Bir yazarın hayvanlarına da bakarım ben. Hayvandan geçmek, hayvandan yazmak, hayvandan süzülmek diye bir şey var sonuçta. Bir yandan hayvandan çıka çıka insana varmak, bir yandan da insandan döne döne hayvana çıkmak var. Hayvansız kalmışsa bir şair, bir öykücü, bir romancı bir tiyatro yazarı sadece soyutlama kuraklığına sıkışmaz, yaratıcılığının imkânlarını da yitirir gözümde. Nerdeyse hayvanların kadar yazarsın diyeceğim. Hatta biraz ileri gidip her yazarda uyuyan hayvana değineceğim, onları da kaplan, deve, kartal, bülbül diye ayıracağım.

Hatırlayalım, Kelile ve Dimne?den Vittorini?nin Fil?ine kadar hayvanlar konuşur kitaplıklarımızda. Cemal Süreya Kurt?u yazmasaydı yine ironiye şapka çıkartırdı ama o dili kaç yerinden dişlemiştir bu vesileyle. Hz. Ali?yi ister Düldül ile düşünelim ister aslan suretinde hayal edelim değişmez. Böylesi bir şey vardır neticede. Boşuna değil, ülke bayrakları hayvan figürleriyle dolu. Tarih biraz da hayvanlarındır. Ve insan neredeyse hayvanların toplamı olduğu halde hayvanlardan kurtulma savaşı da verir. Hz. İbrahim?in dört kuşu her zaman yorumlanmıştır bizde. Tasavvuf da hayvanlar diliyle okunmaya çok müsait. Hacı Bektaş-ı Veli kaç geyiktir gözlerinde kalbiyle dolaşan! Mantık-ut Tayr ise başlı başına semboller uçuşu.

Koklamak…
Boşuna değil şairin de düşünürün de hayvana eğilmesi. Onu düşlemesi. Elias Canetti?nin hayvanları da bu bakışın serpintileriyle dolu. İnsanın ?okumayı öğrendiği ilk yazının hayvan izleri? olduğunu düşünen bir yazarla baş başayız. İz sürmeyi ritimle bağdaştırır o. Hayvanların da kendilerine özgü yürüyüşleri vardır. Onların ritimleri, insanlarınkinden daha zengin ve daha belirgin olagelmiştir. İz sürmek, yazarın da öğrendiği bir ilk bilgidir bu açıdan. Koklamak da dahil buna.

Madem ki ?ne zaman bir hayvana dikkatlice baksanız, içinde bir insan olduğu ve sizinle dalga geçtiği hissine kapılırsınız? düşüncesini ileri sürmekle magazin ve popüler hayvan romantizminin dışında durur Canetti. ?İngiltere?de övgü sözcükleri insanın yüzüne söylenmiyor; onun yerine insanlar köpek besliyor? diyerek de aktüaliteyi eleştirir. O, insanın hayvanı tanımlamasına da itiraz etmektedir. Fakat asıl dilin hayvanlar aracılığıyla aldığı mesafeye eğilmektedir. ?Dil, tamamıyla hor görülen canlılarla doludur ve dile hayat veren bu canlılardır.? İnsan adlandırır ve hükmeder. Ama yine de şiirin dokunuşu olmadan bu kara dili de aşmak mümkün olmaz. Ki ?bir kaplanın ne olduğunu gerçekten ancak Blake?in şiirinden beri biliyoruz?dur. Hatta dinsel, teolojik bir alana çeker bir yandan tartışmayı; ?peki hayvanların ilk günahı nedir? Neden ölüm gibi bir acıyı çekerler?? sorusunu geliştirir. Zarifçe ve şiirin eldivenleriyle dokunur hayvanlara. ?İpekböceği, Çin yazısının, kendisinden bile daha derin bir ifadesi? cümlesi unutulur cinsten değildir.

Her insanın içinde Yunus peygamberden bir iz mutlaka vardır ve her anlatı kendi inanç bağlamı içinde farklı yorumlara kavuşur. Burada önemli olan imge ve mitin yoruma sonsuz elverişli olmasıdır. Zaten, Canetti?nin zihni hayvanla bir yere bağlanmaktan çok onu bir yere bağlamak yönünde işler. Bugün yeryüzünde yaşamakta olan eski ve modern kültürler sonuçta bir hayvan mitine bağlanırlar. Ayı başka bir iklimde durur kanguru başka. Böyle olmakla birlikte egemen insanın zalimliği hep eleştirilir notlar boyunca. ?Dünyaya tarihsel olarak bakma alışkanlığından kurtulabilmek için çok şey verirdim? demekle kalmaz sözü daha ileri taşır; ?en güzel insan heykeli, onu üstünden atmış bir at olurdu? der.

Elias Canetti?nin hayvanları, hayvanlardan çok insanları düşünmek ve aklı ?kırlangıç avlayan alabalıklar? gibi çalışan bir kalemin ?izini sürmek? açısından okumaya değer bir kitap.

Ömer Erdem
(12.01.2014, http://kitap.radikal.com.tr/)

HAYVANLAR ÜZERİNE
Elias Canetti
Çeviren: Levent Koncu
Sel Yayıncılık
2014, 116 sayfa

Previous Story

Roberto Bolaño’dan “Tılsım” – Ali Bulunmaz

Next Story

Alice Harikalar Diyarında ve Aynadan İçeri: Masal mı Kara Mizah mı? – Zerrin Yılmaz

Latest from Denemeler

Orwellvari Bir Cehennem – Ulus Baker

Çağımız, kitleler karşısında duyulan bir korku içinde. Bu korku bir taraftan devletçi bir mutlakçılığın imgelerini, öte yandan kamu vicdanının elektronik bir denetimini de birleştirmekten

İnsan ve Dans – Sevcan Atak

İnsan kendi bilincine vardıktan sonra kendini var etme ve öz savunma mekanizması olarak toplumsallığını oluşturmuştur. Bir yandan doğadan, doğanın bağrından geldiği için onu taklit
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ