Hippokrates’ın (Hipokrat) ‘Gülmeye ve Deliliğe Dair’i, ancak delilik ile akılı ayıran çizginin, toplumun genel geçer yargılarının sınırında yer aldığını bilen biri tarafından yazılabilir. Çizginin öteki tarafına geçene deli sıfatını takarak acımak, aslında çoğunluğun kendi varoluş biçimini aklamasından başka birşey değildir. Ama çizgiyi aşma cesaretini ve bilgeliğini gösterebilen de, ciddiyet sayılarının komiğini ortaya koyabilme özgürlüğünü kazanmaktadır.
Ciddiyet-komiklik, akıl-delilik karşıtlıklarının bir durulan yer sorunu olduğunu bu kitapta daha iyi görebiliyoruz.
Gülmeye ve Deliliğe Dair, “ciddiyet” ile “akıl”ın hüküm sürdüğü bir çağda yaşayan biz çağcıllar için söyleyecek sözü olan bir kitap. “Gülme” ile “delilik”i toplumun huzuru (!) adına dışlayan çağımızın ruhuna inat, “bilgeliğin taşıyıcısı olan gülüşü” yanımızdan eksik etmememizi öğütlüyor bizlere. İnsanlığı yadsıyıp sessizliğin içine sığınmış insanları “deli” diye yaftalamamamız gerektiğini anımsatıyor. Sözün özü, bilgeliğin kahkahasından süzülen “felsefece gülüş”ü düşünsel arınmanın olmazsa olmazı olarak öneren, kültürel hayal gücümüzü kışkırtmanın yolunun Demokritos’un şen şakraklığından geçtiğini savunan küçük bir “gülüş ve unutuş kitabı.”
?Bu mektuplar ne episteme?nin (bilgi) ne de doksa?nın (kanı) deliliğin gerçeğini bildiklerini göstererek logos?un (akıl söz) çıldırdığı bir kuşkuculuk uçurumu açmaktadırlar.?
Tanıtım Yazısı
Kitabın Künyesi
Gülmeye ve Deliliğe Dair
Yazar: Hippokrates
Yayınevi: Ayraç Yayınevi
Yayın Yılı: 2009
78 sayfa
Hipokrat (İngilizce: Hippocrates) Hayatı
(d. M.Ö. 460?, İstanköy – ö. M.Ö. 370?, Larissa)
Fotograf: Peter Paul Rubens, 1638
Antik dönemin en ünlü hekimi Hippokrates?in yaşamı üzerine bildiklerimiz neredeyse tümüyle Platon?a dayanır. Protagoras ve Fedrus?tan Hippokrates?in Sokrates?in bir çağdaşı olduğunu, Kos adasının yerlilerinden olduğunu ve bir Asklepiad, yani kökenleri İyileştirme Tanrısına uzanan bir ailenin ya da loncanın üyesi olduğunu öğreniyoruz. Hem bir hekim olarak hem de bir tıp öğretmeni olarak ünlüydü ve bedenin bilgisinin bütün insanın bilgisine bağlı olduğunu savunuyordu. Platon?un sözlerinden Hippokrates?in kentten kente dolaştığı ve büyük sofistler ve diluzları gibi sanatını uygulamak ve öğretmek için Atina?ya geldiği anlaşılır.
Daha sonraki bir gelenek Hippokrates?i beşinci yüzyılın sonundaki anlıksal mayalanmanın ortasına yerleştirir. Romalı bir diluzu olan Aulus Gellius şöyle yazar:
??Sonra Yunanistan?da Tukidides?in tarihini yazdığı büyük Peloponez Savaşı başladı. … Bu dönem sırasında Sofokles ve Euripides trajik ozanlar olarak, Hippokrates bir hekim ve Demokritos bir felsefeci olarak ünlüydü; Atinalı Sokrates bunlardan daha genç olmasına karşın gene de bir bakıma çağdaşlarıydı. (Noctes Attice XVII. 21, 16-18).
İskenderiyeli tarihçilere göre ise ünlü Yunan hekimi tarihçi Herodotus?un bir çağdaşıydı. İ.Ö. 470 ve 460 yılları arasında Kos adasında doğdu ve Apollon?un oğlu Aeskulapius?un soyundan geldiğini söyleyen bir ailedendi. Bir başka söylenti de Herkules?in soyundan geldiği yolundadır. Hippokrates?in zamanına gelindiğinde Yunanistan?da daha şimdiden uzun bir tıp geleneği yerleşmişti. Hippokrates?e bu mesleği aktaranların başında Herodikus geliyordu. Ardından kendisi bütün Yunan dünyasını dolaşarak daha geniş bilgi kazandı. Ayrıca ünlü öğretmenlerden felsefe öğrendi. Peloponez savaşının başında Atina?yı kasıp kavuran büyük veba salgınını durdurma çabalarına katıldığı ve bunun için kamuya açık alanlarda ateşler yaktığı söylenir, ama bu konuda doyurucu kanıt yoktur. Ayrıca Makedonyalı bir tiranın ?sevgi hastalığını? iyileştirmiş ve Pers Kıralına bakmak üzere İran?a gitmeyi reddetmiş olduğu da söylenir. İ. Ö. 380 ya da 360 yıllarında Selanik?te bulunan Larissa?da öldü.
Hippokrates?e ait olduğu söylenen çalışmalar Yunan tıp yazılarının en eski örnekleridir, ama bunların pek çoğunun onun olmadığına kesin gözüyle bakılır. Bugün elimizde olan Hippokratik yazıların çoğu üçüncü yüzyıl İskenderiye bilginleri tarafından bir araya getirilmiş tıbbi incelemelerdir. Bununla birlikte, altı ya da yedi yazının gerçekten ona ait olduğu kabul edilir ve ünlü ?Yemin? bunlar arasındadır. Bu ilginç belge hekimlerin daha o zamanlar yeni hekimler yetiştirmek için düzenlemeler yapmış olan loncalarda örgütlenmiş olduklarını ve meslekleri konusunda bugün de geçerliğini sürdüren idealleri olduğunu gösterir.
Hippokratik Yazılar yaklaşık 60 tıbbi incelemeden oluşur ve bunların çoğunun tarihleri İ.Ö. Beşinci Yüzyılın sonlarına ya da dördüncünün ilk onyıllarına düşer. Zaman Klasik Dönemin doruğudur ve Perikles Atina demokrasisinin lideri olmuş, İktinus Parthenon?u, Bassae?deki Apollon Tapınağını tasarlamış, Fidias Olimpiya tapınağı için altın ve fildişinden yapılmış oturan Zeus heykelini tamamlamıştır.
Çeşitli gelişmelere bağlı olarak Hippokratik yazarlar tıbbı İ. Ö. Beşinci Yüzyıl sonlarında yaşanan olağanüstü parlak bir düşünsel gelişim evresinin bir parçası yapmayı başardılar. ?Bilgelikler Devrimi? olarak da adlandırılan bu dönemde ön-Sokratik doğa felsefecileri doğal dünyadaki fenomenleri düzeneksel süreçler aracılığıyla açıklıyor, gözler için gizli kalan şeylerin usun gözleriyle görüleceğini öğretiyorlardı.
Bu dönemde bilgi ve diluzluğu öğretmenleri olan Sofistler de Yunan dünyasında yaygın olarak ortaya çıkarlar. Sofist eğitim insanlara gerçeğe ya da olgulara uygun olup olmadığına bakılmaksızın inandırıcı bir uslamlamanın nasıl yapılacağını öğretiyordu. Ozanların yazıları ile karşıtlık içinde, düzyazının gelişimi Yunan dünyasında yavaş oldu. Düzyazı ile yazılan incelemelerin gelişmesi tıp yazınının ortaya çıkışını hızlandırdı. Tıp yazarlarının düşüncelerini düzyazıya dökmeleri tarihçiler ve politik söylev yazarları ile yaklaşık aynı zamana düşer. Hekimler yazın alanına da katkıda bulundular ve bu insanların ellerinde düzyazının anlatım incelikleri de hızla gelişti.
Tıbbın eski bir tekne ya da sanat olmasına karşın, Hippokratçılar beşinci yüzyıl sonlarında geç Klasik Döneme damgasını vuran tartışmalarda etkin olarak yer aldılar. Bu tartışmalara katılırken asıl ilgi gösterdikleri konu kendi sanatlarını bilinçli bir yolda sunmak ve hekimlere mantıksal olarak kuramdan kılgıya uzanan yolu göstermekti; yani, hastalıkların mantıksal nedenleri ve insan fizyolojisi konusundaki bilgilerden başlayarak uygun sağaltım araçlarına uzanan yolu araştırmak. Hippokrates ve izleyicileri bilim dilini konuşmayı biliyorlardı ve tıp bilimini bugün de geçerliğini sürdüren bir yolda ilk kez yazıya dökenler onlar oldular. Ama Hippokrates insanda doğanın başka alanlarında bulunabilecek olan herşeyin ötesinde başka birşey daha görüyordu ve ?Yemin?i insanın fiziksel yanına olduğu denli ahlaksal ve tinsel yanına da verdiği önemin anlatımlarından biridir.
Hippokrates?in yazılarında sık sık geçen aşağıdaki sözlerin evrensel bir geçerlik kazanmasına karşın, bugün onu alıntılayanlardan çok azı bunun başlangıçta hekimlik sanatına gönderme yaptığını bilir:
?Yaşam kısa, ama Sanat uzundur; fırsat uçucu, deneyim aldatıcı, ve yargı güçtür. Hekim yalnızca kendisi doğru olanı yapmak zorunda olmakla kalmaz ama aynı zamanda hastanın, bakıcıların ve dışardakilerin işbirliği yapmalarını da sağlamalıdır.?
Hippokrates izleyen kuşaklar için tıbbın yasa koyucusu ??arılık ve kutsallık içinde yaşayan ve sanatını uygulayan?? ideal hekim olmuştur.
Deniz Canefe, http://www.ideayayinevi.com/adlar/metinler%5Chippokrat.htm
“Platon ?Phaidros? adlı yapıtında ise Hippokrates?e değinerek onun tıbba felsefi bir yaklaşım getirmiş ünlü bir Asklepiades olduğunu ve insan vücudunu bir bütün olarak ele aldığını anlatır. Aristoteles?in öğrencilerinden Menon ise yazdığı tıp tarihinde Hippokrates?in hastalıklarının nedeni konusundaki görüşlerine özel bir yer verir. Menon?un aktardığına göre Hippokrates?in temel hastalık kuramı; yanlış beslenme sonucunda sindirilemeyen bazı artıkların buhar çıkardığını, bu buharların vücuttan atılamayarak hastalıklara yol açtığı şeklindedir. Hippokrates tarafından yazıldığı kabul edilen ?Corpus Hippocraticum? ( Hippokrates?in Toplu Yapıtları) adlı yapıtı M.S. onuncu yüzyıldan kalmadır. Arap ve Avrupa tıbbına katkısı büyüktür. Bu yapıtta; batıl inançlar, büyülü şifa yöntemleri reddedilerek bir bilim dalı olan tıbbın temel ilkeleri öğretilmiştir. Hippokrates?in çağında hekimler ?Asklepiadlar? denen (hekimlik tanrısı olarak kabul edilen Asklepios adından türemiştir.) loncalarda toplanırdı. Hekimlik babadan oğula geçerdi. Genç hekimler loncaya alınırken günümüzde de geçerli olan fakat bazı değişikliklerin yer aldığı ünlü ?Hipokrat Yemini? ederlerdi. Eski Hipokrat Yemini?nde tıp tanrısı olarak kabul edilen Asklepios adına yemin edilirken, yeni yeminde kutsal inançlar üzerine yemin edilmektedir. Eski yeminde çocuk düşürme eylemine katı bir şekilde karşı çıkılırken, yeni yeminde daha esnek bir yaklaşım vardır. Eski metinde kesinlikle çocuk düşürme eylemi içinde olmamaya yemin edilirken yeni metinde yasal gerekler dışında çocuk düşürtmeyeceğim denilmektedir. Eski metinde hayatımı ve sanatımı kutsal ve saf olarak saklayacağım ifadesi varken şimdiki yeminde böyle bir ifade yoktur. Hippokrates?in ölümünden sonra Kos Adası Hekimlik Okulu?nun bütün buluşları Hippokrates?e mal edilmiştir. Bunların tümünün değilse de büyük bir bölümünün onun buluşu olduğuna kuşku yoktur. Örneğin bazı hastalıkları Hippokrates ilk kez tanımlamıştır. ?Sopalanmış Parmaklar? adlı hastalığa ?Hipokratik Parmaklar? denilmektedir. Çünkü ilk kez Hippokrates bu hastalığın tanımını yapmıştır. Diğer tanımladığı hastalıklar ise; ? akciğer kanseri?, ?akciğer hastalığı?, ?siyanotik kalp hastalığı? dır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hipokrat
Bazı yapıtları
* Peri Aeoron
* Hydaton
* Topon (Havalar, Sular ve Ülkeler Üstüne)
* Aphorismoi (Özlü Sözler)
* Prognostikon (Teşhis Kitabı)
* Karides (Kalp Üstüne takılır)
HİPPOKRAT YEMİNİ
Hekim Apollon, ve Aeskulapius, ve Hygeia ve Panakea (Sağlık ve Evrensel-Sağaltıcı), ve tüm tanrılar ve tanrıçalar adına ant içerim ki, yeteneğime ve yargıma göre bu Yemine ve gereğine bağlı kalarak bu sanatı bana öğreteni kendi ana babam denli değerli görecek, varlığımı onunla paylaşacak ve gerekli olduğunda onu sıkıntılarından kurtaracağım; çocuklarını kendi kardeşlerimle bir göreceğim ve eğer öğrenmek isterlerse ücret almadan ve koşul getirmeden onlara bu sanatı öğreteceğim; ve Sanatın bir bilgisini kural, ders ve başka her öğretim yöntemi yoluyla kendi oğullarıma ve öğretmenlerimin oğullarına, ve tıp yasası gereğince bir ilke ve yeminle bağlanan öğrencilere iletecek ve başka hiç kimseye iletmeyeceğim. Yeteneğime ve yargıma göre hastalarımın yararına olduğunu düşündüğüm sağaltım dizgesini izleyeceğim ve zararlı ve yaramaz herşeyden uzak duracağım. Eğer istenecek olursa hiç kimseye öldürücü bir ilaç vermeyeceğim, ne de böyle bir öğütte bulunacağım; ve benzer olarak bir kadına düşük yapması için rahim içi bir araç vermeyeceğim. Arılık ve kutsallık içinde yaşayacak ve Sanatımı uygulayacağım. Taş ağrısı çeken kişileri kesmeyecek ama bunun yapılmasını bu işi uygulayan insanlara bırakacağım. Hangi eve girersem gireyim içeri hastanın yararı için gireceğim, ve bile bile yapılan zararlı ve kötü her edimden, ve dahası kadınların ya da erkeklerin, özgür olanların ve kölelerin ayartmalarından uzak duracağım. Mesleğimle ilgili olsun ya da olmasın insanların yaşamlarında gördüğüm ya da işittiğim ve dışarda konuşulmaması gereken her şeyin gizli tutulması gerektiğini düşünerek bunları açığa vurmayacağım. Bu yemini çiğnenmeden tutmayı sürdürdüğüm sürece, bana yaşamın ve tüm insanlar tarafından ve tüm çağlarda saygı gören sanatı uygulamanın hazzı bağışlansın; ama eğer bu yemini çiğneyip bozacak olursam, yazgım bunun tersi olsun.
Yurdumuzda tıp fakültesini bitiren hekimlerin diploma yemini ise şöyledir:
?Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda hayatımı insanlık hizmetine vakfedeceğimi resmen ve alenen taahhüt ediyorum. Hocalarıma karşı layık oldukları hizmeti ve minnettarlığı muhafaza edeceğim.
Sanatımı vicdanım dairesinde ve vakarla ifa edeceğim. Hastamın sağlığını baş kaygım olarak telakki edeceğim. Kendini bana tevdi ettiren kimsenin sırrını, muhafaza edeceğim. Hekimlik mesleğinin şerefini ve necip an?anelerini idame ettireceğim.
Din, milliyet, ırk, parti veya toplumsal sınıf kaygularının vazifem ile hastam arasına girmesine müsaade etmeyeceğim. İnsan hayatına ana karnına düştüğü andan itibaren mutlak surette hürmet edeceğim.
Tehdit altında bile olsa tıp bilgilerini insanlık kanunları aleyhinde kullanmayı kabul edemeyeceğim. Bunları resmen ve alenen, serbestçe ve namusum üzerine yapmaya ant içiyorum.?
Kaynak: Rehber Ansiklopedisi