JUNG’UN DÖNÜŞÜM SİMGELERİ ÜZERİNE ELEŞTİREL BAKIŞ
Jung, kitabın alt bölümde Khidr (Hızır) efsanesini (Kur’an’ın Kehf Suresi) kullanarak, bireyleşme (individuation) sürecinin simgesel olarak nasıl tezahür ettiğini açıklar. Analiz, Khidr figürünü Benlik (Self) arketipinin bir temsili olarak konumlandırır.
A. Jung’un Analizindeki Eksiklikler ve Metodolojik Sınırlamalar
Jung’un bu bölümdeki analizi, Khidr mitini derinlemesine bir psikolojik dönüşüm süreci olarak mükemmel bir şekilde resmetse de, kendi teorik çerçevesinin kaçınılmaz sınırlarını yansıtan bazı eksiklikler ve eleştiri noktaları içerir:
- Simgeselliğin Tek Taraflı Evrenselliği: Jung, Khidr figürünü Hiranyagarbha, Purusha ve Atman gibi figürlerle karşılaştırarak Khidr’ın evrensel bir Benlik (Self) arketipini temsil ettiğini iddia eder. Ancak bu karşılaştırmalar, Khidr’ın İslami tasavvuf ve Orta Doğu kültüründeki spesifik ahlaki ve tarihsel işlevini basitleştirme riskini taşır. Jung, arketiplerin içerik olarak değil, biçim olarak belirlendiğini ve ancak bilinçli deneyimle dolduğunda somutlaştığını belirtse de, Khidr’ın doğası gereği ahlaki ikilemler (Khidr’ın masum genci öldürme eylemi) içermesi, bu arketipin ahlaki açıdan nötr ya da tamamen bütünleştirici olma iddialarını zorlayabilir.
- Rasyonel Sıradan Yoksunluk Vurgusu: Jung, bu tür gizem efsanelerinin mantıksal bir sıradan yoksun (lacking in logical sequence) olduğunu ve bunun tutkulu dinsel Eros‘u tatmin ettiğini vurgular. Eleştirel bir açıdan bakıldığında, bu durum Jung’un rasyonel akıl yürütmeyi arka plana atarak, bilinçdışı imgelerin bütünleştirici gücüne öncelik vermesi anlamına gelir. Bu, özellikle modern bilimsel rasyonalizm çağında, bilinci kültürel gerileme pahasına pasif bir alıcı konumuna ittiği şeklinde yorumlanabilir.
- Tarihsel ve Toplumsal Bağlamın İhmali: Jung, Khidr efsanesinin, İslami peygamberin zihniyeti (primitive cast of mind) nedeniyle bilincin dışında (projeksiyon olarak) gerçekleştiğini belirtir. Bu bakış açısı, hikâyenin ortaya çıktığı spesifik sosyo-ekonomik ve politik koşulları (yani mitlerin maddi temelini) görmezden gelir ve tarihsel bağlamı basitçe “ilksel zihniyete” indirir.
- “Unutulmuş Balık” Simgesinin Tek Yönlülüğü: Khidr’ın ortaya çıktığı unutulmuş balık, bilinçli tutumun tek taraflılığından kaynaklanan içgüdüsel ruhun kaybını simgeler ve dönüşümün önemsiz bir kaynaktan geldiğini gösterir. Ancak bu yorum, bireysel psikolojik eksikliğe odaklanırken, modern toplumda emeğin, doğanın veya kolektif hafızanın “unutulmuş” ve önemsizleştirilmiş yönlerinin nedenlerini (örneğin kapitalist üretim ilişkilerini) göz ardı eder.
Eleştirel Sorgulama
Eleştiri, Jung’un bireysel ve kolektif psikolojiye odaklanmasını ve arketipleri toplumsal yapı ve maddi koşullardan bağımsız a priori varlıklar olarak ele almasını sorgular.
1. Arketiplerin İdeolojik Bir Üstyapı Olarak İncelenmesi
Jung, arketipleri “uzak zamanlardan beri var olan evrensel imgeler” ve “kendiliğinden, herhangi bir dış etkiden bağımsız bir şekilde yeniden ortaya çıkabilen” doğuştan gelen ruhsal yapılar olarak tanımlar.
- Sorgulama: Eğer Khidr ve Mağara gibi arketipsel imgeler kolektif bilinçdışının kalıplarıysa, bu kalıplar maddi yaşamın ve üretim ilişkilerinin bir yansıması olarak mı ortaya çıkmıştır? Dinler ve mitler (Khidr efsanesi dahil) esasen belirli bir tarihsel dönemdeki toplumsal ve ekonomik altyapının (base) ürünü olan üstyapısal (superstructural) ideolojilerdir. Jung’un, bireyleşmeyi ilahi bir Benlik arayışına indirgemesi, aslında toplumsal yabancılaşmanın bir sonucu olan ruhsal huzursuzluğu, toplumsal mücadele yerine içsel bir mistik çözüme yönlendiren idealist ideolojisinin bir tezahürü olabilir.
2. Sınıf Mücadelesi ve Bireyleşme
Jung, bireyleşme sürecini, bireyin Benliğe ulaşması için kaçınılmaz bir opus contra naturam (doğaya karşı bir eser) olarak tanımlar ve bunun kollektif kuvvetlerin korkusu ile sonuçlanabileceğini belirtir.
- Sorgulama: Jung’un “kolektif kuvvetler” dediği şey, bu bağlamda, ezilen sınıfların kitle psikolojisi ya da kolektif hareketler olarak yorumlanabilir. Jung, totaliter kitle devletinin bireyin özerkliğini yok ettiğini ve bir diktatörün ortaya çıkışının, bireyin Devlete her şeyi talep etme eğiliminin mantıksal gelişimi olduğunu savunur.
3. Bilinçsizliğin “Günah” Olarak Görülmesi ve Sorumluluk
Jung, insanın en kötü günahının bilinçsizlik olduğunu savunur. Dönüşümün, bireyin bilinçsiz içeriğini bilinçlendirme çabasıyla gerçekleştiğini öne sürer.
- Sorgulama: Khidr mitindeki dönüşüm (Mağara, Hızır’ın sırları), bireysel bir arayış ve irade eylemi gerektirir. Ancak, bu bilinçsizliğin kökenini bireysel ahlaki bir eksiklikte değil, sistematik olarak bastırılan toplumsal koşullarda (yanlış bilinç) görür. İşçinin kendi emeğinin ve toplumsal gücünün bilincinde olmaması, Jung’un bahsettiği bilinçsizlik olarak görülebilir, ancak bu durumun tedavisi iç gözlem değil, maddi yaşam koşullarını değiştirecek kolektif eylem olmalıdır. Jung’un bireye yüklediği “ahlaki sorumluluk”, toplumsal yapının sorumluluğunu örtbas etmeye yarar.
4. Yeniden Doğuş ve Toplumsal Ütopyalar
Jung, “yeniden doğuş” kavramını manevi bir dönüşüm olarak ele alır ve bu süreçte dış dünyadan kaçınmayı (Mağara, Hızır) ve içsel bütünlüğe (Benlik) ulaşmayı amaçlar.
- Sorgulama: Jung’un bireysel bütünleşmeye (entelechy) odaklanması, toplumsal kurtuluş ve ütopik kollektif dönüşüm fikrinin reddi olarak yorumlanabilir. Birey, bilinçdışı imgeler tarafından büyülenmek ve onlara boyun eğmek yerine, rasyonel, bilimsel ve tarihsel materyalist bir bilinçle kendi gerçekliğini yaratmalıdır.
Kaynak : Arketipler ve Kolektif Bilinçdışı – Carl Gustav Jung


