Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portesi – Joseph Heller “Hakikatin yerini sessizlik aldığı zaman, sessizlik bir yalandır”*

Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portesi, Joseph Heller’in 1999 yılında ölümünün ardından yayımlanmıştır.
“Hakikatin yerini sessizlik aldığı zaman” diyordu *Yevgeni Yevtuşenko, “sessizlik bir yalandır”. 19.yüzyıl gerçekçiliğinin mirası henüz tüketilmemiş, sanatla politika arasındaki organik ilişki kopmamış, edebiyat oyuna çevrilmemiş, hakikat sessizlikle çevrilmemişti. Pek çok büyük yazar gibi Joseph Heller de, bir zamanlar hakikati seslendirmiş, ihtiyar dünyanın kalbine giden bir roman yazmıştı. Vasiyet diyebileceğimiz son romanında yarattığı kahramanı Sapo?nun böyle bir sese asla ulaşamayacağını, Sapo’nun paradokslarıyla birlikte vurgularken, edebiyat dünyasına mizah yoluyla önemli bir uyarıda bulunuyor:

“Kafka Prag’da yaşayan alçakgönüllü, çekingen bir yazardı, yazdıklarının yayımlanması düşüncesinden tedirgin oluyor, neredeyse hiç birinin yayımlanmasını istemiyordu. Yazarlar arasında liste başı olmak bilincine sahip olan Amerikan yazarlarından biri ve hepsinin en tipik örneği sayılması gereken Sapo gibi değildi. Sapo, her yazdığı yeni kitapla birlikte, yalnızca ilginç olma özelliği taşımayan, aynı zamanda yüksek nitelikli, güç anlaşılır ve entelektüel bir ürün olan kitabının büyük okur kitlelerine ulaşması, ülkesinde bilindiği şekliyle; çoksatar bir kitap olması, bu kitaptan gişe rekorları kıracak bir film yapılması ve kendisine iki milyon dolardan fazla para kazandırması arzusunu duyardı.”

Ününü 1961 yılında yazdığı “kült” kitabı “Madde 22” sayesinde elde eden Heller’in son romanında ilk romanıyla büyük bir başarı kazanmış yaşlı bir yazarı konu edinmesi, parodik anlatımıyla tanınan yazarın en sonunda kendisini alaya aldığını gösteriyor. Ama sadece kendisini değil, 20. yüzyılın edebiyat endüstrisini de hicvetmiş Heller. “Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portesi”, edebiyatın edebiyat içinden sorgulandığı eğlenceli bir roman.

Peter Handke’nin Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi kitabını hatırlıyor musunuz? Bir kalecinin tam penaltı atışı yapılacağı anda duyduğu endişe ile bu endişenin hayatının her anına yayılacağından duyulan korkuyu anlatmıştı Handke. Joseph Heller’in Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portresi’nde anlatılansa, yaşlı bir yazarın yeni bir roman yazmaya başladığında hissettiği endişe, o endişenin yayılması, hatta bütün hayatının bir tek bu endişeden ibaret olması. Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portesi, Joseph Heller’ın ölümünden (1999) sonra yayımlanmış. Ününü 1961 yılında yazdığı “kült” kitabı Catch-22 (Türkçede Madde 22) sayesinde elde eden Heller’in son romanında ilk romanıyla büyük bir başarı kazanmış yaşlı bir yazarı konu edinmesi, parodik anlatımıyla tanınan yazarın en sonunda kendisini alaya aldığını gösteriyor. Ama sadece kendisini değil, 20. yüzyılın edebiyat endüstrisini de hicvetmiş Heller. Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portesi, edebiyatın edebiyat içinden sorgulandığı eğlenceli bir roman.

“Madde 22″nin Yazarı Olarak Kalmak
Josep Heller, İkinci Dünya Savaşı’na pilot olara katılmıştı. Catch 22’de İkinci Dünya Savaşı’nı İtalya’daki bir Amerikan hava üssünde yaşanılanlar üzerinden komik olaylar eşliğinde anlatırken savaşın acımasızlığı ve saçmalığını sergileyen savaş karşıtı bir romandı. 1961?de yayımlanmasının ardından Heller’i büyük bir üne kavuşturmuş, yalnızca ABD?de on milyonluk satış rakamına ulaşmış, pek çok dile çevrilmiş, Mike Nichols tarafından sinemaya uyarlanmış ve elbette yazarına da milyonlar kazandırmıştı. Bu romanda karşımıza çıkan savaştan sağ salim kurtulmaktan başka derdi olmayan pilot yüzbaşı Yossarian tipi, Haşek’in Aslan Asker Svayk’ı kadar komik ve savaşı simgeleyecek kadar ünlüdür. Savaşmamak için 22. Maddeye, yani deliliğe sığınmaya çalışan Youssian, 60’ların savaş karşıtı gençliğinin ruhunu taşıyordu. Öyle ki, 2002 yılında yapılan büyük bir anketle düzenlenen 20. yüzyılın En İyi Kurgu Karakteri Listesi’ndeki 100 karakter arasına 22. sıradan seçilecekti.

Aradan neredeyse kırk yıl geçti, ancak Joseph Heller aynı etkiyi yapan bir başka roman ve roman kahramanı yaratamadı. Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portesi’nin yaşlı yazar kahramanı Sapo da aynı dertten muzdarip. Ölmeden önce yazacağı son romanıyla bir kez daha o zevki tatmak istiyor. Ne var ki Sapo’nun hikâyesini yazarı bu işin pek kolay olamayacağının farkında. Sapo ise bir şeyler yazabilmek için, yaratıcılığının gençliğindeki gibi bilinmez bir kaynaktan fışkırarak zihnini dolduran yazınsal düşünceler ve ilhamlar vermesini bekliyor; “Güçlü ve işe yarar bir düşüncenin titrek ışığının, bir vahiy aydınlığıyla bir yerlerden, herhangi bir yerden, bir kıış gibi, kendi başına, kendiliğinden gelen, o eski verimli günlerinde bir tanrı lütfu gibi imdadına yetişmekte daha önce hiç gecikmemiş olan güzel, parlak bir kuş gibi çıkıp gelmesini delicesine istiyordu, hayal gücünü yeniden ateşleyecek ve ruhuna canlılık verecek, olanaklarla zonklayan bir düşüncenin sürgün vermesini.”

Sapo’nun içinde bulunduğu durumdan bir trajedi çıkarılabilirdi. Heller, meşrebine uygun olarak mizahı seçmiş. Sapo özelinde edebiyat endüstrisinin traji komiğini yakalamak için onun konu bulma uğraşını hayli eğlenceli uğraklarla işliyor. Bir yandan aklına gelen her konunun ya kendisi ya başkaları tarafından daha önce yazılmış olması, diğer yanda edebiyat tarihinin başarılı yazarlarını başarılı yapan romanlarına dayalı kurgu denemelerinin boşunalığı, Sapo’yu içinden çıkılmaz bir labirentte çaresiz bırakacaktır. Ne türden bir şey yazmalıdır;

Labirentte sıkışan karakter
“Mutsuz evlilikler, uyumsuz aileler -hangi aile uyumluydu ki” Kötü giden ana-baba ve çocuk ilişkileri, bunu büyüteç altına almak, otopsisini yapmak, bu tür konuların içine iyice dalmayı gerektirirdi, artık kendisi bu oranda dikkatini toplayamayacağını ve sürdüremeyeceğini biliyordu. (…) Önemli tarihsel kişiler, kendisinden daha üst düzeydeki yazarların alanıydı, bu tür girişimler artarken onlar da bu konuları pek de ilham verici bulmaz görünüyorlardı. Gizem öyküleri, cinayetler, melodramatik serüvenler ona göre değildi; bunların kendi uzmanlık alanına girmediğini, en iyi yaptığı işler arasında olmadığını biliyordu. Casusluk öyküleri, gerilim öyküleri de. Ya yeraltı dünyası? Ya gerilimli bir aksiyon öyküsü, kaba ve sert cinsellik, suç ve şiddet? Ya mafya zımbırtısı? Olabilir, olabilir (…) -ama konusu ne olabilirdi? Bu da, uzadıkça uzayan, çapraşık ve oylumlu, göz boyayıcı bir olay örgüsü isterdi, o olay örgüsünü geliştirecek zamanının kalmadığı kanısındaydı ve kendisini bunu ustalıkla yerine getirebilecek biri olarak düşünmek istemiyordu. Konu olarak savaş artık miadını doldurmuştu, en azından daha iyi, yeni ve büyük bir savaş çıkıncaya kadar. Dahası İkinci Dünya Savaşı sırasındaki askerlik deneyiminden iyi bir roman çıkarmış, bu roman ona bir parça ün kazandırmıştı, şimdi bir tane daha yazmanın, gelirini arttırmaktan başka neye katkısı olacağını bilmiyordu. Ekonomik adaletsizlik herkesin bildiği bir şeydi, şaşırtıcı bir yanı yoktu. Artık buna öfke duyan da yoktu. Irk düşmanlığından doğan acımasızlık da öyle. Toplumsal gerçekçilik artık gerçekçi değildi, psikolojik gerçekçilik, modası geçmiş bir şey. Kafasının gerisinde bir yerde için için kaynamakta olan bir seks romanı vardı.”

Labirentinde sıkışıp kalan ve son umudunu “Karımın Cinsel Yaşam Öyküsü” romanına bağlayan Sapo, Tom Sawyer?dan Homeros destanlarına kadar edebiyatın büyük metinlerine öykünen roman taslakları hazırlarken Heller de günümüz postmodern edebiyatını inceden inceye hicvetme imkânı buluyor. Sadece basit bir hiciv değil; romanlar arasında dolaşarak, edebiyat tarihine göndermeler yaparak, dünyanın ünlü romancılarının hayatlarına, önemli yapıtlarına göz atarak, roman yazımının ve yazarlığın sorunlarını kurcalayarak bir konusunu genelliyor. Ele aldığı konusu üzerinde dolaşırken Sapo?nun hayatını ihmal ettik. Yazma sıkıntılarıyla boğuşan Sapo’nun gündelik hayatı, evliliği, diğer kadınlarla, arkadaş ve edebiyat çevresiyle ilişkileri de eğlenceli yaşam kareleriyle çıkacak karşınıza. Ama bütün kareler dönüp dolaşıp tek bir büyük resmi, yaşlı bir yazarın sanatçı olarak portresini tamamlayacak…

20. yüzyılın ortalarında, Heller’e ün getiren romanı yayımlandığında, 19.yüzyıl gerçekçiliğinin mirası henüz tüketilmemiş, sanatla politika arasındaki organik ilişki kopmamış, edebiyat oyuna çevrilmemiş, hakikat sessizlikle çevrilmemişti. “Hakikatin yerini sessizlik aldığı zaman” diyordu Yevgeni Yevtuşenko, “sessizlik bir yalandır”.

Pek çok büyük yazar gibi Joseph Heller de, bir zamanlar hakikati seslendirmiş, ihtiyar dünyanın kalbine giden bir roman yazmıştı. Vasiyet diyebileceğimiz son romanında yarattığı kahramanı Sapo?nun böyle bir sese asla ulaşamayacağını, Sapo’nun paradokslarıyla birlikte vurgularken, edebiyat dünyasına mizah yoluyla önemli bir uyarıda bulunuyor:

“Kafka Prag’da yaşayan alçakgönüllü, çekingen bir yazardı, yazdıklarının yayımlanması düşüncesinden tedirgin oluyor, neredeyse hiç birinin yayımlanmasını istemiyordu. Yazarlar arasında liste başı olmak bilincine sahip olan Amerikan yazarlarından biri ve hepsinin en tipik örneği sayılması gereken Sapo gibi değildi. Sapo, her yazdığı yeni kitapla birlikte, yalnızca ilginç olma özelliği taşımayan, aynı zamanda yüksek nitelikli, güç anlaşılır ve entelektüel bir ürün olan kitabının büyük okur kitlelerine ulaşması, ülkesinde bilindiği şekliyle; çoksatar bir kitap olması, bu kitaptan gişe rekorları kıracak bir film yapılması ve kendisine iki milyon dolardan fazla para kazandırması arzusunu duyardı.?
A. ÖMER TÜRKEŞ 20/03/2009 Tarihli Radikal Gazetesi

Kitabın Künyesi
Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portesi
Joseph Heller
Çeviren: Ülker İnce
Kırmızı Yayınları
2009
223 sayfa

Tanıtım Yazısı
Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portesi, Joseph Heller’ın ölümünün (1999) ardından yayımlanmış bir roman. Türkçeye Madde 22 adıyla çevrilen ilk romanı (Catch-22) 1961’de yayımlanmış ve yazarının kısa zamanda büyük bir üne kavuşmasına yol açmıştı. Amerika’da 10 milyon satan kitap pek çok dile çevrildi, filmi yapıldı, yazarına da milyonlar kazandırdı.

Ölümünden önce yazdığı bu son romanda Joseph Heller, ilk romanıyla büyük bir başarı kazanmış yaşlı bir yazarı anlatıyor. Yazar daha sonra bir türlü o romandan daha başarılı bir roman yazamamış ve ölmeden önce yazacağı son romanla bu işi başarmak istiyor. Kendine bir roman konusu arayan yaşlı yazar her bulduğu konunun, ya kendisi ya da başka yazarlar tarafından daha önce kullanılmış ve eskitilmiş olduğu duygusuna kapılıyor, yazma isteğini kaybediyor. Edebiyatta başarılı olmuş yazarlara, romanlara dönüp bakıyor, onlara öykünmeye çalışıyor, olmuyor; Johnathan Swift’in Tom Sawyer’ı, Kafka’nın Değişim’i gibi çok başarılı romanların devamını yazmaya kalkıyor, olmuyor, devamını getiremiyor.

Öykünün bu kadarıyla Joseph Heller sanki kendi yaşlılık ve yazarlık bunalımını, başarısızlık, en önemlisi de boşunalık duygusunu bütün çıplaklığıyla anlatırmış gibi görünüyor ama bunalımını anlatarak, bunalımını anlatırken romanlar arasında dolaşarak, dünyanın ünlü romancılarının hayatlarına, önemli yapıtlarına göz atarak, bir yandan da konuyu genellemekte, günümüz romancılığının ve yazarlığın görünmeyen sorunlarını kurcalamaya çalışmakta.

Sonuçta, edebiyat tarihine göndermelerle, sorular, sorgulamalarla dolu, edebiyat okurunu tarihsel bir yolculuğa çıkaran, bu yolculuk sırasında eğlendiren, düşündüren, okurun kafasında yankılanmalar yaratan çınlamalı ve ilginç bir roman.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir