“Erkekliğin Krizi” mi, Söylemin Oyunu mu?
The Conversation dergisinde yayımlanmış olan Francis Dupuis‑Déri’nin “The bogus ‘crisis’ of masculinity” başlıklı makalesi üzerine
Fransızca sahne arkasında feminist bir ayna
Hâlâ “erkekliğin krizi”nden konuşuyoruz — eğitimde geride kalan erkekler, artan intihar oranları, iş piyasasında belirsizlik… Ama Francis Dupuis‑Déri bize söylüyor ki: Belki de konuştuğumuz kriz değil, kriz söylemidir. (Academia)
Yani erkeklerin hem kurban hem de mağdur olarak biçimlendirildiği, ama kadınların, feminizmin ve patriarkal sistemin bu anlatı içerisinde nasıl hareketsiz bırakıldığının bir sahnesi bu.
1. “Kriz” kavramının sahne ışığı
Dupuis-Déri şöyle diyor:
“The notion of a ‘crisis of masculinity’ clouds our understanding of complex social phenomena.” (Academia)
Yani, “kriz” sözcüğü öyle güçlü bir metafor haline getirilmiş ki — erkeklerin durumu üzerindeki yapısal koşulları, kurumsal eşitsizlikleri, toplumsal dönüşümleri gölgede bırakıyor.
Sahne ışığı bir yere düşerken, diğer yer karanlıkta kalıyor. Bu metinde feminist bakış açısı için tam da o karanlık sahneleri görmek önemli.
2. Tarih boyunca oynanan tek kişilik oyun
Makale, erkekliğin krizi söyleminin yeni olmadığını ortaya koyuyor:
“We should be all the more wary of the notion of a ‘crisis of masculinity’ since Western history is littered with examples of this rhetoric…” (Academia)
Yani eski Roma’dan, Ortaçağ Avrupa’sına, modern döneme kadar erkekliğin “tehlikede olduğu” söylemi hep vardı. Yani bu kriz algısı bir tür sahne tasarımı — erkeklerin kaybeden taraf olduğu iddialarından kurtulmak için kullanılan teatral bir araç.
3. Kurbanlaştıralım mı?
Örneğin makalede, 6 Aralık 1989’da École Polytechnique massacre olayı, “erkeklerin kimliğini kaybettiği” şeklinde okunduğu için eleştiriliyor:
“The attack was presented … as proof that the men of Québec were suffering an identity crisis.” (Academia)
Ancak Dupuis-Déri’ye göre bu yorum, olayın gerçek bağlamını—kadınlara yönelmiş erkek şiddeti, patriyarkal yapı, feminist mücadele—çok yüzeysel bir şekilde “erkeklerin krizi” olarak dönüştürüyor.
Senin sahne-arkası gözlerinle şöyle diyebilirsin: sahnede gerçek aktörler görünmez kılınıyor; kadınlar, feminizm, sistemik şiddet — perde ardında bekliyor.
4. Risk faktörü: Hegemonik erkeklik
Makale şunu netleştiriyor: “Erkekliğin krizi” denildiğinde asıl sorun, erkekliğin statü, güç, şiddet gibi hegemonik biçimlerine sıkışmış olması.
“If we look closely … conventional masculine identity constitutes a risk factor rather than a solution.” (Academia)
Yani erkekliği yalnızca “güç, baskınlık, agresyon” olarak kurmak – bireysel ya da toplumsal düzeyde – çözüm değil, sorun haline geliyor. Bu, senin dahil olduğun film-tiyatro analizlerinde “anima/animus”, “gölge”, “erkeklik maskesi” gibi kavramlarla birebir örtüşüyor.
5. Feminizm & Sistemde sahne alması gereken rol
Bu bağlamda, Dupuis-Déri’nin çağrısı şudur:
- Erkeklerin durumu gerçekten sorunlu olabilir; ama bunu anlamak için kadınların ve feminist mücadelenin pozisyonunu görünür kılmak gerekiyor.
- “Kriz erkeklerin erkekliği kaybetmesi” olarak okunursa, feminizm bir tehdit değil, bir dönüşüm koşulu hâline gelebilir.
- Toplumsal sahnedeki roller değişirken — kadın hakları, cinsiyet eşitliği, bakım emeği gibi kavramlar yükselirken — erkekliği de yeniden kurgulamak gerekiyor. Bu Jungiyen perspektifte “individuation” süreciyle birebir.
6. Kapanış ve Cesaret Çağrısı
Makale bize cesur bir bakış açısı sunuyor: “kriz” olarak sunulan şey belki bir düzek değil, ama söylemin performansıdır. Ve biz — sahneyle, sinemayla, toplulukla — bu performansı bozabilir, yeni sahneler kurabiliriz.
 sahne ışığı yalnızca “erkeklerin ne olduğu” üzerine değil, “kadınlar, feminizm, dönüşüm” üzerine belkide , 
Ve unutma: ışığın düşmediği yerler de sahne olabilir.
https://theconversation.com/the-bogus-crisis-of-masculinity-96558



