İnancın Pazarlığı: Terapide Kim, Kimin Neye İnanmasını İster?

Jungish

Ey okur! Şu terapi odası denen yer, sadece dertlerin konuşulduğu bir yer değildir. Orası, aynı zamanda inançların çarpıştığı, hakikatlerin pazarlığa sürüldüğü derin bir meydandır. Bu makale, bize “Kim, Kimin Neye İnanmasını İster?” sorusuyla, terapinin o en gizli güç dinamiklerini ve bilinçdışı beklentilerini ifşa ediyor.


1. 🎭 Hastanın Arzusu: “Bana İnan, Öyleyse Ben Gerçeğim”

Hasta, terapiye geldiğinde, sadece iyileşme değil, aynı zamanda onay da ister. Hastanın bilinçdışı fısıltısı şudur: “Anlattığım hayat hikayesine, acıma, haklılığıma inan ki, ben de kendi gerçekliğime inanabileyim.”

  • Maraz: Hasta, anlattığı olaylarda (özellikle travmalarda) ne kadar çarpıtma veya dramatizasyon olduğunu sorgulamaz. O, kendi acı verici gerçekliğini kanıtlamak için terapistin mutlak inancına ihtiyaç duyar.
  • Jungcu Görüş: Terapist, hastanın anlattığı hikayenin (bilinçli Ego’nun kurgusu) salt gerçeği olup olmadığıyla ilgilenmez. Terapist, o hikayenin hastanın ruhunda yarattığı anlam ve duygusal gerçeklikle ilgilenir. Yani, inanmaktan çok, anlamaya odaklanır.

2. 🛡️ Terapistin Tuzağı: “Sana İnanırsam, Seni Kurtarırım”

Terapist de bu pazarlıkta masum değildir. Terapistin kendi Gölgesinde gizlenmiş bir kurtarıcılık kompleksi varsa, hastanın bu inanç arayışına kolayca kapılabilir.

  • Kurtarıcılık Kompleksi: Terapist, hastanın hikayesine mutlak inanarak (özellikle mağduriyetine), kendi büyük gücünü kanıtlamak ister. Terapistin bilinçdışı fısıltısı: “Eğer ben senin ne kadar haklı ve masum olduğuna inanırsam, o zaman seni kurtarabilirim ve ben de iyi bir terapist olarak kendi inancımı sağlamlaştırırım.”
  • Tehlike: Bu durum, terapistin objektifliğini kaybetmesine neden olur. Terapist, hastanın Gölgesiyle (kendi sorumluluktan kaçan yanıyla) yüzleşmesini engeller ve hastayı “sonsuza kadar mağdur” pozisyonunda tutar.

3. ⚖️ Hakikat Kavşağı: Aktarım ve Karşı Aktarımın Sınırı

Bu inanç pazarlığı, Aktarım ve Karşı Aktarım mekanizmalarının en keskin çalıştığı yerdir:

  • Hasta: Terapistin, ona mutlak inanan ebeveyn rolünü (Aktarım) oynamasını ister.
  • Terapist: Hastanın bu beklentisine karşı kendi ihtiyaçları (iyi hissetme, başarılı olma arzusu) yüzünden inanma eğilimine girer (Karşı Aktarım).

Jungcu Çözüm: Terapist, ne hastanın hikayesine mutlak inanır ne de onu kesinlikle reddeder. Terapist, neye inanıp neye inanmadığı konusundaki kendi içsel tepkisini analiz eder. Hastanın yansıtmasını yakalar ve yorumlar:

“Şu an benden, geçmişte size inanmayan birine karşı mutlak bir inanç talep ettiğinizi hissediyorum. Ancak, hikayenizdeki o küçük boşluklar, bana sizin de bu hikayenin tek bir gerçeklik olup olmadığından emin olmadığınızı gösteriyor olabilir. Gerçeklik, sadece benim inanmamla değil, sizin sorgulamanızla ortaya çıkar.”

Netice-i kelam, ey okur: Terapinin amacı, körü körüne inanmak değil, anlam ve bütünlük aramaktır. Hasta, terapistin inancıyla değil, kendi ruhunun gerçeğiyle yüzleştiği zaman iyileşir.

Selametle…