Sarsıcı eserler, dokunaklı bir hayat
Filozof biyografileri her zaman başarılı metinler olmaz. Bunun birinci nedeni Kant, Schopenhauer gibi birçok filozofun hayatı, düşüncelerinin aksine, ilginç değildir. İkinci neden ise bazı biyografi yazarları, düşünürlerin fikirlerini basit psikolojik olaylarla açıklamaya çalışırlar. Örneğin, çocukluğunda yaşadığı bir incinmeyi bütün kuramlarının temelinde görme eğilimi ya da ailesindeki bir hastalığın izini felsefesine aramak gibi.
Bu hafta okuduğum Julian Young’un Nietzsche biyografisi bu tuzaklara düşmüyor. Hem Friedrich Nietzsche’nin herkese ilginç gelecek hayat hikâyesi sayesinde, hem de felsefesini açıklamaya kalkışmadığı için. 19. yüzyıl Alman felsefesi uzmanı Julian Young, bu biyografiden önce Nietzsche’nin din felsefesi, sanat felsefesi, Schopenhauer ve Heidegger üzerine kitaplar yazmış, aynı zamanda West Forest Üniversitesinde felsefe profesörü. Akademisyen ama yazı dili kuru bir tonda hiç değil, aksine çok esprili ve akıcı. Bu biyografide Julian Young hayat öyküsü ile felsefeyi farklı bölümler halinde ele almış; böylece önsözde önerdiği gibi, farklı şekillerde okunabilen bir biyografi çıkmış ortaya. İsteyenler için sadece biyografi, ama Nietzsche’nin felsefesine ilgi duyan okur için de kuramları anlatan metinler. Birinden diğerine çok yumuşak geçiliyor, Young kitaba dil ve benzetmelerle bir bütünlük veriyor.
Gençlerin Nietzschesi
Nietzsche bugün en ilgi çeken, geniş kitlede okura sahip filozofların başında gelir. Rastgele bir kitapçıya girdiğinizde Aristoteles’in ya da Kant’ın kitaplarını bulamazsınız ama hemen her kitapçıda Nietzsche’nin cilt cilt kitaplarını görürsünüz. Her zaman genç bir okur kitlesine hitap etmiş ve coşkun diliyle isyan duygusunu harekete geçirmiş bir yazardır. Büyük dramlarla dolu hayatı okurun ilgisini çekmiştir her zaman. Irvin Yalom’un Nietzsche Ağladığında, filozofun akıl sağlığının bozulduğu trajik son yıllarını anlatmış ve çok büyük ilgi görmüştü.
Nietzsche, filozofun aile yapısını ve dostlarıyla ilişkilerini anlatmakla kalmıyor, ayrıca çok güzel tarihsel bir çerçeve kazandırıyor: 19. yüzyıl Avrupası ve o dönemin sanatı, müziği, eğitimi hakkında bilgi veriyor. Nietzsche’nin hayatının geçtiği yıllar (1844-1900) aynı zamanda sanayi devrimi sonucunda değişen bir Avrupa ve yerleşen burjuvazi ile yepyeni bir dönemin de başlangıcı. Young filozofun hayatıyla birlikte geniş yelpazede kültürel yaşamdaki değişimleri anlatıyor. Wagner, Brahms, Lizst, Mendelsohn, Mahler gibi dönemin önemli müzik adamları ve Nietzsche’nin müzik yeteneği ve hiç bitmeyen ilgisi ve Wagner’e karşı değişen duyguları ile bir müzik tarihi kitabı gibi okunabilirken, diğer yandan yüzyıl sonlarındaki Avrupa üniversitelerindeki durumu, akademik yaşamı anlatan bir kültürel tarih kitabı da olabiliyor.
Fakat tabii bunlardan çok daha önemlisi, Nietzsche’nin felsefesinin özünü anlamamızı sağlıyor. Nietzsche’nin felsefesinde çocuksu ve saf bir yan vardır, yazar yeri geldiğinde bu çocuksuluğu yansıtmayı bilmiş. İlk başta Hıristiyanlık eleştirileri Karl Marx’ın din eleştirisi gibi derin değildir; bir kızgınlık vardır bu düşüncelerin içinde, hatta bazı felsefeciler İsa’ya karşı bir kıskançlık olarak bile ele almıştır bu düşünceleri. Julian Young Hıristiyanlık konusuna çok geniş yer ayırmış kitabında. Nietzsche’nin eleştirisi inanca ya da dine değil, daha çok bağnaz ahlaka karşıdır. Ecce Homo’da şöyle der: “Hıristiyanlıkla savaşıyorsam, bu tam benim işimdir; çünkü o yönden hiçbir yıkımla, hiçbir engelle karşılaşmadım. En koyu Hıristiyanlar benden hiç esirgememişlerdir sevgilerini.” Bu konu Nietzsche biyografları tarafından hep gizemli bulunmuştur. Nefretin kaynağında kişisel bir neden arayanları da eli boş çevirmiştir. Young bu konuda çok titiz davranmış.
4,5 kg ağırlığında çok zevkli bir kitap
Nietzsche’nin sadece hayatını değil felsefesini de anlamak isteyen okura çok şeyler sunuyor kitap. Bengi dönüş kuramını, efendi-köle ahlakını ve filozofun bütün ahlak ve estetik teorilerini adeta çok iyi bir hoca bize anlatmış gibi öğreniyoruz. Ayrıca Lou Salomé ile ilgili bölümde, kadınlar üzerine düşüncelerini de etraflıca ele almış yazar. Bu benim en sevdiğim bölüm oldu. Ayrıca kimsenin gizemini çözemediği ünlü kırbaçlı resim üzerine de epeyce fikir ediniyoruz.
Kitap hakkında eleştireceğim bir şey, Julian Young’un örnekleri olacak. Örnekler konusunda aslında iki rahatsız edici nokta var. Birincisi yazar (kendisi Yeni Zelanda asıllı Britanyalı ama yıllardır ABD üniversitelerinde hocalık yapıyor ve Amerika’da yaşıyor) Amerikalıları hedef okur olarak seçtiği için, açıklamalarını ve örneklerini onlara uygun şekilde yapmış. Örneğin, Lutheryen Protestan kiliseyi anlatırken, daha anlaşılır olması için Anglikan kiliseyle benzetme yapmış. Tabii bu benzetmeler dünya okuru için hiç anlamlı değil, hatta akıl karıştırıcı bile olabiliyor. Biyografiler de tarih kitapları gibi ancak kültürel bağlarla anlaşılır olur, bu kitaptaki açıklamaların hepsinin bu temelde olması bir eksiklik olarak görülebilir bu yüzden. İkinci bir konu ise örneklerin türü, yazar popüler kültürden fazlaca beslenen benzetmeler yapmış. Bazen bir felsefe kuramını anlatırken Prenses Diana ya da bir Hollywood filminden örnek vermesi hoş olmamış. Bu türden benzetmeler çok fazla kitapta. Sanırım bu nedenlerden biyografiler konusunu yeniden düşünmek gerek. Ülkemizde çoğu biyografi çeviri olarak yayımlanıyor, çok az telif kitapla karşılaşıyoruz. Yayınevlerinin Türkçe yayımlanacak biyografilere daha sıcak bakması gerekiyor belki de. Okura daha yakın gelebilecek kitaplar olabilir bunlar. Bu küçük eleştiriyi yaptıktan sonra, yine de Nietzsche’nin bugüne kadar okuduğum en başarılı biyografilerden biri olduğunu eklemeliyim. Young’un yaklaşımı ve dili tek kelimeyle mükemmel. Çevirisi için de aynı kelimeyi kullanabilirim. 1000 sayfaya yakın, 4,5 kg ağırlığında (evet, tarttım) göz korkutucu ama okumaya başladığınızda çok zevkli bir kitap. Ünlü filozofu çok yakından tanıma şansı veriyor.
Asuman Kafaoğlu-Büke
19.06.2015 http://kitap.radikal.com.tr/
NIETZSCHE
Julian Young
Çeviren: Bülent O. Doğan
İş Bankası Kültür Yayınları
2015, 986 sayfa
Dünya üzerine gelip geçmiş bütün felsefeciler arasında, “filozof”, hatta “feylosof” tanımına en çok layık olanı, herhalde aslen felsefeci değil, klasik filolog olan Friedrich Nietzsche’dir (1844-1900). Üretken hayatı boyunca Hıristiyanlıkla bütünleşmiş Batı kültürüyle boğuşan Nietzsche, bu kültüre bir itirazdan ibaret olan külliyatını, kimi zaman yıkıcı ve sert, kimi zaman yumuşak ve incelikli ama her zaman çarpıcı üslubuyla kaleme almıştır. Felsefesinin temeli, ne kadar kökleşmiş olursa olsun, insanın coşkun enerjisini engelleyen her türlü öğretinin sorgulanıp ayıklanması ve bunun yerine “hayatın olumlanması”dır. Bu kapsamda Apollon-Dionysos ikiliği, güç istenci, bengi dönüş, üstinsan gibi anahtar kavramlar eşliğinde oluşturduğu felsefesinde kendini Deccal ilan edip Tanrı’nın öldüğünü ileri sürerek Zerdüşt kimliğiyle Batı kültürünü ıslah etmeye girişmiştir.
Nietzsche’nin düşüncelerini döneminin bağlamına (Prusya militarizminin, Darwinci bilimin, antisemitizmin, gençlik ve özgürlük hareketlerinin yükselişi) yerleştiren elinizdeki biyografi, bahtsız filozofun hayatını bütün boyutlarıyla anlatmaktadır. Lou Salomé’ye duyduğu umutsuz aşkın kişiliği üzerindeki yakıcı etkisini dile getirmekte, kırk dört yaşında aklını yitirmesinin sebeplerini anlamaya çalışmaktadır. Ölümünün ardından düşünsel mirasına el koyan kız kardeşi tarafından çarpıtılarak Nazizme felsefi payanda haline getirilen ve bu prangadan ancak on yıllar sonra kurtulan eserlerini, bütün alt anlamlarıyla birlikte titizlikle ele alıp incelemektedir.
19-20. yüzyıl Alman felsefesi uzmanı olan yazar Profesör Julian Young, Nietzsche’nin hayatı ve felsefesine dair bugüne kadar yazılmış bu en kapsamlı biyografisinde özel bir bölümleme yapmıştır. Böylece isteyen okur Nietzsche’nin sadece hayatıyla, isteyen de sadece eserleriyle ilgili bölümleri okuyabilir. Elbette yazarın dileği, ünlü filozofun hem sarsıcı eserlerinin, hem de dokunaklı hayatının okunmasıdır.
(Tanıtım Bülteninden)