Sherlock Holmes hikayeleriyle kendisini tanıdığımız Arthur Conan Doyle, 1927 yılında, 68 yaşındayken kamera karşısına geçiyor ve kendisine en çok sorulan iki şeyi anlatıyor:
Bunlardan birincisi, elbette ki Sherlock Holmes oluyor. Dedektiflik hikayelerine bakış açısından bahsediyor, Sherlock Holmes fikrinin nasıl doğduğundan ve geliştiğinden, bunun üzerine nasıl tepkiler aldığından dem vuruyor. Daha da önenmlisi, o dönem için artık Sherlock Holmes hikayeleri yazmaya devam edip etmeyeceğini açıklıyor.
İkinci olarak ise, aslında pek çoğumuzun şu an için bilmediği, ama o dönem için önemli görünen bir meseleye değiniyor: Psişik inancına! Evet, ilginçtir ki, Sherlock Holmes hikayelerindeki akıl dolu çıkarımları ile bildiğimiz ve aslında doktor olan Arthur Conan Doyle, psişik güçlere fazlasıyla inanmakta, hatta bunu yaymaya, insanlara aktarmaya uğraşmaktadır. Bunun içinde ölülerle konuşmaktan tutun, perilere, öte dünyadan mesajlar almaktan büyücülüğe dek pek çok şey var. Hatta birincil bir kaynaktan doğrulamamakla birlikte, Houdini ile olan derin arkadaşlığı da Doyle’un bu psişik inançları yüzünden bozulmuş. Şöyle ki, ünlü illüzyonist Houdini, yaptıklarının sadece birer illüzyon olduğunu, büyü veya sihir olmadığını söylemesine rağmen, Doyle ona asla inanmamış ve bu sebeple tartışarak arkadaşlıklarını bitirmek durumunda kalmışlar.
Çeviri: Ümid Gurbanov
Twitter: http://twitter.com/umidgurbanov
Blog: http://birnevidipnot.blogspot.com
Facebook: https://www.facebook.com/birnevidipnot
Vimeo: https://vimeo.com/umidgurbanov