“I Hate Feminists!”: Hafızanın Sahnesinde Unutulan Kadınlar

Mélissa Blais’in “I Hate Feminists!: December 6, 1989 and its Aftermath” kitabını okudunuz mu ?

6 Aralık 1989’da, Montréal’deki École Polytechnique’ye giren genç bir erkek, tüfeğini kaldırmadan önce şu cümleyi söyledi:
“I hate feminists.”
Sonra sınıfta bulunan 14 kadını öldürdü.

Bu olay yalnızca Kanada’nın değil, modern dünyanın da toplumsal hafızasında derin bir yara açtı. Fakat Mélissa Blais’in I Hate Feminists! adlı kitabı bize gösteriyor ki, asıl trajedi katliamın kendisi kadar, onun nasıl hatırlandığıdır.

Blais’in araştırması, 1989’dan sonraki medya söylemlerini, politik tepkileri ve anma törenlerini inceliyor. Ortaya çıkan tablo sarsıcı: Feminist kadınların sesi zamanla “radikal” diye bastırılmış; olay, “tek bir hasta adamın cinneti” olarak tanımlanarak patriyarkal sistemin içinden geçen nefret görünmez kılınmış.


2. Feminist Sesin Susturulması

Blais’in kavramsallaştırdığı şey, “hafıza siyaseti”.
Yani bir toplum, geçmişte yaşadığı travmaları nasıl anlatacağına karar verirken aslında kendi iktidar ilişkilerini yeniden kurar.

1989 katliamı sonrasında feministler, olayın yapısal cinsiyet şiddeti bağlamında okunması gerektiğini söylediler. Ancak medya —özellikle ana akım basın— bu sesi “bölücü” olarak etiketledi.
Törenlerde feminist pankartlar yasaklandı, “kadın kurbanlar” ifadesi “öğrenciler” olarak nötralize edildi.

Bu, toplumsal yasın bile “eril” bir anlatıya göre biçimlendiği anlamına geliyor.
Sanki feminizm, cinayetin nedeniymiş gibi — sanki kadınlar, kendi özgürlük talepleri yüzünden hedef olmuşlarmış gibi.


3. Hatırlamanın Politikası

Blais, hatırlama biçimlerimizdeki bu çelişkiyi şöyle özetliyor:

“Kolektif hafıza, çoğu zaman kadınların değil, anti-feminist söylemin hizmetine girer.”

Bu noktada hatırlama, bir adalet eylemi olmaktan çıkıp bir iktidar aracına dönüşüyor.
Her anma, her film, her gazete yazısı — neyi hatırlattığı kadar neyi unutturduğuyla da politik bir jest.

Tıpkı tiyatrodaki gibi:
Bir sahne ışığı bir yeri aydınlatırken, başka bir yeri karanlığa gömer.


4. Sinema, Temsil ve Unutma

Sinemada bu olay en çok Denis Villeneuve’ün Polytechnique filminde yeniden anlatıldı.
Film, teknik olarak güçlü olsa da Blais’in dikkat çektiği temel soruyu atlıyor:
Kadınlar kendi öykülerini anlatabildi mi?

Kadraj hep failin etrafında dönüyor; izleyici onun zihninde geziniyor, kadınların hikâyesi arka planda yankılanıyor.
Bu da patriyarkanın bir başka versiyonu: Erkek şiddeti merkezde, kadın deneyimi “yansıma” hâlinde.

Serap, bu noktada senin tiyatro bakış açın özellikle kıymetli:
Bir kadın oyuncunun sahneye çıkıp “Ben feministim” demesi hâlâ rahatsızlık yaratıyorsa, demek ki toplumsal bellek o sahnenin ışığını hâlâ kısmış durumda.


5. Hafızanın Kadınlaşması

Blais’in metni, feminist bir tarih yazımı kadar ruhsal bir yeniden doğuş çağrısı gibi de okunabilir.
Çünkü hatırlamak, yalnızca bilgiye değil — bedene, duyguya, sezgiye dayanır.
Kadınların “kurban” değil, “tanık” olarak konuştuğu bir hafıza biçimi, tıpkı Jung’un bireyleşme süreci gibi, karanlıktan bilince çıkış hareketidir.

Bu anlamda I Hate Feminists! sadece bir akademik kitap değil, kolektif bilinçdışındaki dişil enerjinin yeniden uyanışı gibidir.
Toplum, “kadınların ölümü” üzerinden inşa ettiği suçsuzluk mitini artık sürdüremez.


6. Günümüze Yansıma: Dijital Çağda Yeni Anti-Feminizm

Bugün sosyal medya çağında “feminizm karşıtı” etiketler, algoritmalar aracılığıyla yeni biçimler alıyor.
#NotAllMen diyenler, aslında 1989’daki o “Bu sadece bir sapkındı” söylemini güncelliyor.

Blais’in tespit ettiği gibi, failin bireyselleştirilmesi, sistemi temize çıkarır.
Bu yüzden feminizm bugün hâlâ hem ihtiyaç duyulan hem de “tehdit” olarak görülen bir enerji alanı.


7. Sonuç: Unutmanın Bedeli

Belki de hatırlamanın en zor kısmı, yalnızca olayı değil, unutulma biçimlerini de görmek.
Çünkü patriyarka sadece öldürmez; sessizlik yaratır.
Ve sessizlik, binlerce kez yinelenen bir cinayettir.

I Hate Feminists! bize bu sessizliği kırmanın tarihsel, kültürel ve varoluşsal yollarını hatırlatıyor.
Bu kitap, feminizmi yeniden politik bir etik olarak düşünmeye çağırıyor — sadece kadınlar için değil, insanlık için.


🔥 Kapanış

Bugün, “feminist” kelimesinin hâlâ bir hakaret gibi kullanıldığı her an, 1989’un yankısı sahnede.
Ama artık repliği değiştirme zamanı:

“I hate feminists” diyen bir dünyada, biz kadınlar birbirimizi sevmeye cüret ediyoruz.

Ve bu sevgi — en devrimci sahne.

Kaynak : 🎭 “I Hate Feminists!”: Hafızanın Sahnesinde Unutulan Kadınlar