İstihbarat teşkilatında bir psikopat! – Elif Şahin Hamidi

Bir istihbarat teşkilatı, ajanlarını neye göre seçer acaba? Ajan adaylarında ne gibi kriterler arar? Çok zeki, çok cesur, çok dil bilen, teknolojiyle arası çok iyi olması istenebilir sanırım. Hemen Google’da küçük bir araştırma yaptığımda, “50 Soruda MİT” başlıklı haberde şu bilgilere rastladım örneğin: günümüz istihbarat çalışmaları akıl, bilgi ve teknolojiye dayalı olmakla birlikte ve bir ajanın ya da istihbarat elemanının temel özellikleri şunlarmış: “analitik düşünce yapısına sahip, tarih, felsefe, psikoloji, iletişim, sosyoloji, antropoloji gibi konularda derinliğine bilgili, öngörü ve uzgörü üretebilme yeteneği olan bir kişilik olmalı”[1] Peki bir paranoyak, sosyopat, obsesif kompulsif bozukluk hastası bir psikopat ajan olabilir mi? Teşkilatların karanlık işlerini tereyağından kıl çeker gibi halletmek konusunda, bulunmaz Hint kumaşıdır belki de böyle “Antisosyal Kişilik Bozukluğu” hastası kişiler, kim bilir.  İsrailli yazar Nir Hezroni’nin yarattığı Ajan 10483 işte tam da böyle bir ajan: gerçek anlamda bir psikopat. Ama aynı zamanda çok yaratıcı, iş bitirici: onun için her şey plan ve uygulamadan ibaret. Ve onun için her şey siyah ya da beyaz, iyi ya da kötü, griye asla yer yok. Her ne kadar paranoyak, sosyopat ve obsesif kompulsif bozukluk hastası olsa da, o kesinlikle aptal değil. Öyle ki kendi çapında bir dahi bile sayılabilir. Belki de bugün dünya üzerindeki hemen her teşkilatın mumla aradığı türden bir ajan: korkunç katliamları gözünü kırpmadan gerçekleştirmek için manipüle edilmiş bir ölüm makinesi!

 

Şimdi intikam zamanı

Banu Adıyaman’ın Türkçeye kazandırdığı Bir Psikopatın Günlüğü isimli kitapla tanımıştık Ajan 10483’ü. Teşkilat onu öldü bilse de, Teşkilat’ın eline geçen gerilim dolu ve şok edici günlük, bunun doğru olmayabileceğini gösteriyordu. Fizik mezunu ve aynı zamanda askerlik hizmetini askeri istihbaratta yapmış bir yazar olan Hezroni, Gökçesu Tamer’in çevirisiyle okuduğumuz Bir Psikopatın Talimatları isimli ikinci kitapta, görevlerini kusursuz bir şekilde yerine getiren bu acımasız ajanı, Teşkilat’tan intikam almak üzere yeniden iş başına çağırıyor. Gerek psikopatın günlüğünü gerekse talimatlarını okurken herhangi bir örgütün/örgütlerin bir insana ve o insan aracılığıyla pek çok masum insana yaptıklarını/yapabileceklerini gözümde canlandırınca, insan denen varlığın acımazlığı karşısında tüylerim ürperdi. İlk kitabın arka kapağında yer alan Yaron Avituv’un şu sorusu kafamda dolandı durdu sürekli: “Gizli bir devlet örgütü insanlığa karşı işlenen suçları önlemek için benzer suçların sorumlusu haline gelmekte ne kadar ileri gidebilir?” Hezroni, gerilim yüklü bu iki romanda örgütlerin hayli ileri gidebildiğini açık ediyor. Teşkilat’ın ajanı, acımasızlıkta sınır tanımayan, ruhsuz bir psikopat olunca da bir kafese tıkarak işkence ettiği insanları adeta sanat eseri gibi sergileme vahşiliğini bile gösteriyor. Kafeste sanki “Son Akşam Yemeği” tablosunu sergiliyor. Öyle ki Bir Psikopatın Talimatları’nda ürpererek şöyle bir sahneye tanıklık ediyoruz: Çocukluğundan beri garip özelliklere sahip olduğunu bildiğimiz Ajan 10483, karavanının dibinde biten bir soyguncuyu, önce kafası dışarıda kalacak şekilde toprağa gömüyor, ardından adamın kafasını ateşe veriyor. Bu sırada da akıllara durgunluk veren bir rahatlıkla kruvasan ve reçel eşliğinde, afiyetle kahvaltı yapıyor!

 

Örgüt tarafından kullanılan Carmit

Hemen şuracıkta 10483’ün ne korkunç katliamlara imza attığını özetleyip kitabın heyecan ve gerilim dozunu düşürmeyeceğim elbette. Ama Bir Psikopatın Talimatları’ndaki Carmit karakterine özellikle dikkat çekmek isterim. Carmit, bir sürü masumun cinayetinde Teşkilat tarafından kullanıldığını fark ediyor. Amaçlarını bilmese de sonuçlarını çok iyi biliyor. Oysa bu işe başladığında masumların canına kastedeceğini hiç düşünmemişti. 10483’ün günlüğünün bir kısmını okuyan Carmit, nedenini bilmese de bütün felaketlerin sorumlusunun Teşkilat olduğundan emin. “Ne yaptığımı bilmiyordum. Ama nasıl derler? Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz. Yaşadığım her an vicdan azabı çekmeye mahkumum” diyen Carmit, kendini ve yaptıklarını sorgulayan bir karakter olarak bizi de etik sorgulamalara sürüklüyor. İnsan, İsrailli yazar Hezroni’nin bu iki kitabını okurken örgütlerin karanlık iç yüzünü merak etmeden duramıyor.

Elif Şahin Hamidi
(
elif.sahin@gmail.com)

NOT: Bu yazı, 10 Ekim 2019 tarihli Cumhuriyet Kitap Eki’nde yayımlanmıştır.

[1] https://www.aksam.com.tr/pazar/50-soruda-mit–72181h/haber-72181

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir