Kategori: Politik Psikoloji

Platon’un Düzeni ve Deleuze’ün Akışı: Bir Karşıtlık İncelemesi

Platon’un Devlet adlı eserinde ortaya koyduğu ideal toplum tasavvuru ile Gilles Deleuze’ün “köksüz yığın” (rhizome) kavramı, insan toplumu ve düzen anlayışını ele alış biçimleriyle keskin bir karşıtlık sergiler. Platon’un hiyerarşik, sabit ve idealar dünyasına dayalı sistemi, mutlak bir düzen arayışını yansıtırken, Deleuze’ün köksüz yığın modeli, akışkan, merkezsiz ve çoğulcu bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hammurabi Kanunları ve Tevrat: Hukuk, Kimlik ve İlahi Vahiy Üzerine Bir Tartışma

Hammurabi Kanunları ve Yahudi Hukuk Düzeni Hammurabi Kanunları, MÖ 18. yüzyılda Babil Kralı Hammurabi tarafından oluşturulan, tarihin en eski yazılı hukuk sistemlerinden biridir. Bu kanunlar, toplumsal düzeni sağlamak için cezalar ve kurallar belirlerken, Yahudi toplumunun Tevrat’taki ilahi yasalarıyla karşılaştırıldığında farklı bir yaklaşım sunar. Hammurabi Kanunları, seküler bir çerçevede, kralın otoritesine

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hammurabi Kanunları ve Yahudi Sürgün Deneyimi

Hammurabi Kanunlarının Babil Toplumundaki Yeri Hammurabi Kanunları, MÖ 18. yüzyılda Babil kralı Hammurabi tarafından oluşturulan ve toplumsal düzeni sağlamayı amaçlayan bir yasa kodeksiydi. Bu kanunlar, Babil toplumunda adaleti tesis etmek ve sosyal yapıyı düzenlemek için bir çerçeve sunuyordu. Evlilik, ticaret, mülkiyet ve cezai işlemler gibi konuları kapsayan bu yasalar, dönemin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çin Mitolojisi ve Modern Toplum: İktidar, Direniş ve Kültürel Kimlik

Mitolojik Kahramanlar ve Modern Bireyin MücadelesiÇin mitolojisindeki isyankâr figürler, bireyin otorite karşısındaki konumunu simgeler. Sun Wukong (Maymun Kral), Nezha ve hatta bazı halk kahramanları, tanrısal düzene başkaldırarak özgürlük arayışını temsil eder. Ancak bu karakterlerin hikâyeleri genellikle bir uzlaşmayla sonuçlanır—örneğin, Maymun Kral’ın Budist yolculuğa dahil olması gibi. Bu durum, modern Çin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hititlerin Sofrasından Modern Tüketime: Bolluğun Çelişkileri

Bolluğun Töreni Hititlerin yemek ritüelleri, tanrılara adanmış şölenlerle doluydu. Tapınaklarda sunulan etler, tahıllar ve şaraplar, sadece karın doyurmaz, aynı zamanda toplumsal hiyerarşiyi ve ilahi düzeni pekiştirirdi. Bu aşırı bolluk, bir tür kutsal tüketim ayiniydi; tanrıların lütfunu garantilemek için sofralar taşar, artıklar bereketin kanıtı sayılırdı. Ancak bu ritüeller, modern tüketim toplumunun

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kimliğin İnşası ve Ötekinin Sesi: Butler, Spivak ve Beauvoir Arasında Bir Diyalog

Bu metin, Judith Butler’ın cinsiyet performativitesi, Gayatri Chakravorty Spivak’ın ötekini konuşturma çabası ve Simone de Beauvoir’ın “Kadın doğulmaz, kadın olunur” ifadesi arasındaki ilişkiyi ve olası gerilimleri inceliyor. Kimlik, öznellik, temsil ve güç dinamikleri üzerinden bu üç düşünürün fikirleri, tarihsel, toplumsal, dilbilimsel ve etik boyutlarıyla ele alınacak. Metin, bu kavramların birbirini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Karahan Tepe: İnsanlığın Kadim Sahnesi

İlk Taşların Şarkısı Göbeklitepe ve Karahan Tepe, tarihin sessiz tanıkları olarak yükselir; taşlara kazınmış semboller, insanlığın avcı-toplayıcı ruhundan yerleşik düzene geçişinin ilk notalarını fısıldar. Bu yapılar, yaklaşık 12.000 yıl önce, tarımın henüz filizlenmediği bir çağda, insan topluluklarının bir araya gelerek inşa ettiği ilk anıtsal alanlardır. Ancak bu taşlar, yalnızca bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kafka’nın Dava’sı ve Foucault’nun Panoptikonu: Gözetim, İktidar ve Modern Bireyin Kaderi

Franz Kafka’nın Dava adlı eseri, Josef K.’nın belirsiz bir suçlamayla karşı karşıya kalması ve anlaşılmaz bir bürokratik sistemin içinde kayboluşu, modern bireyin varoluşsal çaresizliğini ve iktidarın görünmez ağlarını çarpıcı bir şekilde resmeder. Michel Foucault’nun panoptikon kavramı ve iktidar analizleri, Kafka’nın distopik vizyonunu anlamak için güçlü bir kuramsal çerçeve sunar. Belirsizliğin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mülteci Sorumluluğu: Tarihsel Adaletin Çağrısı

Geçmişin Yükleri Bir toplumun mültecilere karşı sorumluluğu, tarihsel eylemlerinin izleriyle başlar. Sömürgecilik, toprakların talan edilmesi, kültürlerin ezilmesi ve zenginliklerin yağmalanması demekti. Avrupa’nın Afrika ve Asya’daki sömürge maceraları, milyonları yerinden etti, toplumsal yapıları çökertti. Bugün mülteci akınlarının kökeninde, bu tarihsel adaletsizliklerin yankıları var. Bir toplum, geçmişte zenginlik biriktirirken başkalarını yoksullaştırdıysa, o

OKUMAK İÇİN TIKLA

Guernica: Yıkımın Tuvaldeki Yankısı

Pablo Picasso’nun Guernica’sı, modernist sanatın kaos ve parçalanmışlık kavramlarını yeniden şekillendiren bir başyapıttır. 1937’de İspanya İç Savaşı sırasında, Franco’nun emriyle Nazi uçakları tarafından bombalanan Guernica kasabasının trajedisini konu alan bu eser, yalnızca bir savaşın yıkımını değil, aynı zamanda insanlığın evrensel acılarını ve modern dünyanın karmaşasını da resmeder. Geleneksel temsil kuramlarını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Derrida’nın Mirası ve Klinik Psikolojide Hikaye Yazımı

Yazının Arkeolojisi: Derrida’nın Kavramı Jacques Derrida’nın “yazı” kavramı, dilin ve anlamın sabitliğini sorgulayan bir felsefi bıçak gibidir. Yazı, onun gözünde, yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda anlamın sürekli ertelendiği, çoğullaştığı ve çözüldüğü bir sahnedir. Logocentrizmi eleştiren Derrida, sözün üstünlüğünü değil, yazının akışkanlığını yüceltir; çünkü yazı, bireyin kendi varoluşsal anlatısını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kapitalizmin Duygusal ve İdeolojik Kıyımları

Duyguların Tutsak Edilişi Kapitalizm, insan ruhunun en saf damarlarından biri olan duyguları bir üretim bandına çevirir. Martha Nussbaum’un “duygusal akıl” kavramı, duyguların yalnızca içsel tepkiler olmadığını, aynı zamanda ahlaki yargılarımızın ve toplumsal bağlarımızın temelini oluşturduğunu savunur. Ancak kapitalizm, bu duygusal aklı bir meta haline getirir. Reklamlar, tüketim kültürü ve sosyal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nietzsche’nin Tragedyası: Aile, Birey ve Terapötik Estetik

Tragedyaya Nietzscheci Yaklaşım Nietzsche’nin tragedyaya olan ilgisi, insan varoluşunun kaotik ve çatışmalı doğasını kucaklayan bir estetik çerçeve sunar. Ona göre tragedya, yalnızca bir sanat formu değil, aynı zamanda insan ruhunun en derin çelişkilerini sahneye taşıyan bir yaşam felsefesidir. Doğuşu Tragedyanın adlı eserinde, Apolloncu düzen ile Dionysosçu coşku arasındaki gerilim, bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anadolu’nun Kadim Nefesi: Yunan Mitolojisinin Kökenlerinde Bir Sorgulama

Yunan mitolojisi, Batı kültürünün temel taşlarından biri olarak, genellikle özgünlük ve yaratıcılıkla özdeşleştirilir. Ancak bu anlatı, Anadolu’nun Hatti, Hitit, Luvi ve Frigya gibi kadim uygarlıklarının derin etkilerini göz ardı ederek eksik bir tablo çizer. Mitlerin kökenine dair sorgulamalar, yalnızca tarihsel ve antropolojik bir merakı değil, aynı zamanda kültürel egemenlik, kimlik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gerçekliğin Çözülüşü: Neo ile Tyler Durden’ın Başkaldırıları

Jean Baudrillard’ın “simülakr” kavramı, gerçekliğin kopyalarla yer değiştirdiği bir dünyayı işaret eder. Gerçeklik, artık kendi özerk varlığını yitirmiş, onun yerine geçen işaretler ve imgeler tarafından ele geçirilmiştir. “Gerçeklik illüzyonu” ise bu kopyaların, aslından daha gerçekmiş gibi algılanmasıdır. Bu bağlamda, Matrix’teki Neo ve Fight Club’taki Tyler Durden, modern insanın bu sahte

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sinema: Mitoloji Yaratıcısı mı, İdeolojik Aygıt mı?

Sinema ve Kolektif Bilinçdışının Görselleşmesi Sinema, insan ruhunun derinliklerine uzanan bir ayna mı, yoksa toplumu şekillendiren bir projektör mü? Carl Gustav Jung’un kolektif bilinçdışı kavramı, insanlığın ortak arketiplerini, mitlerini ve sembollerini barındıran evrensel bir zihin havuzu olarak tanımlanır. Sinema, bu arketipleri görselleştirme gücüne sahiptir; kahramanların yolculukları, kurtarıcı figürler, kaos ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Evita’nın Sanatsal Temsili: Latin Amerika’nın İdeallerle Çatışan İkonu

Evita, yani Eva Perón, Latin Amerika tarihinde yalnızca bir politik figür değil, aynı zamanda sanat ve kültürde derin izler bırakan bir semboldür. Onun Latin Amerika sanatındaki temsili, adalet arayışından kişisel mitolojilere, halk birliği idealinden otoriter lider kültüne kadar geniş bir anlam yelpazesini kapsar. Bu metin, Evita’nın sanatsal temsillerini, onun Latin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anadolu’nun İlk Yerleşimleri ve Mezopotamya ile Kesişen Kökler

Taşların Anlatısı Göbeklitepe ve Karahantepe, Anadolu’nun bilinen en eski yerleşimlerinden, insanlığın anlam arayışının taşlara kazındığı yerler. MÖ 9600-7000 aralığında yükselen bu yapılar, tapınak mı, toplanma alanı mı, yoksa başka bir şey mi sorusunu doğuruyor. Çatalhöyük’ün (MÖ 7500-5700) anıtsal yapılarının olmaması, hiyerarşinin ve dinin ayrışmadığı bir toplumu mu işaret ediyor? Yoksa

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Karahan Tepe: İnsanlığın Büyük Dönüşümünün Eşiğinde

Anıtsal Başlangıçlar: Taşların Anlattığı Hikâye Göbeklitepe ve Karahan Tepe, insanlığın avcı-toplayıcı geçmişten tarım toplumuna geçişinin sessiz tanıklarıdır. Bu anıtsal yapılar, yalnızca taş ve emekle değil, aynı zamanda insan bilincinin derin bir dönüşümüyle inşa edilmiştir. T biçimli sütunlar, hayvan figürleri ve soyut semboller, bir topluluğun sadece yiyecek arayışından ibaret olmadığını, aynı

OKUMAK İÇİN TIKLA

İskitler ve Amazonlar: Özgürlük ve Güç

Antik çağların mitolojik anlatıları, insanlığın kolektif bilincinde hem tarihsel hem de düşsel bir ayna tutar. İskitler ve Amazonlar arasındaki mitolojik etkileşimler, yalnızca savaşçı ruhun ve toplumsal cinsiyet dinamiklerinin değil, aynı zamanda Orta Asya ve Yakın Doğu mitolojilerinin kesişim noktalarının da bir yansımasıdır. Savaşçı Ruhun Ortak Dili İskitler ve Amazonlar, göçebe

OKUMAK İÇİN TIKLA