“Kanunsuz” Bir Grevin Öyküsü Kavel / 1963 – Zafer Aydın

Zafer Aydın “Kavel 1963’te, Türkiye işçi sınıfı tarihinde önemli grevlerden biri olan ve 36 gün süren Kavel Kablo Fabrikası grevini anlatıyor. Türkiye Maden-İş Sendikası’na üye 220 işçinin başlattığı grevi önemli kılan başlıca husus, 1961 Anayasası’nın işçilere tanıdığı grev hakkının nasıl kullanılacağına dair yasal düzenleme olmadan yapılmış olmasıydı. Ayrıca İş Yasası’nda grev yasağı sürerken hayata geçirilmiş olması da, onu “kanunsuz” bir grev haline getirmişti. Aydın, işçi sınıfı geleneğinin ve değerlerinin önemli parçalarından biri olan Kavel Grevi?nin başlama ve sonlanma süreçlerini kapsamlı bir şekilde anlatırken, emek hareketinin tarihi açısından önemli bir çalışmaya imza atıyor. 

(*) “TÜSTAV, Ocak ayı başında Zafer Aydın’ın “Kanunsuz” Bir Grevin Öyküsü KAVEL 1963″ kitabını yayınladı. Kitap ekleriyle birlikte 207 sayfa ve detaylı bir araştırmaya, özenle değerlendirilen ilk elden belgelere dayanıyor. Bu belgelerin önemlice bir bölümü kitabın sonuna eklenmiş, araştırmacıların kullanımına açılmış. Kavel 1963, aynı zamanda bir sözlü tarih çalışması. Zafer Aydın’ın, Kavel grevcileriyle yaptığı görüşmelerle şekillenmiş. Bu yanıyla kitap, Türkiye işçi sınıfı tarihine, emek tarihine gerçek bir katkı da sunuyor.
Kavel 1963, bir grevin öyküsü. Maden-İş, 1963 yılının ilk aylarında İstanbul?da, İstinye koyunun içlerindeki Kavel Kablo Fabrikasında 36 gün süren bir grev yaptı. 1963 Kavel grevi; 1961 Saraçhane mitingi, 1965 Kozlu direnişi, 1966 Paşabahçe grevi, 15-16 Haziran eylemleri, 1977-1980 MESS grevleri, 1989 ilkbahar eylemleri gibi, Türkiye işçi sınıfı tarihi içinde iz bırakmış ?tarihi? kabul edilen eylemler, direnişler, grevler arasında sayılır. Grevin en belirgin özelliklerinden biri, 1961 Anayasasıyla grev hakkının tanınmasının ardından henüz 1963 sendika yasaları yürürlüğe girmeden yapılmış olmasıdır. Grev hakkının nasıl kullanılacağına ilişkin hiçbir yasal düzenleme olmadan yürütülen Kavel grevi, 1963 Temmuz?unda yürürlüğe girecek olan sendika yasalarını da etkilemiştir. Kavel grevi, kitabın arka kapağında da belirttiği gibi, ??Sadece bir grev olmanın ötesinde anlam kazanmış; etkisi boyutlarını kat kat aşmış bir eylemdir.’ Grev üzerinden grev hakkını sınırlamak için çaba harcayan işverenlerin tutumu; grev yasası görüşülürken konunun Meclis’te önergelere konu olması; grevle ilgili yasaya özel hüküm konulması; grev sırasında sendikalar arasında yaşanan görüş ayrılıkları gibi pek çok gelişme kitabın konusunu oluşturuyor.
Bütün bunların ötesinde kitabın beni en çok etkileyen yanı, insanı yakalayabilmiş olması.
Kavel 1963 bir belge, bir tarih, bir sözlü tarih çalışması ama bence bir anı/öykü kitabı da? Bir destanın; Kavel destanının içindeki insanı yakalayabilen, bize tanıtan, yeniden yaşatan? İşte Kavel grevcileri; İlyas Kabil, Ali Sansar, Hamit Şindi, Hasbal Kayalı, Numan Çoban, Ramazan Gecenoğlu, Şaban Sarsar? Ve sendikalar; Türk-İş, Maden-İş ve greve destek veren bir dizi işçi sendikası? Kavel işçilerine saldıran, Kavel?in yanıbaşında kurulu Türkay Kibrit Fabrikası işçileri, Feti Usta? Kibrit işçilerine karşı Kavel grevcilerinin yanında yer alan Dok işçileri? Ve Kemal Türkler. Doğasından gelen uzlaşmaz, çatışmacı, inatçı kişiliği ile Türkler? Karşı tarafta “Vehbi Koç’un fabrikası” Kavel?de 1961 yılında, altı yıldır eğitim amacıyla bulunduğu ABD?den döner dönmez işbaşına getirilen çiçeği burnunda Genel Müdür İbrahim Üzümcü? Bizim sistemimize yabancı ama “rijit bir adam!” Üzümcü, ?Pek geri adım atmayı sevmezdi.? Ve sermayeyi, TİSK?i, MESS?i, Kavel patronlarını memnun eden de buydu.
Kavel 1963, insanı anlatıyor. Zafer Aydın?ın satırlarının, yıllardır çok iyi bildiğim, çok iyi bildiğimi sandığım bir büyük destanı zihnimde yeniden şekillendirdiğini hissettim. Kavel gerçeğiyle, Kavel?in insanlarıyla tanıştım. Grevin, çatışmanın, dayanışmanın görüntüleri gözümün önüne geldi. Gördüğüm gerçek, bildiğim destandan daha görkemliydi: ?İşçiler bir ay kadar Sultanahmet Cezaevi?nde tutuklu kaldıktan sonra 11 Nisan 1863 günü yapılan ve gece 23.45?de sonuçlanan duruşmada İlyas Kabil, Halis Bilici hariç tahliye edildiler. Tahliye olan işçiler, dayanışma amacıyla duruşmayı izlemeye gelen aileleri ve arkadaşları tarafından cezaevi kapısında karşılandılar. Gece 03.00 civarında cezaevinden salıverilen işçiler büyük bir konvoy eşliğinde ve gecenin sessizliğini bölen korna sesleri arasında İstinye?ye döndüler. Mahallenin kahvesi açıktı ve duruşmaya gidemeyen insanların bir kısmı da kahvede tahliye olan işçileri beklemekteydi. Tahliye olan işçiler birer kahraman gibi karşılanıp, omuzlarda taşındılar. İşçiler neredeyse cezaevi kapısından İstinye?ye kadar adeta ayakları yere değmeden gelmişlerdi. Ailelerde, halkta büyük bir sevinç vardı.?
Son sözü, Kavel grevcilerinden Ramazan Gecenoğlu?na bırakalım. Gecenoğlu, ?Kavel Seni? şiiriyle Kavel?i anlatıyor: ?? Ayda işliyorum elli tane bakır / Midem bomboş cebim tam takır / Sen çalıp hakkımı bankaya yatır / Kavel seni Kavel yapan benim hey benim.?
(*) Can Şafak, 29 Ocak 2010, www.sendika.org

Tanıtım Yazısı
Türkiye Maden-İş Sendikası üyesi işçiler 1963 yılının ilk aylarında Kavel Kablo Fabrikası’nda 36 gün süren bir grev yaptılar. Bu grev, Türkiye işçi sınıfı tarihinde önemli grevlerden biri olarak kabul edilir. Grevi önemli hale getiren en belirgin unsur, 1961 Anayasası’nın işçilere tanıdığı grev hakkının nasıl kullanılacağına ilişkin yasal düzenleme olmadan, üstelik İş Yasası’nda grev yasağı sürerken yapılmış “kanunsuz” bir grev olmasıdır.
Vehbi Koç’un da ortak olduğu fabrikada yaşanan grev, dönemin önemli sosyal olaylarından biridir. Sadece bir grev olmanın ötesinde anlam kazanmış; etkisi, boyutlarını kat kat aşmış bir eylemdir. Grev üzerinden grev hakkını sınırlamak için çaba harcayan işverenlerin tutumu; grev yasası görüşülürken konunun Meclis’te önergelere konu olması; grevle ilgili yasaya özel hüküm konması; grev uygulaması sırasında sendikalar arasında yaşanan görüş ayrılıkları gibi pek çok gelişme Kavel grevini kayda değer kılıyor. Bütün bu ve benzeri nitelikleri nedeniyle Kavel grevi, emek hareketinin hafızasında iz bırakmış, “tarihi” diye tanımlanan grevler arasında yer almaktadır.

Ömer F. Oyal ‘ın 19/02/2010 Tarihinde Radikal Gazetesi Kitap Eki’nde Yayınlanan “47 yıl önce de grev vardı” Adlı Yazısı
1963 yılının 28 Ocak günü İstinye’deki Kavel kablo işçileri greve çıktılar. Her türlü baskıya rağmen 36 gün boyunca direndiler ve kazandılar. Kavel’den sonra DGM grevlerini, Tariş’leri, Zonguldak yürüyüşünü gördük. Kırk yedi yıl sonra yine aynı zemheri soğuğunu yaşıyoruz ve bu kez de Ankara’da Tekel işçilerinin çoban ateşleri içimizi ısıtıyor.

Yine böyle bir kış ortasıydı. Kırk yedi yıl önce Türkiye emek tarihinin en ünlü grevlerinden biri yine böyle bir kış ayazında başlamıştı. Sendikal mücadelenin sertliği kara kışın sertliği ile hemhal olduğunda hakikatin sıradan, basit ama bir o kadar da yapmacıksız hikâyesi ansızın görünür oluverir. 1963 yılının 28 Ocak günü İstinye?deki Kavel kablo işçileri greve çıktılar, her türlü baskıya karşın 36 gün boyunca direndiler ve kazandılar. Zafer Aydın kaleme aldığı Kavel 1963?de bu grevin öyküsünü tanıklıklarla anlatıyor.
Kavel?den bu yana ülkemizde saysız grev yaşandı, pek çoğu çeşitli kazanımlarla nihayetlenirken yine pek çoğu da ya kırıldı veya devlet baskısıyla bitirildi. Kavel direnişini pek çok ardılından ayıran ve ona neredeyse efsane niteliği kazandıran özelliklerinden biri deyim yerindeyse hem bir geçiş döneminin belirsizliğine karşın gerçekleştirilebilmiş oluşu, hem de ?naif?liği idi. 1938 Cemiyetler Kanunu sendikal örgütlenmeleri yasaklarken, 1947 yılında çıkarılan 5018 sayılı yasa sendikaların kuruluşuna izin veriyor ancak grev ve toplu sözleşme hakkını tanımıyordu. 1960 darbesi sonrasında 1961 yılında kabul edilen yeni anayasada ise grev ve toplu sözleşme hakkı nihayet tanınmıştı. Tanınmıştı ama bilindiği gibi Anayasa daima toplumsal gereksinimlerin gerisinde, yasalar da anayasanın da gerisindedir. Böylece yeni anayasa grev hakkını tanırken iş yasalarına göre grev hâlâ yasadışıydı. Kavel grevi böyle bir ?kanunsuzluk? zemininde şekillendi.

İşçilerin makûs talihi
Bir anlamda ?yasal dayanağı? olmayan, her şeyin el yordamıyla hayata geçirildiği, aslında mevcut sendikaların da ne yapacaklarını tam olarak kestiremedikleri bir ortamda gerçekleştirilen böylesi bir direniş sıradan emekçilerin hak mücadelesi söz konusu olduğuna gösterdikleri yaratıcılığı ve inatçılığın şekillenişini de gözler önüne seriyor. Emek mücadelesindeki hemen tüm yaratıcı direnişlerin ?bilinçsiz? işçilerden gelişi toplumsal tarihin ironilerinden birisi olmalı. Bu durum her defasında eyleme bir naiflik ve acemilik rengi verse de sahicilik olarak tanımladığımız durum böylesi hallerde yeşeriyor. Tabii ki Türkiye Maden-İş?in Kavel?de örgütlü oluşunu, Kemal Türkler gerçeğini ve sendikanın ta en başından beri Kavel?deki direnişi, yasaların grev hakkını tanıyan bir çerçevede yeniden düzenlenmesi mücadelesinde bir buzkıran gemisi işleviyle değerlendirmesini de unutamayız. Fakat genellikle olduğu gibi direnişteki işçiler sendika yönetimlerinden daha militan ve uzlaşmaz olurlar hatta sendika yönetimlerini de tavır alıp keskinleşmeye doğru iten de onlardır. Kavel direnişi sendikal hareket içinde de bir ayrışmaya yol açtı haliyle. Ricacılıkla mücadelecilik arasındaki yol ayrımına. Kitapta sendikalar arsındaki tartışmaya dair de bolca malzeme bulabiliyoruz. İşin ilginç yanı Kavel direnişinin işveren cephesi için de örnek vaka oluşudur. Zira onlar için de grev hakkı yasasının gündemden düşürülmesi çalışmasının ön karakolu haline gelivermişti Kavel.
İşten atılan işyeri sendika temsilcilerinin ardından serpilen fabrikada iş bırakma eyleminden sonra açığa alınan 220 işinin fabrikanın önünde, ?grev hattı?nın ardında gece gündüz süren kuşatması aynı zamanda o dönem için oldukça yaygın bir işçi dayanışmasına da sahne olmuştu. Malum, dayanışma da greve dahildir. Başka sendikaların Kavel direnişçileri için açtıkları bağış kampanyaları, başka fabrikalardaki işçilerin Kavel?e destek için sakal bırakma eylemine girişmeleri, eylem yerine yapılan toplu ziyaretler emekçi dayanışmasının o günün koşullarında somutlaşmasıydılar. Fabrikanın önünde gece gündüz yakılan ?çoban ateşleri? başta Hasan Hüseyin olmak üzere pek çok aydına da ilham olmuş, grev üzerine şiirler oyunlar yazılmıştı. İstinye teranesi işçilerinin düzenli olarak dayanışma ziyaretlerinde bulunmaları da kayda değer. Hatta tersane işvereninin bu düzenli ziyaretleri engelleme girişimi tepkiyi büyütmüş ve bu kez bin emekçinin ziyatere gitmesiyle sonuçlanmıştı. Kitapta yardımlaşmanın somutlaşmış örneklerini de görüyoruz. Farklı sendikalarda toplanan bağışlar, gıda yardımları, mahallelinin greve desteği. Kavel?den sonra DGM grevlerini, Tariş?leri, Zonguldak yürüyüşünü, 89 dalgalarını gördük. Kırk yedi yıl sonra yine aynı zemheri soğuğunu yaşıyoruz ve bu kez de Ankara?da Tekel işçilerinin çoban ateşleri içimizi ısıtıyor. Tarihte bazı dönemler işçi mücadelesi, grev, emek hakkı gibi tanımlamalar ?demode? olarak görülmeye, yeterince heyecan verici ve ?yeni? bulunmamaya başlarlar. Herkes onları unutup gündemin dayattığı iklime gömülür. Ama neyse ki hakikat bir dip akıntısı gibi kendi yolundan işleyip ansızın beliriverir. Kızılay?daki ateş uzun zaman önceki mücadelelerin, dökülen terin, çekilen eziyetin, açığa çıkartılan inadın deneyimleriyle de yanabiliyor.

Kitabın Künyesi
Kanunsuz Bir Grevin Öyküsü Kavel – 1963
Yazar: Zafer Aydın
Yayınevi: Tüstav Yayınları
2010
207 sayfa

Kavel Direnişinin Kısa Öyküsü
Yıl 1963. İstanbul?un İstinye semtinde bir Kablo fabrikası: Kavel! İşçilerin çalışma koşulları ağır, ücretler düşük ve patron ikramiyeleri kırpmak istemektedir. Buna razı olmayan işçiler patronla görüşmesi için 3 temsilci yollarlar. Ancak patron, bu 3 temsilciyi işten çıkarır. Hemen arkasından da fabrikadaki işçilere sendikadan istifa etmeleri için baskı uygulamaya başlar. Bunun üzerine 170 işçi, 8 Ocak 1963 günü tezgâh başında 5 günlük oturma eylemi kararı alırlar.
Patron işçilerin bu mücadeleci tutumu üzerine, ?asayişi bozdukları? gerekçesiyle 10 işçiyi daha işten çıkarıp lokavt ilan eder. Artık işçilerin canına tak etmiştir. Fabrikanın önünde çadırlar kurulur, oturma eylemi direnişe dönüşür. Fabrikaya işçi alınacağına dair gazeteye verilen ilan üzerine işçiler gece-gündüz fabrika kapısında nöbet tutmaya başlarlar. O dönemdeki yasalara göre grev yasaktır. Patron ve hükümet grevin yasadışı olduğu bahanesini ileri sürerek işçiler üzerinde baskı kurar. Fakat tüm baskılara rağmen Kavel işçileri direnişe kararlılıkla devam ederler. 62 günün sonunda grev başarıya ulaşır. Ve o zamana kadar yasak olan grev, Kavel işçilerinin mücadelesi sonunda yasal bir hak haline gelir. Böylece grevden dolayı tutuklu bulunan bütün işçiler de serbest bırakılır ve haklarındaki davalar düşer.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir