Eflatun Koza Romanını Okumadınız mı? – Selman Büyükaşık

Bir toplantıda bir hanım arkadaş, bir eleştirmenin değerlendirmesine dayanarak 2009?un ilk on romanı arasında Cahide Birgül?ün Eflatun Koza romanını da sayınca o bilinen ilkel tepkiyi içten içe gösterdim hemen. Hani şu bilinmeyeni, yeni olanı reddetme içgüdüsü. Adını bile duymadığım bir yazarın bir romanı nasıl 2009?un ilk on romanı arasında gösterilir tepkisi. Romanın ilk sayfalarını da bu peşin yargıyla, tepkici tutumla okuduğumu itiraf etmeliyim. Ama sayfaları çevirdikçe o peşin yargım eridi, yerini hayranlık aldı. Daha önce tanımamış olmaktan duyduğum o anlamsız suçluluğun yerini, güçlü bir yazarı tanımanın hazzı, sevinci aldı.
Gerçek edebiyat peşin yargılarımızı, tabularımızı yıkar. Kuşkusuz, bendeki tutum bir homofobi filan değildi. Benim yadırgadığım, beni rahatsız eden, kimi sanatçılarımızın, o kör parmağım gözüne tavrıyla eşcinselliğini önümüze seren tavrıdır. Bunu o kadar yüksek sesle sergileyenler var ki bana hayli itici geliyordu. Şunu da açıkça belirtmeliyim: Eşcinsellerin gördüğü ayrımcılığa, baskıya şiddetle karşıyım; üstelik bu bir insan hakları sorunudur. Bir sosyalist, üstelik bir ateist olarak eşcinsellerin sorunları karşısında duyarsız kalmam da söz konusu olamaz. Ama farklı, ayrıksı cinsel yönelimin ?cinsel tercih? söylemiyle bu denli doğallaştırılmasını yadırgıyorum. Öyle rahat, hatta tepeden bakan rahat ifadelerle karşılaşıyoruz ki neredeyse doğal olan, anormal sayılacak. İşte bunu yadırgıyorum. Bu nedenle Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanımızın sözlerine gösterilen tepkileri aşırı buluyorum. Tamam, bakanın ifade tarzına benim de itirazım var. Ama Bakan Selma Kavaf?tan lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel (LGBTT) örgütlerinin, uzmanların, aydınların ve insan hakları savunucularının özür beklemeleri de biraz abartılı değil mi?

Biz yine romanımıza dönelim. Cahide Birgül, E. Koza?da lezbiyenliği de konu ediniyor.Ama bunu o kadar usturuplu, rahatsız etmeden, bakın ne güzel yapıyorum demeden anlatıyor ki, bu konuda tutucu olsanız bile neredeyse doğal karşılıyorsunuz. İşte edebi, yani yazınsal değere ulaşmış olmanın ödülü ! Peki romanın konusu sadece bu mu? Değil elbette! Yazar birden çok konuyu öyle ustaca bir sarmal, kurgu içinde vermiş ki hayran kalıyorsunuz. Kusursuz bir mimari, bir yapılandırma.Yazarın asıl mesleği mimarlığın ona verdiği bir ustalıkla.

O zaman konusu ne romanın? Genç bir kadının (tabii Evrim değil Ece) nedeni belirsiz kayıp bir zamandan sonra gazeteciliğe başlaması ve mesai arkadaşı Aslı?yla birlikte, hazırlanacak bir yazı dizisi için, uzun yıllar izi bulunamayan iki kadının dosyasını tamamlama çalışmaları ve buna bağlı olarak gazeteciliğin sorgulanması mı? Bu iz sürme sırasında genç kadının dosya üzerinde gördüğü eflatuna dönüşmüş mürekkep lekesinin peşi sıra çıktığı yolculukta kendi cinsel eğilimini keşfetmesi mi? Eflatun kadınların pek bilinmeyen çekişmeli dünyası mı? Sıkıcı, mutsuz bir çekirdek ailede ikiz kızlar arasında yaşanan, korkunç psikolojik travmalara yol açan kıskançlıklar,çekişmeler mi?Vicdan azabının, suçluluk duygusunun yol açtığı kimlik kayması mı? Yoksa bunların hepsi mi? Yazar bunları öylesine başarılı bir kurguyla sarmalamış ki? Hayranlık uyandırıcı.

Kısa süreli bir gazetecilik yaşantısı içinde çok başarılı geri dönüşlerle, anıştırmalarla trajik aile yaşamı ve kahramanımızın kendi kozasına dramatik yolculuğu verilirken insan ilişkileri çok çarpıcı ve çok gerçekçi gözlemler ve psikolojik irdelemelerle veriliyor.Kitabın arka kapağında ?Duygusal gerilimlerin güçlü anlatıcısı Cahide Birgül, E. Koza?da bir kez daha, okuru kendi uçurumlarına bakmaya zorluyor.? diyor. Doğru bir saptama; ama yazar, duygusal gerilimlerle çarpıcı, sarsıcı bir psikolojik gerilim romanı da yazmış; üstelik cesaret isteyen bir konuyu ele alarak. Zar zor edinebildiğim ilk romanında da (Gölgeler Çekildiğinde) aynı konuyu (lezbiyenlik) işlediğini görmek beni şaşırttı.Ama yukarıda da belirttiğim gibi en tutucu bir 2 okuru bile rahatsız etmiyor kanımca.Ben bunu yazarın yazınsal yeteneğine, yarattığı yapıtlardaki sanatsal görkeme bağlıyorum.Yazarın, romanında (E. Koza) vermek istediği mesajı,en azından mesajlardan birini, yapıtının başına aldığı Patricia Highsmith?in sözleriyle vermesi
de anlamlıdır: ?İki hep vardır. Bu harika, sihirli, yaratıcı, kamusal ve özel rakam belki de evrenin gizemli sırrıdır (Gizemli sır?). İnsan iki kişiyi sevebilir, hepimizin içinde iki cinsiyet vardır, taban tabana zıt duygular yan yana bulunabilir. Ben dünyayı böyle görüyorum. (Güzel Gölge-Patricia Highsmith, Andrew Wilson, Everest Yayınları, 2008)
Başarılı kurgusu sayesinde romanın başkarakterinin/kahramanının gerçek kimliğini,183 sayfalık romanın ancak 177. sayfasında öğrenebiliyoruz. O ana dek bildiğimizi sandığımız çok şey tepetaklak oluveriyor. Kendisini Evrim?le özdeşleştirmiş Ece?nin anlatımıyla, Evrim?i de çok iyi tanımış oluyoruz. Öylesine bir sarmal anlatım?Yapıt, başarılı bir polisiye roman şaşırtıcılığıyla sona eriyor. Kahramanın (Artık Ece diyelim) suçluluk duygusu ancak bu kadar çarpıcı verilebilir. Bu duygunun izinin ana rahmindeki yaşama dek sürülmesi romanın psikolojik gerilim çıtasını daha da yükseltiyor. Şu çarpıcı paragrafı birlikte okuyalım:
“Doktorum ikizler üzerine bir şeyler anlatıyor çoğu kez. Bizim hikayemiz, Ece?yle Evrim?in yaşadıkları yani, onun deyişiyle ?trajik?. Bunu o kadar tekrarladı ki ben de inanmaya başladım gerçekten ?trajik? olduğuna. Doğumdan önce o küçük, ıslak ve karanlık koza içinde olmuş ne olduysa. Necla çok güzel edebi kelimeler bulurdu bunu ifade edecek, ben bulamıyo- rum. Annemizin rahminde dokuz ay boyunca kardeşimin üzerine abanmış, onun topal olması- na neden olmuşum. İçimdeki kötü cin esneyerek gözlerini zorlukla aralıyor,?Hepsi bu mu ya- ni??diyor çıplak, şiş göbeğini kaşıyarak. Tekrar uyumaya devam ediyor.?

Olağanüstü duru; su gibi akan bir anlatım. Zekice saptamalar, gerçekçi gözlemler, irdelemeler. Birçok yazarımızda gördüğümüz uzun cümle merakı yok C.Birgülde. Koca romanda bozuk diyeceğim bir iki cümle yakalayabildim, onları da sonra vereceğim. Siz asıl şu akıcı anlatıma bakın:
?Acaba ben onun anılarında böyle yar alıyor muyumdur? Hiç sanmam. Çünkü bu, birini önemsemenizle, onu hayatınıza nasıl, ne kadar kattığınızla ilgili tamamen. Ece?nin de suçu yok aslında. Suçlu benim. Kardeşimi çekip içeri alan, hatıralarının başköşesine oturtan benim, o yapmaz böyle bir şey.? (s.45) Burada ayrıca derin bir ruhsal çözümleme söz konusu. Örneklere devam edelim:
?Ertesi gün öğle üzeri kapı çaldı.Günü düşündüm; cumartesi. Saat bir. Açıp açmamak- ta kararsız kaldım bir an. Kapının gözünden baktım, Necla?ydı gelen. Şaşırmamıştım. Galiba kendime itiraf etmesem de bekliyordum gelmesini. Ama yine de kapıyı açarken huzurlu ya da mutlu değildim.? (s.105)
?Gazeteye dönerken Neslihan?ın söylediklerini defalarca geçirdim aklımdan.?Necla ile sevgiliyiz? değil, sadece ?Necla?nın peşini bırak? demişti. Ama onunla bir ilişkisi olmasa neden böyle bir cümle kursun ki?? (s.127) Sait Faik?i anımsatan sadelikte bir üslup, ondan daha da akıcı.
Romanda çok başarılı, çarpıcı çözümlemeler var. Birkaçına bakalım:
?Durumum, rahat koltuğuna oturmuş film izlerken yakamdan tutulup perdenin içine çekilivermişçesine gerçeküstüydü. Bir kez filme girince de dönüş olmuyor artık. Rolünüz neyse oynayacaksınız. Derin bir nefes aldım, sonra da yapabileceğime inandığımdan değil, sadece başka bir seçeneğim olmadığından sokağa çıktım.? (s.2)
??Zaman içinde görecektim; (Aslı için)çalışırken, okurken, çekmecesinde bir şey ararken, yemek yerken, telefonu tuşlarken, hatta başka biriyle konuşurken bile benimle konuşmayı başarıyordu. Onun yanındaki bölmeme yerleştiğimde iyi arkadaş olacağımızı bana sezdiren bir ifade gördüm yüzünde ve hemen önlemimi almaya kara verdim.Bilirsiniz, birini hayatınıza aldıktan sonra geçen her saniye sizin aleyhinize çalışır?? (s.8)

Kuşkusuz bu keskin gözlemler, irdelemeler ruh sağlığı bozuk birinin değerlendirmeleleridir. Devam edelim. Çünkü bunlar pek anlamlı, kahramanımızı tanıma yönünden:
?Fotoğraftan gözümü alamıyordum. Baba- kız arasında olan şey, çerçeveden taşıyordu. Sevgiydi galiba bu.Çağla, bedenini, hafifçe yaslandığı babasına bütünüyle teslim etmiş gibiydi. Dünya üzerinde olabilecek en korkunç şey bile dokunamazdı Çağla?ya, babası yanındaydı çünkü. Kendi babamı düşündüm. O silik, varla yok arası adamı?? (s.101)
?Ben bunları aklımdan geçirirken telefon bir süre çaldı ve sustu.Sakinleştim ve masanın üzerindeki fotoğrafa döndüm. Onlara biraz uzun bakınca Çağla?nın yerine geçtim. Bir babanın kolunun sıcaklığını hissettim omzumda, bakışım buğulandı, uzatmadım anı, uzatamadım.
Gittim, yattım.? (s.105)
Romanda kimi metaforlar da çok anlamlı, ustaca kullanılmış ve akıllıca. Örümcek fobisi ve ondan yaratılan metafor, evdeki Zekiye adındaki cansız manken, eflatun koza?

Romanda bozuk sayılacak cümle sayısının üçü geçmediğini söylemiştim. Bunlar üzeüzerinde de duralım:
?Aslı,bir Balos örümceği gibi ucunda yapışkan topuz olan kemendini fırlatıyor, zavallı karınca daha kıpırdayamadan onu yakalayıveriyordu.? (s.26) Doğrusu: ?zavallı karıncayı daha kıpırdayamadan yakalayıveriyordu.
?Canlı cansız hiçbir şeyin asıl adından farklı bir adla anılmasından, ona lakaplar, başka isimler takılmasından hoşlanmıyorum.? (s.81) ?Hiçbir şeyin? değil, ?herhangi bir şeyin? denmeliydi.
??, bense bakışlarımı onun çizmelerine, daha doğrusu içeri bastığı, hafifçe yenmiş sol çizmesinin topuğuna dikmiş, endişeyle daha da gürültülü bir hal alacak olan gelecek günlerimi düşünüyordum.? (s.132) Hafifçe yenmiş olan sol çizme değil, topuğudur. Cümle şöyle olmalıydı: ? sol çizmesinin hafifçe yenmiş topuğuna?
?Görüyorsunuz, gözden kaçmış bir iki cümle, o kadar.
Romanın çok şaşırtıcı ve çok usta işi bir finali var demiştim. Son paragrafı birlikte okuyalım istiyorum:
(Ece hastanededir.)
?Hep böyle olmuyor ama. Bazen hava aniden kapanıyor, fırtına kopuyor, toz duman kaplıyor her yeri, göz gözü görmez oluyor. Öyle zamanlarda çantamdan ?Eflatun Kadınları?ı çıkartıyorum.Geçmişten yanımda getirdiğim tek şey onlar. Uzayıp giden bedenlerine, çizgileri olmayan yüzlerine, yine de sevgiyi anlatan sarılışlarına bakıyorum. Ben de başkalarına ait bütün hikayelerde olduğu gibi büyük bir eksiklenmeyle kıskanıyorum onları. O incecik plastiği kırmak, bir daha hatırlamamak üzere unutmak geçiyor kimi kez içimden. Yapamıyorum.
?Eflatun Kadınlar?, hiç değilse onlar mutlu olsun istiyorum.?

Son söz: Eflatun Koza, Eylül 2009?da yayımlanmış; ne acı ki Cahide Birgül?ü 1 Aralık 2009?da yitirmişiz. Bu çok erken ölüm edebiyatımız için çok çok büyük bir kayıp?Büyük olasılıkla, Elif Şafak?ın pembe renkli romanını yani Aşk?ı okumuşsunuz. Dört-beş yüz bin sattığına göre?Bir de bunu okuyun lütfen ve karşılaştırmaya çalışın. Eminim siz de benim gibi isyan edeceksiniz piyasanın bu alanda da kendini gösteren çarpıklığına. Sayın Prof.Dr. Yıldız Ecevit?in değerlendirmesine katılmamak elde mi:???medyatik bir star?a dönüşen kimi yazarların ve onların ?fastfood tipi? tüketici-okurunun beni umutsuzluğa düşürdüğü anlar olduğunu soylemeliyim.?

Yazan: Selman Büyükaşık
İzmir, Mart 2010

Kitabın Künyesi
Eflatun Koza
Cahide Birgül
Everest Yayınları
Kapak: Utku Lomlu
Yayın Yönetmeni: Sırma Köksal
İstanbul 2010
184 sayfa

Cahide Birgül Sesveren’in Hayatı
Yazar, 9 Nisan 1956’da Ankara’da doğdu. İlk ve orta öğreniminden sonra A.D.M.M.A. Mimarlık bölümünü bitirdi. 15 yıl süreyle Ankara’da bir devlet kuruluşunda çalıştı. Bu sırada yazdığı Radyo Oyunları ve Arkası Yarın’lar TRT Ankara Radyosu’nda yayımlandı. 1993 yılı ilkbaharında İstanbul’a taşındı. “Fotoğraflar”, “Düşlerin İçinden” ve “Biblolar” adlı tiyatro oyunlarını yazdı. Deneme türü bazı yazıları Pazartesi dergisinde yayımlandı. Cahide Birgül, 1 Aralık 2009 tarihinde hayatını kaybetti.

Yapıtları:
Gölgeler Çekildiğinde, Metis (1998)
Geceye Uyananlar, Oğlak Yayıncılık (2000)
Aklın Yolu Bindir, Talat Halman Kitabı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları (2003)
Ah Tutku Beni Öldürür müsün?, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları (2004)
Eflatun Koza, Cahide Birgül, 1. Basım: Eylül 2009, Everest Yayınları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir