Etiket: Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik Abasıyanık’ın ‘Haritada Bir Nokta’ öyküsündeki harita metaforu, bireyin hayatta kendine bir yer bulma çabasıyla nasıl ilişkilendirilebilir?

Sait Faik Abasıyanık’ın Haritada Bir Nokta öyküsündeki harita metaforu, bireyin hayatta kendine bir yer bulma çabasıyla derin bir şekilde ilişkilidir. Harita, genellikle bir yolculuk, keşif ve yön bulma aracı olarak kullanılır. Bu bağlamda, harita öyküde bir yön arayışı ve kimlik bulma sürecini simgeler. Yön Bulma ve Kimlik Arayışı Öyküdeki karakterin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sait Faik Abasıyanık’ın “Lüzumsuz Adam” karakteri, dünya edebiyatında hangi karakterlere benzer?

Sait Faik Abasıyanık’ın “Lüzumsuz Adam” öyküsündeki başkahraman, dünya edebiyatında varoluşçu ve toplumdan yabancılaşmış karakterlerle benzerlikler taşır. Bu karakter, toplumun beklentilerine uyum sağlayamayan, kendi iç dünyasında yaşayan ve hayatın anlamını sorgulayan bir bireyi temsil eder. İşte “Lüzumsuz Adam” karakterinin dünya edebiyatındaki benzerleri: 1. Albert Camus – “Yabancı” (Meursault) 2. Franz Kafka

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sait Faik Abasıyanık öykülerinde yoksulluğun nedenlerini nasıl ele alır?

Sait Faik Abasıyanık, Türk edebiyatının önemli öykü yazarlarından biridir ve eserlerinde genellikle toplumun kenarda kalmış, yoksul kesimlerinin yaşamlarını ele alır. Yoksulluğun nedenlerini doğrudan bir sosyal analizle değil, daha çok bireylerin günlük hayatlarındaki deneyimleri, duyguları ve çaresizlikleri üzerinden işler. İşte Sait Faik’in öykülerinde yoksulluğun nedenlerini ele alış biçimine dair bazı temalar:

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sait Faik Abasıyanık, öykülerinde yalnızlık temasını nasıl ele alır?

Sait Faik Abasıyanık, Türk edebiyatının önemli öykü yazarlarından biridir ve eserlerinde sıklıkla yalnızlık temasını işlemiştir. Onun öykülerinde yalnızlık, genellikle bireyin toplumla olan ilişkisindeki kopukluk, içsel çatışmalar ve varoluşsal sorgulamalarla bağlantılı olarak ele alınır. İşte Sait Faik’in öykülerinde yalnızlığı ele alış biçimine dair bazı özellikler: Sait Faik’in öykülerinde yalnızlık, insanın varoluşsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Semaver – Sait Faik Abasıyanık

SEMAVER – Sabah ezanı okundu. Kalk yavrum, işe geç kalacaksın. Ali nihayet iş bulmuştu. Bir haftadır fabrikaya gidiyordu. Anası memnundu. Namazını kılmış, duasını yapmıştı. İçindeki Cenabı Hak’la beraber oğlunun odasına girince uzun boyu, ge­niş vücudu ve çok genç çehresi ile rüyasında makineler, elekt­rik pilleri, ampuller gören, makine yağları sürünen ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Karanfiller ve Domates Suyu – Sait Faik Abasıyanık

Küçük bir çam ormanı. Vakit sabah. Arı, sinek, kuş sesi. Bir siyah gözlükten görülen yerde ve ağaçlarda güneş parçaları. Sonra uzak, göğün, kendi renginden biraz daha koyu kıyılara giden hudutlu bir deniz… İşte böyle bir yerde köyün insanlarını düşünüyorum. Kitaplar, bir zaman bana, insanları sevmek lazım geldiğini, insanları sevince tabiatın,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yorgiya’nın Mahallesi – Sait Faik Abasıyanık

Dünya yüzünde gördüğüm şehirlerin mahallelerini hep böyle perişan, dalgın, meyus dolaşırdım; tahlil edemediğim öyle tuhaf yumuşaklıklar, acılar duyardım. Bana öyle gelirdi ki, her geçtiğim mahalleden bir şeyler isterdim. Kapı önünde yarı çıplak, arzu içinde bir genç kız görürdüm. Cam siler, ev süpürür, hah silker, yahut elinde bir bıçakla bir soğan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Projektörcü – Sait Faik Abasıyanık

8:45 vapuru iskeleden kalktıktan sonra, uzak şimşekler yakınlaşmaya başlamıştı. Anadolu sahili bir ara gözden kayboluverdi. Yağmur, projektörün önünde, birtakım hendese-i musattaha şekilleriyle beyaz ve keskin kaynaştı. Kanepede üstüne başına yağmur sıçrayan, uzak ve puslu ışıkların yandığı evleri düşündüğü pek anlaşılan bir adam, yerinden bir iskeleyi kaçırıyormuş gibi aceleyle kalktı. Projektörcünün

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sarmaşıklı Ev – Sait Faik Abasıyanık

— Nasıl ev, nasıl ev? Dedi. Karşılık vermeden önce sorusunu neden iki kere sorduğunu düşündüğümü biliyorum ama kendimden cevabını almaya vakit bulamadım ki. — Canvermez’in evi, dedim bu sefer. Ya ev, eve benzemez bir kulübe, bir baraka, bir taş yığını, mağara gibi bir şeydi. Ya “Canvermez”in bu köy içinde tanınmışlığı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Eftalikus’un Kahvesi – Sait Faik Abasıyanık

Bir genç adam yanıma geldi: — Merhaba, dedi. — Ooo, merhaba, dedim. Sonra benimle çoktandır tanışmak istediğini, bir fırsatını bulamadığını söyledi. Yürümeye başladık. Öyle şeyler soruyordu ki, samimi olup olmadığını anlayabilmek zordu. Sordukları samimi ise onun hesabına, değilse benim hesabıma dikkatli bulunmak lazım geliyordu. Öyle ya, ya alay ediyorsa… Cepheyi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çarşıya İnemem – Sait Faik Abasıyanık “Aylardan beri elime kalem almadım”

Sanki yazı yazmaya yeniden başlıyorum. Aylardan beri elime kalem almadım. Alsaydın sanki bir şey mi yumurtlayacaktın? Sanmam. İyi oldu! Doğrusu buna ben de memnunum. Ama bu akşam neden beni her şey oturup bir şeyler karalamaya zorluyor? Hani biraz daha dişimi sıksam, yalan da söyleyebileceğim. Beni, bilmediğim bir şey zorladı diyeceğim.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kafa ve Şişe – Sait Faik Abasıyanık “Bütün gün, ne ettiğimi bilmeden dolaştım.. Ancak böyle dolaşırsam bir şeyler görebiliyorum.”

Bütün gün, ne ettiğimi bilmeden dolaştım. Çoktandır ne yaptığımı bilmiyorum. Ancak böyle dolaşırsam bir şeyler görebiliyorum. Yoksa gözümü dört açsam nafile! Böylece hiç kimseyi, hiçbir eşyayı, hiçbir olayı dört başı mamur gördüğümü ve duyduğumu iddia edemem. Daha çok işin hiç lüzumsuzunu, teferruatını kılı kılına görüyorum, duyuyorum da esaslı kısmını kaçırıveriyorum.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dolapdere – Sait Faik Abasıyanık

İstanbul’un semt adları yok mu? Bayılırım onlara. Ne güzelleri vardır. Yalan da olsa, yanlış da olsa, bu semt adlarından insanın muhayyelesine bir şeyler üşüşür. Başka yönlerden gelmiş anılar kaynaşıverir içimizde. Bir filmdir başlar dönmeye beynimizin karanlığında. Dolapdere’de bostanları sulayan dolabı gözümüzü kapamadan da görüyoruz: Sıra sıra bostanların kuyuları, kocaman kovalar,

OKUMAK İÇİN TIKLA

İki Kişiye Bir Hikâye – Sait Faik Abasıyanık

Topal martı ile balıkçının konuştukları bile, işitilmemişse de, görülmüştür. Önce martının laf attığına kalıbımı basarım. Ne dediğini söyle deseler söyleyemem ama, işin başka türlü olmasına; diyeceğim, ilk balıkçının martıya laf atmasının mümkünü yoktur. Martının ne dediğini bırakalım. Balıkçıyı konuşturalım. Martı: — … Balıkçı: — Susacak mısın be topal, sabah sabah…

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bir Hastalık – Sait Faik Abasıyanık

Benzerlerine pek yakında rastlanacağına göre, demek daha virüsüne antibiyotikler tesir etmiyor. O halde bu korkunç hastalık insan nesillerinden binde birine çaresiz yapışacak. Korkunç sıfatıyla sıfatladığıma bakmayın! Bu hastalık yalnız tutulmayanlar için öyledir. Tutulanlar için tadına varılamaz, korkunç surette zevkli bir hastalıktır. Evet, pek zevklidir. O kadar zevklidir ki, bir dakika

OKUMAK İÇİN TIKLA