Etiket: Bellek

Virginia Woolf’un Mrs. Dalloway Romanında Peter Walsh’ın Clarissa’ya Duyduğu Nostaljik Özlem Melankoli midir?

Nostaljinin Psikolojik Kökenleri ve Peter Walsh’ın Deneyimi Nostalji, bireyin geçmişe yönelik yoğun bir özlem duygusuyla karakterize edilen karmaşık bir duygusal durumdur. Peter Walsh’ın Clarissa Dalloway’e duyduğu özlem, bu bağlamda, yalnızca kişisel bir duygudan öte, psikolojik bir mekanizma olarak ele alınabilir. Walsh’ın Clarissa’ya yönelik hisleri, gençlik yıllarındaki paylaşılan anılara ve o

OKUMAK İÇİN TIKLA

Deleuze’ün Zaman-İmge Kavramı ve Tarihsel Temsildeki Dönüşüm Dinamikleri

Zaman-İmgenin Kökenleri ve Deleuze’ün Yaklaşımı Gilles Deleuze’ün “zaman-imge” kavramı, sinema ve görsel kültür bağlamında zamanın temsiline dair yenilikçi bir bakış açısı sunar. Deleuze, Sinema 1: Hareket-İmge ve Sinema 2: Zaman-İmge adlı eserlerinde, zamanın sinematik anlatıda nasıl ele alındığını ve görsel kültürde tarihsel temsillerin nasıl yeniden şekillendiğini inceler. Zaman-imge, klasik sinemadaki

OKUMAK İÇİN TIKLA

Proust’un Zaman Anlayışı ve Bergson’un Süre Kavramı Arasındaki Bağlantı

Zamanın Öznel Doğası Proust’un Kayıp Zamanın İzinde, eserinde zaman, kronolojik bir akıştan çok, bireyin anılar ve algılar aracılığıyla deneyimlediği bir olgu olarak karşımıza çıkar. Karakterlerin geçmişe dair hatırlamaları, zamanın doğrusal bir çizgide ilerlemediğini, aksine bireysel bilinçte katmanlar halinde var olduğunu gösterir. Bergson’un süre kavramı da bu noktada benzer bir bakış

OKUMAK İÇİN TIKLA

Marcel Proust ile Søren Kierkegaard’ın Benlik Arayışı: Varoluşsal ve Felsefi Bir Karşılaştırma

Bireyin Özünü Arama Çabası Proust’un karakterleri, özellikle Kayıp Zamanın İzinde eserinde, benliklerini geçmiş deneyimlerin, hatıraların ve toplumsal ilişkilerin karmaşık ağı içinde arar. Bu süreç, bireyin kendi varoluşunu anlamaya çalıştığı bir yolculuk olarak ortaya çıkar. Karakterler, anıların tetikleyici etkisiyle, zamanın akışında kaybolmuş kimlik parçalarını bir araya getirmeye çalışır. Bu arayış, bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Proust’un Bellek Kavramı ile Nietzsche’nin Ebedi Dönüş Düşüncesinin Kesişim Noktaları

Zamanın Doğası ve İnsan Deneyimi Proust’un bellek kavramı, geçmişin bireysel deneyimde nasıl yeniden inşa edildiğini sorgular. İnsan bilinci, geçmiş olayları istemsiz hatırlama yoluyla yeniden yaşar ve bu süreçte zamanın lineer yapısı kırılır. Proust, anıların tetikleyici unsurlarla (örneğin, bir tat veya koku) yeniden canlanabileceğini ve bu anıların bireyin kimliğini şekillendirdiğini savunur.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Borges’in “Ölümsüz” Hikâyesinde Sonsuzluk ve İnsan Varoluşunun Derinlikleri

Jorge Luis Borges’in “Ölümsüz” (El Inmortal) hikâyesi, insanlığın sonsuzluk fikriyle yüzleşmesini ve bu kavramın birey ile toplum üzerindeki etkilerini derinlemesine sorgulayan bir eserdir. 1949’da yayımlanan bu hikâye, Borges’in karakteristik tarzıyla, zaman, kimlik, bellek ve insan doğasının sınırlarını inceler. Anlatı, Roma İmparatorluğu döneminde bir asker olan Marcus Flaminius Rufus’un, ölümsüzlüğü bulma

OKUMAK İÇİN TIKLA

Borges’in Ficciones’unda Gerçeklik ve Kurgunun Sınırları: Hayaller ve Hikayeler Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme

Gerçeklik ve Kurgunun Bulanık Sınırları Borges’in Ficciones’ındaki hikayeler, gerçeklik ile kurgunun birbirine geçtiği bir zemin üzerine inşa edilmiştir. Örneğin, “Tlön, Uqbar, Orbis Tertius” adlı hikaye, hayali bir dünyanın gerçek dünyayı istila etmesiyle, insanın gerçeklik algısını sorgular. Tlön adlı kurgusal gezegenin detaylı bir şekilde tasvir edilmesi, okuyucunun bu dünyanın varlığına inanmasını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bergson’un Bellek Anlayışıyla Zaman ve Bilinç Arasındaki Köprü

Belleğin Sürekliliği ve Bilinç Bergson, belleği statik bir depolama alanı olarak değil, dinamik bir süreç olarak tanımlar. Onun felsefesinde bellek, yalnızca geçmiş olayların kaydedildiği bir arşiv değil, aynı zamanda bilincin kendisini inşa ettiği bir akıştır. Bergson’un süre (durée) kavramı, zamanı lineer bir çizgi olarak değil, birbirine karışan ve sürekli dönüşen

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zamanın Tersine Akışı: Gaspar Noé’nin “Irréversible”ında Şiddetin ve Zamanın Çözülüşü

Zamanın Çözülüşü ve Anlatının Yeniden İnşası Filmin tersine kronolojik yapısı, izleyiciyi olayların sonuçlarından nedenlerine doğru bir yolculuğa çıkarır. Geleneksel anlatının aksine, Irréversible önce şiddetin en çiğ ve yıkıcı sonuçlarını gösterir: Marcus’un çaresiz öfkesi, Pierre’in cinayete varan tepkisi ve Alex’in yaşadığı travmatik olay. Bu yapı, izleyiciyi olayların nedenlerini anlamaya zorlayarak, zamanın

OKUMAK İÇİN TIKLA

Frida Kahlo’nun Oto-Portrelerinde Acının Sanatsal Yansımaları

Beden ve Zihnin Çatışması Frida Kahlo’nun oto-portreleri, fiziksel ve duygusal acıların iç içe geçtiği bir anlatı sunar. Genç yaşta geçirdiği otobüs kazası, omurgasında ve pelvis bölgesinde ciddi hasarlara yol açarak ömür boyu sürecek fiziksel acılar bırakmıştır. Bu fiziksel travma, Kahlo’nun eserlerinde bedenin kırılganlığı ve sınırları üzerine yoğun bir sorgulamaya dönüşür.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Didem Madak’ın “Grapon Kâğıtları”nda Çocukluk ve Kayıp: Bir Duygu Evreni

Çocukluğun Kırılgan Hafızası Didem Madak’ın “Grapon Kâğıtları” adlı eseri, çocukluk temasını bir nostalji aracı olarak değil, insanın en hassas ve kırılgan anılarının saklandığı bir alan olarak ele alır. Çocukluk, Madak’ın şiirlerinde ne saf bir masumiyet ne de idealize edilmiş bir dönemdir; aksine, kayıpların ilk fark edildiği, yalnızlığın tohumlarının ekildiği bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

T.S. Eliot’un Çorak Ülke Şiirinde Modern İnsanın Çaresizliğinin Betimlenmesi

Modern İnsanın YabancılaşmasıÇorak Ülke, modern insanın varoluşsal bunalımını ve toplumsal çözülmeyi çarpıcı bir şekilde resmeder. Şiir, 20. yüzyılın savaş sonrası kaotik dünyasında bireyin anlam arayışındaki başarısızlığını yansıtır. İnsanlar, kendi benliklerinden ve çevrelerinden kopmuş bir halde, anlamsızlık ve boşluk duygusuyla mücadele eder. Bu durum, şiirin temel imgelerinden biri olan çöldeki kuraklık

OKUMAK İÇİN TIKLA

Edgar Allan Poe, Ligeia: Anlatıcı Neden Kendi Yüzünü Unutur?

Anlatıcının Saplantılı Bakışı Poe’nun anlatıcısı, Ligeia’ya duyduğu hayranlıkta Narcissus’un mitolojik yansımasını andırır. Narcissus, kendi görüntüsüne aşık olup sudaki yansımasında kaybolurken, anlatıcı da Ligeia’nın fiziksel ve entelektüel varlığına kapılır. Ligeia’nın gözleri, anlatıcının sıkça vurguladığı bir odak noktasıdır; bu gözler, onun kendi benliğini yitirdiği bir ayna işlevi görür. Anlatıcı, Ligeia’yı idealize ederken

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sethe’nin Geçmişle Yüzleşmesi ve Travma Teorisinin İzleri

Belleğin Katmanlı Yapısı Toni Morrison’ın Sevgili adlı romanı, Sethe’nin geçmişle yüzleşmesini travma teorisi çerçevesinde anlamak için zengin bir zemin sunar. Sethe’nin belleği, kölelik deneyiminin ağırlığı altında ezilmiş, ancak aynı zamanda dirençle şekillenmiştir. Travma teorisi, özellikle Cathy Caruth’un çalışmaları, belleğin doğrusal olmadığını, travmatik deneyimlerin fragmanlar halinde geri döndüğünü öne sürer. Sethe’nin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cahit Külebi’nin Türk Mavisi’nde Anılar ve Anadolu’nun Nostaljik Yansımaları

Cahit Külebi’nin Türk Mavisi adlı eseri, anıların bireysel ve kolektif belleği şekillendiren güçlü bir araç olarak ele alındığı, nostaljinin derin bir duygusal ve kültürel yankı bulduğu bir şiir toplamıdır. Külebi, anıları Mnemosyne arketipiyle ilişkilendirerek, belleğin mitolojik kökenlerine ve insan bilincindeki sürekliliğine vurgu yapar. Anadolu’nun taşra atmosferi, bu nostaljiyi güçlendiren bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tanpınar’ın Huzur’unda Boğaz’ın Sembolik Mekanları ve Derrida’nın Yapısökümüne Yansıması

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanı, Türk edebiyatında modernizm ve gelenek arasında köprü kuran bir başyapıt olarak, İstanbul’un Boğaz’ını yalnızca bir coğrafi mekan olmaktan öte, anlam katmanlarıyla dolu bir semboller alanı olarak sunar. Jacques Derrida’nın yapısöküm kuramı, metinlerin sabit anlamlarını sorgulayarak, anlamın sürekli ertelenmesini (différance) ve ikili karşıtlıkların çözülmesini önerir. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kaygının Kimlik Arayışındaki Yeri: Clarissa Dalloway ve Harry Haller Üzerine Bir İnceleme

Kierkegaard’ın “kaygı” (angst) kavramı, bireyin varoluşsal sorgulamaları ve kimlik arayışı bağlamında modern edebiyatta derin bir yankı bulur. Bu kavram, bireyin özgürlükle yüzleştiğinde hissettiği belirsizlik, huzursuzluk ve kendi varoluşsal sorumluluğunu üstlenme zorunluluğuyla ilişkilidir. Virginia Woolf’un Mrs. Dalloway adlı eserinde Clarissa Dalloway ve Hermann Hesse’nin Bozkırkurdu adlı eserinde Harry Haller, bu kaygıyı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Proust’un Kurabiyesi Neden Bu Kadar Önemli?

Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde adlı eserindeki madlen kurabiyesi sahnesi, dilin anıların yeniden canlandırılmasında ve mutluluğun yeniden kurgulanmasında oynadığı rolü çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Bu sahne, bir kurabiyenin çayda çözülmesiyle tetiklenen istemsiz belleğin, bireyin geçmişle bağını nasıl yeniden inşa ettiğini ve bu süreçte dilin nasıl bir araç haline geldiğini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Geçmişin Görüntüleri: Sebald’ın Austerlitz’inde Fotoğrafların Temsil Gücü

Görselin Anlatısal Rolü W.G. Sebald’ın Austerlitz adlı eserinde fotoğraflar, metnin dokusuna işlenmiş birer anlatı unsuru olarak belirir. Bu görseller, yalnızca dekoratif bir işlev görmez; aksine, anlatının omurgasını oluşturur ve geçmişin yeniden inşa sürecinde kilit bir rol oynar. Fotoğraflar, Austerlitz’in kişisel tarihini ve kolektif belleği canlandırmak için bir araçtır. Ancak, bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

4000 yıl önce kadınlar Anadolu’da günümüze göre çok daha hakka sahipti

Kayseri’deki kazılarda, Anadolu’da kadınların 4 bin yı öncesine dayanan bazı hakları olduğu yazılı tabletlerde ortaya çıktı. Kayseri’deki Kültepe-Kaniş Karum ören yerinde yapılan kazılar Anadolu’da 4 bin yıl önce kadınların bazı haklarının yazılı olarak varlığını ortaya koydu. Bulunan tabletlerde kadının evlenme, boşanma, miras ve nafaka konularındaki hakları yazıyor.

OKUMAK İÇİN TIKLA