Etiket: Marx

Absürt Edebiyatın Varoluşçu Felsefeyle Buluşması: Bukowski, Sartre ve Camus Üzerinden Bir İnceleme

Absürt edebiyat, insanın varoluşsal boşlukla yüzleştiği, anlam arayışının ironik bir şekilde çöktüğü bir anlatı evrenidir. Varoluşçu felsefe ise bireyin özgürlüğünü, sorumluluğunu ve anlamsızlık karşısındaki duruşunu sorgular. Charles Bukowski’nin çiğ gerçekçiliği, Jean-Paul Sartre’ın sistematik özgürlük arayışı ve Albert Camus’nün absürt isyanı, bu iki disiplinin kesişiminde zengin bir diyalog oluşturur. Bu metin,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hakikat Metaforlar Ordusudur: Nietzsche, Jung ve Bukowski’nin Kesişen Yörüngeleri

Nietzsche’nin “hakikat metaforlar ordusudur” ifadesi, Jung’un arketip teorisiyle ve Bukowski’nin “çürümenin şiiri” olarak adlandırılabilecek ham, yalın poetikasıyla derin bir diyalog kurar. Bu üç düşünce evreni, insan bilincinin, toplumsal yapının ve bireysel varoluşun sınırlarını zorlayarak hakikatin doğasını sorgular. Nietzsche’nin metaforlara işaret etmesi, hakikatin sabit bir özden yoksun olduğunu, dilin ve sembollerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gerçeklik ile Hayal Arasında: Latin Amerika Edebiyatı ve Heidegger’in Varlık-Hiçlik Kavramları

Latin Amerika edebiyatı, gerçeklik ile hayal arasındaki sınırları bulanıklaştıran bir anlatı geleneğiyle tanınır. Bu edebiyat, tarihsel travmalar, sömürgecilik sonrası kimlik arayışları ve toplumsal eşitsizliklerle şekillenirken, aynı zamanda insanın varoluşsal sorgulamalarına da derin bir alan açar. Martin Heidegger’in “varlık” ve “hiçlik” kavramları, bu edebiyatın temel gerilimlerini anlamak için güçlü bir felsefi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kadın ve Fallus: Lacan ile Derrida Arasında Bir Çatışma

Jacques Lacan’ın “kadın” kavramını fallus merkezli tanımlaması ile Jacques Derrida’nın ikili karşıtlıkları yapısökümüne uğratma projesi, felsefi düşüncenin derinliklerinde bir gerilim yaratır. Bu gerilim, yalnızca dil ve anlamın sınırlarını değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyetin, kimliğin ve öznelliğin nasıl inşa edildiğini sorgular. Lacan’ın fallus odaklı sembolik düzeni, anlamın hiyerarşik bir yapıda sabitlenmesini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Şiddet, Karşılıklılık ve Erdem: Fanon, Proudhon ve Machiavelli Üzerine Bir İnceleme

Frantz Fanon’un dekolonyal şiddet teorisi, Pierre-Joseph Proudhon’un karşılıklılık ilkesi ve Niccolò Machiavelli’nin virtù kavramı, insan topluluklarının özgürlük, adalet ve güç arayışında kesişen ama aynı zamanda çatışan yollar sunar. Fanon’un sömürgecilik karşıtı mücadelesi, Proudhon’un işbirliğine dayalı toplumsal düzeni ve Machiavelli’nin pragmatik liderlik anlayışı, modern dünyanın etik, toplumsal ve tarihsel sorularına yanıt

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kırılgan İyilik ve Sosyal Adaletin Dönüştürücü Gücü

İnsanın Kırılgan Doğası ve Erdemin Yeniden Tanımlanması Martha Nussbaum’ın “kırılgan iyilik” (fragility of goodness) kavramı, insanın hem bireysel hem de toplumsal varoluşunun temelinde yatan kırılganlığı merkeze alır. Aristoteles’in erdem anlayışı, eudaimonia (mutlu ve iyi bir yaşam) hedefiyle bireyin ahlaki karakterini geliştirmesi üzerine kuruludur; ancak bu ideal, genellikle insanın kendi kontrolü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cinsiyet Kimliklerinin Simgesel ve Anlamsal Uçurumları: Lacan, Derrida ve Butler’ın Tartışmaları

Cinsiyet kimlikleri, insan varoluşunun en karmaşık ve çok katmanlı meselelerinden biridir. Jacques Lacan’ın simgesel düzen anlayışı, Jacques Derrida’nın anlamın ertelenmesi fikri ve Judith Butler’ın performatif cinsiyet teorisi, bu konuyu farklı düzlemlerde ele alarak hem bireysel hem de toplumsal boyutlarını sorgular. Bu metin, Lacan’ın sabitlik arayışını, Derrida’nın anlamın sürekli kaçışını ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Psikanalizin Çift Yönlü Doğası

Psikanaliz, insan ruhunun derinliklerine inen bir yolculuk olarak ortaya çıkarken, aynı zamanda modern toplumların birey üzerindeki etkilerini sorgulayan bir araç olmuştur. Sigmund Freud’un bilinçdışı kavramıyla temellendirdiği bu disiplin, bireyin iç dünyasını anlamayı ve onu özgürleştirmeyi vadeder. Ancak Michel Foucault’nun eleştirel bakış açısı, psikanalizi bir özgürlük pratiğinden çok, bireyi denetleyen ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlığın Çıplak Yüzleşmesi: Sartre, Camus ve Bukowski’nin İnsanlık Sorgusu

Jean-Paul Sartre’ın Bulantı’sı, Albert Camus’nün Sisifos Söyleni’nde ortaya koyduğu “Sisifos mutluluğu” ve Charles Bukowski’nin “pislik altındaki şiir”i, insan varoluşunun anlam arayışını farklı pencerelerden ele alır. Sartre, varlığın absürtlüğüyle yüzleşmenin tiksintisini; Camus, bu absürtlüğü kabullenip ona rağmen yaşamanın direncini; Bukowski ise kaosun ve çamurun içinde estetik bir başkaldırı bulur. Bu metin,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sartre’ın Kötü Niyeti ve Spinoza’nın Conatusu: Özgürlüğün ve Varoluşun Kesişiminde Bir Yeniden Yorum

Jean-Paul Sartre’ın “kötü niyet” (mauvaise foi) kavramı, insanın özgürlüğünü inkar ederek kendini aldatma eğilimi bir durum olarak, varoluşsal felsefenin temel taşlarından biridir. Öte yandan, Baruch Spinoza’nın “conatus” kavramı, her varlığın kendi varlığını sürdürme ve yetkinleşme çabası olarak tanımlanır; bu, yaşamın özsel bir dürtüsüdür. Bu iki kavram, ilk bakışta birbirine zıt

OKUMAK İÇİN TIKLA

Feyerabend ve Anarşizm Üzerine Tezler: Bilginin ve Özgürlüğün Sınırları Üzerine Bir İnceleme

Bilimin Dogmalarına Karşı Bir İsyan Paul Feyerabend’in Anarşizm Üzerine Tezler adlı eseri, bilimin evrensel bir hakikat üreticisi olarak yüceltilmesine karşı cesur bir başkaldırıdır. Feyerabend, bilimin tarih boyunca değişken, kaotik ve bağlama bağlı bir etkinlik olduğunu savunur. Onun gözünde bilim, katı kurallarla işleyen bir makine değil, insan yaratıcılığının ve toplumsal dinamiklerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

İdeal Düzen ile Kırılgan Aradalığın Çatışması: Platon, Foucault ve Žižek’in Düşünceleri

Platon’un Devlet adlı eseri ile Foucault’nun heterotopya kavramı, insan toplumu ve mekânın anlamlandırılması üzerine köklü düşünceler sunar. Platon’un idealize edilmiş düzeni, mutlak bir ahenk arayışını temsil ederken, Foucault’nun heterotopyası, toplumsal gerçekliğin çelişkili ve geçici mekânlarını öne çıkarır. Žižek’in ideolojik eleştirisi ise bu iki vizyonu, modern dünyanın manipülatif dinamikleri üzerinden yeniden

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ehmedê Xanî’nin eserinde Mem ve Zîn’in trajedisi Marx’ın “yabancılaşma” kavramıyla açıklanabilir mi?

Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn adlı eseri, Kürt edebiyatının en önemli klasiklerinden biri olup, aşk, toplum, kader ve bireyin varoluşsal mücadeleleri gibi evrensel temaları işler. Bu bağlamda, Mem ve Zîn’in trajedisi, Karl Marx’ın “yabancılaşma” (Entfremdung) kavramıyla analiz edildiğinde, eserin birey-toplum ilişkisi, sınıfsal dinamikler ve insan doğasının toplumsal yapılar içindeki sıkışmışlığı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i – Cem Eroğul “Tarih, sıcağı sıcağına, siyaset çorbası daha pişmekte iken yazılabilir mi?”

Tarih, sıcağı sıcağına, siyaset çorbası daha pişmekte iken yazılabilir mi? Bugüne dek bunu eşsiz biçimde başarmış bir tek yapıt var: Marx’ın, Louis Bonaparte’ın 2 Aralık 1851’de Paris’te gerçekleştirdiği hükümet darbesinden hemen sonra yazmaya başladığı ve Şubat 1852’de tamamladığı inceleme: Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i.100 Kendisinden bu değerlendirmeyi yazmasını, New York’a sığınmış

OKUMAK İÇİN TIKLA

Marx, Tarihsellik ve “İlerleme” Fikri

Althusser ve çevresi, 1960’larda, tarihin “öznesiz ve ereksiz” bir süreç olduğu kanısındaydılar. Başka bir deyişle tarihin “ilerleme” fikrine dayandığına inanmıyorlardı. Aydınlanma geleneğinden bu noktada ayrılıyor ve henüz “postmodernizm” kavramının mevcut olmadığı bir dönemde böyle bir espri içinde fikir üretiyorlardı. Oysa Balibar, incelediğimiz eserinde, Marx’ın düşüncesindeki gelişmeleri “ortodoks Marksizm”deki gelişmelerle birlikte

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kapitalist Bilinçdışı / Marx ve Lacan – Samo Tomsic

Karl Marx, Lacan’ın öğretilerinde bahsi geçen birçok kuramcıdan sadece biridir, diğer klasik düşünürler Lacan’ın yapıtlarında daha derin izler bırakmıştır – o zaman bunca etkilenme arasında Marx’a ayrıcalık tanımak niye? Kapitalist Bilinçdışı’nın başlangıç noktasını oluşturan varsayım, Marx’a göndermesinin Lacan’ın öğretisi içinde önemli bir gelişime işaret ettiği ve Freud’a ikinci bir geri

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Biz hırsız değiliz, biz haydut değiliz – biz cesur ve iyi adamlarız.”

STENKA RAZİN ÜZERİNE HALK TÜRKÜLERİ O zamanlar Kazaklar Volga kıyılarında ayrı bir topluluk olarak yaşıyorlardı. 17. yüzyıl başında yaşanan huzursuz dönemde varlıklarını duyumsattılar ve Lehlerin Türklerle savaşına karıştılar. Wladislav onların gitmesine izin verdi ve onlara armağanlar sundu. Bu, Kazaklar arasındaki karşılıklı bağlılığı göstermektedir Ukrayna Kazakları, Lehlerin yardımına gelince aynı şeyi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sermayenin Mikropolitikası – Şimdiki Zamanın Tarihöncesi ve Marx

Kapitalist üretim, son otuz yılda derin bir başkalaşım geçirdi. Mal ve hizmet üreticisi olan sermayeyi, eskiden üstyapı olarak adlandırılan fikir, inanç, algı ve beğenilerin üretiminden ayırt etmek artık olanaksız. Bu dönüşüm emeğin de temelden başkalaşımını beraberinde getirdi: Artık yalnızca fiziksel emek gücü değil, bilgi, duygulanım ve arzular da işe koyuluyor.

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Her tanışma iyi bir başlangıç olmayabilir. Ama öyle tanışmalar var ki tarihe geçmiştir”

Hep ilgimi çekti. Hep merak ettim o mükemmel tanışma anlarını. Öyle anlar ki, ya sonsuza kadar bir beraberliğin ya da yine sonsuza kadar bir araya gelmemenin başlangıcı olabiliyor. Sanırım – cezaevindeyken miydi acaba? odaya (ya da koğuşa) girer girmez elini uzatıp “merhaba ben Dr. Hikmet” diyen, Türkiye sosyalist hareketinin en

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yarasa Görünümlü Kelimeler Arasında – Bertell Ollman

YARASA GÖRÜNÜMLÜ KELİMELER ARASINDA I Bütün Marx okuyucularının karşılaştığı en zorlu sorun, Marx’ın kelimeleri “kendine özgü” kullanışıdır. Vilfredo Pareto, “Marx’ın sözcükleri yarasalar gibi; onlara bakan hem bir fare hem de bir kuş görebilir” diyerek, bu sorunu anlatmak için kullanılan klasik tanımlamayı yapıyor.9 Gerçekten de konumuzla ilgili bundan daha derinlikli bir

OKUMAK İÇİN TIKLA