Gerici Tanıklar Kahvesi – Barış İnce

(*) ?İsrail saldırılarına uğradık. Ölenler oldu içimizde. En yiğit, en gözü kara savaşanlar kimlerdi biliyor musun? Yan yana vuruştuğumuz, kelime-i şahadet getirip ölürken doğru cennete gideceğine inanan koyu Müslümanlar. Hani bizim burada tepeden bakıp alay ettiklerimiz.? Vedat Türkali?nin son romanı Yalancı Tanıklar Kahvesi?nde, Filistin?de savaşmış bir solcu militan, Türkiye?deki arkadaşına/yoldaşına anılarını böyle aktarıyor. Koyu Müslümanların emperyalizme karşı nasıl da imanla çarpıştığını vurguluyor. Romanın bir başka yerinde işkence altında bir kişinin içindeki Allah inancıyla nasıl direndiğini, inançsız kişinin de böyle bir şeye inanırsa daha iyi direnebileceğini salık veriyor. Sanki 12 Mart?ta, 12 Eylül?de ser verip sır vermeyen nice delikanlıların içinde böyle bir Allah inancı varmış gibi?
Yalancı Tanıklar Kahvesi romanı, 12 Eylül?e giden süreçte, bir örgüt bağı olmayan ama olmasını isteyen devrimci Muhsin?in arayışlarını, kadın erkek ilişkilerini konu alıyor. Romanın arka planında Türkiye?yi darbeye götüren o karanlık süreç işlenirken, Türkali din ve sol ilişkisini de masaya yatırmaya çalışıyor. Yazarın roman boyunca anlatmaya çalıştığı şey, Marksistlerin bu topraklarla bağ kurarken din olgusunu göz ardı ettiği, aslında İslam dini içerisinde eşitlikçi-özgürlükçü kimi yorumların olduğu ve bu yorumların dikkate alınmadığı? Hatta kimi yerlerde, imana gelmiş solcular methiyeyle anlatılıyor, Marksistlerin camide namaza durmaları salık veriliyor. Bunlar yapılırken de temel argüman, halkın değerleriyle bağ kurmak?
Türkali?nin romanı biçim açısından alışılmış Türkali tarzından farklı değil. O uzun romanların bir solukta okunmasını sağlayan iç hesaplaşmalarla dolu, birinci, ikinci, üçüncü tekil şahısların iç içe söze karıştığı anlatım bu romanda da var. Ancak romanı sorunlu kılan içerisindeki siyasi arka plan ve vermeye çalıştığı mesaj. Halkın değerleriyle bağ kurmak adına din ile Marksizmi uyumlu hale getirme çabası, aslında muhafazakâr toplum yapısını genelgeçer bir durum olarak kabul etme sanrısıyla alakalıdır. Halbuki muhafazakarlık da belli bir tarihsel ve toplumsal koşulun ürünüdür. Muhafazakâr-dinci yaşam tarzı herhangi bir toplum için olmazsa olmaz olarak kabul edilemez. Onu üreten siyasi, ekonomik, toplumsal koşullar vardır.
Dinler dünya tarihi boyunca çeşitli biçimlerde siyasallaşmışlardır. Bu siyasallaşmalarda da başat rolü egemenlerin tercihleri belirlemiştir. Hal böyle olunca dinci yaşam tarzını bu toprakların olmazsa olmazı kabul edip onunla uyumlu bir siyasi hat geliştirmek baştan yanlış bir tercihtir. Üstelik roman 1970-80 arası dönemi anlatmaktadır ve bu dönemde bahsettiğimiz tercihi yanlışlayan pek çok pratik vardır. O dönemde mahallelerde örgütlenme yaparken kara çarşaflıları dahi peşinden sürükleyen hareketler, Ali Şeriati?yi, Sibai?yi mi anlatıyordu onlara acaba? Aynı dönemde halkın sorunlarına eğilen ve onları devrimci bir tarzda çözme gayreti içerisindeki solcuların dinli-dinsiz olduklarından çok ?halkı için savaşan, iyi çocuklar? oldukları düşünülüyordur olsa olsa? Öte yandan Ecevit CHP?sinin ortanın solu söylemiyle aldığı oylar da bu tezle çelişmiyor mu?

TÜRKALİ?YE ?BUGÜN?ÜN ETTİKLERİ
Elbette ki o dönemde devrimcilere ?dinsiz, ahlaksız? vb. yaftalar egemenler tarafından yapıştırılmaktaydı. Devrimcilerin 70?lerde mahalle ve köylerde yaptıkları çalışmalar bu bakış açısını kırmaya yönelikti. Ancak bu bakış açısını kırarken imamları dahi örgütleyen hareketlerin mensupları, camide beş vakit namaz kılmıyor olsalar gerek. Siyasetin emek-sermaye, halk-tefeci, yoksul-zengin ekseninde tanımlandığı ileri bir dönemde böylesi bir duruma da gerek yoktur. Türkali?nin bakış açısı aslında tam da bugünkü tartışmaların yazarın fikir dünyasında yarattığı abartılı etkiyle alakalıdır. Siyasi İslam?ın 1980 sonrası politik atmosferi belirleme gücü, siyasi kutuplaşmaları da laik-anti laik eksenine kilitledi. Türkali de romanı bu tartışmaların etkisiyle yazmış gözüküyor. Ancak bir romancı, karakterlerini bugünden bakarak belirleyince kimi zaman komik durumlar da ortaya çıkıyor. Örneğin romandaki akil karakterlerden Nedim Hoca karakteri, sol böyle yapmaya devam ederse ?sinsi, hırsız İslamcıların? günün birinde iktidara gelebileceği ?öngörü?sünde bulunuyor. Ne ileri görüşlülük değil mi? Öte yandan romanın kimi yerlerinde Kürt hareketinin ileride gelişebileceğinden bahsediliyor. Yine Nedim Hoca, ?Kürt sorununda neler patlayacak göreceksiniz? diyor. Türkali romanı o günlerde yazmış olsa ve bu iddialar gerçek olsa belki verilen siyasi mesaj daha inandırıcı gözükebilir. Ama Türkali bugünün siyasi atmosferinden çıkamadığı için bu iddialar kimi zaman gülünç kaçıyor.
İslamla solu birleştirme tezi sadece Türkali?nin romanında işlenen bir tez değil? Örneğin Mesele Dergisi?nin Temmuz 2009 sayısında Veysi Sarısözen?le yapılan bir söyleşide Sarısözen, Marksizm?in bu topraklardaki İslamla harmanlanamadığından yakınıyor. Bu tezlerin ortak noktası, toplumdaki dinci yaşam biçiminin hangi siyasi koşulların sonucu olarak gerçekleştiğinin es geçilmesi. Eğer dinci gericiliği bir sonuç olarak görüyorsanız, onu değiştirmek için nedenlerini ortadan kaldırmanız gerekir. Yok eğer değişmez bir veri olarak kabul ediyorsanız tarihsel materyalizme aykırı bir tespit yapıyorsunuzdur.

KALPSİZ DÜNYANIN KALBİ
Romanda Lenin?in, devrimci siyaset yaparken ateizm propagandasının yanlışlığını salık veren o ünlü sözü de geçirilmiş. 70?li yıllarda gerçekten halkın içerisinde çalışma yapan hangi devrimci yapı, ateizm propagandası yapmış da bugün ısıtılıp ısıtılıp bu durum eleştiriliyor? Bu ?acemi solcu? tavrı, bir iki örgütlenme çabasından sonra doğallığında yanlışlanacaktır zaten. Yine Marx?ın ?Din halkın afyonudur? sözüyle birlikte yer alan, ?Kalpsiz dünyanın kalbidir? sözü siyasi İslam?ın yükselişte olduğu şu dönemde hayli revaçta? Ancak Marx?ın, ?Hegel?in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı? yapıtında geçen bu söz, pek de dini öven bir söz değil. Aynı cümlenin devamında ?Halkın hayali mutluluğu olarak dinin ortadan kaldırılması, onun gerçek mutluluğunun talebidir? yazar. Yazının tamamında da din denen ?hayali güneşi? ortaya çıkaran ?çileli yaşam?ın ortadan kaldırılması gerektiği anlatılır. Yazı boyunca Marx, insanların ?hayale ihtiyaç duyan bir durumdan vazgeçme talebini? öne çıkarır.
İleri bir siyasi atmosferde, politik alan dinli-dinsiz ayrımıyla değil emek-sermaye, ezen-ezilen ayrımıyla şekillenir. Türkiye toplumunun bugünkü durumu ise farklıdır. Kemalistlerin de işine gelen bir konjonktürde sınıfsal farklılıkların örtbas edildiği İslamcı-laik kavgası, Ayşe Arman ?ilericiliği? ile Caprice Otel İslamcılığı arasında sürüp gidiyor. Bu sürgit içerisinde yoksulların solla buluşmasını sağlayacak olan dinle uyumlu hale gelmek değil, siyasi yapının tarihsel zıtlığı olan ezen-ezilen kavgasını ortaya çıkarmaktır. Mücadeleci dayanışma pratikleri, sokakta verilecek hak kavgaları bu ayrımı ortaya çıkarma çabaları olacaktır. Öte yandan 8 yaşında kızların başını zorla kapatan, imam nikâhlı tecavüzleri meşru gören gerici iklimle mücadele etmek de solcuların ihmal edebileceği bir şey değildir. Bu gerici iklimi doğal kabul edip onu içeriden fethetme çabaları da sonu belli olmayan bir pragmatizme tekabül eder.
Türkali bugünden bakarak yazdığı romanında, dinci gericiliğin 12 Eylül sonrasında solun boşalttığı alanlarda filizlendiğini pek görmüyor. Yine Kürt hareketinin, sosyalizmin inandırıcılığını kaybettiği bir ortamda sosyalist değil ulusal vurguları arttırarak büyüdüğünü unutuyor. Ortadoğu?daki anti-Amerikancı hareketlerin, yine sosyalizmin dünya siyasetindeki gücünün yok olduğu bir dönemde köktendincilerin eksenine girdiğini aklına getirmiyor. Sosyalist fikirlerin güçlü olduğu, mevcut düzene alternatif görüldüğü bir süreçte bu durumun tersine döneceğine dair bir umudu var mı yazarın, bu da pek sezilmiyor.
Yalancı Tanıklar Kahvesi sonuç itibariyle bir roman? Genelinde de kadın-erkek ilişkileriyle bezenmiş bir roman. O yüzden kitabı teorik bir eser gibi eleştirmek biraz ağır kaçabilir. Ama Türkali?nin, roman boyunca bir siyasi mesaj verme kaygısı öyle çok hissediliyor ki, romanın eleştirisi de bir siyasi eleştiriye dönüşüveriyor. Örneğin akil adam Nedim Hoca karakteri şöyle buyuruyor romanda: ?Sürüp giden kadının baskı altında oluşunu, deve kervanlı köleli yapıda mı değiştirecekti Muhammed! Kökünden neyi değiştirebilirdi ki? Bizim kimi ilericiler, ?dört karı? diye hemen saldırırlar Müslümanlık?a. Olacak şey mi? Paris komününe daha bin beş yüz yıl var??
Evet olacak şey değil belki de, Paris komününün 130 yıl sonrasında bile bunların var olması ?olacak şey mi? Türkali Hoca?

(*) Barış İnce ‘nin 19 Temmuz 2009 Tarihli Birgün Gazetesi Kitap Eki’nde Yayınlanan “Gerici Tanıklar Kahvesi” adlı Yazısıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir