Bir Roman Bir Film – Cemil Kavukçu

Her seferinde iyi niyetle başladığım, ama hep sıkılıp yarım bıraktığım işlerden biri de kitaplığımı düzenlemektir. Aradığımı bulamadığım çok olur. Bazen de unutulmuş, yıllardır okunacağı günü bekleyen bir kitap çıkıverir karşıma. Günlerdir kafamı kurcalayan, raflarda olduğunu çok iyi bildiğim bir kitabı ararken Giuseppe Tomasi Di Lampedusa?nın Leopar romanıyla karşılaştım. Unutmuşum. Üstelik, çevirmeni Semin Sayıt 1999 yılının kasım ayında imzalamış kitabı. Anımsadım,İstanbul?da TÜYAP Kitap Fuarında Erdal Öz tanıştırmıştı Semin Sayıt?la. Hâlâ okumamış olduğum için utandım. Bazı kitapların da böyle bir yazgısı vardı, on dört yıl sabırla onu elime alacağım günü beklemiş.

?Her şeyin olduğu gibi kalmasını istiyorsak, her şeyi değiştirmeliyiz.?
Romanın başına konmuş bu cümle, içinden bir alıntı ve neden öne çıkarıldığı da kitap bittikten sonra anlaşılıyor. Leopar?da, İtalya?da siyasal, toplumsal değişimin aristokrat sınıf üzerindeki etkisi anlatılırken, yazarın inceliklerle ördüğü dili; yer yer bıyık altından gülümseten alaycılığı ve görüntüye dönüşen zengin betimlemeleriyle daha da güçleniyor. Bana Walser?in biçemini anımsattı. Gezinti?yi ve Tanner Kardeşler?i okurken de benzer duyguları hissetmiştim. Leopar?ı bu kadar geç okuduğum içinse başka biçimde cezalandırıldım. Çünkü roman Lucsino Visconti tarafından beyaz perdeye aktarılmıştı. Filmi izlememin üzerinden uzun yıllar geçse de oyuncular gözümün önündeydi. Böylece romanın baş karakteri Prens Don Fabrizio?yu, yeğeni Tancredi?yi ve güzeller güzeli Angelica?yı yazarın bana verdiği ipuçlarıyla tasarlama olanağım da kalmamıştı. İster istemez Burt Lancaster, Alain Delon, Claudia Cardinale çıkıyordu karşıma. Romanı bitirdikten sonra filmi yeniden izleme gereksinimi duydum.

Visconti, romandan çok iyi bir sinema filmi çıkarmış, ancak Giuseppe Tomasi?nin dille kurduğu dünya görüntüye dönüştüğünde ruhunu da yitirmiş. Aslında edebiyat-sinema uyarlamalarında kaçınılmaz bir son bu. Visconti yapıta olabildiğince sadık kalmaya özen göstermiş, hatta diyalogları neredeyse bire bir vermiş olsa da romanın uzağına düşmekten kurtulamamış. Leopar?ın en çarpıcı bölümlerinden biri Prens Don Fabrizio ile genç Angelica?nın dansıdır. Döne döne dans ederlerken zaman da geriye doğru gider ve yaşlı prens her adımda gençleşir. Filmdeki dans sahnesinde ise bunu hissetmek mümkün değildir. Romanın son bölümünü de filmin dışında bırakmış Visconti. Don Fabrizio?nun köpeği Bendico?yu girişte tanırız ve roman boyunca izleriz onu. Finalde karşımıza bambaşka bir biçimde çıkan ve sembolik varlığıyla da romana son noktayı koyan Bendico?nun hüzünlü vedasını filmde bulamayız. Visconti?nin Leopar?ı sinema tarihine geçmiş önemli bir yapıttır. Görüntünün diliyle etkileyici bir hikâye anlatır yönetmen ama hikâyenin kendisi sözcüklerin büyülü görkemiyle görüntünün yetemediği alanlara sızar. Karakterlerin iç dünyalarında kopan fırtınalar, onları anlatan kişinin incelikli değerlendirmeleri aktarılmaya çalışılsa da eksik kalmıştır. Eseri tanıyıp tadına varmak için ancak kitabı okumak gerekir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir