Norveç’in Huzursuzluğu: Oslo Üçlemesi ve O Kaçak Ruhlar
Zenginlik Değil, Vicdan Yoksulluğu: O Soğuk Şehirde Kaybolan Gençlerin Hali!
Yazar: Jungish
(Gönlü Tok, Ama Ruhu Aç Olanın Hikâyesi)
Aziz Okuyucularım, Ey Kuzeyin Soğuk Diyarından Gelen Derde Şaşanlar!
Şimdi size, Norveç denen o zengin, refah içinde yüzen memleketten, Joachim Trier adlı bir zatın çektiği filmler üçlemesini anlatacağım: Oslo Üçlemesi. Sanırsınız ki bu kadar paranın, bu kadar düzenin olduğu yerde herkes huzur içindedir. Heyhat! O filmler, bize gösteriyor ki, dışarısı ne kadar zengin ve düzenliyse, içerisi o kadar çorak ve kayıp olabilirmiş!
Bu üç filmin ortak derdi, toplumsal dışlanma ve insanın kendi kendine yabancılaşmasıdır.
I. Üç Perdelik Büyük Melankoli: Zihinler Neden Durulmaz?
Bu üçleme, hep aynı yakışıklı, kederli adamı (Anders Danielsen Lie) başrolde oynatarak, modern Batı gencinin ruhsal krizini anlatır.
- Reprise (Tekrar): Yaratıcılığın Zinciri (2006): İki genç yazar adayı arkadaş. İkisi de kariyer, başarı ve şöhret peşinde. Lakin bu mükemmeliyet baskısı ve rekabet, onların neşesini ve yaratıcılığını boğar. Tıpkı bizim okumuş çocuklarımızın, diploma hırsıyla kendi ruhlarını unutması gibi. Adamlar zenginler, ama kaygıyla titriyorlar!
- Oslo, 31 Ağustos (İhanetin Bedeli) (2011): Fransız yazarın o eski romanından (Will O’ the Wisp) esinlenilmiş, lakin dert Oslo’ya taşınmıştır. Kahramanımız, eroin bağımlılığından kurtulmaya çalışan biridir. Tek bir gün içinde eski dostlarına ve o sağlamcı topluma geri dönmeye çalışır. Ne bulur? Yabancılaşma ve hüküm. Oslo’nun o temiz, düzenli sokakları, onun kayıp ruhunu kabul etmez. Bağımlılık, ruhsal boşluğa karşı verilen çaresiz bir cevaptır.
- The Worst Person in the World (Dünyanın En Kötü İnsanı) (2021): İşte bu tam bizim “bunalım” dediğimiz şeydir! Burjuva bir kadın, 30 yaş civarında, ilişkilerinde ve kariyerinde bir türlü dikiş tutturamaz. Sürekli kimlik değiştirir, ne istediğini bilemez. Bu, seçenek bolluğunun getirdiği felç halidir. Otantik benliğini bulamayan modern bireyin, sürekli yeni bir rol deneyerek kendini yok etmesidir. (Bu, tam da o “yapmak” zorunluluğundan yılan, ama “olmak” sükûnetini de bulamayan ruhun hikâyesidir!)
II. Psikolojik Teşhis: Dışlanmışlık ve Boşluk
Bu üçlemenin ortak feryadı “sosyal dışlanmışlıktır”.
- Zenginlik Perdesi: Norveç, refah devleti olabilir. Kimse aç kalmaz. Lakin bu filmler diyor ki: En büyük yoksulluk, ruhun yoksulluğudur. Toplum seni maddi olarak besler, ama ruhsal olarak dışlar. Sen, o kusursuz sisteme uyum sağlayamayınca, kendini hemen atık, fazlalık hissedersin.
- Olgunlaşamayan Ruh: Karakterler, yetişkin bedenlerinde dolsalar bile, ruhsal olarak ergen kalmıştır. Onlar, büyümenin acısını çekmek yerine, kolay çözümlere (uyuşturucu, kontrolsüz aşk, sürekli kaçış) sığınırlar.
III. Sonuç: Çözüm, Dışarıdaki Şehirde Değil
Bu üçleme, bize bir ayna tutuyor: Oslo, bizim İstanbul’umuzdur. Biz de o kadar çok “başarılı olmalısın,” “mutlu görünmelisin,” “uyumlu olmalısın” baskısı altındayız ki, içimizdeki o kaçak ruh (the outsider) sürekli feryat ediyor.
- Ders: Huzur, dışarıdaki şehrin düzeninde (Oslo’nun temiz caddelerinde) değil; içimizdeki kaosu (bunalımı, bağımlılığı, kimlik karmaşasını) kabul edip onunla bütünleşmekte yatar. Ejderhayı dışarıda değil, içimizde arayacağız!


