72. Koğuş – Orhan Kemal “İnsan Onurunun Sesi”

?Eşe dosta selam, inandığım doğruların adamı oldum, böyle yaşadım, karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım, kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir.? Orhan Kemal (ölümünden üç ay önce yazdığı bir söz)

Orhan Kemal?in başyapıtlarından 72.Koğuş, insan onurunun düşebileceği en dipsiz kuyunun hikâyesidir.
Tüm yapıtlarında her şeye rağmen insana olan inancını ve sevgisini korumuş olan Orhan Kemal; okurlarına, bu derin çukura yuvarlanmış olan insanların, en yakınını bile üç kuruşa vurabilecek kadar alçalmış olanların dünyasını bir koğuşun karanlığında bile direnişin sesini duyuruyor. Alçalışın bile yok edemeyeceği insanlık onurunu dile getiriyor.

1938’de Niğde’de askerliğini yaparken “Maksim Gorki ve Nazım Hikmet kitapları okumak”, “yabancı rejimler lehinde propaganda ve isyana muharrik” suçundan 5 yıl hapis cezasına mahkum edilen Orhan Kemal,1940’ta, Bursa Cezaevi’nde tanıştığı Nazım Hikmet’in görüşlerinden etkilendi; kendisinden Fransızca, felsefe, siyaset dersleri aldı. Orhan Kemal’i şiir yerine roman ve öykü yazmaya teşvik eden de Nazım Hikmet oldu. Özgürlüğüne kavuşmasından sonra 1954 yılında Orhan Kemal adıyla 72. Koğuş hikâyesinin yazarı olur.

‘Âdemoğlu’nun dibe vurduğu an – Murat Özer
(04/03/2011 tarihli Radikal Kitap Eki)
Orhan Kemal ya da gerçek adıyla Mehmet Raşit Öğütçü, edebiyatımızın ?gerçekçi? damarının en önemli temsilcilerinden biridir kuşkusuz. Nâzım Hikmet?le Bursa Cezaevi?ndeki kader ortaklığının ardından edebiyata kanalize olan ve ?yitik? yaşamlara uzattığı aynayla kendi biçemini ortaya çıkarma becerisini gösteren yazar, Türkiye?nin (aynı zamanda devletin) yaşadığı (yaşattığı) ?çözülme?yi ilk elden yansıtmasıyla benzersiz bir ?saptayıcı? olmayı da başarır eserlerinde. Temelde hikâye ve romanlarıyla öne çıksa da, oyun yazarlığıyla da dikkat çeker Orhan Kemal.
Daha sonra oyunlaştırdığı uzun hikâye formundaki 1954 tarihli başyapıtı ?72. Koğuş?, Orhan Kemal?in bir ?gözlemci? olarak gösterdiği yetkinliğin en önemli yansımalarından biridir. Türkiye?nin hem politik hem de toplumsal olarak zor bir dönemden geçtiği 2. Dünya Savaşı yıllarında bir cezaevini mekan edinen bu hikâye, cezaevinin ?çulsuzlar?ının bir araya geldiği 72. koğuşta yaşanan sağlam bir trajediyi ameliyat masasına yatırır. Bütün olumsuz koşullara rağmen koğuşun ?adam? gibi kalabilen tek mahkûmu olan Ahmet Kaptan?ın beklenmedik bir çıkışla başlayıp sürekli dibe doğru sürüklenen serüvenini takip ederiz. Annesinden gelen 150 lirayla ?ağa? statüsüne taşınan bu karakter, kendisinden ziyade çevresindekileri mutlu etmeye çalışır, koğuştaki diğer mahkûmların ihtiyaçlarını giderir. Kadınlar koğuşundaki güzel Fatma?ya duyduğu platonik aşksa, çevresindekiler tarafından acımasızca sömürülür ve onu deliliğin sınırlarına kadar götürür…
Orhan Kemal, ?72. Koğuş?ta insanoğlunun koşullara karşı direnme iradesi gösterememesini öne çıkarır daha çok. Başkahramanımız Ahmet Kaptan, insanlığından hiçbir şey kaybetmese de, cezaevindeki gardiyanından mahkûmuna herkesin kaçınılmaz bir karakter deformasyonuna girmesidir Orhan Kemal?in asıl ilgilendiği. Yazarın ?âdemoğulları? dediği sefaleti yoğun biçimde yaşayan 72. koğuş mahkûmlarının, parası olan ?beyler?le aralarında oluşan sınıfsal uçuruma da dikkat çeken metin, Türkiye?nin o dönemlerdeki toplumsal çöküşünü cezaevine taşır bir bakıma. Eşitsizliğin, adaletsizliğin hüküm sürdüğü Türkiye?nin aynasıdır adeta bu cezaevi.
Toplumsal yozlaşmayı hâkim olgu olarak metnine taşısa da, bu yozlaşmanın sonucu olarak ortaya çıkan bireysel bir trajediyi de yamacımıza taşır Orhan Kemal, Ahmet Kaptan?ın trajedisini. Olaylara ?pembe gerçekçi? bir çerçeveden yaklaşan ve naifliğiyle öne çıkan bu karakter, olanca kirlenmişliğin ortasında ?insan? olduğunu unutmamaya çalışır, son ana kadar. Çevresindeki herkesin menipülatif hamleler yapması, onun insanlığından bir şey götürmez ama ruhsal dengesi giderek bozulur. Kendisi gibi olmayanı ?tükürür? toplum, her zaman olduğu gibi… Yazar, bir Hitit heykeli gibi ?çirkin? diye tanımladığı Ahmet Kaptan?ın ruhundaki güzelliğin diğerlerini değiştirmesinin mümkün olmadığını gösterir hikâye boyunca. Ulufe dağıtıldıkça ?Ağam, beyim!? diyen toplumun, ulufe kesildiğinde yeniden dişlerini göstereceğini ve onun ?gerçek yüzü?nün bu olduğunu vurgulamasıysa bu metnin en çarpıcı saptamasıdır. ?72. Koğuş?un bugün bile etkisini sürdürmesinin müsebbibi de budur bizce. Dönem değişse de insanoğlunun karakter zaafları değişmiyor ne yazık ki, yöneticilerin bu zaafları manipüle etme istekleri de…

1987?de de uyarlanmıştı
Geçen yıl kaybettiğimiz Erdoğan Tokatlı?nın 1987?de yaptığı Kadir İnanır?lı uyarlamanın ardından yeniden beyazperdeye taşınan Orhan Kemal?in hikâyesi, bu kez senaryo satırındaki Ayfer Tunç imzasıyla dikkat çekiyor daha çok. Genç kuşağın gözde yazarlarından Tunç?un kalemiyle eserin daha da ?değerli? olabileceğini hissediyorsunuz önce. Ama sonucu görünce, 2011 yapımı filmin 1987 yapımı adaşından oldukça geride kaldığını görüyor ve kaçan fırsata üzülüyorsunuz.
Bu filmin yaklaşımının Orhan Kemal?in eserinde ?baskın? unsur olarak öne çıkmayan ?aşk?a daha yakın durması ve buna paralel olarak gene yazarın hikâyesinde kısa bir bölüm olarak verilen ?kadınlar koğuşu?nu öne çıkarması, doğal olarak meselenin özünden uzaklaşılması sonucunu doğuruyor. Hülya Avşar isminin ağırlığından olduğunu düşündüğümüz, Fatma karakterinin yoğun biçimde varlığını hissettirmesi de bu yaklaşımın bir sonucu kimliğiyle önümüze geliyor. Kitapta ?fettan? bir mahkûm olarak çizilen ve bir yan unsura dönüşen Fatma, filmde Ahmet Kaptan kadar ağırlıklı bir rol üstleniyor ve ona da ekstra bir ?değer? atfediliyor. Oysa Orhan Kemal?in eserindeki toplumsal yozlaşmanın ipuçlarını bulmak istiyoruz filmde, ama bunu sadece ?şekilci? bazı sahnelerle vermeye çalışıyor yönetmen Murat Saraçoğlu. 72. koğuş mahkûmlarının bir tavuk kemiği için birbirlerini ezmelerini göstererek Orhan Kemal?in etkisine ulaşabileceğini düşünen yönetmen, hikâyenin ?katı gerçekçi? tonundan uzaklaşarak bir tür ?komik unsur? ortaya koyuyor bu yaklaşımıyla. Elindeki yoğun malzemeyi heba etmenin sınırlarında dolaşmasına rağmen, uyarladığı metnin gücünden kaynaklanan avantajı cebinde tutmayı başarmasıysa ?Bu kadarına da razı olmak gerek galiba!? dedirtiyor bize.
Filmi izlerken, Orhan Kemal?in vurgulamaya çalıştığı yönetilen/yöneten paradoksunu ve bunun getirdiği insanlık zaafiyetini görmeyi bekliyoruz. Dediğimiz gibi, tüm bu sorunsalı şeklen gösterse de, kitaptaki ?hissettirme? becerisi yok filmde. Ahmet Kaptan?ın yalnızlığı ve çaresizliğinin yerini her şeyi ?yüksek sesle? dile getirme telaşı alıyor, nihayetinde de ortaya kakofonik bir durum çıkıyor. Neresinden tutulacağına tam karar verilememiş hikâyeye ?yıpratıcı? fazlalıklar yüklenirken, olması gerekenler geri plana atılıyor ve Orhan Kemal?den soyutlanan bir sonuca ulaşılıyor. Hikâyenin dönemine dokunulmamış olmasına rağmen, buradan kaynaklanabilecek avantajdan yararlanılmıyor, aksine ?dönemler üstü? metni dar bir zaman dilimine sıkıştırıyor film. Çoklukla klişeler üzerinden yürümesiyse filmin temel handikaplarından biri olarak kendini gösteriyor; karakterlerin eylemlerine ?aynılık? duygusuyla yaklaşıyor, umut kırıntısının olmadığı Orhan Kemal?in metnine bir bebek vasıtasıyla umut aşılamaya kalkıyor, kötücüllüğü değişmez bir kişilik belirtisi olarak sergiliyor… Tüm bunlar, kitaptaki ?koşullarla belirlenen ışıksızlık? duygusunu zedeliyor sonuç olarak, cezaevinden çıkıp yaşananlara daha yukarıdan bakmamızı engelliyor. Dört duvar arasına sıkışan film, Türkiye?nin gerçeklerine doğru yelken açmamızın önünü kesiyor, fazlasıyla ?içe dönük? bir etki yaratıyor en nihayetinde.

Oyun Olarak ?72.Koğuş?
72.Koğuş, Orhan Kemal?in sahneye çıkan ikinci yapıtıdır. 72. Koğuş, 26 Ocak 1967 Perşembe gecesinden başlayarak Ankara Sanat Tiyatrosu?nda (AST?da) sunulmaya başlanır. Asaf Çiğiltepe?nin sahneye koyduğu oyunun dekor ve giysilerini Osman Şengezer tasarlar. Aşık Mahzuni ise özgün müziğiyle sazıyla sesiyle eşlik eder. Oyunun seyirciden gördüğü ilgi, yapılan değerlendirmeleri geçer.. Üç mevsimde oyunu, 140 bin kişinin izlediği görülür ki AST için- o yıllarda Devlet Tiyatrosu?nda bile 100 bin satışa pek az rastlandığı düşünülürse- izleyici sayısında doruğa erişildiği açıktır. Ne yazık ki AST?nin kurucusu-oyunun yönetmeni Asaf Çiğiltepe, birkaç ay sonra trafik kazasında,(7 Haziran 1967?de) yaşamını yitirince; ulaşılan sonucu göremeyecektir.
72.Koğuş, 1967?den başlayarak üç yıl AST’da oynar. Orhan Kemal, 72.Koğuş ile 1967?de Ankara Sanatseverler Derneği?nce yılın en iyi oyun yazarı seçilmiştir.
O güne dek kıyısından köşesinden anlatılan hapishane, ilk kez Orhan Kemal?in kaleminden sahneye 72.Koğuş?la gelir.
72.Koğuş romanı adembabaların geçici varlık döneminden sonra, eski yoksulluklarına dönmeleri ve koğuştakilerin baştan beri görülen bilinçsizliklerini sürdürmeleri ile son bulur. Oyunda ise Kaptan?ın ölümü, adembabaların bilinçlenmelerini ve kendilerini sömürenlere karşı çıkmalarını sağlar. Karşı çıkış, insancıl özün-insan onurunun, canlı olarak korunmasıdır. En onulmaz acılar yaşayan, ezilen, küçümsenen, aç-açık kalan kişiler; sıra insanlık onurlarına gelince arslan kesilirler. Bu durum, Orhan Kemal gerçekçiliğinin ipuçlarını verir bize: koşullar ne olursa olsun, onurun korunması, aşağılanmaya karşı direngenlik ve onurun ezilmesi durumunda asla ödün vermemek.
Rizeli Kaptan?ın gelen parasını arkadaşlarına dağıtması, koğuştakilerin hepsini kurtarmak için giriştiği işler, onurun yüceltilmesi çabalarının belgeleridir.
Yazarın arkadaşı Samim Kocagöz(1916-1993), 72.Koğuş?u şöyle değerlendirir: ?(…) Orhan Kemal, 72.Koğuş?u önce büyük öykü olarak yazdı, sonra bir de oyun olarak ortaya koydu. Benim öteden beri bir inancım vardır. Öyküden büyütüp roman olmaz. Romandan özetleyip öykü de yapamazsınız. Olmaya ki yazar öykü olan bir konuyu yeniden roman olarak tasarlasın. Yazar da 72.Koğuş oyununun önsözünde, ?(…) Demek oluyor ki herhangi bir konu, sanatçı açısından sanatçının o andaki düşünü açısından çeşitli biçimlerde meydana getirilebilir.? (72.Koğuş, oyun, s.5, 1967) Orhan haklı, romanlardan senaryo yapanlar bile konuyu yeniden tasarlıyor. En iyisi yazarın kendi konusunu kendisinin-istiyorsa-başka bir biçimde tasarlamasıdır.
Kendisinin de yazdığı, söylediği gibi 72.Koğuş oyunu, öyküsünden daha çarpıcı, çaresizlerin direnişi olmuştur.? (Çaresizlerin Şairi Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Cumhuriyet Kitap eki, sayı:17.)
72.Koğuş?u, Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu (DAST) da 1976 yılında oynamıştır. Oyun, Erkan Yücel?in (1945-1985) yönetiminde sahnelenmiştir.

?72. Koğuş? Hikâyesinin Özeti
Ahmet Kaptan adında bir mahkuma köyden annesi tarafından 150 lira para gönderilir. Ahmet buna çok sevinir. Çünkü o zamanlar bu para hapiste çok büyük bir miktar olarak görülmekteydi. Bir anda Ahmet Kaptan koğuşta çok değer görmeye başlar, sevilir ve sayılır. Koğuştakilerin çoğu bu parayı değerlendirmenin en iyi ve en güzel yolunun kumar olduğunu söylerler. Ahmet Kaptan koğuşta en geçerli söze sahip olan Berbat Sölezli Ağa’nın koğuşuna kumar oynamaya gider. Kısa zamanda ikisi de çok para kazanırlar. Berbat koğuşu değiştirir. Hilmi Ağa’nın koğuşuna geçer. Fakat Ahmet Kaptan kısa zamanda hapishanenin en kötü koğuşu diye bilinen koğuşu düzeltir. En güzel koğuşlardan biri haline getirir. Herkesin üstünde yattığı kireç torbalarını kaldırıp yerine pamuk yataklar aldırtır. Fakat bir gardiyanın oyununa gelerek herşeyini yitirir. Kısa zamanda koğuş eski halini alır. Kaptan oyuna geldiği için bunalım geçirir. “Haksızlığa” uğramıştır. Kışın soğuk bastırınca koğuş çok soğuk olur. Birçok mahkum ölür. Ertesi kış da Ahmet Kaptan soğuktan donarak ölür.

Everest Yayınları Tanıtım Yazısı
Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden biri olan Orhan Kemal?in başyapıtlarından biri olan 72. Koğuş, insan haysiyetinin düşebileceği en dipsiz kuyunun hikâyesidir Tüm yapıtlarında her şeye rağmen insana olan inancını ve sevgisini korumuş olan Orhan Kemal, bu derin çukura yuvarlanmış olan insanların, en yakınını bile üç kuruşa vurabilecek kadar alçalmış olanların dünyasını bir koğuşun karanlığında anlatırken bile direnişin sesini duyuruyor okurlarına. Alçalışın bile yok edemeyeceği insanlık onurunu dile getiriyor.

Orhan Kemal’in kitapları bîr okurum hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz kakır, çok az yazar okurunu onun kadar biçimlendirir. Orhan Kemal umudu ve aydınlığı yeniden kazanmamız için yol gösterir bize. Orhan Kemal’in kitapları bîr okurum hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz kakır, çok az yazar okurunu onun kadar biçimlendirir.

Kitabın Künyesi
72. Koğuş
Orhan Kemal
Everest Yayınları / Hikaye Dizisi
Kapak Tasarımı : Utku Lomlu
Editör : Sırma Köksal
İstanbul, 2011, 22. Basım
100 sayfa

7 yorum

  1. Kumar bir oyundur. Oynayan kaybetmeye mecburdur. Teşekkürler Orhan Kemal

  2. bu romanı ögretmenim okumamı istedi yazılıda sorular çıkacak okuyanlardan nasıl bir kitap oldugunu ögrenmek istiyorum..

  3. Bu sene tiyatroda bunu oynayacağız 🙂 Atalar Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi (:

  4. Tamam belki de doğruları söylemişsiniz ama bir de kitabı okumadan filmi seyredenleri düşünün. Bu nedenle çok ağır ve anlaşılması zor ithamlarda bulunmuşsunuz. Lütfen edebiyatı illaki zoraki ve anlaşılmayan metinler ile cevap vermek olarak algılamayalım. Yorumlarda da gördüğünüz gibi herkes kitap tanıtımı yaptığınızı sanmış. Çünkü metnin okunursallığı yok. Bu nedenle çok az okuduktan sonra, muhtemelen insanlar bunu kitabın tanıtımı sanmış. Lütfen yazılarımızı biraz daha kısaltalım. Ellerinize sağlık.

  5. tavsiye olarak değil bence kesin olarak okumalısın ayrıca izlemediysen de filmi izleme keza kitapla alakası yok denebilir…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir