Ecce Homo (İşte İnsan) / Kişi Nasıl Kendisi Olur – Friedrich Wilhelm Nietzsche

Friedrich Wilhelm Nietzsche, kendini anlatma ihtiyacını niçin hissettiğini kitabın önsözünde şu şekilde belirtiyor;
“Bu yakında insanlığın karşısına, şimdiye dek ona yöneltilmiş en çetin istekle çıkacağımı gözönüne alarak önce kim olduğmu söylemeyi gerekli buluyorum. Aslında bilinmeliydi bu: ‘Kimliğimi saklamış’ değilim çünkü. Ama ödevimin büyüklüğü ile çağdaşlarımın küçüklüğü arasındaki oransızlık şuradan belli ki, beni işitmediler, görmediler bile.”
Batı’nın ve Hıristiyanlığın geleneksel din, ahlak ve felsefe anlayışına en kökten eleştirileri yönelten, kendine özgü “ateşli” bir üslupla ortaya koyduğu düşünceleriyle modern Batı düşüncesinin en etkili düşünürlerinden biri olan ve etkisini günümüze değin sürdüren Alman filozof ve şair Friedrich Wilhelm Nietzsche, üretkenliğinin sonunu yaşadığı 1888 yılında, Der Wille zur Macht (Güç İstemi) adını vermeyi düşündüğü tek büyük yapıt projesinden vazgeçerek bir dizi “yükte hafif, pahada ağır” kitap yazmıştı. Küçük oylumlu ama yoğun içerikli bu kitapların arasında, o güne kadar yazdığı yapıtları aracılığıyla özyaşamöyküsünü anlattığı ve başlığına vaktiyle İsa Peygamber için kullanılmış olan deyimi aldığı Ecce Homo (İşte İnsan) da bulunuyordu. Bu kitap, Nietzsche’nin ölümünden sonra 1908 yılında yayımlanabildi. Nietzsche’nin ateşli üslubuyla ve “Neden Böyle Bilgeyim?”, “Neden Böyle Akıllıyım?”, “Neden Böyle İyi Kitaplar Yazıyorum?”, “Neden Bir Yazgıyım Ben?” gibi alışılmadık ölçüde özgüvenli ve cüretkâr bölüm başlıkları altında, o güne kadar yazdığı yapıtları aracılığıyla özyaşamöyküsünü anlattığı (tam başlığıyla) Ecce Homo / Kişi Nasıl Kendisi Olur, Türkçede ilk kez 1969’da Can Alkor’un titiz çevirisiyle yayımlanmıştı.

Kitabın Künyesi
Ecce Homo – Ciltli
Friedrich Nietzsche
İş Bankası Yayınları
Çevirmen : Can Alkor
Basım Tarihi : 10 – 2009
Sayfa Sayısı : 120

Okuma Parçası
“Artık çok yorulmuş Renoir’ın atölyesinde yalnız, ruhunu teslim ettiği bu 3 Aralık 1919 gününün çivi gibi bir gecesinde, Amodeo Modigliani (1884-1920), çağdaşlarının çağırdığı adla ‘Livourne’lu küçük Yahudi’, kara kalemle ve uyumlu çizgilerle, güzel bir yaşlı kadının, annesi Eugenie Garsin-Modigliani’nin uzun ve solgun yüzünü çiziyordu. Masanın üstünde, eskizlerin bulunduğu karton kutunun yanında, bir şarap şişesi. Dışarısı, buz tutmuştu. La Grande Chaumiere sokağı, eski anlatılarda ve masallarda söylendiği gibi, kış giysilerini giymişti. Ressam öksürüyordu. Günlük sakalının, bahar çimenleri kadar hızla uzadığını hissediyordu yüzünde. Modigliani, sanki artık bu dünyada değilmiş gibi, anıların ve gölgelerin dünyasına göçmüş gibi sanki, en ufak bir ses çıkarmaksızın, kalemini masaya koydu. Yatağa yaklaştı ve derinden iç çekerek elbiseleriyle yattı. Soluk alışlarının düzenli ve sakin bir hışırtıya dönüştüğü, uykuya gömüldüğü anda, bir yıldız, en parlak olanı, Paris göğünden ayrıldı ve düştü. Renoir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir