Suriye’deki savaş, tarihteki bütün savaşlar gibi büyük yıkımlara ve büyük acılara yol açtı. Pek çok insan evini, akrabalarını, ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Hayatta kalmayı başarmış savaş mağduru milyonlarca insan, kendisine ve geçmişine ait ne varsa ardında bırakıp, bomba seslerinden ve ölümden uzak yeni bir ülkeye sığınmak için yollara düştü.
Gulnar Hajo ve Samer El Kadri çifti savaşın göçe zorladığı ailelerden yalnızca biri. Çocuk kitapları yazarı Hajo ve grafik tasarımcı eşi El Kadri, sığındıkları İstanbul’da, tıpkı Suriye’deyken olduğu gibi kitaplarla ve edebiyatın büyüsüyle hayata tutunmaya devam ediyorlar. Çiftin el ele verip birlikte kurdukları Pages Kitabevi, sığınmacı çocuklar için yalnızca bir kitabevi değil, adeta bir yuva. Anadillerinde iletişim kurabildikleri, sıcak bir yuva… Sanatın ve edebiyatın, mülteciler için yaşamsal önemi olduğuna inandıklarını vurgulayan Hajo, “sanat ve kültür insani bir ihtiyaçtır” diyor. Gulnar Hajo ile Pages Kitabevi’ni, sığınmacı çocuklar için gerçekleştirdikleri etkinlikleri, bu çocukların edebiyatla olan ilişkisini konuştuk.
Suriye’deki savaşla birlikte, siz de her şeyini ardında bırakıp göç etmek zorunda kalan ailelerden birisiniz. Önce Ürdün’e ardından İstanbul’a geldiniz ve burada yeni bir hayat kurmaya giriştiniz. Göç hikâyenizi ve sonrasındaki gelişmeleri dinleyebilir miyiz?
Suriye’den 2012 senesinde ayrıldık. Ürdün’de bir müddet kaldıktan sonra eşim ve çocuklarımla İstanbul’a yerleştik. Çok kısa bir süre içinde de iyi bir Suriye okuluna kızlarımızı kayıt ettirebildik. Böylelikle kızlarımız eğitim hayatlarından geri kalmadılar. Türkiye’de gerçekten çok iyi karşılandık. Kitaplarım Türkçeye çevrildi ve birçok kuruluştan imza günleri için davetler aldım. Bir süre sonra da İstanbul’da Arapça kitap satan bir kitap evinin olmadığını gördük. İstanbul’da artan Suriyeli ve Arapça konuşan nüfusun, kendi dillerinde okuyup öğrenmeye devam edebilmeleri için eşimle birlikte kendi kitap basım evimizi açmaya karar verdik. Böylece İstanbul’da Arapça yayınlara yer veren ilk kitabevini Pages ismiyle açmış olduk. Yetişkinler için de Türkçe-Arapça dillerinde çeviriler gerçekleştirmeye başladık.
Şam’da çocuk kitapları basan bir yayıneviniz vardı. Siz de çocuk kitapları yazıyorsunuz zaten. Eşiniz Samer ise grafik tasarımcısı. Şimdi de İstanbul’da yayıncılığı sürdürüyorsunuz. Pages’te neler yapıyorsunuz, anlatır mısınız?
Pages Kitabevi’nde birçok etkinliğimiz bulunuyor. Kitap satın almanın yanı sıra, ödünç de alınabiliyor. Pages’e sadece bir kitapevi değil, gerçek bir ev gibi yaklaşıyoruz. Her zaman söylediğimiz gibi “Pages sizin eviniz!”. Bu kültür evinde, Suriyeliler için ücretsiz workshoplar düzenliyoruz. Örneğin, sanat ve müzik dersleri veriyoruz. Aynı zamanda müzik dinletileri ve film gösterimleri düzenliyoruz. Bunların yanı sıra, bizzat ben Suriyeli çocuklara, pazar günleri okuma ve çizim dersleri veriyorum. Bizler Suriye’nin geleceği olarak gördüğümüz çocuklara ve gençlere her zaman öncelik vermek istiyoruz ve bunu onlara hatırlatmak adına ana dilimizde iletişim kurmaya özen gösteriyoruz.
Karin Karakaşlı, kendisiyle yaptığım bir söyleşide “Dil, ifade demek, varlığımızın teyidi… Bizi biricik kılan, birey yapan öz. (…) Hayatı dile göre duyar insan. Her şey her dilde aynı yaşanmıyor” demişti. Sığınmacı çocukların, gençlerin dil ve edebiyatla ilişkilenişine dair düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Kitabevimizde, çocukların okudukça daha çok okumak istediklerine tanık oluyoruz. Bu aralar Suriyelilerin gerçeğini anlatan birçok kitap yayınlanmaya başladı ve gençlerin bu yayınlara duyduğu ilgiyi ve merakı gözlemleme şansımız oldu. Bu merak, çocuk kitaplarına karşı da var. Ama deneyimlediğimiz kadarıyla, çocuk edebiyatında mültecilik ve sığınmacılık üzerine büyük bir boşluk olduğunu görüyoruz.
Savaştan en çok etkilenenlerden biri de hiç kuşkusuz ki çocuklar. Kitabevinizi ziyaret eden sığınmacı çocuklar ve gençlerle ilgili gözlemlerinizi aktarabilir misiniz?
Birçok çocuk, genç ve yetişkin kitapevimize daimi olarak geliyor. Kitap okuyor ve müzik dinliyorlar. Bu onlara pozitif bir duygu veriyor, kendilerini iyi hissettiriyor. Okulda ve işte daha iyi olmalarını sağlıyor. Fakat çocukların her biri farklı statülerde; bazılarının normal bir yaşantısı varken, birçoğunun ciddi sıkıntıları var. Sanatın ve edebiyatın, mülteciler için yaşamsal önemi olduğuna inanıyoruz. Sanat ve kültür, insani bir ihtiyaçtır ve mültecilerin sıkıntılarını aşarak, hayatlarını tekrar oluşturmalarına yardımcı oluyor.
Edebiyata –ya da sanatın diğer dallarına– sığınmak, hayatı daha yaşanılır kılıyor hiç kuşkusuz. Edebiyatın bu sağaltıcı yanının sığınmacı çocuklar üzerindeki etkileri üzerine konuşabilir miyiz?
Çocuk edebiyatı söz konusu olduğunda çocukların hayatlarını ve ilgi alanlarını hikâyeler aracılığıyla anlatmaya çalıştığım birçok kitap yazdım ve yayınladım. Çocuk edebiyatının, çocukların sağlıklı bireyler olarak gelişebilmelerine katkı sağladığına yürekten inanıyorum. Çocuklar, ancak ve ancak okurlarsa eğer gerçek bir çocukluk geçirebilirler, yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini güçlendirebilirler. Ve bunun ana dillerinde olması da esastır.
Göçmenlik gibi zorlu bir konuyu, çocuk okuru incitmeden işlemeyi başarmak gerek. Çocuk kitaplarında bu konuların işlenişini, ele alınışını, kullanılan dili nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kanımca, Suriyeli çocuklarla durumları üzerine konuşurken bunu pozitif bir dille, renkli bir şekilde gerçekleştirmek çok önemli. Problemlerinin üstesinden gelebilmeleri için umut ve sevinç içinde, gündelik hayatlarından alınan detaylarla yaklaşılması gerekir.
Yetişkinler için de bir yayınevi açmayı planladığınızı biliyorum. İleriye yönelik başka planlarınız/projeleriniz, hayalleriniz neler?
Biz İstanbul Pages Kitabevi’ni, büyük bir neşe ve umut içinde açtık. Özellikle Türkçe ve Arapça dillerinde çeviriye öncelikli olarak yer verdik ve çalışmalarımıza devam etmekteyiz. İlk günkü heyecanımız artarak devam ediyor. Önümüzdeki Haziran ayında (2017) Hollanda’daki ilk şubemizi de Amsterdam’da açıyoruz.
Söyleşi: Elif Şahin Hamidi
iyikitap.net 5 Haziran 2017