Herkes kendi kişisel komasında ?Günce?sini yazar? Canan Koçak

İlham için hastalık, yara ve delilik mi lazım?
İnsanların sevdikleri şeyi yapabilme riskini göze alabilmeleri için gerçekten acı çekmeleri mi gerek? Frida Kahlo, El Greco, Michelangelo, Robert Schumann, Bernini gibi sanatçıları yaratıcı kılan özellikleri başlarına gelen korkunç hastalıklar yada kaybettikleri sağlıkları olabilir mi? Maura Kincaid kimdir? Stendhal Sendromu nedir? Soru soru üstüne, bir roman insana bu kadar çok soru sordurup, bunca ismi araştırma merakı uyandırır mı? Tüm bunlar ilk elden akla gelenler sadece. Yazar Chuck Palahnıuk ise merak uyandırır elbette ve pekala baştan sona neredeyse her satırda, okuyucuyu sürekli şaşırtır. Ne, nasıl, nerede, bu kim vs. sorular çoğaltılabilir romanla bütünleştikçe.

Köleler Kraliçesi Misty Marie Wilmot ve Koma güncesi?
Kahramanımız Misty?e, bir günce tutma fikrini veren, halen hastanede yatan eşi Peter?in annesi Grace?dir. Waytansea adasının sakinlerine göre bu adaya ait, altın bir gelenektir. Peter motor çalışırken park halindeki arabasında kendini zehirlemiş ve bu sebepten hastanede koma halinde yatmaktadır. Ve denizcilik kurallarına göre, eşlerinden uzak olan herkesin mutlaka bir güncesi olmalıdır.
Deliliğin çeşitli göstergelerini hayatı boyunca taşıyan Peter, gittiği her okuldan atılmış, kendi vücuduna batırdığı broşlarla dengesiz tavırlar sergilemiştir. Zaten Misty ile de Güzel Sanatlar Fakültesi’nde tanışmışlardır. Komaya girmeden önce yaşamakta oldukları Waytansea adasındaki insanların, çamaşır odalarına, mutfaklarına, duvarlarına öfke ve şiddet dolu yazılar yazarak, bu odaların tamamını duvarlarla örerek kapatmış, ardından da intihara teşebbüs etmiştir. Son nefesini verdiği anda ailesini ne büyük bir felakete sürükleyeceğinden habersiz olan Peter, Katolik kilisesine ipotek edilen evleri sayesinde hayatta kalabilmektedir. Misty?e kalsa kocasının kapattığı odalar, zırvaladığı yazılar ve ada halkının şikayetlerinden bıkmış olduğundan, anında Peter?in fişinin çekilmesi en doğru olanıdır. Zaten Güzel Sanatlar Fakültesi’ni bitirdiği halde, kendi mesleğini yapamayarak ve herkesin alaycı ifadelerine maruz kalarak, Waytansea otelinde garsonluk yapmak zorunda kaldığı için, içten içe kocasını suçlamaktadır. Peter?den geriye kalan en değerli şeyse, 12 yaşındaki kızları Tabbi?dir. Misty en az Peter kadar deli olan annesi Grace ve kızı Tabbi ile bir taraftan hayatın zorluklarına katlanırken, diğer taraftan hiç okuyamayacağını bildiği halde kocasına, onsuz yaşadığı günlerin güncesini tutmaktadır.

?Gerçek şu ki bazı insanlar yeteneklidir, ama çoğu değildir.?
Bugünle birlikte, geçmişe dönüşleri de kapsayan bu günce, aslında Misty?nin Peter?le yaşadığı bütün anıların sırlarını taşımaktadır. Yalanlar ve açığa çıkan gerçekler, Misty?nin fütursuz dilinden ulaşır okuyucuya.
Thomas Mann?ın dediği gibi ?büyük sanatçılar hastalıklı kişilerdir? belki, bilemiyorum. En azından Chuck Palahnıuk?in hayat hikayesi için onun yaratıcılığını sağlayacak, herhangi bir acı anlatım olmadığını, daha doğrusu onu ?Günce ? ve benzeri orijinal romanları yazmaya itenin ne olduğunu, kendi romanlarından yola çıkarak anlayamıyorum. Bu yaratıcılığın bilinen tek açıklaması elbette yer altı edebiyatının aykırılığı olsa gerek.
Romanda da yazarın sıkça ifade ettiği gibi ?Sadece kayıtlarda bulunması açısından?, beklenmeyen bir son, orijinal bir kurgu ve sıra dışı bir anlatım, kuşkusuz Yeraltı Edebiyatına verilebilecek en iyi örneklerden biridir, Chuck Palahnıuk ve ?Günce?.

Yazının Yazarı: Canan Koçak

Kitabın Künyesi
Günce / Chuck Palahniuk
Ayrıntı Yayınları / Yeraltı Edebiyatı Dizisi
Çeviren: Funda Uncu Irklı,  218 sayfa, Baskı Tarihi: Ocak 2006
Özgün Dili: İngilizce; Özgün Adı: Diary, 2003

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir