Ekmeğin Şarkısı – Taniel Varujan

1915 öncesinde Ermenice edebiyatın en büyük şairlerinden biri olan Taniel Varujan, halkının yaşantısını şiir sanatının en yüksek zirvelerine ulaşan eserleriyle anıtlaştırmıştır. 24 Nisan 1915 akşamı İstanbul’daki evinde tutuklandığında polis tarafından el konulan evrakı arasında yer alan ve maceralı bir şekilde kurtarıldıktan sonra ancak 1921’de yayımlanabilen Հացին երգը (Hatsin yerkı – Ekmeğin Şarkısı), onun köy yaşamını lirik bir üslupla ölümsüzleştiren şiirlerinden oluşan destansı eseridir. Dizeleriyle Anadolu’da yaşayan Ermeni çiftçiye, köylüye, rençbere, sadece insana değil, hayvanlara, iş aletlerine, bir çiğ damlasına dahi can ve ruh veren Varujan, hayatı her gün yeniden yaratanların ve onların yaşam kaynağı ekmeğin şarkısını daha önce hiç söylenmemiş ve daha sonra hiç söylenmeyecek bir şekilde söyler Ekmeğin Şarkısı’nda. Türkçede ilk kez Ohannes Şaşkal’ın büyük emek eseri ustalıklı çevirisiyle yayımlanacak olan Ekmeğin Şarkısı, Aras Yayıncılık tarafından aynı zamanda Ermenice olarak da, 1921’deki yayımın tıpkıbasımı olarak sunulacak okura.

“Taniel Varujan’ın düşü/ideali/şarkısı, hayatın çıkmaza girdiği yerde zuhur eden “yaşama gücü”ydü; sınıfsal, toplumsal, etnik (ulusal) baskı ve zulümlerle biçimlenen o insanlık dışı gerçeklikten kopmanın değil, ona rağmen hayatta kalmanın sanatsal ifadesiydi belki de.

Varujan, toprağın, havanın, güneşin, yağmurun, suyun; tohumun, fidanın; tarım aletlerinin; öküzün, eşeğin; kurdun, kuşun, yılanın, köstebeğin, börtü böceğin; insanın; insan ve hayvan emeğinin barışık, ahenkli ve cömert birlikteliğinin; velhasıl, topyekûn doğanın ve alın terinin kirlenmemiş, saf ve temiz şarkısını söylemek istiyordu.

Ekmek’i, onu meydana getiren bütün yaratıcı (hatta tüketici) bileşenlerle ve bu bileşenlerin katkıda bulunduğu –tarımsal, toplumsal, geleneksel… vb– organik süreçlerle bir bütün olarak kutsamak; bir tarımsal ürün bağlamında, onu süreklilik zincirinden kopartmadan yüzyıllar boyu besleyip büyüten kültürel, etik silsileyle birlikte hayata geçiren ve hayatın neredeyse bütününe yayılan o candan coşkuyu kutsamak istiyordu.” OHANNES ŞAŞKAL


Taniel Varujan
1884’te Sivas’ın Pırknik köyünde doğdu. Yaşadığı dönemin en önemli Ermeni şairlerinden biri olarak büyük iz bıraktı. Sivas, İstanbul, Venedik ve Gent şehirlerinde öğrenim gördü. Öğretmenlik ve okul müdürlüğü yaptı. İlk kitabının yayımlandığı 1904’ten katledildiği 1915’e kadar verdiği eserler Ermenice şiir sanatının zirvelerinden kabul edilir. 24 Nisan 1915’te İstanbul Pangaltı’daki evinden tutuklandıktan sonra aynı yılın ağustos ayı sonlarında Çankırı yakınlarındaki Tüney köyü yakınlarında katledilmiştir.


BASINDAN

Yazar: Enver Topaloğlu
Başlık: Şair Taniel Varujan ve ‘Ekmeğin Şarkısı’
Yayın: Gazete Duvar
Tarih: 04.05.2019

24 Nisan 1915’te tutuklanan ve sonrasında katledilen Ermeni şair Tanilen Varujan, “Ekmeğin Şarkısı”nda, temel üretim aracı olan toprağa bağlı köy yaşantısını son derece ayrıntılı, canlı ve tutkulu bir dille şiire dönüştürmüş. “Ekmeğin Şarkısı” pekâla “emeğin şiirleri”, “halkın ekmeği” gibi anlamlar üreterek de okunabiliyor…

Zamanın acılara iyi geldiği söylenir ama… “Bazı acıların”, “bazı yaraların” kaynağında işlenmiş “insanlık suçu” varsa ve hesabı sorulmamışsa, yüzleşmek ve barışmak mümkün olmamışsa acılı, yaslı, yaralı mağdur için geçen zamanın hiçbir önemi yoktur. O nedenle bu söz, “bazı acılar”, “bazı yaralar” için hükümsüzdür. Ayrıca yok sayılarak ne acıların unutulduğu görülmüştür ne de yaraların iyileştiği…

Aras Yayınları, Ohannes Şaşkal çevirisiyle Ermeni şair Taniel Varujan’ın son şiir kitabını Türkçe şiir okurlarıyla buluşturdu.

“Ekmeğin Şarkısı” adını taşıyan ve Türkçede ilk kez yayımlanan kitabın, şairin anadilinde ilk baskısı 1921 yılında İstanbul’da yapılmış. Kitabın 1921’deki yayımlanışı da 1915’te hunharca katledilen şairin yaşamöyküsünün önemli bir parçasını oluşturur.

Yaşadığı dönemin ve sonrasının en çok sevilen Ermeni şairlerinden biri olan Taniel Varujan, 20 Nisan 1884’te Sivas’ın Pırknik (şimdiki adıyla Hafik) nahiyesi yakınlarında Çayboyu köyünde doğar. Varujan, öğrenimini İstanbul’da ve yurtdışında çeşitli şehirlerde tamamladıktan sonra, doğduğu köye geri döner. Siyaset bilimi, edebiyat, felsefe ve ekonomi öğrenimi gören Taniel Varujan’ın, ilk şiir kitabı “Sarsurner” (Ürperişler), 1906’da Venedik’te yayımlanır. İkinci kitabı Paris’te “Çartı” (Kırım) adıyla 1908’de çıkar. Aynı yıl İstanbul’da “Tseğin sirdi” (Kavmin Yüreği) adlı kitabı yayımlanır.

Taniel Varujan, 1909’la 1911 yılları arasında Sivas’ta 1911-1912 yılında Tokat’ta öğretmenlik yapar; 1912’de İstanbul’a taşınır ve tutuklanacağı 24 Nisan 1915 akşamına kadar burada yaşar.

Varujan hayattayken yayımlanan son kitabı 1912’de çıkan “Hetanos yerker” (Pagan Şarkılar) olur. Şairin yaşamöyküsü ve şiiriyle ilgili daha geniş bilgi “Ekmeğin Şarkısı”nın girişinde yer alıyor.

Şiirleri Türkçeye çeviren Ohannes Şaşkal “Mezarsız Bir Şairin Yaşamı Kutsayan Coşkusu” başlığıyla kitabın girişindeki yazısında “Ekmeğin Şarkısı”nı ve şairini anlatırken şunları dile getiriyor: “24 Nisan 1915 gecesi Taniel Varujan, İstanbul’da, 235 aydınla birlikte tutuklanıp ölüm yolculuğuna gönderilmeseydi eğer, ‘Ekmeğin Şarkısı’ muhtemelen, onun son kitabı olmayacaktı.” Ama galiba Şaşkal’ın ifadesindeki “muhtemelen” sözcüğü fazla. Çünkü kitap da gösteriyor ki şiir dili, tekniği bir hayli güçlü ve şiire son derece tutkuyla bağlı bir şairin, henüz 31 yaşındayken yazdığı şiirler, “başına bir iş gelmediği” sürece, son şiirler olarak kalmaz.

Taniel Varujan’ın başına “büyük bir iş gelir”. İttihat ve Terakki hükümetinin 1915’te hazırladığı tutuklanacak Ermeni aydınları listesinde onun da adı vardır. 24 Nisan 1915 akşamı tutuklanır. “Ekmeğin Şarkısı”nı oluşturan şiirlerin yer aldığı defter de el konulan evrakı arasındadır.

Varujan, tutuklandıktan dört ay sonra resmi görevliler eşliğinde Çankırı’dan Ayaş’a götürülürken yolda, yanındaki diğer tutuklu Ermeni arkadaşlarıyla birlikte, (aralarında bir başka Ermeni şair Rupen Sevag da vardır) dört kişilik bir çetenin saldırısı sonucunda işkence edilerek katledilir.

Taniel Varujan’ın gözaltına alınırken el konulan evrakı arasında yer alan “Ekmeğin Şarkısı”nı oluşturan şiirlerin bulunduğu defterin, polisin elinden kurtarılıp geri alınışını Ohannes Şaşkal şöyle anlatıyor: “El konan ‘Ekmeğin Şarkısı’ defteri, en nihayet 1919 yılında, şairin eşi Araksi Çubukkâryan’ın ısrarlı çabaları sonucu, zor bela ve belli bir bedel karşılığında, mucize kabilinden ölümün kanlı ellerinden kurtarılmıştır.”

Türkçe olarak yayımlanan “Ekmeğin Şarkısı”nda yirmi dokuz şiir yer alıyor. Kitabın adının da ifade ettiği gibi gerçekten de ekmeğin, ekmek olma sürecinin şarkısı diyebiliriz şiirler için. Şiirlerin Türkçeye çevirisini yapan Ohannes Şaşkal, “şiirsel değerleriyle olduğu kadar yok oluşun eşiğinden hayata dönüşün, bir ‘yeniden doğuş’un simgesel ifadesi olarak da ayrıca kıymetlidir” diyor “Ekmeğin Şarkısı” için.

Şairin ilham perisine seslendiği kitabın ilk şiirinden ve aynı zamanda kitabı başlatan şiirden bir üçlük okuyalım:

Bana öğret! – Taçlandırsın lirimi başaklar
Değil mi ki şimdi, harman yerinde, serin gölgesinde söğüdün
Otururum işte ve ezgilerim can bulmaya başlar.

Yayınevinin tanıtım yazısında da belirtildiği gibi “Ekmeğin Şarkısı” gerçekten de köy yaşamını konu alan şiirlerden oluşan destansı bir eser. “Anadolu’da yaşayan Ermeni çiftçiye, köylüye, rençbere, sadece insana değil, hayvanlara, iş aletlerine, bir çiğ damlasına dahi can ve ruh veren Varujan, hayatı her gün yeniden yaratanların ve onların yaşam kaynağı ekmeğin şarkısını daha önce hiç söylenmemiş ve daha sonra hiç söylenmeyecek bir şekilde” dile getiriyor. Kitabın ikinci şiiri ama “Ekmeğin Şarkısı” sanki asıl “Tarlaların Çağrısı”yla başlıyor gibi. Tarladan sofraya kadar olan üretim aşamaları konu edilen ekmeğin, bir yandan şarkısı söylenirken bir yandan da zaman akıyor ve o akışa mevsimlerin değişimi eşlik ediyor. “Tarlaların Çağrısı” kitapta ekmeğe doğru başlayan yolculuğun aynı zamanda ilk adımı gibi. Şiirden bir bölüm aktaralım:

Dönün koynumuza ey çiftçiler,
Zaten nisan kokuyor sabahlar.
Çözülmüş buzdan dereler çağıldar,
Sıcak bağrımızda şimdiden açıldı nergis.

Aslında kitaba ve şiirlere ilişkin söylenecek hemen her şeyi şiirlerin çevirmeni Ohannes Şaşkal, çok yerinde tespitlerle dile getiriyor. Şaşkal’a kulak verelim:

“Taniel Varujan’ın düşü, ideali, şarkısı hayatın çıkmaza girdiği yerde zuhur eden ‘yaşama gücü’ydü; sınıfsal, toplumsal, etnik, (ulusal) baskı ve zulümlerle biçimlenen o insanlık dışı gerçeklikten kopmanın değil, onlara rağmen hayatta kalmanın sanatsal ifadesiydi belki de”. Şaşkal’ın da belirttiği gibi Varujan, toprağın, havanın, güneşin, yağmurun, suyun, tohumun, fidanın; tarım aletlerinin; öküzün, eşeğin, kurdun, kuşun, yılanın, köstebeğin, börtü böceğin; insanın; insan ve hayvan emeğinin; barışık, ahenkliği ve cömert birlikteliğinin; velhasıl topyekûn doğanın ve alın terinin kirlenmemiş, saf ve temiz şarkısını” söylüyor “Ekmeğin Şarkısı”nda. “Bir Çift Öküz” başlıklı şiirden bir dörtlük okuyalım:

Kuru otla besledim kışın onları –
Sanki mabedin semiz putları.
Yalar böğürlerini yılan misali
Taranmış kıllı kuyrukları.

Ekmeğin bir emek ürünü olarak adeta belgeselini yapar gibi yazılmış şiirler yer alıyor kitapta. Sofraya konulan ekmeğin üretilmesinde rol oynayan tüm üretici güçler ve hatta tüketici bileşenlere şiirlerde bir biçimde yer veriliyor. Örneğin ekmeğin üretiminde o dönem için, saban ve saban sürmek de bir çift öküz gibi son derece önemlidir. “Saban Sürme” başlıklı şiirden iki dörtlük okuyalım:

Dağın ardında henüz çınlamadan köyün çanı,
Tamamen alacakaranlığa gömülecek tepenin yamacı.
Ve geniş agoslar sıra sıra erecek tamama,
Öküzlerin salyasıyla ve akşamın kutsanmış buğusuyla…

Tam o anda, tarlanın ucuna vardığında, irkilip güç bela,
Birden toprağın içinde dile gelir çamurlu saban: Kuşkusuz
Yorgun çiftçi şöyle geçirecek aklından –yarının hasadı adına-
Herhal, altın dolu bir küp takılmış saban demirine, o dakka!

Dinsel inançlara göre ekmek kutsaldır. Hıristiyan öğretisinde ekmeğin kutsallığının ayrı bir yeri vardır. Çünkü İsa “Ekmek benim bedenimdir” demiştir. Tıpkı “Şarap benim kanımdır” dediği gibi. Varujan, kutsal kabul edilen ekmeği, bir de buğday tohumundan ekmek oluncaya kadarki aşamalarda harcanan emek ve çabaya, zorlu üretim sürecine dikkat çekerek kutsar. Aktaracağımız dizeler “Tapan” başlıklı şiirden:

Tapan, çek, kabaları düzelt,
Taneleri toprağa gömüver.
Buğday altındır, tohumsa yakut,
Nemli toprağa karışırsa eğer.

Tapan, genişçe yay kollarını,
Bereketli toprakları kucaklayıver.
Bugünün tohumu: yarının hasadı,
Keseğin altında yiterse eğer.

Şiirler son derece pastoraldir. Şair toprağa inanır, ekmeğe inanır, şaraba inanır. Şair, insana inanır. Aşka inanır. Dünyaya romantizmin yüceltici, kutsayıcı, coşkulu ve hayatı idealize eden penceresinden bakar. Ama ayrıntıyı, yaşantıyı, tüm canlılığıyla da dile getirir. Gözlem gücünü ve tanıklığını tüm yaratıcılığıyla birlikte şiire taşır. Okuyacağımız betikler “Buğday Denizleri” başlıklı şiirden:

Rüzgârlar geçer-
Ve efil efil uyanır buğdaylarm
Sonu gelmez bir titreşim boşanır derinlerinden.
Tepenin o yemyeşil eteklerinden,
Denizler geçer.

Rüzgârlar geçer-
Kanmış suya; öyle fışkırır, kudurur ki ova
Boğacak olur otlayan deveyi oracıkta.
Çalkalan vadinin kucağı sıra
Denizler geçer.

“Ekmeğin Şarkısı” aslında yalnızca ekmeğin şarkısın söylemekle kalmaz. Örneğin Ermeni halkının Anadolu’da çok eski ve köklü bir halk olduğunu, toprağa kuvvetle bağlı yaşadıklarını da yansıtır. Şair buradaydık demiyor. Buradayız diyor. Burada, bu kara toprağın bağrında, yüzlerce yıl kara sabanımızla, tohumlarımızla, alın terimizle, aşkımızla ekmek yaptık ve var olduk diyor. Toprak ve ekmek de bu izlerin en güçlü tanığı olarak gösteriliyor. Şiirleri okurken şairin, toprak aynı zamanda hatıralarımızın sandığıdır ve bizi hâlâ yaşatmaktadır dediğini de duyar gibi oluyoruz.

Şiirlerin biçimsel özelliği genelde dörtlük düzeninde, ancak kitapta iki şiir biçimsel yönden farklılığıyla da dikkat çekiyor. Bu iki şiirden biri “Kır Bekçisi”; dokuz beyitten oluşuyor. Sunacağımız beyit pastoral şiirin tüm özelliklerini yansıtan bu şiirden:

Ezgiler içinde ferah ferah sapa kalkar cümle başaklar
O gazaba gelir fakat, onları çökertip incitecek olursa rüzgâr.

Kitapta yer alan ve beyit biçiminde yazılmış bir diğer şiir olan “Hasat”, nispeten daha uzun. Ondan da birkaç beyit aktaralım:

İşte tırpanlar, kamaşır ağızlarında azgın parıltı,
Gümüş batıp buğdayların içine, altın çıkarlar dışarı

(…)

Kimi rençber ağzına dayayıp testiyi, başı Güneşe doğru
Lıkır lıkır içer, doyasıya; gelinin pınardan getirdiği suyu

Tarlaların sükûnetinde, bir çırçır böceği – mahmur,
Yıldız kaplı Sonsuzluğu şarkısıyla doldurur.

“Ekmeğin Şarkısı” aynı zamanda yabancılaşma karşıtı şiirler toplamı olarak da okunabiliyor. Şiirlerde henüz üreticinin emeğine yabancılaşmadığı bir üretim ve tüketim süreci dile getiriliyor. “Kutsal Demet” başlıklı şiir hasat ayininden bir kesit sunar. Şiirin alınlığındaki “Meryem Ana sofrasına” ibaresi de bunu gösterir:

Tırpanımın altında başları hala çiyli,
Ah, düştüler, aydan biçilmiş ışın gibi,
Hiçbir tarlakuşu gagalayıp bozmamış,
Dizili taneler, eksiksiz inci gibi

Yaralı Oğlunun hacını alarak örnek
Ben ördüm onları ilmek ilmek,
Ki ateşten kutsal kanını onun
Her paskalya agoslarımız içecek.

Umutlarımla ördüm ben, arzularımla ördüm,
Onların içinde tarlanın özsuyu, güneşin ateşi,
Saban demirinin şavkı, kolumun eril gücü; dahası
Onların içinde torunlarımın yakarısı.

“Ekmeğin Şarkısı”nda, modernite öncesinde nasıl bir geleneksel hayat olduğunu ve o hayatın önemli bir bölümünün köylerde sürdüğünü de okuyoruz… Kuramsal bir metnin sayfalarca süren açıklamalarla anlatmaya çalışacağı köye, köylülüğe ait geleneksel üretim araçlarını, üretim ilişkilerini, toplumsal yapıyı şair, şiirin sihirli diliyle “Ekmeğin Şarkısı”nda birkaç dizede ya da betikte dile getiriyor. “Harman Yeri” başlıklı şiirden iki betik paylaşalım:

Rençberlerin şarkısını söylerim, koşmuş
Loğ taşına kendini,
Düzleştirir harman yerini,
Ter içinde kalana dek yırtık gömleği.

Ah ne hoş şey, karışmak benliğinle,
O kutsal emeğe
Bulanmak çarığından saçına dek
Sarı saman çöplerine.

“Ekmeğin Şarkısı”nda, bir zamanlar kendi ekmeğini kendisi üreten köye, geleneksel yaşantı içerisindeki toplumsal yapıya ve o ortamda henüz varlığı ortaya çıkmamış bireyin konumuna da işaret eden, ideallerin, arzuların sergilendiği, düşlerin, imgelerin, benzetmelerin, mecazların tutkulu bahçesinde çiçek açmış dizeler şiirler okuyoruz. Alıntıladığımız betikler “Gün Ortası” adlı şiirden:

Bu o vakittir harman yerinde durduğunda Çalışma
Güneş altında soluk soluğa…
Bütün rençberler uykuda.
Hapsolmuş serin meltem
Uzak mağarada can verir hıçkıra hıçkıra.

Zamanın yüreği kısılıp kalmış ateşten bir ağa
Mecali yok çarpmaya.
Parıldayan sessizlikte
O ne iç çekişler öyle, o ne rüya.
Ya o kokular, sabah derilen kamışlardan yayılır hâlâ

Ormanlar uykuda dağın esmer yamaçlarında,
Gümüş örtü altında.
Süt beyaz bir bulut süzülür gider
Mavilikler içinde, bir başına,
Yumuşak yün tutamlar bırakarak kayanın doruğunda.

Şair Varujan, bugün için geçmiş, geride kalmış bir hayat tarzını sorunsallaştırıyor ve dile getiriyor olsa da şiirlerin, güncelle bir bağ oluşturduğunu söyleyebiliriz. Çünkü şairin dilinin, şiirinin, meselesinin odağında olan ekmek hâlâ en önemli yiyecek ve aynı zamanda güncel bir sorun.

“Ekmeğin Şarkısı”, yayımlanan haliyle bir bütünlük oluşturuyor ama çevirmeninden öğreniyoruz ki aslında kitap şairin tasarladığı ve planladığı biçime göre eksik. Çünkü şairin planında birkaç tamamlayıcı şiir daha yer almaktadır. Ancak Taniel Varujan’ın 24 Nisan 1915 akşamı başlayan gözaltından tutukluluğa, tutukluluktan sürgüne, sonunda hunharca katledilişine uzanan çileli ve kahır dolu yolculuğu, şairin hunharca katledilmesiyle son bulunca, taslakta yer alan “Un”, “Ahır”, “Maya”, “Fırın”, “Memleket Sofrası”, “Ekmeğin Şarkısı” da birer şiir başlığı olarak kalacaktır.

Şiirler söyledikleri kadar söylemediklerine de işaret eden bir dil hareketidir. Okuyucunun dikkatini ifade edilene olduğu kadar sessizlikte, boşlukta, yoklukta olana, söylenmemiş bırakılana, ifade edilemeyene de çeker… Yer aldığı sayfada kalan boşluklar, dizeden dizeye, betikten betiğe, bölümden bölüme geçerken oluşan aralıklar gibi basit biçimsellikler dahi şiirin bir parçasını oluşturur. O nedenle şairin planında yer alan, ama yazılamamış şiirler de okurun duygusunda, düşüncesinde, imgeleminde tamamlanmaya açık duruyor…

Modern Türkçe şiirde, ekmeğin üretim sürecini sorunsallaştıran bu ölçekte bir yapıt, böylesine kapsamlı bir ekmek destanı, bildiğimiz kadarıyla yok. Nüfusun birkaç kuşak öncesine kadar büyük ölçüde köylü ve kırda yaşadığı düşünüldüğünde “Ekmeğin Şarkısı” daha da bir anlam kazanıyor.

Tanilen Varujan, “Ekmeğin Şarkısı”nda, temel üretim aracı olan toprağa bağlı köy yaşantısını son derece ayrıntılı, canlı ve tutkulu bir dille şiire dönüştürmüş.
“Ekmeğin Şarkısı” pekâla “emeğin şiirleri”, “halkın ekmeği” gibi anlamlar üreterek de okunabiliyor…

Şiir okuru olsun olmasın herkese önerilebileceğimiz kitapla ilgili son söz yerine, ey okur diye seslenerek “Ekmeğin Şarkısı”nı okumak için çok neden var dersek sanıyoruz ki mesaj yerine ulaşır.


OKUMA PARÇASI

Mezarsız Bir Şairin
Yaşamı Kutsayan Coşkusu
OHANNES ŞAŞKAL

Yazmaktan çekinmem: Taniel Varujan
lirik şiirimizin en büyük değerlerinden biridir;
en büyüğü değilse eğer!
Hagop Oşagan1
O uğursuz 24 Nisan 1915 gecesinin canavarı, ne İstanbul Ermeni aydınlarının hayatını esirgedi ne de onların yaratıcı uğraşlarını… Yetinmedi, pençelerini Taniel Varujan’ın evraklarına da geçirdi.
Derdest edilen muhtelif el yazmaları (müsveddeler) arasında bulunan ve
henüz hazırlık aşamasındaki Ekmeğin Şarkısı, soykırım ve nefretin resmi görevlileri tarafından müstehzi bir memnuniyetle gasp edildi.
Hesapta olmayan rastlantılar onun kurtarılışına vesile olmasaydı eğer, kayıp
kaçınılmazdı! Sansür heyetinde çalışan kötü şöhretli bir Ermeni’nin anlaşılması güç gönüllülüğüyle, öte yandan gerçekleştirilen belli bir fedakârlık
neticesinde, yazarın şehitliğiyle özel bir kudsiyet kazanan bu yapıtı çekip
geri almayı başarmış oldular.
Belki de Varujan, her zamanki gibi, yüreğinin derininde özel bir ihtimamla
tasarlamış ve sınıflandırmış olduğu bu son çalışmasını tamamlamaya vakit
bulamadı.
Gerçi, Ekmeğin Şarkısı mevcut hâliyle bütünlük teşkil etse de, külliyat, aynı
zamanda birkaç tamamlayıcı şiiri de ihtiva edecekti. Onların başlıklarını
şairin cep defterlerinde belirlenmiş bulduk. İzleyen sıra ile: Un, Ahır, Maya,
Fırın, Memleket Sofrası, Ekmeğin Şarkısı.
Yukarıdaki satırlar, ilk kez 1921 yılında yayımlanan Ekmeğin Şarkısı’nın
[Հացին երգը – Hatsin yerkı] önsözünden.

1 Hagop Oşagan: (9 Aralık 1883, Bursa – 17 Şubat 1948, Halep) Romancı, öykücü, eleştirmen, eğitimci.

24 Nisan 1915 gecesi Taniel Varujan, İstanbul’da, 235 aydınla birlikte
tutuklanıp ölüm yolculuğuna gönderilmeseydi eğer, Ekmeğin Şarkısı muhtemelen, onun son kitabı olmayacaktı. Bir ulusun yok edilişinin simgesi
haline gelen o kara 24 Nisan gecesi, Taniel Varujan’ın yazı masasındaki,
çekmecelerindeki bütün belgelere, el yazıları ve defterlerine el kondu.
Ekmeğin Şarkısı da bir defter olarak el konanlar arasında bulunuyordu
ve yirmi dokuz parçadan oluşmuştu. Varujan, Ekim 1909’da, arkadaşı K.
Kılıçyan’a Sivas’tan gönderdiği mektupta, “bahara doğru Ekmeğin Şarkısı’nı
yazmaya başlayacağı[nı]” bildirmekteydi. Demek oluyor ki, 1909’da ya da
daha öncesinde tasarlanan “şarkı”, 1910’un baharında yazılmaya başlandı.
Fakat, Hetanos yerker (Pagan Şarkılar) kitabının oluşturulması ve yayımı,
Ekmeğin Şarkısı’nın yazımını geciktirmiş olduğundan, Varujan şarkısını ciddi anlamda yazmaya 1912’de başlamıştır. Şiirlerinin bir kısmının 1913’ten
itibaren dergi ve yıllıklarda yer almasından anlaşılacağı gibi, çalışmalarını
1913-1915 tarihleri arasında yoğunlaştırmış olması kuvvetle muhtemel.
Ne var ki, kitap eksik kalmıştı. Onu tamamlayacak olan ve defterde yer
almayan son altı şiirin, sadece başlıkları var elimizde şimdi. Demek, yukarıdaki alıntıda zikredilen başlıklar arasında yer alan ve kitaba adını vermesi
düşünülen son şiir de kayıplar arasında.
El konan Ekmeğin Şarkısı defteri, en nihayet 1919 yılında, şairin eşi Araksi
Çubukkâryan’ın ısrarlı çabaları sonucu, zor bela ve belli bir bedel karşılığında, mucize kabilinden ölümün kanlı ellerinden kurtarılmıştır. Yirmi
dokuz şiirden oluşan kitabın ilk basımı 1921 yılında hayata geçirilebilmiştir. Kitabın basımını Varujan’ın hayranlarından oluşan Navasart Cemiyeti
üstlenmiştir. Bu uğurda, 19 Mayıs 1921 tarihinde, masrafların karşılanmasına destek olmak amacıyla zengin içerikli bir edebi gün düzenlenmiştir.
Ekmeğin Şarkısı bugün, gönüllerimizi kuşatan şiirsel değerleriyle olduğu
kadar, yok oluşun eşiğinden hayata dönüşün, bir “yeniden doğuş”un simgesel ifadesi olarak da ayrıca kıymetlidir.
Varujan’ın, eksik olan altı şiiri öldürülüşüne kadarki süre içinde yazıp
yazmadığını bilmiyoruz. Öldürüldüğünde üzerinde bulunan altı defter
içinde bu şiirler de mevcut muydu? Onu da bilmiyoruz. Büyük ihtimalle
yazmış olmalı. Zira, tutukluluk günlerinde aralıksız yazan Varujan’ın, “çiftçi üslubuyla” diye tanımlanan şiirler kaleme aldığını, tanıklıklardan biliyoruz. Kim bilir, belki “Şarabın Şarkısı”nı da yazmaya koyulmuştu.
Taniel Varujan, oldum olası yazmaya bağımlı bir varoluş sergilemiştir.
Anlaşılan, sürgün günlerinde, ölüme bunca yakınken bile kendi yalnızlığı
içine çekilerek, kıstırıldığı yerde, hararetle, daha yoğun bir yazma uğraşı içine girmiştir. Öte yandan, Ermeni Pagan geçmişine uzanan bir destan yazma
fikri, orada da sürer. Karısı Araksi, sürgün döneminde Varujan’dan Türkçe
yazılmış posta kartları aldığını, istediği kitaplar arasındaki Homeros’un
İlyada’sını da kendisine yolladığını; şairin orada bile durmadan çalıştığını,
yazılar kaleme aldığını belirtir.
Şair, romancı, edebiyat eleştirmeni Krikor Beledian2
, Grage şrçanagı
Taniel Varujani şurç (Taniel Varujan’ı Kuşatan Ateş Çemberi) adlı kitabının
“Şiir ve Hafıza” bölümünde şöyle yazmaktadır:
Tutuklu arkadaşlarının anlattığına göre, Çankırı’daki sürgün günlerinde
(Haziran-Ağustos 1915) yazmayı sürdürüyordu Varujan. “Hatta, bir altıncı
defteri de doldurmaya başlamıştı” diye nakleder A(ram) Andonyan, “çiftçi
üslubuyla,” diye devam ederek. Hatıralarında Andonyan’ı doğrulayan bir
başka sürgün olan M(ikayel) Şamdancıyan, onun “kaleme aldığı çiftçiliğe
dair birkaç yeni soneyi” işitenlerin sonuncularındandı belki de.
Dehşet ortamında, benzer biçimde hummalı çalışma yürütmüş olan tanık
(M. Ş.) şöyle devam eder: “O, dehşetler içindeyken bile, o derece temiz ve
bozunmadan koruyabilmişti ki ruhunu, natüralist şiirlerini o derece derin
bir soğukkanlılıkla yazmaya koyulmuştu ki, şaşkınlığımı ve hayranlığımı
açıkça bildiremedim kendisine.” Ötekiler, kalem ve akıllarını belki de çoktan çekmişlerdi yazı ve kâğıttan, sıkça rastlandığı üzere. Savaş başladığında
susar ilham perileri!
Varujan’ın sürgün günlerinde tuttuğu defterler şüphesiz ki kayıp. Sonsuza
dek!
Görünüşe bakılırsa, hummalı bir çalışmanın ürünü olarak şairin ruhsal durumuyla ilintili değildi onlar; aksine, o dehşetten sıyrılabilmiştiler.

2 Krikor Beledian: Fransa’da yaşayan, 1945, Beyrut doğumlu, dilbilimci, şair, romancı.

Kafamızda canlandırabilir, yorumlayabiliriz: O, şiir sayesinde korkuyu savuşturmayı başarıyordu. Yok oluş yolunun başında, bir ilk çıplaklıkla, kendini toprağa ve tarlaya, rüzgâra ve göğe teslim ediyordu.(…)3

24 Nisan 1915 tarihinde tutuklanarak Çankırı’ya sürülmeden önce, görece özgürlük ortamında, Taniel Varujan, gelmekte olan felaketi sezinleyenlerin uyarılarını, iyimserliğinden ötürü dikkate almamakta direnir. Bu bağlamda, Yervant Azatyan4 , “Bir Asır Varujan”5 adlı makalesinde şu görüşleri paylaşır:
1915’te Türk istibdat halkası Varujan’ın çevresini daraltmaktaydı. İstanbul’dan
uzaklaşmayı öğütleyen bütün dostça çağrılar sonuçsuz kalıyordu. Zira şair, ailesini ve halkını terk edemezdi; oldum olası onların esiniyle yaşamıştı. Oysa,
tutuklanışının ardından, Türk cellatlar, Çankırı’dan Ayaş’a uzanan cehennem
yolunda boğazlamak için ağaçlara bağlıyorlardı Varujan’ı, Rupen Sevag’ı ve
onların üç kader ortağını. Muhterem Balakyan’a göre: “(…)katiller, yurtsever
şairin gözlerini de oy[muştur].”
Varujan, tutuklanmadan birkaç gün önce şair Zaruhi Kalemkâryan’ın6
endişelerini, “Daha geçen akşam Zohrab, Talat’la diz dize poker oynamışlar; İttihatçılar bize karşı iyi niyetliler. Siz, müsterih uyuyun hanımefendi, mecliste çok dostumuz var,” sözleriyle yanıtlamıştır. Dahası, gazeteci Hagop Siruni7 , arkadaşını son defa uyarmak için 23 Nisan akşamı, tam da Varujan’ın tutuklanmasının bir gün öncesinde onu ziyarete gider.
Uzaklaşmasını, hiç değilse yerini değiştirmesini telkin eder. Varujan, felaketi hisseder, lâkin ailesel yükümlülükleri vardır… “Ve hatırlıyorum, o gece,
nasıl bir ürpertiyle ve şefkatle bakıyordu çocuklarına; o çocuklar ki ertesi
gece babasız kalacaklarını bilmeden oynuyor ve gürültü çıkarıyorlardı odada,” diyecektir Hagop Siruni.

3 Krikor Bıldyan, Grage şrçanagı Taniel Varujani şurç (Taniel Varujan’ı Kuşatan Ateş
Çemberi), 2014, Erivan, 2. Baskı, s. 14.
4 Yervant Azatyan: 13 Mayıs 1935, Beyrut doğumlu yazar.
5 Yervant Azatyan, Kragan keğarvesdagan severumner (Edebi, Sanatsal Tespitler), Kaliforniya,
1988, s. 22.
6 Zaruhi (Seferyan) Kalemkâryan: (1874, İstanbul – 1971, New York) Şair. Zartonk (Uyanış)
adlı bir şiir ve Gyankis campen (Hayat Yolumdan) adlı bir anı kitabı vardır.
7 H. C. (Hagop Cololyan) Siruni: (1890, Adapazarı – 1973, Bükreş) Gazeteci, yazar.

Varujan’ın arkadaşı, Mehyan (Tapınak) aylık edebiyat dergisinin yazı kurulundan yazar ve eleştirmen Hagop Oşagan, onun öldürülüşüne ilişkin
olarak şunları yazar:
İstanbul’a dönüşünden, memleket hasretinden, hayal kırıklığından, tekrar
İstanbul’a kaçışından konuştum onunla… Şehitliğini anlatmaya gerek var
mı? Bu, Türklerin uygarlık itibarını eksiltici bir kanıt olmayacaktır. Lâkin,
“Karıncayı incitmekten” sakınacak ölçüde aziz mertebesinde iyi kalpli delikanlıyı getiriyorum da aklıma; didik didik parçalanmaya tabi tutulmak için,
bir ağaç gövdesine, anadan üryan bağlanmış olarak, orada, Asya’nın uygar
ırkı onun alınyazısını belirledi adeta. Düşünüyorum ki, edebiyatımıza yönelik bu akla hayale sığmaz vahşetin sahiplenilişi, o edebiyatın değerini için
bir kanıt, hiç değilse. Barbarlık maddi bir iştiha idi. Türkler onu zihni hazza
dönüştürdü.8
Çankırı’da geçen ve dört ay süren sürgün günlerinin nihayetinde, 31 yaşındaki Taniel Varujan, şair ve doktor arkadaşı 30 yaşındaki Rupen Sevag9
ve Çankırı polis raporunda zikredilen, Onnik Mağazacıyan (mücellit), Artin
Boğosyan (fırıncı) ve Vahan Kahyayan (demirci) adındaki üç kurbanla birlikte, İstanbul’dan gelen emir üzerine 26 Ağustos 1915 günü, Perşembe sabahı, henüz gün ağarmadan, başka bir şehre nakledilecekleri söylenerek,
ölüme götürülürler. Şamdancıyan’ın “Çankırı Anıları”nda “meçhule doğru” uğurlama diye anılan bu “ölüme uzanan yolculuk” şöyle anlatılır:
Arabacı gelmişti zaten, düşünecek zamanımız yoktu ve çabucak yola koyulduk, gidenlerin toplanma yerine, şehir köprüsüne doğru. Aysız, berrak bir
gök altında, henüz aydınlanmamış karanlığa teslim ettik arkadaşlarımızı.
Aynı gece, saat 12’de, onların katledildikleri haberi Tüney’den Çankırı’ya
telefonla ulaşmıştı. Bölgenin jandarma komutanı Nurettin ve İttihatçıların
sorumlu sekreteri Oğuz, telefon mahallinde kahkahalarla karşılamışlardı
kara haberi. Gece vakti, katliamdan haberdar olan mutasarrıf vekili köpürmüş vaziyette, bilhassa samimi dostunun (Sevag’ın) katlinden mustarip,

8 Hagop Oşagan, Hamaynabadger arevmdahay kraganutyan (Batı Ermeni Edebiyatı Panoraması), 6. cilt, Beyrut, 1968, s. 193.
9 Rupen Sevag (Çilingiryan): (15 Şubat 1885, Silivri – 26 Ağustos 1915, Çankırı) Şair, denemeci, doktor.

Nurettin’i huzuruna çağırır ve ithamlarda bulunur. O sırada, valilik görevini yürüten Reşit Paşa, göstermelik kovuşturmalarla, güya katil zanlısı, zavallı on bir köylüyü Çankırı hapishanesine tıktırır. (…)
Üç kader arkadaşlarıyla birlikte Rupen Sevag ve Taniel Varujan, tüyler
ürpertici bir canilikle lime lime katledilir ve birer “mezarsız şair” olarak,
oracıkta ölüme terk edilirler.

“EKMEĞİN ŞARKISI”
Sanırım ilk kez 1993 yılında, Taniel Varujan’ın farklı kitaplarındaki birkaç şiirle birlikte Ekmeğin Şarkısı’ndaki “İlk Filizler” şiirini çevirmeye cüret etmiştim. Dizeleri yıllar boyu oturtmaya çalışmış durmuştum. Birçoğu
dosyalarda tamamlanmayı bekliyor… Birkaç yıldır ciddi anlamda, Ekmeğin
Şarkısı’nı bütünüyle Türkçeleştirmeye kalkıştığımda, daha yoğun ve etraflı
okumalar yaptığımdan, ne kadar zorlu bir işe giriştiğimi ürpererek fark
ettim. Ama öte yandan, daha önceki sınırlı okumalarımdan olsa gerek,
ayırt edemediğim nice göz kamaştırıcı güzellikle buluştuğumu şaşırarak
görüverdim. Ne kadar güçlü, hayat dolu ve coşkuluydu şiirler. Benzersiz,
bambaşka bir dünya çıkmıştı karşıma.
Beri yandan da tedirgindim. Olağanüstü güzellikteki şiirlerde eksikliğini hissettiğim şeyler vardı. Feodal üretim ilişkilerinin egemen olduğu bir
tarımsal faaliyette, insanların silikleştirilmiş sınıfsal konumları kısmen rolleriyle sezinlenebilse de, o faaliyetleri belirleyen ezici, sömürücü sınıfsal
ilişkilerden söz edilmiyordu. Ya da insanlar arası ilişkiler, toplumsal yapı,
ancak üretim ilişkilerinin el verdiği sınırlılıkta bir görünürlüğe sahipti.
Daha niceleri… Yakın zamanda elime geçen bir Taniel Varujan kitabında, eksiği fazlası, benim düşüncelerimle, kaygılarımla neredeyse özdeş bir
çözümleme yazısına rastlamam büyük sürpriz oldu. Benim daha dar kapsamda söyleyeceklerimi, etraflıca ele alıyordu kitabın uzun önsözünde, dilbilimci, akademisyen Vazken Kaprielyan10. Öyle ki, çözümlemenin Ekmeğin

10 Vazken Kaprielyan: 21 Ocak 1937 Ermenistan doğumlu, dilbilimci profesör. Özellikle
Batı Ermeni Edebiyatı üzerine çalışmalarıyla bilinir.

Şarkısı’na ilişkin bölümünü, bağlamından uzaklaşmamak için neredeyse
bütünüyle alıyorum buraya:
(…)
Pagan Şarkılar kitabından sonra, Varujan imzasıyla basında, özüyle, biçimiyle yeni şiirler baş gösterir. İşçi hayatı ve Pagan günlerinin betimlenmesinin hemen ardından, köye, toprağa ve çalışmaya dair yeni bir dünya ortaya koyar Varujan. Kimi eleştirmenler, bu beklenmedik geçişe şaşırsalar da,
Varujan’ın şiirsel tasarısının başından beri düşünülmüş bir parçasıydı o ve
çok önceden seçilmişti başlığı: Ekmeğin Şarkısı.
Yaratım öyküsünden belli ki, büyük ihtimalle 1909’da tasarlanmıştı dizi
fikri. Ne var, Kavmin Yüreği kitabının basımı ve Pagan Şarkılar ile Golgota
Çiçekleri şiir dizilerinin tamamlanma süreci, tasarının hayata geçmesine ket
vurmuştur. 1912-1915 yılları arasında kaleme alınan dizi, Varujan’ın tutuklanmasıyla tamamlanmadan kalmış, mevcut müsveddelere el konmuştur.
Onları bulmak ve telif olarak yayımlayabilmek, ancak savaştan sonra mümkün olmuştur.
Özüyle, biçimiyle Ekmeğin Şarkısı, Varujan için olduğu kadar, Batı Ermeni
Şiiri için de yeni bir sözdü. Onun, Pagan Şarkılar, Golgota Çiçekleri, Ekmeğin
Şarkısı, yazamadığı Şarabın Şarkısı şiir dizilerini bir arada oluşturmadaki temel düşüncesi, hayatın ıstırabı karşısında düşün hazzını çıkış noktası alarak
bir fikrin gerçekliğiyle ideali arasındaki zıtlığı belirtmeyi amaç ediniyordu.
Bu bağlamda, Pagan Şarkılar ve Ekmeğin Şarkısı dizileri, görünüşte, birbirinden tema ve üslup yönünden ne kadar farklı olsalar da, şaşırtıcı biçimde
benzeşirler. Dahası, o, Pagan günlerin özgür ve doğal duygularını, güç ve
güzelliğe tapınmayı ve bozunmamış köy hayatına dair şiiri, toprak ve çalışma fikrini, Golgota Çiçekleri’nin tahrif edilmiş, doğal olmayan gerçekliğinin
karşısına, bir ideal timsali olarak çıkartıyordu.
Ve madem o iki dünya da (Pagan geçmişi ve Ekmeğin Şarkısı’na konu olan
köy) idealdiler, gerçekte oldukları biçimiyle varlık gösteremeyeceklerdi. Şu
farkla ki, romantik bir biçimde günahından arındırılmış; temizlenmiş ve ak
pak, sadece şu ya da bu çizgilerin tercih edildiği tarzda, şair nasıl hayal ediyorsa öyleydiler. Görüldüğü gibi Varujan, “Paganlığını” sadece Pagan günlerinin birkaç tipik özelliğiyle oluşturdu. Aynı biçimde Varujan, Ekmeğin
Şarkısı’nda da, mevcut köy hayatındaki o karmaşık insani ilişkileri görmedi; köylünün ağır toplumsal vaziyetini unuttu; sınıfsal ilişkiler bahsine gözünü kapadı; yoksulluğu ve yoksunluğu, cehaleti ve önyargıları görmek istemedi; taşrada çalıştığı yıllarda, bunları apaçık görüyordu ve onlara karşı, sözlü ve yazılı çıkışlarıyla tavizsiz mücadele yürütüyordu. Romantik şairin
tasarısının dürtüsüyle köy hayatı kusurlarından “temizlenmiş”ti; gerçekte,
kent hayatının (kapitalist dünyanın) haşin gerçekliğine karşı, ideal, düşsel
bir gerçekliği talep ediyordu o tasarı. Köyün, toprağın, ağaçların, tarlaların
ve çalışmanın/emeğin dünyasıyla, dünyanın ve kendi öz tutarsızlıklarından kurtulmanın kendine has bir “Nirvana”sıdır11 Ekmeğin Şarkısı. Öyle bir
dünya ki, kusur yoktur orada, doğa ve insan ahenk içindedir ve şairin ruhu
huzur bulabilir orada. O dünya, şairin idealinin yeni bir dışavurumuydu;
güzelin ve ahengin ideali! Varujan, gerçekte, çivisi çıkmış ahengi, şiirde
yeni baştan yaratmayı deniyordu.
Güzel’in (toprak ve emek şiiri ekseninde) sergilenişiyle birlikte, aynı zamanda, “Ekmeğin Şarkısı” yararlılık meselesini de ileri sürmekteydi. Güzelin
büyüsüyle şair, somutlaşmış yararlılık sorunsalına ulaşmaktaydı. Yüzyıl başında, Anadolu Ermeni köyü bütünüyle dağılmaya yüz tutmuştu. Köylüler
uzak şehirlere göçüyordu, köyler bütünüyle boşalmıştı. 1908’de Anayasa’nın
ilanından sonra, kısa özgürlük döneminde (1909-1914) yaşamsal bir sorun
doğuverdi: Gurbetçiler ne olacaktı? Değil mi ki memleket insanlarla memlekettir. O halde, Ermeni köylerinin şenlenmesi için onları eve çağırmak gerekir. Ve Batı Ermeni Edebiyatında yeni bir yaşamsal tema yaratılmış oldu:
Sıla hasreti ve baba ocağına çağrı teması. R. Vorperyan, R. Sevag, Siamanto,
o tema çevresinde değerli işler yaratmışlardır. Varujan’ın Ekmeğin Şarkısı da
Siamanto’nun “Memleket Çağrısı” gibi sürgün Ermenilere yöneltilmiş kendine has bir çağrıydı. Toprağı, çalışmayı, kutsal ekmek üretme işini yücelten
Ekmeğin Şarkısı aynı zamanda, toprağı ve çalışmayı sevdirme fikrini de barındırıyordu içinde. Belki de o, bu nedenle, sadece güzellikleri resmederek,
köy dünyasının toplumsal kusurlarını görmezden gelmişti.
İlham perisine yöneltilmiş bir dilek olarak, dizinin bütün anlamını, temasını ve yaklaşımını daha ilk şiirde ifşa etmektedir şair. O, ilham perisinden
ricada bulunur, temayı nasıl biçimlendirmesi gerektiğini kendisine öğretmesi için. “Yoksa nasıl kavrar yiğit çiftçi, eğri tutamağını” toprağı işlemek
için; “yoksa nasıl bereket bulur çıplak agoslar” güneş ışınlarının büyüsü olmaksızın; nasıl yaratılır yoksa ekmek, “bunca sevinç, bunca yaratıcı kudret”
yaymasa eğer…

11 Nirvana: (Sanskritçe) Budizmde, her türlü istekten, tutkulardan, duygulanımlardan arınıp, ben’in ortadan kalktığı en yüksek ruh durumuna erişme.

Dizinin bütününde kanat çırpar o sevinçler. Kadının erkeği çağırması gibi,
tarlalar çiftçileri çağırır; “saban demiri(nin) ilk peşin memelerini sıktığı…”
o anı ürpertiyle beklerler. Ve sıradan çalışanlar değildir toprağın emekçileri: Çiftçiler, ırgatlar, rençberler; aksine kış boyu toprak hasreti çekerler.
Onlardır toprağın ürperişlerini, ovaların tılsımını hissetmenin hünerine sahip olan. Doğa’nın çocukları, doğanın ahenkli ve heybetli parçalarıdır onlar.
Çalışmayı tasvir etmekte değildir şair, aksine, düşünsel ve şiirsel kapsamıyla
çalışmanın şarkısını dile getirmektedir.
Ekmeğin Şarkısı şiir dizisi, ilkesel tutarlılıkla kaleme alınmıştır. Saban sürmeden başlayıp, ekimden sofraya gelene kadarki ekmeğin üretim sürecini dile
getirir. Ne yazık ki, dizinin son altı “şarkı”sının sadece başlıkları ulaşmıştır
bizlere. Öte yandan, mevcut yirmi dokuz şiir birbiriyle ilintili olmakla birlikte her biri ötekinden doğmaktadır.
Bu kitabın üslup imkânları, şairin bakış biçimi, yeni biçim ve ölçülerin kullanımı, şairin ustalığının derinliğinin ve zenginliğinin tanığıdırlar. Şair her
zaman temaya uygun biçimi icat etmekteydi.
Ekmeğin Şarkısı’ndaki şiirsel soluk ve yürek kıpırtısı, doğanın güzelliklerindeki hoşluktan, köy hayatının yalınlığından, çalışan insanın hilesiz varlığından, katıksız yürek temizliğinden ve şairin romantik nazarından uç
vermiştir. O hoş, huzurlu soluk da, romantik açıdan güzel, göz kamaştıran,
aydınlık ve sıcak bir görüntüsel dizgeyle, yalın ve pırıltılı, temiz ve berrak
bir özü zorunlu kıldı.
Tıpkı Ekmeğin Şarkısı’nda olduğu gibi geç dönem şiirlerini temel alarak söyleyebiliriz ki, hayatının son deminde şairin öfkeleri giderek sakinleşir, lirik
taşkınlık durulur, berraklaşır. Varujan, bizim halk edebiyatımızda ve klasik
şairlerin büyük yaratıcılığında açığa çıkan o klasik yalınlığa yönelir.
Lâkin, büyük felaket vuku bulduktan ve genç şairin hayatına kastedildikten
sonra, Varujan’ın yaratıcılığının nasıl bir yeni seyir izleyeceğini, çok yönlü
yaratıcılığında hangi damarın baskın geleceğini, hangi yeni damarların doğabileceğini, eleştirmenlerini neyle şaşırtacağını artık kim söyleyebilir?
Varujan’ın yaratıcı tasarılarından birkaçına aşinayız. O, “Şarabın Şarkısı”
şiir dizisini, “Ermeni Destanı”nı (ulusal gelenekler temalı şiir dizisi) yaratacaktı, sözlü Ermeni halk anlatılarını bütünüyle derlemeyi hayal ediyordu,
dramalar yazmayı, “Odalık” [Հարճը] şiirini tiyatro oyununa dönüştürmeyi
tasarlıyordu


KÜNYE
Ekmeğin Şarkısı
Taniel Varujan
Kategori Şiir
Dili Türkçe
Çevirmen: Ohannes Şaşkal
Özgün dili: Ermenice
Editör. Rober Koptaş
Kapak tasarımı. Melisa Arsenyan
Baskı bilgileri: 1. Baskı, Nisan 2019
Sayfa ve boyut 120 sayfa

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here