Kendimce / Aforizmalar 7 – Nejdet Evren

1. Bir tabloyu kırdığınızda parçalar yanında kırıntılar olduğunu göreceksiniz; kırıntıları bir araya getirmeye kalktığınızda tablonun aynı olmadığını göreceksiniz; demek ki, kırıntıların toplamı ya da bir araya getirilmesi hiç bir zaman bir bütün tablonun kendisi değildir ve kırıntılardan bir tablo oluşturmak mümkün değildir. Öyle ise ne yapmalı? “başka bir dünya” mükünse, ki, mümkün, o zaman yeni bir tablo yapmak kırıntıları toplamaktan daha anlamlı olacaktır. Dayatılmış ve güncel rolleri oynamaktansa red ederek kendi oyununu kurgulamakla başlamalı…

2. Zamana şart koşanlar , nesnel koşulları göremediklerinden farkında olmadıkları bir tükenişi yaşarlar; onlara gülümseyerek hoşça kalın demek en doğrusu olsa gerek…

3. Kavramlar insanlaşma/uygarlaşmanın birer ürünü olan soyutlamalar, kategorize etmeler ve düşünme biçimleridirler. Kavramlar üzerinde toplumsal bir ortaklaşma olmadan sözü edilen kavramın iletişim aracı olması olanaksızdır. Bu ortaklaşma sözü edilen her hangi bir kavramın hem kullanılması/kullanıcısı hem de okunması/karşı-tarafı aynı ölçeklerde etkiler ve bağlar. Kavramların ortaklaşma ölçeklerinden öte ve bireysel tanımları ile kullanılmaya kalkışılması ise toplumsal/nesnel gerçeğe uygun düşmeyecektir. Bu durum, kavramın muhatabı olanlarda bilgi karışıklığın/kirlenmesine de neden olabilecek bir olgudur. Bu nedenle kavramlar üzerinden tanımlamalar yapılırken ve toplumsal olay ve olgular açıklanırken kavramların/olguların diyalektik/tarihsel maddeci yanının ve ters-yüz edilmiş olup olmadığının enine-boyuna düşünülmesi, tartışılması ve olguyu gerçek manada temsil edildiği biçimi ile kavramın yerli yerine konulması gerekmektedir.
“milliyetçilik” kavramı da sosyal/tarihsel/ekonomik-politik bir kavramdır ve tarihsel bir olgu/lar zinciri üzerinde yükselmektedir. Milliyetçilik, sınırları belirlenmiş ya da sınırları aşan bir halkın, topluluğun, kültürün diğerlerinden üstün olduğu felsefesine dayanır; ki, bu üstünlük hem yönetmeyi hem de kendi içinde eritmeyi egemen olan kültüre bahşeder; bu öyle gizemli bir hak olarak tanımlanır ki artık bu tanıma ne yer tanrıları ne de gök tanrıları karışamazlar; her şey onun için ve her şey on dairdir; milliyetçiliğin sonuçta varacağı yer faşizmdir. Kavramları doğru kullanmayanlar da egemen söylemin üreticisi, destekçisi olmaktan kurtulamazlar

4. Söz-den dönmek her zaman mümkün -iyi bir durum olmasa da- iken, eylemden dönmek asla mümkün değildir; bu nedenledir ki, eylem her zaman sözden daha etkili ve doğurgandır, ancak bu, teorinin içinden çıktığı pratikten daha önemsiz olduğu anlamına da gelmez.

5. Tercih yapabilmek insanı diğer türlerden ayıran önemli bir ayıraçtır; tercihler içerisinden eşitlik ya da kölelik arasında yapılan tercih ise insanı diğerinden ayıran ikinci bir ayıraçtır; ne ki, köleliği tercih edenler asla efendilerini sorgulayamaz ve kendilerince değil efendilerince biçilmiş donlar içinde bir hayat yaşarlar.

6. Red etmeyi bilmeyenler, gün geldiğinde neden red edildiklerini de anlamayacaklardır.

7. Bütün canlıların yavruları güzeldir; insana dair olanları ayrıca masumdur; bütün canlılar büyüt, gelişir ve olgunlaşırlar; olgunlaşan hiçbir canlının yavrusu insan yavrusu gibi kirlenmez, çirkinleşmez, kötüleşmez…İnsandaki bu kirlenme, kötüleşme, çirkinleşme ilk-el zamanlardan günümüze paylaşım kavgasındaki yaratmaları ile bu yaratılarının kendine ait olduğunu fark edemiyor olmasındandır; ne yazık ki o masum çocukların tüm geleceği kirlenmiş bireylerin beyinlerindeki fitne – fesatla, kirlenmiş düş ve eylemleriyle şekillenmektedir; ilk masumiyeti gören
olmuş mudur ki?!

8. Bazen susmak gerekir; dil yaraladığında…

9. Hayatı boyunca en az bir şeyi değiştirmek isteyen kişi mutlak surette bir şey yapmak durumundadır; o, bir şeyi yapmıyorsa eğer aslında hiç bir şey yapmamış demektir; ancak bu durum bile, bir şey yapmaktır; bu yapılan şey ise, kendini kandırmak olarak tanımlanacaktır.

10. Saldırganlık ne denli içselleştirilmiş ise, o denli erk-egemenlik toplumsal düzlemde kabul görmüş demektir; bu durum ise “ana-merkezli” paylaşımcı toplumsal yapılanmadan o kadar uzaklaşmak ve insanın tükenmişliğe ramak kalmasına eş-değer bir durumdur; aşılamaz olmayan ters-yüz olmuş yapı yeniden doğrultulabilir; ancak, herkese görev düşmektedir.

11. İnsan kendi hakkının dilencisi olmamalı; dilenmeyi meşrulaştıran/kanıksayan ya da ona karşı çözümsüz kalan toplumlar direnmeyi değil dilenmeyi, ayakta durmayı değil diz çökmeyi, özgürlüğü değil köleliği seçmiş/tercih etmiş demektir.

12. Dayanışma, paylaşma istenci ve sorumluluk bilinci olmadan olanaksız olan bir düzlemdir; bireysellik onun tam karşısında duran ve ona gereksinim duyandır; liberal düşünce ortaklaşmanın tüm olanaklarını yok sayarak kendini vaz-geçilmez, var-olmanın koşulu/özendireni/sınırlı olanın sınırsız görüngüsü gibidir; asıl yanıltanın bu paradigma olduğu görülmez ise, insan türü paylaşımın ne olduğunu asla öğrenemeyecek ve bu öngörüsüzlüğü ile gelecekteki kuşaklarını sakat bırakacaktır; öyle ise, hem öğrenmek hem de devinmek için bir parça hareket etmeyi tez-elden
denemek yine insan türünün yapacağı belki de en olumlu edimidir; sahi düşünürün dediği gibi; “insan bir tür müdür?”

Nejdet Evren,
Taşyaka/Akarca, 2014

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here