“Eleştirel bir şeyler söyleyeceksek kısık sesle ve kendi aramızda konuşmalıyız. Yani bizden istedikleri kısaca şudur: “Aman piyasalar” duymasın!
Günümüz liberalleri piyasa tapınmalarını yükselte yükselte kutsal bir inanca dönüştürdüler. Bu ruhban sınıfına göre, ekonomik koşullar hakkında eleştirel görüş bildirmek büyük bir günahtır. Şom ağızlılık “piyasalar”ın gazabını üzerimize çekmekten başka bir şeye hizmet etmez. “Piyasalar”ı kızdırırsak “hepimiz” büyük refah kayıplarına maruz kalabiliriz. Bu nedenle piyasa hakkında alenen ileri geri konuşmaktan “hepimiz” imtina etmeliyiz. Yani bizden istedikleri kısaca şudur: “Aman piyasalar” duymasın! Fakat ne çare ki, zaman zaman içimizden birileri beklenmedik bir anda meydana fırlayarak cüretkârca “piyasaları” kızdırabilir. E. Ahmet Tonak’ın son kitabı Aman Piyasalar bu tür bir müdahele. Kitap, artık bir fetişe dönüşmüş olan “piyasaları” karşımıza almaktan korkmamamız gerektiğini bizlere hatırlatıyor.
Yazılarını İktisat, Küreselleşme, Medya şeklinde üç ana bölüme ayıran Tonak, bu yazıların ortak niteliğini “Marksist ekonomi politik perspektifinden yazılmış olmaları” diye belirtiyor. Bu bağlamda Marksist yaklaşımın tarihin çöplüğüne atıldığını sananlara “…akıntıya karşı da olsa, [Marksizmin] bir anlama yöntemi ve devrimci dönüştürme aracı olarak dip diri bir biçimde, başta Latin Amerika’daki milyonlarca emekçi olmak üzere bir çoğumuz için en yetkin dünya görüşü olarak ayakta” durduğunu hatırlatıyor.
Ufuk açıcı bir sunum
İktisat üzerine olan birinci bölümdeki yazılar “Smith”den hayatında 1, evet 1 sayfa okumadan piyasa militanı” kesilmiş piyasacılar ve “Keynes”in magnum opus’unun başlığını bile doğru söyleyemeyen” devletçilerle yeri geldiğinde “alaycı” yeri geldiğinde “ciddi” bir kalem kavgasının örnekleri. Ayrıca, bu yazıların çoğu iktisatta çok önemli tartışmalara yol açmış bir dizi konuyu, uzun yıllar ABD’de ve Türkiye’de hocalık yaparak kazanılan deneyimle “üniversite öğrencileri için ufuk açıcı” bir şekilde sunuyor. Bu yanıyla Aman Piyasalar piyasa inancı dışında neredeyse hiçbir başka iktisadi kavramı ciddi bir şekilde içselleştiremeden iktisat “bilmek” zorunda bırakılan zamanımız üniversite öğrencilerine kolayca erişilemeyecek bilgiler sunan yardımcı bir ders kitabı özelliğini de taşıyor.
Küreselleşme bölümü ise İflas Etmiş Bir Model başlıklı aydınlatıcı bir yazıyla başlıyor. Burada Tonak, yazının kaleme alındığı günlerde “sansasyonel” haberlere konu olan Kemal Derviş, Anne Krueger ve Uluslararası Para Fonu’na referansla, bunların artık tümüyle geçerliliğini yitirmiş olan “küreselleşme” modelini temsil ettiklerini vurguladıktan sonra, bu modelin dayandığı temel ilkelerden birisini şu şekilde saptıyor: “Emek verimliliğini artırarak maliyeti düşürüp, …Teknolojik üstünlüğü sağlayan firmalar yaşar, diğerleri yok olur gider.”
Medya bölümü ise Tonak’ın ifadesiyle, “esas sahipleri meydanları doldurana” kadar meydanı boş bırakmamak için “aman piyasa”cıları hedef alan yazıları içeriyor. Tonak burada hâkim medyamızı Amerikan filmlerinden hafızlarımızda kalmış bir sahnenin içine yerleştiriyor. Sahnenin bir tarafında birazdan idam edilecek olan mahkûm, yani geniş bir yurttaş kitlesi, diğer tarafındaysa bu mahkûmun elini avuçlarının içine alarak onu rahatlatmaya çalışan rahip, yani medya bulunuyor. Rahip konuştukça mahkûm rahatlamış gibi davranıyor ama bu rahatlama birden yerini tekrar tedirginliğe ve korkuya bırakıyor. Rahip kutsal kitaba, yani o azametli liberal iktisat doktrinine sarılıp “piyasaların” çok yakında “yabancı sermaye” meleklerini gönderip mahkûmu göklerdeki cennete uçuracağını söylüyor. Bu aşamada rahip durmamacasına ayni sureyi okuyarak iman tazelemeye çalışıyor. Acaba rahip ağzından çıkanlara artık gerçekten inanıyor mu? Yoksa bütün bu yakarışları boş inançların beyazlaştırdığı bir aklın kendisiyle yüzleşmemek için seçtiği bir kaçamak mı? Bunları kestirmek elbette çok zor! Ama görünen o ki mahkûmun rahibe ve kitaba ihtiyacı giderek azalıyor. Sahne kapanırken idam sehpasının önünde dikilen bir insanın birazdan içine düşeceğini artık çok iyi hissettiği boşluğun karşısındaki sessizliği görüntüye damgasını vuruyor.” Ahmet Öncü, 09/05/2008 tarihli Radikal Gazetesi Kitap Eki
“21. yüzyılın başında Ahmet Tonak’ın BirGün’deki köşesinde herhangi bir yazısını okuyan birçok insanın, tabii burjuva ideolojisinin hakimiyeti ile körleşmiş olanlardan söz etmiyorum, kendi kendine şöyle söylediğini hep duymuş gibi oldum: “Doğru yahu, meseleye bir de böyle bakmak mümkün.” Liberalizmin en yüzü kızarmaz biçimlerinden en sinsisine kadar solun büyük bölümlerinin beynini tutsak ettiği ya da solculuğun “milli” çıkarların neredeyse yüz yıl önceki “kazanımları”nı örümcek ağlarıyla savunmaya indirgendiği bu çağda, Tonak bu yazılarda gayet yalın ve anlaşılır bir tarzda, ama arkasına Marksist teorinin ekonomi politik alanındaki dev eleştirel birikimini alarak, alaycı ama en ciddi argümanlarla “ey okuyucu” diyor, “bütün düşüncelerin ardında, dolaysız ya da dolaylı biçimde maddi toplumsal çıkarların etkisini, yani sınıf çıkarlarını ara. Yoksa etrafında ne olup bittiğini anlayamazsın.” Sınıfın ve sınıf mücadelesinin her gün etrafınızda yaşanan sayısız olayda nasıl gizlendiğini görmek istiyorsanız, Tonak’a kulak verin.”
Sungur Savran
Ahmet Tonak, uluslararası düzeyde kendisine en çok atıf yapılan, dolayısıyla en iyi tanınan Türkiyeli Marksist iktisatçıdır. Bu *şöhret*in arkasında, yakın çalışma arkadaşı Anwar Shaikh ile birlikte, Marksist iktisadın teorik kategorileri ile resmî ve gayriresmî istatistik kuruluşlarınca yayımlanan rakamlar arasındaki kavramsal köprüyü kuran, çığır açıcı bir metodolojinin temelini atmış olması yatar. Tonak’ın bu çalışmaları ister istemez Marksist teorinin kavramlarına aşina ve sağlam bir akademik iktisat formasyonundan geçmiş okurlara seslenmekteydi. Tonak, BirGün’deki haftalık yazılarıyla çok daha geniş bir okur kitlesini hedef alıyor. Ama bu yazıların en güncel olanlarında bile Tonak’ın üstadının çizdiği ikili yolun izlerini bulmak mümkün: *görünüşler*in ardındaki *öz*leri bulup çıkarmak; *özler*in o *görünüşler*e neden büründüğünü anlamaya çalışmak.” Kitabın Tanıtım Yazısı
`Aman, Piyasalar!` piyasada
“Burjuvazi her nerede üstünlüğü ele geçirdiyse orada bütün feodal, ataerkil, kırsal ilişkilere son verdi. İnsanı `doğal üstler`ine bağlayan sayısız feodal bağı acımaksızın koparıp attı, insanlar arasında kendi çiğ çıkarları ve duygu nedir bilmeyen `nakit ödeme` dışında hiçbir bağ bırakmadı. Dinsel ateşin semavi çığlıklarını, şövalyece coşkuyu, sofuca duygusallığı bencil hesabın buzlu sularında boğdu. Kişinin kıymetini değişim değerine çevirdi, fermanlarla güvence altına alınmış sayısız özgürlüğün yerine şu tek, hikmetinden sual olunmaz özgürlüğü, Serbest Ticaret`i geçirdi. Tek kelimeyle, dinsel ve siyasal yanılsamalarla örtülü sömürünün yerine çıplak, utanmak bilmez, dolaysız ve kaba sömürüyü geçirdi.”
İnsanla insan arasındaki ilişkide “bencil hesap” dışında hiçbir şey bağ bırakmayan piyasanın doğuşu ve yükselişi başka pek az metinde Karl Marx ve Friedrich Engels`in Komünist Manifesto`da yaptıkları kadar çarpıcı ve kuşatıcı bir biçimde resmedilmişti.
Engels , kapitalizmin kabesi Londra`da geçirdiği ilk birkaç günden sonraki gözlemlerini özetlediği “İngiltere `de İşçi Sınfının Durumu” başlıklı kitabında piyasanın yükselişiyle insanlığın çöküşü arasındaki karşıdığa dair gözlemlerini şöyle özetliyordu: “Bu metropolün dış mahallelerini gezen herkesin ilk farkına vardığı şey, Londralı -lar`ın kendi insani tabiatlarının en iyi niteliklerini feda etmek zorunda bırakıldıklarıdır (…) Birbirine karşı acımasız kayıtsızlık, her bir bireyin kendisini ötekilerden duygusuzca özel çıkarı için yalıtması, insanlar dar bir alanda gitgide kalaba-lıklaştıkça daha da itici bir hal alıyor. Ve insan, bireyin bu yalıtılmışlığının, kendi dar çıkarına gö-mülmüşlüğünün toplumumuzun temel ilkesi olduğunun ne denli farkında olursa olsun, bu hiç bir yerde, bu gitgide daha kalabalıklaşan kentte olduğu denli yüzsüzce, bu denli bilnçli bir biçimde dış vurulmuyor. İnsanlığın, her birinin ayrı bir ilkesi olan monadlara, bir atomlar alemine dönüşerek birbirinden ayrışması burada en uç noktasına varıyor.”
Sonraki 150 yıl, insanlığın “kendi öz tabiatına uygun” bir hayat ve üretim tarzına ulaşmak için giriştiği -iki dünya savaşı, yerel ve bölgesel savaşlarla, nükleer savaş tehdidiyle kesintiye uğrayan- muazzam sınıf mücadeleleri, birbirini tetik-leyen devrimler ve kurtuluş savaşlarıyla geçti. Ne var ki, kapitalizmin kabesinde (19. Yüzyılda Londra , 20. Yüzyılda New York ) gerçekleşmesi beklenen dünya ve tarihsel atılımlar geciktikçe, piyasa, eleştiricilerinin elinden kurtulmayı başardı. Berlin Duvarı `nm yıkılışyla birlikte “efsane geri döndü”: “Piyasanın gizli eli ekonomik ilişkilerin biricik düzenleyicisidir.”
E. Ahmet Tonak`ın BirGün gazetesindeki köşe yazılarından derlediği kitabı “Aman, Piyasalar”, bugün bir Sysyphos ruhuyla Marx ve Engels `in işe başladıkları yere dönmekten yüksünmeyen gündelik çabaların toplamı. Tonak, Marx ve Engels `in “insanlığın insanlıktan çıkışı” diye özetledikleri piyasayı, “insanla insan arasındaki biricik hakiki bağ” diye yeniden kutsamaya ve onu gündelik dilin içinden gizemlileştirmeye girişen sermaye ideologlarının ve onların medyatik temsilcilerinin gayretlerine, gündelik içinden karşılık veriyor.
150 yıl boyunca dünyanın bütün kıtalarında işçi-köylü ayaklanmaları, sosyalist kuruluş girişimleriyle sorgulanan, sınırlanan, denetlenen, baskı altına alınan, tasfiye edilen “piyasalar”ın ve piyasa egemenliği mekanizmalarının Sovyetler Birliği`nin yıkılması ardından yeniden ayağa kalkışını hayıflanarak izlemek yerine, Engels`in ve Marx`in yöntemini gündelik hayatın diline çevirerek, piyasanın üzerine yeniden yayılan gi -zemlileştirme şalını kaldırmayı üsdeniyor.
Örneğin, Hürriyet gazetesinin burnundan kıl aldırmayan iktisatçısı Ege Cansen buyurmuş: “kapitalizm hayatın kendisidir… Kapitalizm özünde insanlığın ekonomik sürecidir. Ebet müebbettir. Dolayısıyla göçüp gidemez, ortadan yok olamaz” (Bkz. Aman Piyasalar, s. 103). Tonak, genel okuyucun gözünden kaçıp giden bu tür babalanmaları yakalayıp, haddini bildiriyor. Okurlarının gündelik mücadeleler içinde işlerine yarar bir dil kurabilmelerine katkıda bulunuyor.
Ya da, özelleştirme furyasında devlet kapitalizmi tasfiye olurken işçilerin özel mülkiyeti çelen bir başka program önermelerine yardımcı olmayı deniyor: “(…) bir üçüncü mülkiyet tasavvuru olarak işçilerin fabrikayı sahiplenmesi ve işletmesi” ( Bkz. Aman Piyasalar, s. 109).
Tonak`ın BirGün`deki yazılarının derlemesi, genel olarak iktisadı “normal” insanların anlayamayacağı kadar karmaşık. Marksist iktisadı “fakirlik edebiyatı” diye damgalayan popüler bilincin önyargı ve klişelerine karşı gündelik örneklerden yola çıkarak aydınlatma yolunda anlamlı bir çaba.
Türkiye`de yaşayan büyük çoğunluğun gündelik yaşantısının temel sorunları – yüksek enflasyon, işsizlik, yoksulluk, konut yetersizliği, göç-40 yıldır hep aynı kaldığına göre, Tonak`ın “Aman Piyasalar”ı gündelik yazılardan oluşsa da önümüzdeki yıllarda da değerinden bir şey kaybetmeyeceğe benziyor.” Ertuğrul Kürkçü
E. Ahmet Tonak’ın Hayatı
E.Ahmet Tonak 1972’de İTÜ Makina Bölümü’nü bitirdikten sonra, ABD’de SUNY-Stony Brook’tan “uygulamalı matematik ve istatistik” yüksek lisans, New School for Social Research’den de iktisat yüksek lisans ve doktora derecelerini aldı. Halen Simon’s Rock College of Bard’da öğretim üyeliği yapmaktadır. Ayrıca ODTÜ, İTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi’nde de konuk öğretim üyesi olarak ders vermiştir. Marksist iktisat alanında çeşitli akademik çalışmaları, dergi ve gazetelerde yayınlanmış popüler yazıları vardır.
Eserleri
Aman, Piyasalar! – Yazar (Kalkedon)
Geçiş Sürecinde Türkiye – Derleyen (Belge)
Küreselleşme – Emperyalizm, Yerelcilik, İşçi Sınıfı – Yazar (İmge)
Küreselleşme – Emperyalizm, Yerelcilik, İşçi Sınıfı – Derleyen (İmge)
Aman Piyasalar, E. Ahmet Tonak, Kalkedon Yayınları, 2007, 232 sayfa