Kapandı Kirve Kapıları ? Hagop Mintzuri Demirciyan. Yerelden evrensele, el emeği göz nuru öyküler?

Kapandı Kirve Kapıları adlı kitap, Hagop Mıntzuri?nin 1966 yılında yayımlanan “Gabuyd Luys – Mavi Işık” isimli Ermenice ilk öykü kitabındaki 50 öykünün 18?inin çevirisini içeriyor. “Kapandı Kirve Kapıları”nda, doğanın oluşturduğu ışıltılı perdeye cıvıl cıvıl, renkli tablolar yansıyor, insanlar en olmadık yoksunluk içerisinde hiç şikayet etmeden çile çekiyor, alışıldık vesileler ve tekrarlanan tesadüflerle seviniyor, çalışma, üretim, çoğalma ve sürekliliğini sağlama içgüdüsel çabasında hayatın anlamını ve amacını yaşıyorlar.
Yerelden evrensele giden bir edebiyat damarında, el emeği göz nuru ile işlediği öyküleriyle, Mintzuri, köy gibi makro ölçekte bir düzlemden yola çıkıp, tüm insanlığa ait makro düzeydeki tasaların anlatıcısı olmayı bu kitapta da başarıyor.
Mintzuri, Erzincan ve yöresini, artık tarih olmuş şölenleri ve capcanlı renkleriyle, köyü Armıdan’ı, yörenin insanlarını, Ermenileri, Türkleri, Rumları, Lazları, Kızılbaşları anlatıyor Kapandı Kirve Kapıları ‘nda.

“Yukarı Armıdan’dan Der Boğos’u getirdiler. Üzerindeki Kürt entarisi, belindeki kuşağı ve kısa saltasıyla Ermeni papazından çok bir Kızılbaş dedesini, Kürt seyidini andırıyordu. Hesso’yu oturttular, başına İncil okudu, haçıyla suyu kutsayıp şefaat diledi. Sılo, Ğına, Gaar, sıra mağaralarda ne kadar çocuk, kadın, erkek varsa, Sılo’nun hasta veya ayağı kırık olduğu için mağarada kalan birkaç keçisi dahi, hepsi ayağa kalktılar, sanki kendileri hastaymış gibi huşuyla dinlediler. Haçla kutsanan suyu Hesso’ya içirdiler, İncil’i, haçı öptürdüler, kendileri de öptüler.
Zınzınut’ta Mercan Bacı vardı. Karabudak kıyılarında, ta Hami’deki kızıl tuz ocaklarına kadar beş altı köyü vardı ki, ona bir aziz gibi taparlardı. Ruhun beden değiştirdiğine inanırlardı. Ölüm onlar için bir son değildi. Mercan Bacı ölümün bir aşama, değişimin başlangıcı olduğu fikrini yayardı. Belindeki kuşaktan üç çift tel gönderdi, hastanın boynuna bağladılar.
Dersim’in Ovacık’ından içeride, Behre Beli geçidinin devamında, Kuzucan yönünde uzanan Munzur dağlarında, Kutu Deresi’ne bakan bir tepenin üstünde Dujik Baba’nın mezarı vardır. Kutsal bir kilimle kaplıdır mezar. Eğer sonbahar rüzgarı mezarın üzerindeki kilimi hareket ettirir de üç kere havalandırır indirirse, bu iyiye alamet sayılır, soygun ve talan tehlikesinin olmadığına hükmedilir. Mezardan toprak aldılar, kilimin tellerinden getirip hastanın dudaklarına, vücuduna sürdüler.”

Kitabın Künyesi
Kapandı Kirve Kapıları – Hagop Mintzuri
Aras Yayınları
Çeviren: Nurhan Büyük Kürkciyan
154 sayfa, Baskı Tarihi: 2001

Hagop Mıntzuri Demirciyan ‘ın Hayatı
Mintzuri, asıl adı Hagop Demirciyan’dır. 16 Ekim 1886?da Erzincan?ın Küçük Armıdan Köyü?nde doğdu. Öğrenimine köyünün ilkokulunda başladı.1897?de İstanbul?a geldi ve aile büyüklerinin işlettiği fırında çıraklık yaptı. Öğrenimine Ortaköy?deki özel Fransız okulunda devam etti. Orada bir yıl öğrenim gördükten sonra Galata?daki Getronagan Ermeni Okulu?nda iki yıl okuyup mezun oldu. Ortaöğrenimini Robert Kolej?de sürdürdü.
Dönemin gazeteci ve yazarlarından Keğam Parsehyan, Zabel Esayan, Savarş Misakyan, Ardaşeş Harutyunyan ve Rupen Zartanyan?la görüşmüş, bunlardan etkilenmiştir. Hagop Mıntzuri, eğitim gördüğü kolejdeki havayı şöyle anlatıyor; “Kolejde üç ortam vardı. Ermeni, Rum, Bulgar. Büyük çoğunluk Ermenilerdik. Sonra Rumlar ve Bulgarlar gelirlerdi. Türkler iki-üç kişiydiler. Biz en coşkulu gruptuk ve örgütlenmiştik. Oturumlar, toplantılar olur, münazara, konferanslar düzenlenirdi. Kütüphanelerimiz vardı. Doğu ve Batı Ermeni yazarlarının kitapları çoktu, yayınları da izlerdik. Amerikalılar müdahale etmezlerdi. Daha doğrusu haberdar değillerdi. Benim edebiyat sevgim, Galata’da, Getronagan İlkokulu’nun dördüncü sınıfında başlamıştı. Kitap edinip okumayı çok severdim. Bu duygu bende nasıl doğdu bilmiyorum. Doğu Ermeni yazarlarını orada tanıdım. Raffi’yi, Leo’yu, Krıkor Arzruni’yi, Arzruni’nin Ermeni gazeteciliğinin en büyük ustası olduğunu ve gazetesi Mışak’ı nereden bilebilirdim? Veya Şirvanzade’nin ‘Arsen Tımakısyan’ romanını bana kim verecekti? Her milletten sevdiğim yazarlar beni kendinden geçirdiler ve büyülediler. Ben de bir yazar olma arzusundaydım.”

1905?te Kolej?in freshmen sınıfından sonra okuldan ayrıldı. 1906?da ilk kez bir öyküsü Hars u Gesur (Gelin ve Kaynana) Ermenice Masis dergisinde yayımlandı.
1907?de köyüne döndü. Öğretmenlik yapmaya başladı. Aynı yıl evlendi ve dört çocuğu oldu.
1914?te bademcik ameliyatı olmak için İstanbul?a geldi. Birinci Dünya Savaşı başladığı için köyüne geri dönemedi.1915?te Armıdan?dan tehcir edilen dedesi, annesi, karısı ve dört çocuğundan bir daha hiç haber alamadı. Üsküdar?da fırıncılık yaparken savaş nedeniyle ekmekçi asker olarak askere alındı. Ömür boyu İstanbul?da kaldı. Tekrar evlendi iki kızı, bir oğlu oldu. Yemcilik, kömürcülük, fırıncılık, kâtiplik gibi çeşitli işler yaptı. Edebiyatla ilgisini hiç kesmedi, ne bulduysa okudu ve sürekli yazdı. Ermenice dergi ve gazetelerde öyküleri yayımlandı.
1978?de İstanbul?da hayatını kaybetti ve Şişli Ermeni Mezarlığı?na gömüldü.
Silva Kuyumcuyan, İstanbul Anıları adlı kitaba yazdığı sunuşta Hagop Mıntzuri?yi şöyle anlatıyor; ?İstanbul Anıları, ne otobiyografi, ne bir roman veya öykü, ne defterlere rastgele doldurulmuş anılardır. Mıntzuri, kendi yaşam felsefesine uygun tarzda çocukluğunu ve gençliğini, olgunluk çağında belleğinde yeşertmiş; kültürümüz ve sosyal yapımız için gerekli gördüklerini seçerek belgesel kesitler kaleme almıştır. Bunu yaparken de kentli aydın havasına kapılmadan, köye ve köylüye özgü sadeliği ve samimiyeti korumuştur. Mıntzuri?nin dili konuşma dilidir. Onun anlatımındaki tadı yakalayamayan için, dil kurallarını bilmediğini sanmak olasıdır. Oysa Mıntzuri, Ermenice?nin, Türkçe?nin, Fransızca ve İngilizce?nin anlatım kurallarını, bu dillerin edebiyatlarını bilen bir ?fomen?dir. O bir ?köy yazarı? olmayı yeğlediğinden de bu üslubu seçmiştir.

Başlıca eserleri
Yergrort Amusnutyun [İkinci Evlilik] (1931)
Gabuyd Luys [Mavi Işık] (1958)
Armıdan [Armudan] (1966)
Grung Usdi Gu Kas [Turna Nereden Gelirsin?] (1974)
Değer Ur Yes Yeğer Yem [Yaşamış Olduğum Yerler] (1984)
İstanbul Anıları (Tarih Vakfı Yurt Yayınları) (1993) [Değer Ur Yes Yeğer Yem?in Türkçe çevirisi]

2 yorum

  1. Durup bakıyorum:hakkında konuşmak da yazmak da göründüğünden zormuş bazı şeylerin…!
    Çok güzel taşra hikayeleri.
    1915 kıyımlarında bademcik ameliyatı olmak için İstanbul a gitmiştir ve bu sayede hayatı kurtulmuştur…!

  2. Düşünsenize 1915 den sonra dedesinden annesinden karısından ve dört çocuğundan haber alamıyor. Okurken ve o anda o adamın ne hissetmiş olabileceğini düşünürken tüylerim diken diken oldu gerçekten çok acı çok.1938 de dersimde katliama uğrayan bir toplumun torunları olarak bunun ne demek olduğunu ve bu ülke semalarında hala acısı dindirilmemiş sahipsiz çığlıkların uçuştuğunu hissedebiliyoruz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir