir düşünce” diye felsefi bir selfie çekmekle meşgul. Sizin varlığınızdan haberi bile yok! Sizin bütün çabanız, onun için arka plandaki önemsiz bir vızıltıdan ibaret.

Sonuç: Hepimiz Bir Kedinin Kölesi Miyiz?

Velhasıl kelam, bu koca evrenin sırrı neymiş, biliyor musunuz? En tepede oturan, dünyanın en tembel, en umursamaz, en kendini beğenmiş ama bir o kadar da tapılası varlığına duyulan karşılıksız bir aşk!

Aristo Efendi, binlerce yıl önce bizim evin kedisi Sarman’ın sırrını çözmüş de haberi yokmuş.

Bu felsefeden çıkarılacak ders de şudur azizim: Eğer dünyayı yönetmek istiyorsanız, oradan oraya koşturmayın. En güzel koltuğa kurulun, kendinize hayran olun ve insanların size hizmet etmesini bekleyin. Bir ihtimal, bütün kâinat etrafınızda dönmeye başlayabilir.

Ama dikkat edin, mamanız gecikirse, o mükemmellik falan kalmaz, ortalığı tırmık içinde bırakırsınız, benden söylemesi!