İkinci Dünya Savaşı?ndan sonra Demokratik Almanya Cumhuriyeti?nin sancılı kuruluş sürecini, bu yıllarda kimi eski ve yeni toplum arasında açık tercihini yapan, kimi yerde bocalayan insanları ele alan Karar adlı eserinin devamı olarak kabul edilen Güven, Anna Seghers?in en son romanıdır. Yazar bu romanından söz ederken şöyle der: ?Benim için önemli olan, dünyamızı iki kampa bölen parçalanmanın tüm yaşamımızın en kişisel ve en gizli köşelerine kadar etkili olduğunu okura gösterebilmektir.? Yirminci yüzyıl Alman dili edebiyatının en önemli yazarlarından Christa Wolf?un şu sözleri dikkat çekici: ?Anna Seghers?in hemen başlangıcında doğmuş olduğu 20. yüzyılın hırs ve coşkuları ne yazık ki duygu dolu değildir, lirik bir kişilik taşımazlar. Onlar ev ve otel odalarında değil, savaş cephelerinde, sokaklarda yaşar, barikatlar arkasında, konferans salonlarında, okullarda, laboratuvar ve fabrikalarda kendilerini gösterirler.? Anna Seghers, Güven adlı romanında 2. Dünya Savaşı sonrasında Doğu Almanya?nın, kimi güçlerin çabalarına, düzenlenen ayaklanmalara karşın batıdan giderek nasıl koptuğunu ve Sovyetler Birliği?nin de desteği ile ayakları üzerinde durmaya başladığını anlatır.
Özellikle batıdan gelmiş olan bazı bilim adamlarının ilk yıllarda yaşadıkları sayısız düş kırıklığına karşın niçin burada kaldığı ve savaş sonrası genç neslin, işçi sınıfının güçlenmesi uğruna gösterdiği inanılmaz çabalar çok canlı, etkileyici bir anlatımla gözler önüne serilmekte.
Kitabın Künyesi
Güven
Anna Seghers
Çeviren: Ahmet Arpad
Evrensel Basım Yayın
İstanbul, 2003,
414 sayfa
Anna Seghers Hayatı
1900 yılının 19 Kasım günü Almanya?nın Mainz kentinde dünyaya gelen Anna Seghers?in gerçek adı Netty Reiling?tir. Birinci Dünya Savaşı?nın ve sonrasının çalkantılı yıllarını bir lise öğrencisi olarak yaşar. Varlıklı bir burjuva ailesinin kızı Netty, genç yaşta kendini tedirgin bir toplumun içinde buluverir. Genç kızın edebiyata olan ilgisi annesinin verdiği Schiller ve Heine eserleri ile başlar. Peşinden Lessing, Büchner, Kleist, Hölderlin gelir. Balzac, Gorki, Tolstoy?un gerçekçi eserleri ona Fransız ve Rus edebiyatının kapısını açar. Heidelberg Üniversitesi?nde Sanat Tarihi öğrenimi görür. 1925 yılındaki doktora tezinin konusu “Rembran?ın eserlerinde Yahudi ve Yahudiliktir.? Edebiyata ilk adımlarını Netty Reiling adıyla atar. Bir çok dergi ve gazetede nuvelleri yayınlanır. yurtdışı yolculuklarına çıkar. O yılların politika olayları ve ekonomik sorunlarıyla yakından ilgilenmeye başlar. 1925 yılında Laszlo Radvanyi ile evlenir. İlk kez “Seghers” takma adını kullanarak yazdığı ?Saint Barbaralı balıkçıların ayaklanması? romanı genç kadına 1928 yılında Kleist ödülünü kazandırır. Fakat Almanya?da hiç kimse bu yazarı tanımamaktadır. tanıyanlar da onu bir erkek sanmaktadır. Bunun üzerine ?Seghers? kendine ?Anna? ön adını verir. Kleist ödülü büyük bir ünün başlangıcı olur. Anna Seghers ile Alman edebiyatına yeni bir sanat anlayışı ve yeni bir roman tekniği girmiştir.
1928 yılında Komünist Partisi?ne üye olur. O yıllarda çok hareketli bir dönem yaşayan emekçi sınıfı ile yakınlaşır. Artık okurun karşısında, toplumu ve kişileri sosyalist açıdan değerlendiren bir Anna Seghers vardır. Genç kadın yazar Alman gerçekçiliğine, değişik ve kendine özgü eserler kazandırmaya başlar. Ömrünün sonuna kadar da hep aynı yolda ödünsüz yürür. Nazilerin işbaşına gelmesiyle 1933 yılında Almanya?yı terketmek zorunda kalır. Önce İsviçre?ye sonra da Fransa?ya sığınır. Savaş yıllarını Meksika?da geçirir. 1947?de Avrupa?ya geri dönmeye karar verir. Doğu Almanya?ya yerleşir.Yaşamı Boyunca sürekli yazmasının yanı sıra siyasi yasamda da son derece de aktif olan Seghers, burada da birçok faaliyetin içinde yer alır. “Almanya Demokratik Yenilenme Birliği´nin ikinci başkanlığını yapar. Alman Sanat Akademisi´ne üye olur, ardından DAC ( Alman Demokratik Cumhuriyeti) Yazarlar Birliği Başkanı olur. Yapıtlarıyla 1947´de Büchner ödülünü, 1951 ve 1959´da DAC Ulusal Ödülü´nü, ayrıca 1959´da Stalin Barış Ödülü´nü alır. Seghers sürgünden yıkılmış ülkesine ve savaşta psikolojik olarak tahrip olmuş Alman insaninin arasına döndüğü zaman, yaşanan büyük felaketin araştırılması ve ayni günlerin yeniden yaşanmaması için ne yapılması gerektiği üzerinde öncelikle durur. “Dilime ve yurdumun insanlarına bağlıyım,” diyen Anna Seghers?in gerek sürgün yıllarında, gerekse Almanya?ya döndükten sonra yayınladığı tüm romanlarında gerçekçilik kaçınılmazdır. Genelde ayrı tabakalardan insanların çıkar çatışmalarını konu alan romanlarda lirizm ağır basar. 70?li yıllardan sonra Anna Seghers?i Alman dili edebiyatının en büyük yazarı kabul edenler onu Emily Bronte, Virginia Volf, Sigrid Undset ya da Simone de Beauvoir ile aynı basamağa koyarlar.
Seghers “Ölüler Genç Kalır” romanında, Kasım ihtilali (1918) ile İkinci Dünya Savaşı arasında işçilerin, köylülerin, kapitalistlerin ve asillerin alın yazılarından yola çıkarak Almanya?daki sınıflar arası çatışmaları ele alır. “Ölüler Genç Kalır” 1968 yılında başarıyla sinemaya da uyarlanmıştır. “Transit” romanı ise Seghers?in öteki romanlarından farklı bir nitelik taşır. 1933-1945 yıllarında sınırlar arasında kovalanan, hiçbir ülkenin tanımadığı yüz binlerce mültecinin acı serüvenlerinin anlatıldığı eserde Seghers?ten otobiyografik bölümler ağır basar. “Transit”, faşizme karşı mücadelenin romanıdır.
“Karar” (1959) ve “Güven” (1968) adlı eserler, Anna Seghers?in son romanlarıdır. Yirminci yüzyıl Alman edebiyatında, “Karar” gibi bölünmüş Almanya?nın aykırılıklarını böylesine kapsamlı ele alan ve sorunların derinine inen başka bir esere rastlanmaz. Seghers bu romanında, İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan iki ayrı toplumun sorunları altında ezilen bireyler ve ailelerden yola çıkarak, Batı ve Doğu Almanya arasındaki farklılıkları bütün gerçekçiliği ile ortaya koyar.
Geride bıraktığımız yirminci yüzyıl, tutkuları hiç de duyarlı ve lirik olmayan bir çağdı. 1900 doğumlu Anna Seghers?in son romanı “Güven”, dünyamızı iki kampa bölmüş olan yirminci yüzyılın insan yaşamını ne denli etkilemiş olduğunun gerçek bir belgesidir. Oynandığı ?sahne? oturma odaları ve oteller değil, savaş alanları, siperler, konferans salonları, okullar, deney laboratuarları ve fabrikalardır. Bu romanla Anna Seghers, çok başarılı edebi yaşamının doruğuna ulaşır.
Çekingen ve içine kapanık bir yaşam sürdürmüş olan Seghers?in savaş sonrası yurduna döndüğü günlerde söylemiş olduğu şu sözler önemlidir: “Yurdumda yazacağım kitaplar, geçmişte işlenmiş yanlışların tekrarını önlesin isterim…”