Nikola Tesla’nın mirası

Tesla’nın araştırma notlarına ve yazılarına ulaşmak Batılı bilim insanları için güçleştiyse de bu durum, tabii ki Tesla tarzı araştırmaların bittiği anlamına gelmiyordu.

Tam tersine bu belirsizliğin yarattığı gizemli hava pek çok araştırmacıyı mucidin deneylerini tekrarlamaya yöneltiyordu. Ve tutkularının çerçevesinin genişliği eninde sonunda başarılı bir sonuca ulaşılmasını olanaklı kılıyordu. Ama Tesla’nın izinden yürüyenlere verdiği en büyük ilham yine kendi hayatı olmuştu. Mucide hayranlık besleyen Alman bir yazarın da belirttiği gibi: “Tesla, geleceğe dair kehanetlerde bulunabilmek için bilimin sınırlarını hiçe sayan…yıldızlara uzanmaya çalışan modern bir Prometheus” idi.

Tesla’dan ilham alan çalışmaların bir özetini vermek bu kitabın sınırlarını fazlasıyla aşar. Ama yine de bunlara değinmeden hayatının anlatılmasının eksik kalacağını düşündük. Kayıtlar, tahmin edileceği üzere, karmaşık ve tamamlanmamış olacaktır; buna karşın etkileyicili olmaktan kesinlikle uzak değildir.

Tesla’nın küresel yıldırım ile ilgili deneylerinden başlayalım: Colorado Springs’deki araştırmalarında yıldırım topuna ilk şahit oluşunda bunun ne işe yarayabileceğini tahmin edememişti; onun için bu baş belasından başka bir şey değildi ama bir açıklamayı da hak ediyordu. Böylece yıldırım toplarının yapılarını incelemeye başlayacak ve yapay küresel yıldırımlar üretebilmeyi başaracaktı. İlginç olanı modern laboratuvarlarda onun ürettiği yıldırım topları kadar mükemmel küreselliğe sahip olanları bir daha üretilemeyecekti. Peki bu sorunu ilgi çekici kılan şey nedir? Tabii ki en başta bilinemez oluşu. Ama ikinci neden uluslar arası nükleer füzyon -muhtemelen tarihteki en güçlü enerji kaynağı- elde etme yarışında önemli ipuçları içermesidir. Bu konuda çalışan bilim insanlarından bazıları ünlü Rus fizikçi Peter Kapitza, SRI International radyo fizik laboratuvarından Lambert Dolphin, Brigham Young Üniversitesi’nden Robert Bass ve Robert Golka’dır.

Wendover Utah’daki ABD Hava Kuvvetleri Araştırma Sahası’nın en büyük hangarından zaman zaman Golka elektriği olarak anılan çok parlak ışıklar yayılır çevreye. Burada çok sıkı güvenlik önlemleri altında Hiroşima’ya atılan atom bombasını taşıyacak olan Enola Gay adlı uçağın donanımı tamamlanacaktı.

Golka, Yugoslavya’daki Tesla müzesini yayınlanmamış notlarını incelemek amacıyla iki kez ziyaret edecek ve hangarında Tesla’nın manyetik vericisi üzerine yoğun bir araştırma yürütecekti.

“Tesla o zamanlar kurduğu donanımla bizim bugün olduğumuzdan daha ileri bir noktadaydı” diyor Golka. “Veriler kaybolmuş. Bunu nasıl başarabildiğini bilemiyoruz. Bazılarını günlüklerinde not almış ama çoğunu kafasının içinde saklamış.”

Golka “Tesla Projesi” kapsamında 22 milyon volta kadar enerji boşaltabilen bir manyetik verici üretebilecekti; bu, ustanın Colorado Springs’te ürettiğinin iki misliydi.

Yıldırım topunun füzyon araştırmaları ile kesiştiği nokta sıkıştırılmış plazma problemiydi. Deneysel füzyon çalışmalarının çoğunda izotopik hidrojen gazları helyum çekirdeği oluşana kadar hızlandırılıyor ve ısıtılıyor, serbest kalıyor ve bu süreçte de yüksek miktarda enerji açığa çıkıyordu. Bu işlem sırasında hidrojen yüksek oranda kinetik ve termal enerji ile yüklenirken tam anlamıyla plazma görünümünü alan maddesel bir hale dönüşüyordu. Füzyon oluşmadan önce ise plazmanın kontrol altında tutulmasına, bir çeşit elektromanyetik “şişe” içine alınmasına çalışılıyordu.

En güçlü geometrik şekil küre olduğundan, Golka, hareketli kitlenin zapt edilmesi için en uygun ortamın küresel yıldırım olduğunu düşünüyordu. Yıldırım topunu “bir greyfurt büyüklüğünde çeşitli renklerle parıldayan ve iç içe geçmiş pozitif ve negatif alternatif yüklü tabakalarıyla bir soğanı andıran bir oluşum” olarak tanımlıyordu. Binaların içinden zıplayarak geçebilir, suyun içine girip onu kaynatabilirdi. Ve bazen de, Utah’da olduğu gibi, en gelişmiş elektronik ekipmanları havaya uçurabilirdi. 1978 yazında, CO-2 lazer ışınlarının kullanılması ile en sonunda küresel yıldırımın bir türevi olduğuna inandığı “boncuk” yıldırımı yaratabilmeyi başarmış ve ard arda fotoğraflarını çekmişti.

Daha sonra ABD Enerji Departmanı’ndan, beş lazer ışını ile üreteceği termonükleer füzyonun uygulamaya konmasında kullanacağı pirosfer adını verdiği bir aygıt için proje desteği talep edecekti. “Ateştopu Füzyon Reaktörü”nde sadece radyoaktif olmayan helyum üretilecek ve bir milyar derecenin üzerinde ısılara ulaşılabilecekti.

Ayrıca Hava Kuvvetleri’ne yine Tesla’nın fikirlerinden biri ile -bir tür yüklü parçacık ışını- başvuracaktı. Bu model de lazer teknolojisi kullanılacak şekilde tasarlanmıştı. Bu ışınların menzilinin 6 bin mile ulaşabileceğine ve ICBM-tipi füzeleri havada yok edebileceğine inanıyordu. Kendi birleşik bobinlerinin üç katı büyüklüğünde bir Tesla bobini ile 200 milyon volt elektrik enerjisi elde edilebileceğini düşünüyordu.

Ama o da Tesla gibi yalnız çalışmanın sorunlarını yaşamaya başlayacaktı. “Kuruluşlar için çalışmaya başladığımda çevreme duvarlar örülüyor” diyordu.

Çalışması gelişmiş donanımla ulaşabileceği noktanın sınırına dayanmıştı ve yüksek miktarlarda yatırıma ihtiyaç duyuyordu. Nükleer füzyon yarışındaki rakipleri yüksek bütçeli özel kuruluşlar ve devlet destekli üniversitelerdi, ki bu sonuncuların bütçelerinde kısıtlanmaya gidildiği dahi oluyordu. Onlar da lazer teknolojisi ile haşır neşir olmuşlardı. Gerçi Golka kendi kullandığı teknolojinin özel ve eşsiz olduğunu öne sürüyordu. Tesla’nın küresel yıldırım çalışmaları üzerine eğilen tek bilim insanı Golka değildi ama bu konuya kendisini en çok adayanlar arasında şüphesiz ilk onun adını anmak gerekir.

Manyetizma ve maddenin çok düşük ısılarda davranışı konularındaki çalışmaları ile 1978 Nobel Fizik Ödülü’ne layık görülenlerden biri olmaya hak kazanan Rus Kapitza da çalışmalarında Tesla’nın katkısını yadsımayanlardan. “Çok yüksek frekanslarda titreşimlerin yaratılması ve bunların doğru akım elektrik enerjisine dönüştürülmesi elektrik enerjisi naklinde karşılaşılan problemlere olası çözümler sunuyor” diyordu. “Bu nakil elbette halen kullanılmakta olanlarla benzerlikler sergileyecektir, ancak bu defa dalga yolunun kullanılması yerine ancak çok düşük dalga boylarında sapma yaptığı bilinen yüksek yönelimli ışınlar kullanılacaktır. Bu tip bir mekanizma kurulması fikri ilk olarak yıllar önce N. Tesla’nın aklına gelmişti. Ancak prensipte olanaklı olsa da, gerekli tertibatın kurulması için yüksek mühendislik bilgisine ve bu bilginin uygulamalarına gerek vardı. Bu ise ancak diğer enerji nakil sistemlerinin bugünkü uygulamasıyla mümkün olabilecekti. Bu sayede enerji naklinde yeni ihtiyaçlara, örneğin uydulara enerji nakledilebilmesine cevap verecek yeni bir sistem kurulabilecektir.”

Uzay çağına önde girme yarışı sürerken telsiz enerji nakli konusunda ABD de geri kalmak istemeyecekti elbette. California’nın Barstow Çölü yakınlarındaki jet motor laboratuvarlarında mikro dalga enerji nakli konusunda çalışmakta olan Richaıd Dickinson da Tesla’nın çalışma ve kehanetlerinden ilham alanlardan birisiydi. Gerçekten de uydularda güneş enerjisi ile elde edilen elektrik enerjisinin mikro dalga transfer yolu ile dünyaya nakledilmesi fikri ancak büyük ustaya ithaf edilebilecek bir romantizm, cesaret ve mali yük içeriyor.

Raytheon Company’den William C. Brown da mikro dalga teknolojisinde kullanılan rektenayı geliştirirken Tesla’nın öncülüğünü yaptığı radyo yayınları ve telsiz enerji naklinde radyo dalgalarıyla elektrik gönderme fikrinden yararlanmıştı.

Teorik olarak New York büyüklüğünde bir şehir, dünyanın çevresinde dünya ile eşzamanlı olarak dönen bir uydunun 22.300 mil yükseklikten sağlayacağı beş milyon wattlık elektrik enerjisi ile bir kış gününü geçirebilir. Ancak pratik olarak bu uyduların inşası milyarlarca dolara mal olacak ve savaş zamanlarında düşman uydularının saldırılarına açık olacaktır.

Tesla’nın Wardenclyffe’deki laboratuvarına oldukça yakın bir bölgede kurulan Brookhaven Ulusal Laboratuvarı da yüksek enerji çalışmaları ile mucidin atölyesinde gerçekleştirilen çalışmalar arasında yakınlık görmektedir. 1976 yılında düzenlenen bir törenle Tesla anılmış, Yugoslavya hükümeti de Wardenclyffe laboratuvarına yerleştirilmek üzere bir plaket göndermişti.

Hidroelektrik enerjisi üretimi konusunda bir hayli zengin olan Kanada da Tesla’nın çalışma ve fikirleri ile yakından ilgilenen ülkelerden biriydi. Tesla’nın enerji nakli projesi -hayata geçirebildiği takdirde- elektrik ulaştırılamayan bölgeler için tam anlamıyla bir nimet olacaktı.

Ama gerçekten işe yarayacak mıydı bu proje? Kanada’da Minesota’da ve yakın bir tarihte Güney Kaliforniya’da topraktan telsiz enerji nakledilen birkaç projeye işlerlik kazandırılmış ve Tesla’nın sistemi uygulanarak gerekli bölgelere enerji nakledilebilmesi sağlanmıştır. ABD Enerji Departmanı’na Tesla’nın sistemine dayalı projelere ödenek ayrılması için sık sık başvurularda bulunulmaktadır.

Ancak sistemin Tesla tarafından hayata geçirilip geçirilemediğine dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır elimizde. Tesla’ya göre, toprak, değerleri özenle belirlenmiş dalga boyları ile sabit bir dalga konumu yaratmak üzere yüklenmeliydi. Tesla, yayılma yolunun bir çemberin çapına uygun ilerlediğine inanmaktaydı. Ama 1899 yılından beri kaydedilen gelişmeler gösteriyor ki yayılma yolu bir çap boyunca değil çap ile küresel yüzey arasındaki eliptik bir yolu takip ederek yayılmaktadır.

Dalga yayılımının ana özelliklerinden biri de dalga sabit kaldığı sürece herhangi bir enerji nakli olmadığıdır; enerji yalnızca hareket halinde olan bir bileşkenle birlikte nakledilebilmektedir. Sınır tabaka yayılımı, yani iki farklı kitlenin (toprak ile gök gibi) sınırında kayıpsız dalga yayılım biçimi, fikri uygulanabilirliğini korumaktadır. Bununla birlikte sınır düzleminin düzgün ve dalgaların da düzgün bir şekilde harekete geçirilmiş olması gerekmektedir. Tesla’nın uyguladığı frekanslarda yayıcı ekipmanın devasa bir yapıda olması gerekiyordu. Colorado Springs’de çekilmiş fotoğraflardan anlaşılmaktadır ki kullanmakta olduğu cihazlar bu tip dalgaların yayılması için uygun yapıda değillerdi.

Tesla, muhtemelen Colorado Springs’de doğuya doğru kendisinden uzaklaşan ve göstergelerinde uç etkiler yaratan yıldırım fırtınası hakkında da yanılmıştı.

Bu durumu hareket halindeki yıldırım fırtınasının toprakta durağan dalgalanmalar yaratması olarak yorumlamıştı. Bugün istasyonunun doğusunda yer alan dağların yüzeyinin yarattığı yeniden yayılma etkisi ile bu duruma şahit olduğuna inanılmaktadır. Bu olayın göstergeleri üzerindeki etkisi aynı şekilde olacaktı.

Tesla’nın çalışmaları hakkında dolaşan söylentiler arasında en ilgi çekici olanlarından biri de Rusya’nın mucidin hava durumu kontrolü fikrini uygulayarak istediği hava şartlarını yaratabilmesi, jetlerin hava boşluklarına düşmesine neden olması vs. vardı. Gerçekten de Tesla hava durumunun kontrolü hakkında pek çok teori atmıştı ortaya ama hiçbir deney gerçekleştirememişti.

Örneğin radyo kontrollü özel yapım füzelerin kasırgalar yaratmak ve “özel bir tip yıldırım” kullanılması ile yağmurların tetiklenebileceğinden bahsetmişti. Bu konuda uzun matematiksel formüller geliştirmekten de geri kalmamıştı.

Mucidin fikirlerinin modern bilim üzerinde yarattığı etki ise daha çok hava durumunun değiştirilmesinden öte kavramlarda yoğunlaşıyor. Stanford Üniversitesi Radyo Bilimi Laboratuvar’ından Dr. Robert Helliwell ve John Katsufrakis Antartika’da kurulan 20 km’lik bir anten ve 5 kHz’lik bir verici ile dünyanın manyetosferinin yüksek enerji yüklü parçacıkların atmosfere taşması sağlanacak şekilde modüle edilebileceğini ve sinyallerin kesilerek ya da etkinleştirilerek enerji akışının kontrol edilebileceğini bulmuşlardı.

Peki, Tesla’nın öldürücü/parçalayıcı ışınları hakkında neler söylenebilir? Bu fikir bir gerçeklik payı taşıyor muydu? Eğer söylentilere kulak asar ve ABD Hava Kuvvetleri araştırma ekibinin bu fikirleri üzerinde durmaya değer bulduğuna ve “Proje Nick” adında ‘top-secret’ bir çalışma yürüttüklerine inanırsak, Tesla’nın bu konudaki yazılarının yok olup gitmediğine ve özenle korunduklarına da inanmamız gerekecek.

Yirmi yıl boyunca Tesla’nın çalışmaları ve yıldırım topu araştırmaları üzerine çalışmış ve şimdi SRİ International Radyo Fizik Laboratuvarı asistan direktörü olan Lambert Dolphin de bu konuda Dr. Trump’ın ve Sweezey’nin değerlendirmelerine katılmakta. Hem fizik, hem de elektrik mühendisliği alanındaki bilgi dağarcığının 1930’lardan bu yana inanılmaz bir şekilde geliştiğine işaret ediyor.

“Kütüphanelerde Tesla’nın zamanından beri teorilerin ve deneylerin ne şekilde geliştiğini görebilirsiniz. Elektrik, manyetizma, elektromanyetik teori ve radyo iletişimi konularındaki matematiksel ve pratik anlayışımız 1950’lerden beri, hatta belki de 1970’lerden beri demeliyim, çok büyük bir değişim geçirdi. Tesla’nın lazerler ya da yüksek enerji yüklü parçacıklar ile ultra-yüksek voltaj fenomeni konusunda geleceği gördüğünü kabul edebiliriz. Bugün ancak bilim geliştikçe hayatının son dönemlerindeki sıra dışı iddialarını değerlendirebiliyoruz.”

Gerçekten de elimizde Tesla’nın lazeri öngörebildiğine dair yeterli kanıt yok. “Tele-güç ışınları” kavramının yüksek enerji yüklü parçacıklarla ilgili çağrışımlar içerdiğini söyleyebiliriz. Dolphin’e göre Tesla’nın bunu nasıl uygulamaya geçirdiğini bilemiyoruz, ancak görünen o ki Tesla’nın kendisi de bunların havadaki atomlar ve moleküller tarafından ne derece emilebildiğinin ya da yayılabildiğinin farkında değildi. “Ne olursa olsun, Tesla’nın niyetini tam olarak anlayabilseydik bile, günümüz bilimi çerçevesinde bunları uygulamaya geçiremezdik, zira çalışmaları büyük bir gizlilik içinde korunuyor” diyor Dolphin.

Bununla birlikte Tesla’nın yüklü parçacıkları hızlandırmak için yüksek voltajlar kullanması bugün de fizikçilerin temel araştırma konularından birini oluşturuyor. “Bu alanda” diye ekliyor Dolphin, “modern doğrusal ve dairesel nükleer hızlandırıcıları öngörebildiğim söyleyebiliriz. Bu tip makineler bugün Tesla’nın elde edebildiği en yüksek voltajların bin katı büyüklükte elektron volt ile çalıştırılmaktadır.

“Manyetik vericilerinin olağanüstü olduğundan eminim… Muhtemelen bizim bugün plazmalar dediğimiz ilginç arklar ve kıvılcımlar üretebilmekteydi.

Plazmaların muhafaza edilmesi konusu modern fiziğin geniş bir alanını oluşturuyor. Örneğin… küçük bir kütlenin büyük bir titizlikle kontrol edilen plazmalar ile uçsuz bucaksız elektrik enerjilerine dönüştürülmesi konusunda birçok araştırma yapılmakta.” Ve sözlerini Tesla’nın keşiflerinin ve icatlarının dahiyane ve zamanının ötesinde olduğunu söyleyerek bitiriyor.

Bu kitap baskıya girerken Pentagon “uzay gemileri” tarafından ateşlenecek lazer ve parçacık-ışını toplan üzerinde yeni bir silahlı kuvvetler teknolojisi geliştirme çalışmalarına başlamaktaydı. Tesla’nınkilere benzer bir bilimkurgu dili ile Savunma Bakanlığı’na sunulan bir raporda, böyle bir silahın geliştirildiği açıkça belirtilmese de, parçacık ışınları “yönlendirilmiş yıldırımlar” ile karşılaştırılıyor.

Işın silahları teknolojisinde bugün varılmış olan nokta konusunda fikir yürütmek bir hayli zor, zira araştırma çalışmaları büyük bir gizlilik içinde yürütülüyor. Bu arada diğer ülkelerin bu konuda yürüttüğü çalışmalar da federal ajanlar tarafından dikkatle izleniyor. 1947’de Askeri İstihbarat Servisi’nin Tesla’nın çalışmaları üzerinde yürüttüğü fikir gibi, bu konunun “hayati bir önem taşıdığı” düşünülüyor.

Hayatının son yıllarında bir laboratuvara sahip olma şansından mahrum kaldığı için Tesla fikirlerini uygulayabilecek bir ortam da yaratamamıştı kendisine. Ama kabul etmek gerekir ki, bizim bugün Uzay Çağı silahları ve teknolojisi adını verdiğimiz konuyu o yarım yüzyıl önce tanımlamaya başlamıştı. Ve bir pasifist olan Tesla, bu teknolojinin gezegenler arası savaşlarda değil, varlıklarından emin olduğu uzaydaki komşularımızla iletişim kurmak için kullanılacağını umut ediyordu.

Margaret Cheney

Tesla : Anlaşılamamış Dahi
Yazar: Çevirmen: Okhan Gündüz
Yayıncı: Aykırı
06 / 2002

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir