Kızıl Moskova – Mihail Bulgakov “hicivli kısa eleştiri içeren öyküler”

Bulgakov’un 1920’lerde yazdığı öykü ve köşe yazılarının temel konusu kültür ve insan ilişkileridir. Rusya’nın yönetimini ele geçirmiş olan Bolşeviklerin ülkenin ekonomisini, güvenliğini ve kendi iktidarlarını ayakta tutmaya çalıştığı bu dönemde, yeni bir kültür de ortaya çıkmaya başlar. Bürokraside, orduda, sanat kurumlarında eski kültürle yeni kültür karşı karşıya gelmiş ve bu karşılaşma çoğu kez ürkütücü ve gülünç durumlara yol açmıştır. Bulgakov’un sivri dilini tutmadığı ve tutarsızlıkları alaya aldığı, derin gözlem yüklü bu metinler yönetimle neden anlaşmazlıklar yaşadığını da berrak bir şekilde sergilemektedir.

“Moskova’yı en son bundan en çok altı ay önce görmüş olanlar şimdi kenti tanıyamazlar; Yeni Ekonomi Politikası (Moskova halkı artık kısaca NEP diyor buna) öylesine değiştirdi onu.

Adım adım başladı bu… az az… Sağda solda tahta perdeler kaldırıldı, arkalarından uzun bir aradan sonra tozlu, donuk dükkân vitrinleri görünmeye başladı. Boşaltılmış yapıların derinlerinde lambalar yanıyor, onların ışığında hayat kıpırdıyor: Çiviler çakılıyor, mıhlanıyor, tamiratlar yapılıyor, içleri malzeme dolu sandıklar, kutular açılıyor. Yıkanıp temizlenmiş vitrinler aydınlatılmış. Sergilerin üzerinde yuvarlak, güçlü lambalar yanıyor ya da vitrinlerin çevresinde parlak ışıyan borular var.

Yoksul düşmüş Moskova’nın bunca malı hangi gizli hazinelerden çıkardığını anlamak olanaksızdır. Ama bulmuş ve hepsini bol bol aynalı vitrinlere boşaltmıştı, tezgâhlara yığmıştı.”


ÖNSÖZ

Kızıl Moskova, Bulgakov’un gazete ve dergilerde yayımlanmış öykü, makale ve feulleiton’larını, yani hicivli kısa eleştirilerini bir araya getiriyor. 1921-1926 yılları arasında yayımlanmış bu metinler, genellikle öykülerden birinin adı olan Moskva
Krasnokamennaya’nın adıyla derlenmiştir. “Kızıl Taşlı Moskova” anlamındaki bu sözün kaynağı halk arasında Kremlin’in kırmızı kerpiç tuğlaları yüzünden o semte “kırmızı/kızıl taşlı” denilmesi olabilir; fakat belki de bu, Çapayev adlı romanıyla bilinen devrimci yazar Dimitri Andreyeviç Furmanov’un (18911926), 1905 Devrimi’nden sonra söylediği bir söze gönderme de olabilir: “Moskova’ya beyaz taşlı değil kızıl taşlı denebilir:
Çünkü işçilerin kanı sıçradı duvarlarına, kanla kaplandı meydanları.” Bundan emin olmak zor; ama Bulgakov’un Furmanov’dan pek hoşlanmadığını biliyoruz: 1934 yılında karısıyla
birlikte resmî adı Furmanov olan (Furmanov son yıllarını bu
sokakta geçirmiştir ve 1926’da sokağa kendi adı verilmişti.)
Naşçokinski Sokağı’na taşınan Bulgakov günlük hayatında asla
sokağın bu resmî ismini kullanmamış. Bu çerçevede derlemeye
Kızıl Moskova dedik.
Bulgakov’un fantastik gerçekçi eserlerinin büyük kısmı
doğrudan gerçek olaylara dayanmaktadır. Bu derlemedeki öyküler de onun Sovyet rejiminin kurulduğu o ilk yıllarda karşılaştığı olayların sahne sahne alay ve eleştirisidir. Bu metinleri
21. yüzyılda okurken, özellikle genç okurlar için, bizim sosyal
medya sayfalarında sıkça karşılaştığımız, daha bir türe oturtamadığımız alay ve eleştiri biçimlerine benzetmek de mümkün; sonuçta bunlar, bu feulleiton’lar da, gazete ve dergilerde
çok kişiye ulaştırılıp yaygınlaştırılmak üzere yazılmıştır. Gerçekten de, bir yandan ve özünde tarihsel olarak bir üslup üstadının elinden çıkmış, bizde Sabahattin Ali, Aziz Nesin gibi
hicvi, alayı iktidarın uygulamalarını eleştirmek için kullanan
yazarlarınkiler gibi dergi ve gazete yazıları edebiyatı içinde yer
alan metinlerdir bunlar. Ayrıca bunlar önemli tarihsel belgeler,
bir dönemin aksaklıklarını, yanlışlarını, bir edebiyat eseri olma
kaygısının içinde gizlemeden kayda geçiren, bir edebiyatçının
elinden çıktıkları için iki kat belge olan belgelerdir. Bulgakov
kendi külliyatını derlese bu yazıları da katar mıydı içine? Kim
bilir, kuruluş yıllarını yaşadığı Sovyetler Birliği’nin yıkılışından
sonra, tıpkı bizim gördüğümüz gibi görürse, katardı herhalde;
bir ideolojinin dünya yıkma ve yaratma çabalarının tarihsel
kayıtları bunlar. Bir gün, uzak bir gün, bizim sosyal medya mesajlarımız da böyle incelenecek büyük olasılıkla. Sonuçta Bulgakov’un at arabaları için dediği gibi, rejimler de, eleştiriler de “1822 yılında neyseler… 2022’de nasıl olacaklarsa, şimdi de öyleler”.

Bu metinlerin önemli bir kısmı Vladikafkaz, Vladivostok,
ve Kiev’de, ağırlıkla Nakanune ve Gudok gazetelerinde yayımlanmıştır. Metin seçimi için 1980’lerden beri başlıca Bulgakov
uzmanlarından biri olan Viktor İvanoviç Losev tarafından yapılan derleme temel alınmıştır; bu sayede örneğin Ticaret Rönesansı gibi, yayımlanamadan, yazarın elyazmasıyla günümüze ulaşan metinler de bu derlemede yer alıyor. Metinlerin her
biri kendine has sürprizlerle doludur; örneğin “Kendinden
Renkli Yaşam” öyküsünde geçen “R.U.R.” Karel Čapek’in aynı
adı taşıyan, “robot” sözcüğünün ilk kez kullanıldığı, Rossumovi
Univerzální Roboti, yani Rossum’un Evrensel Robotları adlı,
1920 tarihli tiyatro oyununa bir gönderme. Demek ki Bulgakov, Čapek okuyormuş. Diğer yandan, aynı metindeki Brockhaus ansiklopedisindeki Arap matematikçi “Бана Абуль АббасАхмед-Ибн-Магомет-Отман-Ибн-Аль” bahsi tam bir sürpriz
(buna dikkat çeken Mert Tokur’a teşekkürler); bu kişi bizde
bugün, “Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Osmân elMerrâküşî el-Ezdî” diye anılan fakat yaygın olarak Fas’ta, Marakeş bölgesinde yaşaması nedeniyle “İbn al-Banna’ al-Marrakushi” yani “Marakeşli Mimaroğlu” diye bilinen matematikçi;
Euklides’i Arapçaya çevirmiş ve “Hesap İşlemlerinin Özeti”
(Et-telhîş fi’l-hisab ya da Talkhıs. ‘amal al-h. isab ya da “Талькисамаль-аль-хисаб”) adlı bir kitap yazmış. Bu kitap asırlarca temel matematik kitabı olarak kullanılmış, Eski Türkçeye de
çevrilmiş, Osmanlı’nın son dönemlerinde hâlâ temel ders kitaplarından biriymiş. Uluslararası Astronomi Birliği Ay’daki kraterlerden birine onun adını vermiş: Al-Marrakushi. İşte
böyle şaşırtıcı ayrıntılarla birbirine bağlanıyor Bulgakov’la
Borges’in fantastik gerçekçilikleri. Kızıl Moskova’da Rusya tarihinin en karışık günleri yaşanırken, Marakeşli Mimaroğlu’nu hayal eden birinin umut veren öyküleri…
Sabri Gürses


AYDINLANMA HAFTASI

Bir akşam bizim bölüğe ordu komiseri geldi, bana
sordu:
“Sidorov sen misin?”
Cevap verdim:
“Evet, benim!”
Dik dik baktı gözlerimin içine, sordu:
“Nasılsın bakalım?”
“İyiyim.”
“Okuma yazman yok mu senin?”
Elbette, şöyle cevap verdim:
“Evet, yok.”
Ordu komiseri bir kez daha, gene dik dik baktı gözlerimin içine:
“Okuma yazman yoksa, bu akşam Traviata’ya1
göndereceğim seni!”
“Yapmayın, komiser yoldaş, neden beni gönderiyorsunuz? Okuma yazmam yoksa, bunun suçlusu biz miyiz? Eski rejimde okutmadılar bizi.”
Bu söylediğime karşılık şöyle dedi ordu komiseri:
“Aptal! Neden korktun öyle? Bu senin için bir ceza

1. Guiseppe Verdi’nin (1813-1901) 1853’te bestelediği ünlü opera eseri La
traviata. (Ç.N.)

değil, yararına bir şey. Orada bir şeyler öğreneceksin, tiyatro izleyeceksin, zevk alacaksın.”
Oysa o akşam bizim bölükten Panteleyev’le ben sirke gitmeyi düşünüyorduk.
Ve şöyle dedim ordu komiserine:
“Peki, yoldaş ordu komiseri, tiyatro yerine, sirkte
zevk alsam olmaz mı?”
Gözlerini kısıp baktı yüzüme, sordu:
“Sirkte mi?.. Nedenmiş o?”
“Sirk çok heyecanlı oluyor da ondan…” dedim. “Bu
akşam eğitilmiş bir fili çıkaracaklar sahneye, ayrıca, gene
kızıl saçlı kızlar, Fransız dövüşü var.”
Ordu komiseri parmağını salladı.
“Fili gösteririm ben sana şimdi!” dedi. “Akılsız yaratık! Kızıl saçlılarmış… kızıl! Senin kafanda da kızıl saçlar
var, akılsız köylü! Eğitilmiş filmiş… Gelgelelim, ne yazık
ki sen eğitilmemişsin! Sirk ne kazandıracak sana? Ha?
Ama tiyatroda bir şeyler öğreneceksin… İyi, güzel şeyler… Neyse, sözün kısası, seninle çene çalacak zamanım
yok benim… Biletini al ve marş marş!”
Yapabileceğim bir şey yoktu, ister istemez aldım bileti. Panteleyev’in de okuma yazması yoktu, o da bir bilet
aldı, birlikte tiyatroya gitmek üzere yola koyulduk. Üç
bardak çekirdek aldık ve “ilk Sovyet tiyatrosu”na gittik.
Baktık, insanları içeri aldıkları tahta bölmenin önünde kıyamet kopuyor. Dalga dalga içeri giriyor insanlar.
Ve bizim gibi okuryazar olmayanların arasında okuryazar olanlar da vardı. Çoğunluğu genç kızlardı. İçlerinden
biri kapıdaki biletçinin yanına sokuldu, biletini gösterdi.
Biletçi sordu ona:
“Affedersiniz, yoldaş madam, siz okuryazar mısınız?”
Beriki ne olduğunu anlamadı, gücendi:
“Çok tuhaf bir soru sizinki!” dedi. “Elbette, okuryazarım. Liseyi bitirdim ben!”
“Demek liseyi bitirdiniz,” diye karşılık verdi biletçi.
“Çok memnun oldum. Öyleyse, size ‘görüşmek üzere’
dememe izin verin!”
Ve genç kızın elindeki bileti aldı.
Genç kız, “Ne hakla?” diye haykırdı. “Nasıl yaparsınız bunu?”
Biletçi, “Çok basit,” dedi, “çünkü bugün yalnızca
okuryazar olmayanları alıyoruz.”
“Ama ben de izlemek istiyorum bu operayı veya
konseri.”
Biletçi:
“İstiyorsanız, o zaman, lütfen, Kavsoyuz’a gidin,” dedi. “Sizin gibi okuryazarların hepsi orada: doktorlar, kibarlar, profesörler. Oturmuş melaslı çay içiyorlar, şeker
verilmiyor onlara çünkü, yoldaş Kulikovski de lirik şarkılar söylüyor onlara.”
Bunun üzerine genç kız gitti.
Ama Panteleyev’le beni bir zorluk çıkarmadan içeri
aldılar, doğrudan partere götürdüler, ikinci sıraya oturttular.
Oturuyorduk.
Temsil henüz başlamamıştı. Ve dolayısıyla, can sıkıntısından, bardaktaki çekirdeklerden çitliyorduk. Öylece bir buçuk saatçik oturduk, nihayet karardı tiyatronun içi.
Baktım, sahnede parmaklıklı, yüksekçe bir yere biri
çıktı. Başında fok kürkü bir şapka, üzerinde palto vardı.
Sakalına, bıyığına kır düşmüştü. Pek sert görünüyordu.
Oraya çıkınca oturdu ve ilk yaptığı şey, sapsız gözlüğünü
takmak oldu.
Sordum Panteleyev’e (gerçi o da okuryazar değildir
ama her şeyi bilir): “Kimdir bu adam böyle?”
Cevap verdi Panteleyev: “Ona orkestra… şefi, diyor­
lar. Sahnedekilerin en önemli kişisi odur. Baksana, nasıl
ciddi!”
“Neden herkesin görmesi için parmaklıklı, o yüksek
yere oturttular onu?” diye sordum.
“Çünkü,” dedi Panteleyev, “operanın en bilgili kişisi
kendisidir. Anlaşılan, bize örnek olması için oturttular
onu oraya.”
“Öyleyse neden arkası bize dönük oturuyor?”
“Anlaşılan, orkestrayı öyle daha rahat yöneteceği
için!..”
Bu orkestra şefi önüne bir defter açtı, baktı deftere
ve elindeki beyaz çubuğu sallamasıyla birlikte kemancılar kemanlarını çalmaya başladılar. Pek acıklı, duygulu
çalıyorlardı, ağlamak geldi içimden.
Dahası, bu orkestra şefinin gerçekten de, okuryazarlık bakımından hiç de geri biri olmadığı belliydi. Çünkü
aynı anda iki işi birden yapıyordu: Bir yandan önündeki
defterde yazılı olanları okurken bir yandan da elindeki
çubuğu sallıyordu. Orkestra ona göre sesini yükseltiyor,
alçaltıyordu. Giderek daha coşuyordu, coşuyordu! Kemanların arkasından boruların, boruların arkasından davulların sesi yükseliyordu. Tiyatronun içi gök gürültüleriyle doluyordu. Sonra sağ tarafta bir böğürtü oldu…
Orkestraya bakarak haykırdım:
“Panteleyev, Tanrı canımı alsın ki, bizim alaydaki lehimci Lombard1
bu!”
Panteleyev de baktı orkestraya, şöyle dedi:
“Evet, tıpkısı. Ondan başka kimse trombonu böyle
öttüremez!”
Pek sevindim buna, haykırdım:
“Bravo, bis, Lombard!”

1. B.A. Lombard (1878-1960): Ünlü bir tromboncu. (Ç.N.)


KÜNYE
Kızıl Moskova
Mihail Bulgakov
Çevirmen : Ergin Altay
Editör : Sabri Gürses
Düzeltmen : Ebru Aydın Mert Tokur
Kapak Tasarımı : Utku Lomlu / Lom Creative
Dizi : Dünya Edebiyatı
Tür : Öykü
Sayfa Sayısı : 240
Baskı Bilgileri : 1.Baskı Temmuz 2016 , 1 .Baskı


İÇİNDEKİLER

Önsöz ……………………………………………………………………. 11
Aydınlanma Haftası ………………………………………………….. 15
Ticaret Rönesansı …………………………………………………….. 23
Moskova Krasnokamennaya ………………………………………. 29
Hayat Kadehi ………………………………………………………….. 37
Cam Gökyüzü Altında ……………………………………………… 45
Lord Curzon’ın Bénéfice’i ………………………………………….. 51
Komarov Olayı ………………………………………………………… 57
Kendinden Renkli Yaşam …………………………………………… 65
Chanson D’été …………………………………………………………. 71
Hayatımızın Bir Günü ………………………………………………. 79
Belobrısov’un Kitabı …………………………………………………. 87
Kan Döken Kültür ……………………………………………………. 95
Tekerlekler Üzerinde Bir Ev ………………………………………. 99
Konuşan Köpek ……………………………………………………… 103
Ölmüş Bir İnsanın Serüveni …………………………………….. 109
Politik Ayin …………………………………………………………… 113
Nikâh Kazası …………………………………………………………. 117
Doğanın Oyunu …………………………………………………….. 119
Duvar Üstünde Duvar ……………………………………………. 125
Göksel Polka Dansının Sesleri ………………………………….. 129
Şifacı ……………………………………………………………………. 133
Aşkın Güvencesi ……………………………………………………. 137
Kültürlü Olduklarını Göstermek İstiyorlar… ……………….. 141
Matmazel Janna …………………………………………………….. 145
Kondüktör ve İmparator Ailesinin Üyesi ……………………. 149
Frengili Bayram ……………………………………………………… 153
Hamam Görevlisi İvan ……………………………………………. 157
Alkolizmin Yararı Üzerine ……………………………………….. 161
Buton Nasıl Evlendi ……………………………………………….. 167
Kafatası Üzerinde Uyarı ………………………………………….. 171
Sprehen Sie Deutsch? ………………………………………………. 175
Kemirilmiş Kuyruk …………………………………………………. 179
İkiyüzlü Çems ……………………………………………………….. 183
İş 30 Dereceye Yükseliyor ……………………………………….. 187
Ölüler Yürüyor ………………………………………………………. 191
“Hayat Suyu” …………………………………………………………. 195
Kaderin Tekerleği …………………………………………………… 199
Hamamböceği ………………………………………………………. 205
Karonun Öyküsü ……………………………………………………. 215
Beyin İltihaplanması ……………………………………………….. 223
Ferapont Ferapontoviç Kaportsev’in Altın
Değerindeki Haber Yazıları …………………………………. 231

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here