Kategori: Carl Gustav Jung

Bireylerin hayatlarında kaçınılmaz olarak karşılaştıkları zorlu, karanlık ve rahatsız edici deneyimler, durumlar veya psikolojik haller

“Bataklık” (swampland) terimi, James Hollis’in “Hayatın İkinci Yarısında Anlam Bulmak” adlı kitabında, bireylerin hayatlarında kaçınılmaz olarak karşılaştıkları zorlu, karanlık ve rahatsız edici deneyimler, durumlar veya psikolojik halleri ifade etmek için kullanılan bir metafordur. Bu terim, “ruh bataklıkları” olarak da geçebilir ve kaderin, şansın ve kendi psişemizin bizi sürüklediği “karanlık yerler”

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bataklık Ziyaretleri (Swampland Visitations)

“Finding Meaning in the Second Half of Life” kitabındaki son bölümde hayatın ikinci yarısında karşılaşılan zorlukları, içsel çatışmaları ve ruhsal büyüme arayışını derinlemesine inceliyor. Özellikle bireyin kendi kaderi, bilinçdışı etkiler ve anlam arayışı arasındaki diyalogu vurguluyor. Bu bölüm, çağdaş kültürdeki “ilerleme” fantezisini sorgulayarak başlıyor ve iyi sağlık, gençlik imajı ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ruhun Şifası (The Healing of the Soul)

Ruhun iyileşmesini, hayatın ikinci yarısında kişisel bir yeniden yaratım ve anlam bulma süreci olarak ele alıyor. Yazar W.B. Yeats’in “Kendimi yeniden yaratıyorum” sözüyle başlayarak, ruhsal iyileşmenin modern çağda giderek zorlaştığını ve kolektif kültürel etkilerden arınarak kendi içsel hakikatimize dönme gerekliliğini vurguluyor . Modern İnsanın Durumu: Kendini Sorgulama ve Ruhsal İyileşme

OKUMAK İÇİN TIKLA

James Hollis’in “İyi İnsanlar Neden Kötü Şeyler Yapar” kitabında geçen, Gölge Çalışması için yansıtıcı sorular,

James Hollis’in “İyi İnsanlar Neden Kötü Şeyler Yapar” kitabında, Gölge Çalışması için yansıtıcı sorular, bireylerin kendi bilinçdışı materyalleriyle yüzleşmeleri, kendilerini daha derinlemesine anlamaları ve böylece daha bütüncül bir yaşam sürmeleri için tasarlanmış kritik bir araçtır. Bu sorular, bilinçli egonun rahatlık alanının dışına çıkarak ruhun derinliklerindeki “karanlık yerlere” inme ve orada

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jung’un Kara Kitapları: Bilinçdışına Doğru Bir Yolculuk

Carl Gustav Jung’un “Kara Kitaplar”ı (The Black Books), modern psikoloji tarihinin en gizemli ve büyüleyici metinlerinden biridir. 1913 ile 1932 yılları arasında tuttuğu yedi özel günlükten oluşan bu koleksiyon, uzun yıllar boyunca gizli kalmış ve sadece yakın çevresi tarafından biliniyordu. Ancak 2020 yılında Philemon Vakfı ve W. W. Norton &

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sistem, insanları neden sürekli yanlış bilgilendirir ve “kişisel sorunları” gerçek politik bağlamından kopararak mistifiye eder ?

Gündelik hayatımızda karşılaştığımız zorluklar, sıklıkla kişisel başarısızlıklar, psikolojik dengesizlikler veya bireysel eksiklikler olarak çerçevelenir. “Kendini gerçekleştirme”, “içsel yolculuk” ve “kişisel gelişim” gibi terimler, modern çağın popüler arayışlarıdır. Ancak radikal psikiyatrist David Cooper, 1978 tarihli “Çılgınlığın Dili” adlı kitabında bu algıyı kökten reddeder. Cooper’ın esas tezi, hepimizin hayatına dokunan bir gerçeği

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Sen ruhunda gereksinim duyduğun şeyin kölesisin.”

C.G.Jung, Kırmızı kitap, s.195 Jung’un bakış açısından “ruhta gereksinim duyulan şey” çoğu zaman yüzeyde gördüğümüz ihtiyaçlardan farklıdır; daha derinde, bilinçdışının sesine, eksik kalan bütünlüğe, gölgede kalan yanlara dair bir açlıktır. Bu, kişiden kişiye değişir ama birkaç ana başlıkta şöyle örneklendirilebilir: Jung’un uyarısı burada şu: Bu gereksinim, eğer farkında olunmazsa, bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hayatın İkinci Yarısı : James Hollis’in Jungiyen Psikolojiye Dair Temel Savları

James Hollis’in temel savları, büyük ölçüde Carl Jung’un analitik psikolojisi üzerine inşa edilmiştir ve özellikle yaşamın orta yaş ve sonrası dönemine, yani “hayatın ikinci yarısı”na odaklanmaktadır. Yazara göre, bu dönem bireyin ruhsal gelişiminde kritik bir dönüşüm ve derinleşme fırsatı sunar. İşte yazarın Jungcu psikoloji açısından temel savları: Özetle, Hollis’in Jungcu

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kendilik (Self)”, “Benlik (Ego)”, “Gölge (Shadow)” ve “Persona” Ne Olduğuna Dair Bazı Görüşler

James Hollis, derinlik psikolojisi perspektifinden insan ruhunun karmaşık yapısını açıklarken, Carl Jung’un bu temel kavramlarını sıkça kullanır ve okuyucuya anlaşılır bir dille sunar. Bu kavramlar, bireyin kendini, ilişkilerini ve yaşamdaki yolculuğunu anlaması için kritik öneme sahiptir. 1. Kendilik (Self) James Hollis, “Kendilik” (Self) kavramını, Carl Jung’un metaforunu kullanarak “doğuştan gelen,

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Jung Analisti mi Olmak İstiyorsun, Yoksa Ruhuna Bir Meslek mi Arıyorsun?”

Son zamanlarda danışanlarımdan biri, elinde Jung’un bir kitabıyla, gözleri parlayarak şöyle dedi:“Jung analisti olmak istiyorum.” Henüz kendi kişisel analiz sürecine adım atmamıştı, ne bir içgörü defteri vardı ne de gölgeleriyle tanışmıştı. Ama içindeki bir ses, bu yola çağırıyordu. Ve ben, o an duraksadım. Bu istek gerçekten bir meslek seçimi miydi,

OKUMAK İÇİN TIKLA

“İçsel çelişki barındırmayan bir yaşam sadece yarım bir yaşamdır” ne demektir ?

“İçsel çelişki barındırmayan bir yaşamın sadece yarım bir yaşam” ifadesi, Carl Jung’un derinlik psikolojisinden beslenen ve James Hollis’in “Hayatın İkinci Yarısında Anlam Bulmak” adlı eserinde vurgulanan merkezi bir fikirdir. Bu ifade, bir hayatın içsel çatışmalar ve zıtlıklar olmadan tam ve anlamlı olamayacağı anlayışını temel alır. Bu konsepti açıklayalım ve genişletelim:

OKUMAK İÇİN TIKLA

Could Nietzsche’s “Ubermensch” and Jung’s “united human” be the same person?

Friedrich Nietzsche’s concept of the “Ubermensch” and Carl Gustav Jung’s concept of the “individuated individual” share some similarities, but they have fundamentally different philosophical and psychological foundations. Let’s compare the two concepts and examine in detail whether they can be the same person. Nietzsche’s “Ubermensch” plays a central role in

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nietzsche’nin “üstinsan”ı ile Jung’un “bireyleşmiş insanı” aynı kişi olabilir mi?

Friedrich Nietzsche’nin “üstinsan” (Übermensch) kavramı ile Carl Gustav Jung’un “bireyleşmiş insan” (individuated individual) kavramı, bazı benzerlikler taşısa da, temelde farklı felsefi ve psikolojik arka planlara sahiptir. İki kavramı karşılaştırarak aynı kişi olup olamayacaklarını detaylıca inceleyelim. 1. Nietzsche’nin Üstinsan (Übermensch) Kavramı Nietzsche’nin üstinsanı, Böyle Buyurdu Zerdüşt eserinde merkezi bir role sahiptir. Üstinsan, mevcut

OKUMAK İÇİN TIKLA

Roman Kahramanlarının Kimlik İnşası ve Jung’un Arketipleri Üzerine Bir İnceleme

Kimliğin Derinliklerindeki Çatışma Carl Gustav Jung’un analitik psikoloji çerçevesinde geliştirdiği arketipler, insan bilincinin ve bilinçdışının evrensel sembollerini ifade eder. Bu bağlamda, gölge arketipi, bireyin bastırılmış yönlerini, gizli arzularını ve toplumsal olarak kabul edilemez bulduğu özelliklerini temsil eder. Charlotte Brontë’nin Jane Eyre adlı eserinde Jane’in, Robert Louis Stevenson’ın Dr. Jekyll ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dar Ayakkabılarla Yaşlanmak: Ruhsal Genişlemeye Direnmenin Bedeli

Carl Gustav Jung bir keresinde, belki de kendine has o hınzır gülümsemesiyle şöyle demişti:“Hepimiz bize dar gelen ayakkabılarla yürürüz.” Hayat, her adımda bizi büyümeye çağırırken, çoğumuzun verdiği yanıt, alışıldık olanın konforuna sığınmak oluyor. Ayakkabı dar ama tanıdık. Bastıkça canımızı yakıyor ama bizi biz yapan hatıralarla dolu. Belki de bu yüzden,

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Neler Hissettiğini Bilmek İsterdim” Jungiyen Bir Bakış Mümkün Mü ?

Bu soru, sadece bilişsel bir anlama çabası değil, aynı zamanda Jungiyen psikolojinin derinliklerine işaret eden, görünmez bağlantılar kurma arzusudur. Bu dilek, bilinçdışının kapılarını aralayan, ruhun imgeleriyle ve gölgelerle yüzleşen bir arketipsel yolculuğa dönüşebilir. Göremediğimiz Duygu Dünyası: Gölge, Persona ve Bireysel Dönüşüm Her insan, dünyayı kendi bilinci, kişisel bilinçdışı ve kolektif bilinçdışının lensinden

OKUMAK İÇİN TIKLA

VII Sermones ad Mortuos – (Ölülere Yedi Vaaz)

CG Jung, 1916 Basilides’in İskenderiye’den Ölüler İçin Yedi Vaazı: Varlık, Tanrı ve İnsan Üzerine Gnostik Bir Derinleşme Ölülere Yedi Vaaz ( : Septem Sermones ad Mortuos ), Doğu ile Batı’nın buluştuğu şehir olan İskenderiye’li Basilides tarafından kaleme alınan ve 1916 yılında Ölülere Yedi Vaaz başlığı altında Jung tarafından özel olarak yayınlanan yedi mistik veya “Gnostik” metinden

OKUMAK İÇİN TIKLA

Analitik Psikolojide İmgenin Dansı: Sembolik, Doğrudan ve Postmodern Bilinç

Analitik psikolojinin kurucusu Carl Jung için imgeler, insan psişesinin derinliklerine açılan kapılardır. Genellikle sembolik anlamlarıyla ele alınan bu imgeler, bilinçdışının mesajlarını bilince taşıyan aracılardır. Ancak Jung, imgelerin yalnızca sembolik yollarla değil, aynı zamanda doğrudan ve sembolik olmayan şekillerde de ortaya çıkabileceğinin farkındaydı. Bu durum, özellikle senkronistik vizyonlarda ve bazı rüya

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kabul edilmeyen her şey kader olarak karşımıza çıkar.” sözünü kim söylemiştir?

Bu söz, Carl Gustav Jung’a aittir: “Kabul edilmeyen her şey, kader olarak karşımıza çıkar.”(What you resist, persists. / What you do not bring to consciousness appears in your life as fate.) 🧠 Jung’un Bu Sözüyle Ne Demek İstediği: Carl Jung, insanın bilinçdışı tarafından yönlendirildiğini savunur. Ona göre: Örneğin: Bu yüzden

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jung’un ‘persona’sı nedir?

Carl Gustav Jung’un analitik psikolojisinde “persona”, bireyin toplum içinde takındığı sosyal maskeyi temsil eder. Bu kavram, Latince’de “tiyatro maskesi” anlamına gelir ve bireyin gerçek benliğiyle toplumun beklentileri arasındaki arayüz olarak tanımlanabilir. 🧠 Persona Nedir? 🎭 Persona’nın Özellikleri: Özellik Açıklama Toplumsaldır Toplumun kurallarına uyum sağlamak için geliştirilir. Gerçek benliği yansıtmaz Bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA