Márquez, 1955’te Kolombiya Turu’nu baştan sona takip etmiş, sporcularla özel söyleşiler yapmıştı. Döneminin ünlü bisikletçilerinden Ramon Hayos ile karşılaşması da o yıl gerçekleşti.

2014’te yitirdiğimiz Gabriel García Márquez’in gazetecilik yıllarında üzerine kalem oynattığı alanlardan biri de spordu. Politikacılar ve denizciler gibi şans onu bisikletçilerin de karşısına oturtuyordu. 1955’te Kolombiya Turu’nu baştan sona takip etmiş, sporcularla özel söyleşiler yapmıştı. Döneminin ünlü bisikletçilerinden Ramón Hayos ile karşılaşması da o yıl gerçekleşti.

Can Yayınları’nca “Düşünen spor dergisi” sloganıyla hayata geçen aylık Socrates’ten alıntıladığımız ve birazdan okuyacağınız yazı, Gabo’nun kaleminden çıkmış ve El Espectador gazetesinde 1955’te on dört fasikül hâlinde yayımlanan Ramón Hoyos Vallejo biyografisinin önemli bir parçasını oluşturmuştu. Yazı, Hoyos’un ağzından kaleme alınmıştı.


Şampiyon Sırlarını Açıklıyor
İlk etabım
9 Şubat 1939’da -Marinilla, Antioquia’nın 10 kilometre uzağındaki- Chorro Hondo kırsalındaki okula utangaç, yabani, üstü başı çamur içinde ve her yanından kirli su damlayan yedi yaşında bir çocuk geldi. O çocuk, Ramón Hoyos Vallejo, bendim. Anlatacağım hikaye hatırladığım en eski anım: İki ağabeyim -şu anda kafeterya işleten- Juan de Dios ve -bugün taksi şoförü olan- José’nin beni portakal ağaçlarıyla çevrili okula götürdükleri ilk gün. Götürdüler çünkü yürümeyi öğrenmekte zorlanan ben, okuma-yazma öğrenme yaşına eriştiğimi iddia etmeye başlamıştım. Kontrol edilemeyen rekor kırma arzusunu da ilk kez o günün sabahında hissettim: Beni okula götürürlerken bir dereyi – küçük geçitten geçebilecekken- atlayarak aşmayı denedim. Tam atladığım anda suya düştüm.

İlk kazam olarak değerlendirdiğim o düşüşe engel olamamama, doğuştan gelen hızlı yürüme arzum sebep oldu. Doğduğumdan beri o kadar hızlı yürüyorum ki nasıl olur da ailemin en yaşlı üyesi değilim, kendime açıklayamıyorum. Yeteri kadar güçlü ya da uzun olmamama karşın -dereden atlayıp daha okula gitme yaşına gelmeden- okula gittiğim ilk gün sadece yedi yaşındaydım. Şimdiden üç sakramenti olan bir Hıristiyandım: Vaftiz (doğumdan iki gün sonra), günah çıkarma ve komünyon. Şu anda ne olduklarını hatırlamıyorum ama ilk günahlarımı dört buçuk yaşında iken Marinilla’nın güçlü ve müşfik papazı Toro’ya itiraf ettim. Elbette bu günahları ne hatırlıyor ne de hayal edebiliyorum.

“Papaz Hoyos”
Adımı Ramón koymuşlar çünkü babamın babasının adıymış. 26 Mayıs 1932’de, La Cuchilla’nın acımasız bölgesi Marinilla’da, babaannemin çiftliğinde doğdum. Dünyaya gelmemden kısa bir süre sonraya kadar annem María Jesús ve babam Antonio orada yaşıyordu. Daha sonra Chorro Hondo’da bostanı ve domuzları ile tavuklar için birer kümesi olan bir çiftlik aldılar. Kendilerini muz ile mısır yetiştirmeye ve hayvancılığa adadılar. Okula ilk kez gidene kadar ne yaptığımı hatırlamıyorum. Lâkin okula gittikten sonra olanları tamamen anımsıyorum: Okulda anne ve babasıyla yaşayıp aynı zamanda çocuklara ve portakallara bakan öğretmen Ana Arbeláez bana “ressam olmayı öğrenebilmem için” renkli kuru boyalar hediye etti. Ama ben çok uzaklara gitmiştim: Papaz Toro gibi din adamı olmak istiyordum.

(…)

Benim suçum değildi
Bu dünyada bisikletlerimden daha çok sevdiğim bir şey yok. 11 yaşında, Marinilla’da iken hiçbir şeyi tahta el arabamı sevdiğim kadar sevmiyordum. Onu boyardım. Yarış arabasıymış gibi türlü türlü süslerle donatır ve en iyi şekilde korurdum. Birkaç ay geçtikten sonra yarış arabası oldu: Okul arkadaşlarım da benzer arabalar aldılar. Her sabah, öğlen ve akşam, bıçakla oyulmuş lastiklerin sürekli takırtıları eşliğinde Marinilla sokakları boyunca yokuş aşağı gidiyorduk. Bisiklet yarışlarında uzun bir süre şampiyon olamadığım gibi, bu yarışlarda da kazanamıyordum. Aracım bana yardım etmiyordu. Aslında Üçüncü Kolombiya Turu’na katılana kadar güzel ve iyi durumda olan bir bisikletim olmadı.

(…)

Her şey böyle başladı
Marinilla, 16 bin nüfus ve sayısız bisikletle birlikte büyük ve refah seviyesi yüksek bir yerleşim yeri. 1942’de on yaşındaydım ve Marinilla’ya geleli iki yıl olmuştu. O zamana kadar Marinilla’da bisiklet gördüğümü hiç hatırlamıyorum. Ama o yıl kente şişman ve sarışın, soyadı olmayan, Juan de la Cruz adıyla anılan biri geldi. Bu adam alışılmadık bir işe girişti: On beş dakikası on sente bisiklet kiralama. Tellerle tutturulmuş, eski dört turistik bisikleti vardı. Dükkanın önünden geçerken birçok kez o gizemli iki tekerli taşıtları gördüğümü hatırlıyorum. Lâkin öteki taşıtların, parçalanmış at arabalarının, parçalarından yapıldıklarını düşündüğümü hatırlıyorum. İki teker üzerinde ilerleyebileceğim aklıma gelmemişti.

Bu kadar garip olan ne?
Her zaman olduğu gibi dört tekerli arabamla saat beş buçukta okuldan eve dönerken şaşa kaldım. Gözlerime inanamıyordum. Bir çocuk efor harcamadan, serinkanlı bir şekilde o iki tekerli taşıtta rahatça oturarak yokuş aşağı gidiyordu. İmkansız gözüküyordu. Şaşkına dönmüş bir şekilde arabamı durdurdum. Dengesi bozulmadan bir merkez etrafında dönüp duran bu alet hakkında kafa yordum. Bir dakika sonra onu süren çocuğa sormaya cesaret ettim:

-Düşmemek için ne yapıyorsun? Cevap verdi:

-Bu bir sır.

Hâlâ şaşkınlığımı üzerimden atamadığım o gece bana, o garip taşıtın bisiklet olduğunu açıkladılar.
(http://kitap.radikal.com.tr/, 10.04.2015)

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Soma’da psikiyatri ilacı kullanan işçiler işe alınmıyor

Next Story

Kelebek etkisi

Latest from Anlatı

Go toTop